28 Eylül 2025 Pazar

DİNAR SÖZ HAZİNESİ - Yöre Ağzından Toplamalar

 KELİMELER

Abdal : Davul, zurna çalan çalgıcı (Çokça Roman)
Abıla : Ağa patron karısı, hanımefendi
Abô, Abû : Şaşma, korku ünlemi
Ablak : İri, şişman, hantal 
Abullabut : Aptal, budala, sersem
Acans : Radyoda  haberler
Acar : 1. Yeni 2. Çalışkan, dinç, iriyarı, gürbüz, becerikli, hamarat
Accışar accışar : Azar azar
Acı geyrek : Mide ekşimesi, hazımsızlık ve bu sebeple geyirti
Acı sakız : Çam sakızı 
Acık, Accıh, Accık : Biraz, azıcık
Acıktan : Birazdan, biraz sonra
Aç boğaz : Aç gözlü, gözü doymaz
Aç köpek : Her şeyi elde etmek isteyen, hırslı, doyumsuz
Aç tâsır : Aç açına, açken
Açacak : Anahtar
Açgöz : Aç gözlü
Adam : 1. Erkek 2. Kadın ağzında koca, bey
Adamıksız : İnsaniyetsiz, kıymet bilmez
Adamlık : Düğün veya bayramlarda giyilen elbise, yabanlık
Adanat, Anadat : Biçilen ekinleri; taşıyacak araca yüklemeye, harmanı aktarmaya yarayan üç çatallı ahşap gereç
Adaş : Dost, arkadaş
Adı belli : Bari, o hâlde
Adını deyememek : Hatırlayamamak
Adını getiremememek : Adını hatırlayamamak
Adıysa : Halbuki, oysaki, haniya
Afacan : Zehir gibi acı
Afakanı kalkmak : Heyecanlanmak, yüreği oynamak
Af(i)yon : Haşhaş bitkisi
Afkırmak : 1. Okuyup üflemek, üfürmek 2. Köpeğin havlaması, ürümesi
Aga, Ağa : Ağabey
Ağ : Donun, pantalonun iki paça arasındaki birleşme yeri
Ağa : Kayınbirader
Ağdırmak : Aşağı inmek, yükün veya terazini dengesinin bozularak bir yanının ağır gelmesi
Ağı : Ağaç ve çalılarda yuva yapıp yaprak yiyen tırtıl
Ağıllamak : Koyun ve keçiyi sağmak için ağıla koymak
Ağın : Ağız sütü
Ağır dabanlı : Ağır canlı, tembel, vurdumduymaz
Ağırlık : Başlık parası
Ağırsak : Koyunların doğurmaya yakın şişen memesi
Ağız: Sefer, defa, kere
Ağız ayırmak : Aval aval bakınmak, iş görmemek, boş boş durmak
Ağız tadı : Kız bitirmeden sonra yapılan lokum, şerbet ikramı
Ağız yañşalamak : Söylediklerini tekrar ederek bir kimseyele alay etmek
Ağmak : 1. Süğmek, sarmaşık vb.nin sarılarak, insanın dağda tırmanarak yükseğe çıkması 2.Aşağı inmek, yükün veya terazini dengesinin bozularak bir yanının ağır gelmesi
Ağnanmak : Toprakta yatıp yuvarlanmak, debelenmek
Ağrı durmak : Vücudun bir yerine ağrı girmesi, saplanması
Ağrınıp incinmek : Gücenmek, kırılmak, incinmek
Ağzı kenetli : Alt ve üst dudağı beyazlı at
Ağzı sar (ma) mak : Yiyecek, içeceği beğenmemek
Ağzı yukarı : Sırtüstü
Aha : İşte
Ahacık : İşte, orada, hemen şurada, bu
Ahdarmak, Aktarmak : Altüst etmek
Ak: Yoğurt 
Ak ana : Üvey ana
Ak fasille : Kuru fasulye
Ak gatık : Çökelek
Ak toprak : Gürden Köyü'nde çıkan, badanada kullanılan,beyaz renkli, kireçli toprak
Akana : Nine, büyükanne
Akar gokar : Çürüyebilen, bozulabilen şeyler
Akbaş : Karnabahar
Akça : Gümüş para
Akça saya : Bel bağına akçe dikilmiş kadın elbisesi
Akçakatık, Akkatık, Akcakatık : Kışa saklanmak üzere kurutulan, yağlı, süzülmüş yoğurt
Akçıl : Beyaza yakın, beyazı çok, rengini atmış, solmuş kumaş v.b.
Akdar dönder etmek: Alt üst etmek, evirip çevirmek
Akdarı : Beyaz mısır
Akgöz : Korkak, budala, aptal
Akım : Meyil, suya akış imkânı veren eğim
Akıprık : Suç içmeye mahsus kalaylı ibrik
Akıtma : 1. Ağacın öz suyunu elde etmek için çentmek, sakızlık bitkisinden sakız elde etmek için, kopararak sütünü çıkarmak 2. Hamuru sac üzerine akıtılarak pişirilen ekmek, pide
Akıtmaç : Sac üzerinde pişirilen yumurtalı hamur yemeği
Akıtmak : İşemek
Aklamak : Toplamak, ayıklamak, devşirmek
Aklanıp paklanmak : Tertemiz olmak
Aklı sarmıyo : Aklı ermiyor, anlamıyor
Aklık : Pudra, düzgün
Akma : Çam sakızı, reçine
Akmaz kokmaz : Eriyerek akmaz, bozulmaz, acımaz, ekşimez, küflenmez yiyecek içecek
Akraba : Akrabalık bağı olmasa bile, kişilere resmi olmayan, samimi hitap sözcüğü 
Aktaraç, Attıraç : Sacın üzerindeki yufkayı çevirmeye yarayan demir veya tahta gereç
Aktaş : Kilometre taşı
Akyavaş : Sinsice hareket eden insan veya hayvan
Akyel : Keşişleme
Al : Hile
Ala : 1. Ciltte beyaz lekeler oluşmasına sebep olan deri hastalığı, vitiligo  2. Siyahla beyaz karışık renk, siyahlı beyazlı
Ala, Alaca : Karışık renkli
Ala bele : Açıklı koyulu
Ala sulu : Olgunlaşmaya başlamış meyve
Ala şafak : Şafak vakti, alacakaranlık
Alabaş : Başı benekli hayvan
Alaca : 1. Yerlilerin el tezgâhlarında dokudukları renkli pamuklu bez 2. Üzüme düşen ben
Alaca aş : Mercimekli bulgur pilavı
Alacalı beleceli : Çok renkli, karışık renkli
Alaçakır : Yarı olgunlaşmış sebze veya meyve (Çokça domates ve karpuz hakkında)
Alaçık : Üzeri dal veya hasırla örtülen çoban evi, tarla, bostan, bağ kulübesi, çardak
Aladana : Peynir, soğan ve yufka ekmek ile yapılan yiyecek
Alaf : Alev
Alafalmak : Kızmak, öfkelenmek, telaşlanmak, heyecanlanmak
Alaflama : Yüzde çıban şeklinde çıkan bir hastalık
Alagır : Kırlaşmış saç
Alakarga : Saksağan
Alama, Alampa : El ile tutulup atılabilecek büyüklükteki taş parçası
Alaman harbi: İkinci dünya savaşı
Alan : Açıklık, düzlük yer
Alavere : Alışveriş, alım satım, ticaret
Alayı : Hepsi
Alaz : 1. Alev 2. Seyrek bitmiş ekin, ot, ağaç
Alaz armut : Yabani armut, ahlat
Albasma : Doğum yapan kadınlarda görülen ateşli hastalık
Alçelme : Türkmen kızlarının baş örtüsü üzerine alından bağladıkları katlanmış örtü
Aldırmak : Yakını ölmek
Alettirik : Dalavereci
Algı : Haşhaş kozasını çizip akan sütü almaya yarayan alet
Algı vergi : Vergi
Algın : Sevdalı, vurgun
Alıcı : 1.Azrail 2. Kartal, atmaca gibi yırtıcı kuş
Alık : 1. Kirli ve eskigiysi, çamaşır 2. At, eşek gibi hayvanların beline konulan eski çul, keçe vb. 3. Zayıf 
Alıksız : Kılıksız, Üstüne başına dikkat etmeyen
Alımını almak : Hak ettiği cezayı görmek, paylanmak, hakarete uğramak
Alımkâr : Alıcı olan
Alın çekisi : Kadınların alınlarına bağladıkları yazma, çelme
Alıp vermek : Bir hastalığın, hastayı çok kısa süre içinde hasta edip öldürmesi
Alız : Zayıf, cılız
Allah adamı : Saf, yüreği temiz kimse
Allah devesi : Uzun bacaklı ve gövdeli, yeşilimsi kül renkli kanatları olan, çekirgeye benzeyen böcek
Allah seni inandırsın : Karşısındakini, anlatılan şeyin doğruluğuna inandırmak için söylenir
Allah'ım Kur'anım olmasın : Yeminle anlamındaki söz
Allâsen : Allah'ını seversen
Allı güllü : Göz alıcı renk ve desenlerle süslü
Allı pullu : Mayıs böceği, gelin böceği
Altbaş : Alt yan, son
Altıdan : Beleş, davetsiz olduğu hâlde yüzsüzce yanaşıp yemek yemek
Altın akça : Altın takı eşyası
Aman deyen, Aman diyen : Rica, bir şeyin yapılmasını yalvararak istemek, sakın ha
Amanın : Korku, dehşet, hayret, üzüntü, sevinç ünlemi
Amsalak : Şaşkın, budala, ahmak, alık, pısırık
An : İki tarla arasındaki sınır, set şeklindeki yükselti
An yâran, An yâren : Dost, yakın arkadaş
Anâ : Korku, şaşma, hayranlık bildirir ünlem
Anacı : Anaya düşkün çocuk
Anaç : Analaşmış, çok yavru doğurmuş, yaşlanmış, kümes hayvanı, kuş ve evcil memeli hayvan
Analık : 1. Üvey ana 2. Kaynana
Anam garı : Çok bilmiş
Anayasa : Dinar'da çalınıp söylenen kerem havaları
Anbak : Yeşil kabuklu taze ceviz
Andık : Sırtlan
Angaz : Kuru ağaç parçaları, çürümüş, kurumaya yüz tutmuş ağaç gövdesi, kökü
Angut : Ahmak, sersem, akılsız, dangalak
Annaç, Anneç : Karşı, ön taraf
Añırgan : 1. Vara yoğa bağıran ağlayan terbiyesiz çocuk 2. Çok anıran, azgın erkek eşek
Añıtmak : Ayakta dikilmek, hareketsiz öylece durmak
Anlık : Bahçe, bağ kapısı
Annın çatı : Alnın ortası, alın çatı
Ansıtmak : Dikkat kesilerek, anlamaya çalışmak için bakmak
Apabbak, Apabbâ : 1. Tertemiz 2. Bembeyaz
Apalamak:  Emeklemek
Aparmak : Çalmak, aşırmak, alıp kaçmak, habersiz götürmek, gizlice almak
Apışını ayırmak : Bacaklarını açarak, edep dışı, saygısızca oturmak
Aptesane : Tuvalet
Apdaslık, Apdeslik : Evlerde el, yüz, bulaşık yıkanan, abdest alınan yer, lavabo
Ara bulmak : Vakit bulmak, eli değmek
Ara göz :  Çoğunlukla köy evlerinde iki oda arasında bulunan ve fazla eşya koymaya yarayan yer
Aralaşmak : 1. Uzaklaşmak 2. kavganın sona ermesi
Aranmak : Kavga etmek için sataşmak, fırsat kollamak
Arap : Zenci
Arbaz : Zayıf, cılız, hastalıklı
Ardala : Kervanın en sonundaki deveye takılan büyük çan
Ardılmak : Abanmak, yaslanmak, dayanmak, yüklenmek
Ardmak : 1. Yüklemek 2. Asmak, takmak
Argaç : Dokumalarda çözgü üzerine enliliğine atılan ip
Argın : Bitkin, yorgun
Arı : Cins (hayvan için)
Ârı : Yönünden, tarafından
Arınmak : Temizlenmek, Yıkanmak
Arıttırmak : Temizletmek
Arık : 1. Dere, çay 2. Zayıf, cılız, sıska
Arkalaç : Hamal semeri, sırta yük alınacağı zaman konulan çul, çuval, keçe parçası altlık
Arpalama : Çok arpa yemekten ileri gelen hayvan hastalığı
Ars : Gelincik hayvanı
Arşın : Büyük adım
Arşınlamak : Hızlı ve açık adımlarla yürümek
Artık bırakmak : Yemeği bitirmeyip birazını bırakmak
Artık diş : İnsanda asıl dişlerin yanında çıkan, düzgün olmayan fazla diş
Artıklamak : Yemekte artık bırakmak
Artırmak : Varlıklı duruma gelmek
Artlamak : Ayıklamak
Artmak : İşi başkasına yükletmek
Arvat : 1. Kadın, avrat 2. Eş, zevce, karı
Asbab : Giysi
Asbap kesme : Köy düğünlerinde dikilecek elbise kumaşlarını manifaturacıdan kestirip satın almak
Arslık : Gerdeğe girdiği gece, kocasıyla cinsel ilişkide bulunduğu hâlde, bekâretini kaybetmeyen kız
Asfinik : Naftalin
Ası : Erken doğmuş olup, iri, gelişmiş, büyük, yetişkin
Asım takım : Kadınların takındıkları süs eşyası, takı
Askere govalamak : Askere yollamak, askere uğurlamak
Asma : Kozak ve mısır koçanlarının örülerek meydana getirilmiş şekli
Asmalık : Sebze ve meyvelerin asılıp saklanmaya değer olanları
Aş : Bulgur pilavı
Aş dökmek : Düğün, asker uğurlama vb. günlerde yemek ikram etmek, ziyafet vermek
Aş odası : Mutfak
Aş vurmak : Pişirmek için ocağa yemek koymak
Aş yağı : Yemeklik yağ
Âşamacık, Âşamacik, Akşamaca : Akşama kadar
Âşamıla : Akşamleyin
Âşamzabah : Çok yakında
Aşık : Kadınların süs eşyası
Aşır : Aşure
Aşlık : Buğday, mısır gibi tahıl, bunlardan yapılan çorbalık, bulgur gibi yiyecekler
Aşmak : Hayvanların çiftleşmesi
Aşşalak : Aşağılık, şerefsiz
Atakçı : Geveze, mübalağacı
Atalık : Kayınpeder
Atılagalmak : Aşırı yorgunluktan yere yıkılacak hâle gelmek
Atılıp gitmek : Aşırı yorgunluktan ayakta duramayıp ; divana, yere serilmek
Atil katil : Hısım akraba, senli benli olanlar
Atkı : 1.Toprak damlı evlerde tavana uzatılan kalın, yuvarlak ağaç 2. Gelin olacak kızın yazmasının köşelerinden iki kişini tutması ve gelen misafirlerin , onun üzerine para, altın vb. atması 3. Güveyi olacak oğlan için,yere serilen kilimin üzerine konulan tepsilerdeki kuru yemiş, halkalı şeker vb. dağıtıldıktan sonra, davetlilerin tepsilere düğün hediyesi olarak para atması. 4. Büyük yaba
Atkulağı gitmek : Beraber
Atlamak : Dağı, tepeyi geçmek, aşmak
Atlı gibi : Çalışkan, koşarcasına iş yapan kimsenin durumu
Atlı karınca : Al ve kara renkte uzun bacaklı bir tür karınca
Attıraç, Attırgaç : Sac üzerindeki yufkayı çevirmeye yarayan tahta gereç
Avgaşmak : Ağız dalaşıyla boğuşmak, didişmek, alt alta üst üste gelmek
Avkırmak : 1. Havlamak 2. Sürekli bağırmak
Avkalamak, Avkmak : Ovmak, ovalamak
Avrat ağızlı : Kılıbık, hanımının ağzına bakan
Avsın : Hayvan sokmalarının zehir ve acısını tesirsiz kılmak için yapılan işlem
Ay aydın : Ay ışığı, mehtap
Ay ışık : Ay ışığı, mehtap
Ayağını kaldırmak : Memuru başka yere nakletmek
Ayak karısı : Kötü kadın
Ayaklamak : Gezinti yapmak
Ayaklı : Yüksek boylu, iri, bakımlı hayvan
Ayalama : Harman döğülüp kalktıktan sonra, harman yerinde kalan, toz ve samanla karışık taneler
Ayan : Muhtar
Aydaş, Aydeş : Zayıf, cılız, gelişmemiş
Ayer : Tembel, hımbıl, kaygısız
Aygıt : Kerestelik ağaç
Ayıeriği : Yaban eriği
Ayın oyun : Hile, desise, oyun
Ayın oyun etmek : Döküp saçmak, altüst etmek, işe yaramaz duruma getirmek, bozmak, karmakarışık etmek, çarçur etmek
Ayınga : Kaçak tütün, tütün
Ayıtlamak : Ayıklamak, seçmek, temizlemek
Aykaranı : Çelik çomak oyununda bir durum
Aymaç : Yağda kızartılmış ekmek ufağı
Aynak kazak : Estek köstek, dalavere
Aynaşık : Sırnaşık, arsız
Ayran geven : Aptal, sersem, miskin, budala, beceriksiz, geveze
Ayran gönüllü : Maymun iştahlı, değişken huylu
Ayrılıp seçilmek : Karısından yahut kocasından boşanmak
Ayrıştırmak : 1. Ayırmak 2. Temizlemek
Ayvadana, Ayvadene : Yaban nanesi yaprağına benzer yapraklı, sarı acı çiçekli, ilaç olarak kullanılan bir yabani ot
Az galsın : Neredeyse
Azañlaştırmak : Bir konuyu büyütüp kavga etmek
Azaysız, Azeysiz, Azıyatsız : Huysuz, terbiyesiz, saygısız, yüzsüz
Azberi değil : Tarif edilemeyecek, sayılamayacak kadar
Azbi : Galiba, herhâlde
Azıklık : Hemen yemek üzere harman zamanından önce biçilip savrulan ekin
Azmak : Büyük su birikintisi
Azırganmak : Az görmek
Azravut : Asık yüzlü, sinirli, sert, haşin, iriyarı 

Babaçça : Papatya
Babaçko : İri yarı
Babalık : 1. Kayınbaba 2. Üvey baba
Babba : Küçük çocuk ağzında ayakkabı
Babi : Köpek yavrusu, fino köpeği
Baca gaşı : Ocağın dış duvarında lamba, kibrit vb. koymaya yarayan raf
Badak : Ufak yapılı, kısa boylu, bodur, tıknaz
Badala : Şişman
Badas : Harman kalktıktan sonra kalan toprak, çöp ve samanla karışık taneler, harman döküntüsü
Badaşık : Sırayla, nöbetleşe, yardımlaşarak
Badaşma : Yardımlaşma
Badı: Şişman, ablak yüzlü, kısa boylu
Badi : Vara yoğa, uluorta laf eden kimse
Bağ : Guatr
Bağcak : Koyun ve keçilerin kaçmasını önlemek  için, çobanın uyumadan önce bir ucunu kendine, bir ucunu da onlardan birinin boynuzuna bağladığı ip
Bağırdak : Çocuğun düşmemesi için beşiğe veya salıncağa bağlanan enli kuşak
Bağırgan : Çok ve yüksek sesle ağlayan
Bağırtlak: 1. Kadınların göğüslerini kapamak için kullandıkları göğüslük  2. Yabani ördeğe benzeyen, gece çok öten, koyu kırşuni renkli bir av kuşu
Baharın : İlkbaharda
Bahçarası : Bahçelerin bulunduğu yer
Bahrama : Küme, grup, kafile
Bah bi, Bak bi : Konuşanın, konuştuğu kişinin dikkatini kendine çekmek için kullandığı hitap
Bakalak olmak : Göz kulak olmak, gözetmek, kollamak
Bakır : Bakraç, kova
Bakışgan : Benzer
Bakıtmak : Baktırmak, göstermek
Balamırt : 1. Meşe ağacının meyvesi, palamut 2. Dağlarda yetişen bir çalının tohumu
Balamıt gıliği : Meşe palamudunun küçüğü
Balat tuzu : İzmir tuzu diye satılan tuz
Balıksırtı : Üçgen prizma biçiminde, iki tarafa bakıntılı çatı, dam
Balkımak : Parlamak, parıldamak
Banak : Az sulandırılarak ezilmiş yoğurt 
Bandaklamak : Sulu yiyecekleri parmakla alıp yemek
Bar : 1. Sirke, pekmez vb. sulu yiyeceklerin üzerinde biriken köpük, küf, mantar 2. Vücuttaki  ateşten, mide bozukluğundan, ağızda, dil ve dişlerde hasıl olan acılık, sarı tortu, pas
Barak : Yaramaz küçük çocuk 
Barak gibi : Saçın uzamış ve kabarmış hâli
Bardak : Testi
Barlanmak : Mide bozukluğundan ağzın paslanması
Basmaç : Topalak yemeği
Bastırık : Bastırılan, yük altında kalan eşya
Baş kakıncı : Başa kakmak fiilini anlatır ifade
Baş kili : Saç yıkama kili
Başa gadar : Ölünceye dek, Sonuna kadar
Başak : Tahıl veya meyveleri devşirdikten sonra geride kalanlar
Başaşağı :Yokuş aşağı
Başbaş etmek : Bebeklere öğretilen, bir elini başına bir kaç kez dokundurarak yaptıkları Allah'a ısmarladık işareti
Başı bozulmak : Dul kalmak
Başıbütün : Evli, mutlu kadın
Başını yemek : Bir malın veya eşyanın fiyatının aşırı artması
Başşak atlamak : Tahıl ve meyveleri devşirdikten sonra geriye kalan döküntüleri toplamak
Batık : Kirli, pis
Batmak : Yok olmak, elden gitmek
Batman : Büyük, ağır
Bayâdan : Çok önce, eskiden
Bayatırmak : Bayatlamaya çok az kalmak
Bayır : Yamaç
Bayırsı : Hafif bayır olan yer
Baylan :1. Şirret 2. Sebatsız 
Baylanmak : Kendini beğenmek
Baymak (İçini baymak) : Yiyeceğin baygınlık vermesi, mideyi hafifçe bulandırması, ezinti yapması
Bayrah ekmê : Düğünlerde bayrak dikildikten sonra verilen yemek, ziyafet
Bayraktar : Düğün alayının önünde, üç metrelik sırığın ucuna asıla bayrağı taşıyan güveyin yakını
Baytal : Kısrak
Bazar ekmeği : Has undan yapılan beyaz ekmek, francala 
Bê : Damat, güvey
Bebe : Fasulyenin taneleri
Becek, Bicek : Köşe, bucak, uç, açı
Beçi beçi : Keçi çağırma ünlemi
Beçibeçi : Keçi
Bedevi : Huysuz, ahlaksız
Bedirek : Yıkanmış, temizlenmiş ve eğirilmeye hazır hâle getirilmiş yün veya pamuk yumağı, topağı
Bek : Avcıların tuzak kurup bekledikleri yer
Beketmek : Sağlamlaştırmak
Bekleşmek : Pekleşmek, birleşmek
Bel : İşaret, nişan
Bel bağı : Bel kemeri
Belek : Kundak
Belen : 1. Yokuş 2. Tepe
Belemek, Beleylenmek : Bebeği kundaklamak, sarmak, beşiğe bağlayarak, sararak yatırmak
Belenmek : Bulaşmak, Bulanmak
Beli ayrılmak : Beli çok ağrımak
Belik : Saç örgüsünün omuzlardan aşağı uzanan bölümü
Belinden ödemek : Cebinden ödemek
Belinlemek : Uykudan korkuyla sıçrayarak uyanmak, afallamak, şaşırmak, irkilmek 
Bellik : Nişanlanan kıza takılan altın, nişan yüzüğü
Belleme : Binek hayvanını soğuktan korumak için, beline sarılan veya eyerin altına konulan keçe, meşinlenmiş keçe
Bellemek : Öğrenmek
Bellik : İşaret, nişan
Benden yanı helal olsun: Hakkım helal olsun, helal ediyorum
Bene : Bana
Bengilik : Gelincik
Benli bensiz : Yanında ben olsam da olmasam da 
Benlik-Bizlik bir şey var mı : Benim-Bizim yapabileceğimiz, üzerimize düşen bir şey var mı?
Berçem : Dere kenarı
Beri bah, Beri bak : Bana bak, baksana
Beri gel : Yaklaş
Bertilmek : İncinmek (kol, bacak)
Beserek, Besirek : Tüylü ve besili erkek deve, dişi boz deve ile erkek buhur devenin çiftleşmesinden doğan deve, damızlık deve
Beslengi, Beslenti : Evlatlık
Beşbıyık : Muşmula
Beşir : Esmer tenli, Arap
Bet : Çok iyi, güzel
Beyit yakmak : Şiir veya türkü söylemek
Bıçık : Sel yatağı, dere, dere yatağı
Bıçkı : Testere
Bıdırdamak, Bıdırdaşmak : Birkaç kişinin alçak sesle konuşması 
Bıdır bıdır etmek, Bıdırdanmak : Kendi kendine hafif sesle konuşmak, mırıldanmak
Bılkımak : Çürümeye, erimeye yüz tutmak, bozulmak, yumuşamak, zedelenmek, sulanmak, yara iltihaplanması
Bıt bıt : Geveze, çok konuşan, çenesi düşük
Bıy : Şaşma, korku, pişmanlık, beğenmeme, öfke, acıma bildirir ünlem
Bızdık : Kısa boylu, ufak yapılı, cüce
Bî : Şaşma, hayret ünlemi
Bi bi : Kümes hayvanlarını çağırma ünlemi
Bi bişirimlik : 1.Bir kez pişirilecek ölçüde 2. Mecazen çok az olunduğunu ifade eder
Bi boy : Bir kere
Bi çala : Azıcık, bir an
Bi çeşit : 1. Huy bakımkından farklı 2. Ayrı bir sorun
Bi garer, Garer : Kararında, ölçülü
Bi gat : Bir tane, bir kez, bir sefer
Bi gat sufra : Sofra örtüsü, kasnak, sini ile hazırlanmış yer sofrası
Bi gat yatak : Yastık, yorgan, döşeğin tümü
Bi sunam : Bir lokma
Bi topan : Bir parça (ekmek)
Bi yarımız : Bir kısmımız
Bi yol : Bir kere
Bîbi : Ördek çağırma ünlemi
Bibi : Hala
Bicecik : Bir tane, bir tanecik
Bicez, Bicêz : 1. Bir tane, bir tanecik 2. Bir kere, bir defa
Bicibici : Küçük, koyu yeşil yapraklı, sık yetişen bir ot
Bicik: 1. Bir kez, bir defa 2. Bir tane, bir tanecik  
Biçala : Bir an, biraz, azıcık
Bidik : Kısa boylu, ufak yapılı, cüce, bodur, tıknaz
Bilecen : Çok bilmişlik taslayan
Bilen, Hilen : Filan
Bilen, Bilene : Bile
Biliş : Tanıdık
Biliş galış olmak : Tanışmak, tanışıklık, birbirini tanımak
Bille : Zaman
Billur, Billor, Bullir : Bardak
Bilmôn : Bilmiyorum
Binesi gün : Düğünde gelini ata bindirme, gelin alma günü
Bingeşmek : Üst üste yığılmak, kasların boyun vb. de üst üste binerek ıstırap vermesi
Binit : Binek atı
Bireyice : Epeyce, iyice
Biribir : Akraba, yakın
Biriğinti : Toplantı
Birikgin : Toplanmış, yığılmış
Birikmek : Toplanmak
Bisünem : İplik için, bir-iki karış uzunluğu ifade eden uzunluk
Bişi: Mayalı hamurdan yağda kızartılarak yapılan yiyecek
Bişirip daşırmak : Pişirmek eyleminin pekiştirmeli ifadesi
Bişşek : Yayık döğmede kullanılan ağaç
Biteğen : Verimli 
Bitli kerkenek : Kerkenez
Bitmek : Çıkmak, büyümek
Biyol : Bir kere   
Bizcil : Bizden yana
Bizim gız : Kız kardeşim anlamında sevgi sözü
Bizim oğlan : Oğlan kardeşim anlamında sevgi sözü
Bobal, Obal : Günah, vebal
Bobal attım : Vebal attım, günahı boynuma dedim
Bocut : Bakır veya teneke maşrapa, büyük su tası
Bodurmahmut : İlaç için kullanılan, güve için tütsü yapılan bir çeşit ot
Boda, Bodik, Boduk : Deve yavrusu
Boduç : Toprak, çam ağacı veya madenden yapılmış ibrik, emzikli testi
Boğanak : Şiddetli yağmur, sağanak
Boğasak : Boğa isteyen, kızgın inek
Boğasamak : İneğin boğa istemesi, kızgınlık göstermesi
Boğazını almak : Ayva vb.ni yutarken, sert ve susuz olması yüzünden boğaza takılması
Boksak : Hayvan pisliği taşımaya yarayan kap
Boklavat : İşe yaramaz, niteliksiz şeyler, durumlar 
Bol bulamaç : Pek çok
Bol döküm : Bol bol, döke saça yenecek kadar çok
Bolalmak, Bolarmak : Bollaşmak
Bolat : Erkek arı
Bôlelikce : Böylelikle
Boncuk goza : Çıtlık ağacından yapılmış nazar boncuğu
Boru : Söğütten çıkarılan düdük
Bostan : Hıyar
Bostan güzeli : Küçük, yuvarlak, kokulu, yenmeyen bir çeşit kavun
Boşlamak : Bırakmak, vaz geçmek
Boyalamak : Boyamak
Boyanmak sıvanmak : Aşırı makyaj yapmak
Boynuzlu kemer : Çölovası'ndaki düğünlerde kadınların beline taktığı nikelden, boynuza benzer kemer
Boyra : Değirmen oluğu
Boyul : Bu sefer, bu defa, bu kez
Boz : Sarışın
Bozalak: Çalının taze sürgünü
Bozarmak : 1. Boz renge dönüşmek 2. Delirmek 
Bozarmış : Boz renge dönüşmüş, solmuş
Bozulamak, Bozlamak : Devenin acı acı bağırması
Böbü : Bebek
Böcek : Arsanın köşesindeki küçük yer
Böcü : 1. Böcek 2. Kurt                                           
Böcü börtü : Böcek, kırkayak, çıyan, örümcek vb.
Böcü göz : İri gözlü, gözbebekleri de koyu renkli ve büyük olan küçük çocuk 
Böğelek : Sığırları sokup rahatsız eden bir çeşit sinek, gübre sineği
Böğü : Zehirli örümcek
Böğür : Dağ yamacı
Böle : Teyze çocuğu 
Bölemek : Bebeği kundaklamak, sarmak, beşiğe bağlayarak, sararak yatırmak
Bölme : Kalın ağaç gövdesinden, odun yahut tekne yapmak için ayrılan tomruk
Börtlemek : 1. Az haşlamak 2. Ayak derisinin, ayakkabının içinde sıcaktan, terden beyazlaşması
Börtmek, Börtdümek : Haşlamak, az pişirmek
Börülce . Fasulye
Bövelek : Sığırları rahatsız eden bir çeşit sinek, gübre sineği
Bövelek tutmak : Böveleğin ısırdığı hayvanın, ne yaptığını bilmez hâlde hızla koşmaya başlaması
Bubuş : Şeker, kara üzüm, leblebi gibi tane hâlindeki çerez
Bucak : Yörüklerin sıcaktan korumak için yoğurt, yağ tuluklarını koydukları yer
Budaklama : Budama
Buğanak : Sağnak, şiddetli yağmur
Buhur : Erkek deve
Bulamaç : Mısır unu ve tereyağı ile yapılan yemek
Bulak : 1. Kaynak 2. Çeşme
Bulatmak : Bulandırmak 
Bulgur aşı : Bazen domates, soğanla yapılan, yufka ekmeğe serilerek yenen, hafif sulu bulgur pilavı 
Bulgur bulgur : Terin taneler hâlinde alında birikmesini anlatır
Bulutlar yükselmek : Hava açmak
Bum : Küçük çocuk dilinde su
Buñar, Puñar : Pınar, çeşme
Buncağız : Bu zavallı, bu küçücük
Bura : 1.Bu yer, burası 2. Buraya
Burmak : Burkulmasına yol açmak
Burçalak : Çiğdemgillerden, toprak altında yumruları olan bitki
Burkuşturmak (etini) : Özellikle yaramazlık yapan çocukların kolunu, bacağnı baş ve şahadet parmaklarıyla burkmak, çimdiklemek
Burma : Eğirilmek üzere bükülmüş yün
Burnuna girmek : Tehdit için söylenir
Burunlamak : Beğenmemek
Buruş kırış
Burutgan : Sis, duman
Busarık : Sisli, tozlu, bulutlu, sıcak hava
Buva : Baba
Buy : Vay gibi şaşma, alay bildirir ünlem
Buymak : Çok üşümek
Buyrultu : Belge
Buzağıdişi : Danaburnu
Buzağılamak : İneğin doğurması
Büğür : Deve
Bük : 1. Dönemeç 2. Ova ve dere kıyılarındaki çalı ve diken topluluğu
Bükme : Yufka içerisine patates, ıspanak, peynir konularak sacda pişirilen börek
Bükrü : Kambur
Bükümlemek : Katlamak
Bülü bülü : Kümes hayvanlarını çağırma ünlemi
Bülük : Küçük oğlan çocuğun cinsel organı
Büngüldemek : 1. Suyun topraktan kaynaması 2. Coşmak, hararetlenmek
Bürgü : Başörtüsü
Bürümek : Örtmek, sarmak
Büse, Püse : Kayısı, erik gibi ağaçların gövdelerinden sızan yapışkan sıvı
Büülü : Bakır ve pirinç alaşımından yapılan, sarı renkli üflemeli çalgı, trompet
Büve : Sulu
Büyü cazı : Büyü müyü, büyü vb.
Büzük : 1. Buruşuk, kırışmış 2. Torba, kese, kesekâğıdı vb.nin ağzının büzülmüş hâli
Büzütmek : Soğuktan büzülmek

Cabar : Çingene                           
Cabbar : Becerikli, çok çalışan
Cakcak : Geveze, dedikoducu
Calba : Adaçayı
Camış : Manda
Canalıcı : Azrail                                                                 
Capcıklı : 1. Konuşurken ağzından tükrük saçan 2. Lüzumsuz ve boş konuşan, çıkıntılık yapan, aykırı davranan 
Canavar : Kurt
Canı çekenmek : Canı çekmek, arzu duymak, özenmek
Canı geçmek : Uykuya dalmak
Car : Siyah üstlük, çarşaf
Carcur : 1. Fermuar 2. Şarjör
Carıs : Arsız, terbiyesiz
Carıs etmek : İnat etmek, tutturmak, rahatsız etmek
Cavlak : Saçsız, kel
Cazgır : Cadı, fitneci, kavgacı kadın 
Cazı : 1. Cadı, 2. Fesat kadın 
Cazı karısı : Cadı
Ce' demek : Birine kapıdan çok kısa süre uğrayıp ayrılmak
Celep : Düğün alayı
Cedelleşmek : 1. Karşısınakini susturmak amacıyla tartışmak 2. Uğraşmak, çabalamak, mücadele etmek
Ceft : Çam ağacının kabuğu
Cember, Çember : Başörtüsü, yazma
Cereme : Fiyat, değer
Cennet böceği : Uğur böceği
Ceryan, Ceyran : Elektrik 
Cıbır : Hiçbir şeyi olmayan, parasız pulsuz
Cıdala : Ağız kavgası, sorun
Cıdalacı : Kavga arayan
Cıdır : İrileşmiş yara
Cıdırına gitmek : İnadına gitmek
Cıdırlı : Vücudu yaradan kurtulamayan
Cıkcık canlı : Aceleci
Cılamuk : Cıvık yoğurt
Cılıngız : 1.Arık, cılız 2. Bakımsız
Cıllak : Onu bunu rahatsız eden çocuk
Cımbıldak : 1. Dönek, sözünün eri olmayan 2. Oynak, hafifmeşrep
Cımıcık : İki parmak ucuyla alınan miktar, tutam (Toz şeyler için)
Cımık : Baş ve işaret parmağıyla alınan miktar
Cıncık, Cincik : Çok küçük cam, ayna, porselen kırığı
Cıngı : Civciv
Cıngıl : İnci, boncuk, gümüşten yapılmış süs eşyası
Cıngıllanmak : Nazlanmak
Cıngıllı : 1. Oynak, şımarık kadın 2. Küçük kazan
Cırbığı çıkmak : Yağmurdan sırılsıklam olan
Cırcır : 1. İshal 2. Ağustos böceği
Cırganak : Meyve veya sebzenin ezilerek çıkarılan suyu
Cırmalamak, Cırmaklamak, Çırmalamak : Tırmalamak
Cırnak : Tırnak, pençe
Cırt etmek : Yapılmak istenen, önceden kararlaştırılan bir şeyin gerçekleşmemesi
Cırtatan : Gelinciğinkine benzer, olgunlaşıp sararmış kapsüllerinin sapa bağlandığı yere vurulduğunda tohum ve sıvı fışkırtan ot
Cıscıbıl : Çırılçıplak
Cıscıvık : Çok cıvık
Cıvılamak : Koşup gitmek
Cıvlamak : Fırlayıp çıkmak, kaçmak
Cızak : Oyun bozan, mızıkçı
Cızgı : Haşhaş sütünü çıkarmak için kullanılan alet
Cızlak : Koyun kuyruğu eritildikten sonra kalan posası
Cızmak : Oyunda mızıkçılık etmek
Cızı : Tohum ekmek için pullukla açılan yer, karık
Cibare : 1. Yaramaz, huysuz çocuk 2. Serseri, kavgacı
Cibi : Civciv
Cibil, Cibiş : Gözdeki çapak
Cibre : Ezik, çürük meyve
Cibindirik : Cibinlik
Ciccak : Süs püs
Ciccaklı : Süslü püslü
Cilbir : Yular 
Cilbirlemek : Devenin ipini kazığa çakmak
Cimcik : Çimdik
Cimciklemek : Çimdirmek
Cimcirmek : Çimdirmek
Cin dutmak : Bir işe, konuya odaklanamamak, kendini verememek
Cin misiri : Kolay patlatılan, taneleri küçük ve sivri olan mısır
Cindarı : Kolay patlatılan, taneleri küçük ve sivri olan mısır
Cinderli : Sinirli, öfkeli
Cinfikir : Uyanık, akıllı
Cingen cabar : Çingene
Cinpir : Küçük yapılı, hareketli, yaramaz
Cip : Hiç
Ciril : Gelinlerin alınlığına takılan gümüş pul
Cizi : Tohum ekmek için pullukla açılan yer, karık
Cizmek : Dizmek
Cizili : Dizili, sıralı
Combalak : Takla
Corazanlı : Sık sık ishal olan kimse
Corlaşmak : Toplanıp konuşmak, tartışmak
Cort atmak : Yapamayacağı vaatte bulunmak, palavra atmak
Culluk, Culluh : Hindi
Culuzumak : Garipsemek
Cuma âşamı : Perşembe günü
Cücük : 1. Civciv 2. Keklik ve bıldırcın yavrusu

Çağıl : Çakıl, çakıl yığını
Çakal : Titiz, huysuz
Çakıldak : Geveze, çenebaz
Çakılı : Ağzına kadar, tıka basa dolu
Çakıllık : Çakıl yatağı, taşlı tarla
Çakırlı : Tam olgunlaşıp kızarmamış, yer yer yeşilli domates
Çalacak : Yoğurt mayası
Çalası : Yoğurt mayası
Çalgılı çengili : Çalgı ile oyunlu
Çalgı kalgı : Çalıp oynamak
Çalkazan : Geveze
Çalık : Uzun zaman bakır kapta kalan tadı bozulmuş yemek
Çalınmak :1. Krem vb. sürmek 2. İlgi duymak
Çalıp çığırma : Çalıp söyleme
Çaltak : Budaklı dal 
Çambardak : Çamdan oyularak yapılan su kabı
Çamel buynuz : Eğri boynuz
Çan gibi : 1. Gür, güzel ses 2. Dipdiri
Çanak : Ağaçtan veya madenden yapılmış kap
Çandır : Karışık, melez
Çangaza : 1. Gürültücü kavgacı 2. Geveze
Çapa çapmak : Tarla, bahçe çapalamak
Çapa gibi : Fazla uzamış tırnağı anlatır  
Çapar : Benekli, alacalı, hayvan
Çapmak : Koşmak
Çarpana : Araba tekerleğine konulan sert bir tabla
Çarşak : Bayırlardan akarak yığın hâline gelen çakıl
Çatal iğne : Çengelli iğne
Çatalbacak : Kadın şalvarı
Çatallaş olmak : Sataşmak
Çatallaşmak : At, eşek vb.ne iki kişi binmek
Çatı : Birbirine tutturulan kereste
Çatlamak : Dışkılamak   
Çatma : 1. Üç ince ağacın uçlarından bağlanarak yapılan, yayık yaymakta kullanılan araç 2. Bir arada bağlı 10-12 hayvana düvensiz harman dövdürme
Çatma yazı : El yazısı, bitişik yazı
Çatmak : Örmek
Çavuş : Huni
Çayrak : Kurumuş, kolayca yanabilen çalı
Çebiç : Bir yaşındaki keçi yavrusu
Çeç : Savrularak samanından ayrılmış tahıl yığını
Çeçeron : Açıkgöz olan kimse
Çeki, Şeki : Alna bağlanan yazma; başörtüsü
Çeki çekinmek : Alna çeki bağlamak
Çekinmek : Fotoğraf, film çektirmek
Çekinti : Çekinme, sakınma
Çekmek, Çekilmek : Tartmak, Tartılmak
Çekişmek : Azarlamak
Çelebi : İstasyon şefi
Çelen : Damların kenarındaki çıkıntı
Çeleñ : Bahçe duvarının üzerine biçilmiş kamış, onun üzerine toprak, onun üzerine de bazen taş konularak yapılan set
Çelevre : Deste, demet
Çelgi : Alna bağlanan yazma
Çelik : 1. Yünleri ip hâline getirmek için ağaçtan yapılmış alet 2. Çocukların sopa ile oynadıkları oyun
Çelik çene : Geveze, çok konuşan
Çelki : Kurumuş ağaç dalı, çalı çırpı
Çelme : Başın alın bölgesine, yazmayı-çekiyi sabitlemek için şerit biçiminde bağlanan oyalı yazma
Çelmece : Kısa çalı odunu
Çelmik : 1. Buğday veya samanla karışık iri saman 2. Düğüm atarak işaret bırakmak
Çelpeşik : karışık, dolaşık
Çeltek : Çoban yamağı
Çelten : Deveyi çeken kimse
Çemkirmek : Karşı gelmek,
Çember : Yazma
Çemremek : Giysi kolunu veya paçaları sıvamak
Çençen etmek : Çok konuşmak, gevezelik etmek
Çengel : Pulluğun uç kısmındaki eğri demir
Çeñe : Çok konuşan, geveze kimse
Çenem ayrılıyor : Esnerken ağız fazla açıldığında ve çok esnendiğinde söylenir
Çenet : Oturak yeri, kaba eti
Çeñezek : Geveze
Çenkirmek : Hakaret etmek, bağırıp çağırmak
Çepel : 1. Çamur 2. Engebeli arazi
Çepel, Çepelli : Karışık, karmaşık, dolambaçlı
Çeper : Çit
Çeperli : Ahlaksız, huysuz, geçimsiz 
Çerez tökmek : Çerez ikram etmek, yedirmek
Çergi : Derme çatma çadır, tezgâh
Çerken : Uçurtma
Çevre : Mendil
Çevrik : Etrafı çevrilmiş yer
Çeyiz bozmak : Serilen çeyizin, görüldükten sonra toplanıp kaldırılması
Çıfıt : Kötü düşünceli
Çığ : Keçi ve koyun yavrularını koymak için kamıştan veya tahta parçalarından yapılmışa ağıl, çit
Çığa : Gelinlerin, düğünlerde başlarına süs olarak taktıkları parlak renkli tel veya tüy
Çığıl : Çakıl ve taş yığını
Çığırmak, Çığrınmak : Haykırmak, çığlık atmak
Çığırgan (çocuk) : Çığlık atmayı huy edinmiş
Çığrışmak : Yüksek sesle bağrışmak
Çıkı : Bohça, çıkın
Çıkılamak : Bir şeyi mendil veya tülbentin içine koyup bohçalamak, çıkın yapmak
Çıkıntı : Kullanılıp atılan giysi
Çıkla : Saf, arı, katışıksız
Çıkmak : 1. Mezun olmak 2. Okulu bitirmeden ayrılmak
Çılbarmak : 1. Soyunup çıplak hâle gelmek 2.Tavuğun tüy, açacın yaprak dökmesi 3. Malı mülkü kaybetmek
Çıldıratmak : Ses çıkarmak
Çıldır : Dağ yamacındaki tahıl tarlası
Çımbar : Dokuma tezgâhlarında bezi gerdirmek için kullanılan iki taraflı dişli bir alet
Çımkı : İnce uzun değnek
Çımkışmak : Vücudun bir yerinin ağrıması, sızlaması
Çıngı : Kıvılcım
Çıpgın : Sağanak hâlinde yağan şiddetli yağmur
Çıpkın : 1. Rüzgârla karışık yağan yağmur 2. İnce uzun değnek
Çıplak : Fakir, züğürt olan kimse
Çırak çıkarmak : Kız gelin etmek
Çırpan : Kavgacı, geçimsiz
Çırpmak : 1. Silkelemek 2. İçi yün dolu yastık ve döşeği, yünlerinin kabarması için değnekle dövmek
Çırtık : Sağılması güç olan küçük hayvan memesi
Çısçılbak : Çırılçıplak
Çıtlak, Çıtlık : Çitlembik, menengiç
Çıvgın : 1. Fırtınayla karlı karışık yağan yağmur 2. Ağaçların verdiği yeni sürgün, filiz 3. Çılgın
Çıyan : Arpa başağının bir tanesi
Çiçek : Adaçayı, ıhlamur çayı
Çiçek : Karnabahar
Çiftçi bardağı : Çamdan mamul, küçük, çift ülüklü testi
Çiğil : 1. Çakılın küçüğü 2. Çoğunlukla elde görülen siğil
Çiğin : Omuz
Çiğirt : Keçi yolu, patika
Çiğlem : Çiğ sütün kaymağı
Çiğnek : Koyun ve keçinin geçtiği, çiğnediği yer
Çiğnem : Bir lokma, bir parça, bir çiğnemelik
Çiğsemek : Çiğ, pişmemiş hissi duymak, yemeğin yavanlaşması
Çil bülücü : Çil keklik ve bıldırcın yavrusu
Çilbidir : Davula vurulan küçük değnek
Çilbir : Yular
Çile : Hayvanlar hakkında; sağlık, şişmanlık
Çilemek : Sulamak
Çilenmek, Çileşmek : Çiselemek
Çilkim, Çirtim, Çitim : Küçük üzüm salkımı
Çilpik : Kumaşın, kesinti yerlerinde ortaya çıkan iplik  uçları
Çimmek : Yıkanmak
Çinetme : Buğday kaynatması
Çintmek : Bir şeyi ufak parçalar hâlinde kesmek, doğramak
Çipil : 1. Sulu çamur 2. Gözleri çapaklı kimse
Çirk : 1. Pis su 2. Tütün zifiri
Çirpi : Çalı çırpı
Çirpitmek, Çirpmek : Sıçratmak, Sıçramak
Çişdan : Şımarık
Çişli : 1. Çişini tutamayan, üstüne yapan çocuk 2. Prostat hastalığı vb. yüzünden sık sık işeyen, çişini tutamayan kimse 3. Kadın ve kızlara alay etmek, kızdırmak için söylenen söz
Çiti : Bahçe ve ağılların etrafına çekilen çit
Çitimik : Çok sıkışık, birbirine geçmiş
Çitişmek : İp, saç vb birbirine dolaşıp, çözülmez hâle gelmek.
Çitme : Çifte
Çitmek : Kumaş ve örgülerin yırtıklarını söküklerini örmek, dikmek
Çivi çanağı : Çivi, vida gibi malzemenin muhafaza edildiği kutu
Çiye : 1.Kabuklu meyvelerin içi 2. Çam kozalağının tohumu
Çiyil : Küçük taş parçası, çakıl
Çiyin : Omuz
Çiynek : Kıvılcım
Çiynem : Lokma
Çizilenmek : Dizilmek, sıralanmak
Çoban çokurdek : Karpuz teveği gibi yarım metre uzunlukta, dalları dikenli ve dokunduğu yeri kızartan bir ot
Çobancılık : Çobanlık
Çoccak : Çocukcağız
Çokarmak : Biriktirmek, toplamak, çoğalltmak, artırmak
Çokaşmak : Toplanmak, birikmek, üşüşmek
Çokuntu : Toplantı; kalabalık, insan topluluğu
Çokaştırmak : Toplamak, bir araya getirmek
Çomaç : Yufka ekmeğinin içine peynir veya kıyma konularak yapılan dürüm
Çomça, Çömçe : Kepçe, büyük tahta kaşık
Çomu : 1. Küçük kulaklı koyun veya keçi 2. Sakat el veya ayak, kısa, güdük
Çobansalık : Çoban hakkı, çoban bahşişi
Çoğan : Kökü ve dalları sabun gibi köpüren, hem helvacılıkta hem de temizlik işlerinde kullanılan bir bitki
Çoğan helva, Çöğen helva : Tahan helvası
Çom : Küme, topluluk
Çopur : Yüzünde çiçek bozuğu olan kimse
Çor : Dert, keder, hastalık
Çorap eskici : Çerçi
Çorlu : Hastalıklı, dertli, illetli
Çor çocuk :1. Çoluk çocuk 2. Çocuk gibi hareket eden kimseler
Çorlu : Hastalıklı, dertli, illetli
Çot : El veya ayağı sakat olan kimse, kötürüm, çolak
Çotmak : birbirine bağlamak
Çotur motur : Düzgün olmayan, çapar, sivilceli yüz; pütürlü yüzey
Çotura : Kavga
Çoturacı : Kavgacı kimse
Çöğdürmek : İşemek
Çöğelmek : Kafasını kaldırmak, ayak parmaklarının üzerinde yükselmek
Çöğneşmek :1. Kuruyarak eğilip bükülmek 2. Çalışıp çabalamak, dolanmak, hareket hâlinde olmak
Çöğür : Ağaçların dalları üzerindeki iri dikenler, sivri ve uzun çıkıntılar
Çömeşmek : Çömelmek
Çökeşmek :1. Bir şeyin başına çökmek, üşüşmek 2. Üşümek
Çöklez : Hafif çökmüş yer
Çömçe gelin : Yağmur yağmadığında, söğüt dalından gövdesi, kolları, kalınından kafası, üzerine çaput dolanarak giysisi yapılıp çocuklarca dolaştırılarak, toplu olarak yeneceklerin parası toplanan nesne
Çömez : Kısa boylu
Çöne : Kısa boylu
Çönmek : Çömelmek
Çöntü : Kısa boylu
Çörtü : Çalı çırpı, çer çöp
Çöpel : Çöp
Çörçünlemek : İhtiyarlamak
Çörek : Sürülmekte olan harman
Çörtlek : Pınar veya damdan su akıtan ağaç veya teneke oluk
Çörtük :1. Yabani armut, ahlat 2. Keskin kokulu bir ot
Çöt : Ayakları sakat, topal
Çöte : 1. Eli kolu kısa kimse 2. Baston
Çövelmek : Başını yukarı kaldırmak, yukarı kaldırıp indirmek
Çöyneşik : Uyuşuk, uyuntu
Çul : Keçi kılından kilim
Çullama : Tepsideki baklavanın kenarları
Çullaşmak : Bir yere veya bir şeyin başına toplanmak
Çullu kuduz : Elbisesini çabuk eskiten ve yırtık pırtık gezen 
Çullu Mahmut: İpe cizilip kurutulmuş taze fasulyenin yemeği
 
Daban : 1. Esas, asıl, taban 2. Döşeme 3. Bir yerin, yamaçtaki tarlanın alt kısmı, eteği
Dabanlamak : Bir eşya veya hayvan satılırken, ilk söylenen fiyatta direnmek
Dağam : Menengiç, çitlenbik
Dağın böğrü : Yamaç
Daha, Dahacık, Deha, Deyha : İşte, orada, şurada
Daha belik : Daha fazla, eskisinden daha çok
Dâhdâh : Çocuk dilinde at, eşek gibi binek hayvanları
Dâhdâh etmek : Çocuk dilinde binilen hayvanı sürmek
Dâhlamak : Hayvanı sürmek, yürütmek
Dakanak, Takanak ) : Bütünleme, ikmal
Dakdelen : Ağaçkakan
Dakı dakıvermek : Birine yumrukla, üst üste vurmak
Dakım : Ağızlık
Dakınmak : Ziynet eşyası takmak
Dakış : Takı
Daklaşmak, Dakleşmek : Sataşmak, takılmak
Dal : 1. Omuz 2. Damlara konulan mertek, kalınca direk    
Dalı galabalık : Omzu kalabalık, yüksek rütbeli
Dal öğlen : Tam öğle vakti
Dalak : Arının kendi yaptığı doğal bal peteği
Dalambur etmek : Ortalığı dağıtmak, altüst etmek
Dalaz : Rüzgârın oluşturduğu hortum
Dalda : Yörüklerin, çalı çırpı ile çadırlarının önünde daire  şeklinde çevirdikleri yer
Daldallı : Karısının, başka erkekle cinsel ilişkisini bildiği hâlde müdahale etmeyen erkek, boynuzlu
Daldaşak : Çırılçıplak
Dalgır : Hare, meneviş
Dalgırmak : Hayvan tüylerindeki renk dalgalanması
Dalortası : Tam ortası
Dam : Ahır
Damak : Kapı rezesi, zemberek, kapıdaki sürgü
Damarlı : Aksi huylu
Damat geydirme : Bir hocanın, damada köy meydanında duayla üst elbiselerini giydirmesi
Dambaş, Dambaşı, Dambeş : Toprak dam, çatı
Damızlık : Pekmez, yoğurt, peynir vb. şeyleri yapmaya yarayan maya
Dan : Düşüncesiz, yersiz yapılan eylem
Danabaş : Büyük kafalı
Dana göz : 1. İri, patlak gözlü kimse 2. Bir çeşit ekşi, kara, sulu üzüm
Danlamak : Ayıplamak, kınamak
Dar alamet : Alelacele
Dar vakit : Akşam ezanı vakti
Darak, Tarak : Dolu tabanca şarjörü
Dardap : Habersizce çıkagelişi anlatır
Dartmak : Asılmak
Dastar : Dokuma başörtüsü
Davran : Acele et, çabuk ol
Davu : Beddua, ilenç
Dayak değnek : Kadının kocası, çocuğun ebeveyni tarafından dayak vb. ile ezaya maruz bırakılması 
Dayama : 1.Araba sandıklarını yanlardan tutan dikine ağaçlar 2. Koyun, keçilerin yattıkları yer, ağıl 3. Çadırın ortasına dikilen direk
Debermek : Depreşmek, nüksetmek, yaranın azması
Debil debil, Debil dübül : Dengesiz, sendeleyerek, el yordamıyla (yürüme)
Dede : 1. Tavuğun, keçinin yüreği 2. Yaşlı kadınının, yaşlı kocasını kast ederek söylediği söz, beyim
De gidi de : 1. Hey gidi günler 2. Şaşma ünlemi  
Dedi kine : Dedi ki
Dediğinin üstünde durmak : İnatlaşmak
Dedirtme : Bir şeyde ısrar edilmesi üzerine öfkeyle söylenir (tarlana dedirtme şimdi)
Def teş gurmak : Tef ve teç yani sini çalarak müzik icra etmek
Değirme, Değirmi : Yemeni, yazma, başörtüsü, tülbent
Dehlemek : Gözetlemek, gözlemek, dikkatle bakmak, takip etmek
Dek durmak, Tek durmak : Uslu, terbiyeli, rahat durmak
Dekiş : Erkeklere musallat olup, paralarını yiyen kadın
Deli kopuk : Günü gününe, sözü sözüne uymayan, dengesiz
Deli hulu : Deli
Deli para : Çok fazla para
Deli zengin : Çok fazla zengin, parası, malı mülkü çok fazla
Delice : Yabani, aşısız
Deliganlı gız : Genç kız 
Debildek : Dümbelek
Delimsek : Sersem, salak, çılgın
Delme : 1.Yelek 2. Yazın davarı açık havada yatırmak için, birbirine çatılmış ağaçlardan yapılmış ağıl
Demikten : Biraz önce, demin
Demir : Çatal
Demit : Sevinç ve neşe kaynağı. Umut sözcüğüyle birlikte "umudum demidim" şeklinde kullanılır
Den : Birden çok kişiye söylenen "hadi" sözü
Den gari : Birden çok kişiye hitaben hadi artık
Dene : Tahıl tanesi
Dene vermek : Ürün vermek
Dengeltmek : Düzeltmek
Deñiz : 1. Menderes Nehri 2. Hasır otunun yetiştiği Karakuyu, Işıklı Gölleri
Denk : Aynı yaş ve ayarda olanlar
Denk gelmek : Uymak, uygun olmak
Depdüş depdüş : Düşe kalka
Depiklemek : Tepmek, çifte atmak
Depili, Dep dep depili : Tepeleme, iyice dolu
Depme : Tekme
Depme pantolon : Yünden yapılmış ve keçelendirilmiş kumaştan yapılmış pantalon
Dernek : 1. Toplantı 2. Pazar arifesi olan Çarşamba günü ( Dinar'da pazar eskiden Perşembe günü kurulduğundan )
Desti dümbek : Topraktan mamul darbuka
Deşilmek, Deşilip çıkmak : Şişmanlamak
Deşinmek : Bir şey ararken eşyaları dağıtmak
Deşirmek : Devşirmek, toplamak
Deşmek : Delmek, yarmak, yara açmak
Deştivan : Kır bekçisi
Deve dudak : Alt dudağı kalın ve sarkık kimse 
Devrilmek : Yorgunluk veya uyku sebebiyle yatağa, divana kendini bırakmak
Devrisi gün : Ertesi gün, sonraki gün
Devşinmek : Debelenmek, kımıldanmak
Deya, Deyha : İşte, orada, şurada
Deyelek, Diyelek, Diyelekten : Diyerek
Deyve bi : Söyleyiver
Dıbışkı : Tahtacıların, kalasların üzerine boyalı iple yaptıkları iz 
Dığan : 1. Küçük tek saplı yağ tavası 2.  İki kuplu, derinliği daha az olan büyük tencere 3. Bakır kazan, karavana 
Dıkılmak : Girmek, sokulmak
Dıkım : Lokma
Dıkız : 1. Susuz ve katı meyve 2. İyi pişmemiş boğazda kalan yiyecek
Dıkma : İç güveyi
Dıkmak : 1. Çok doldurmak 2. Koymak
Dılçık : Sulu, şımarık kimse 
Dımdım, Dındın : Mızmız, mıymıntı, çabuk karar veremeyen, sözü uzatan
Dımıdan : Teke yöresinde, kadınların teç, sini, dümbelek, tef çalarak oynadığı teke zortlatması
Dımık : Biraz, bir parça, azıcık
Dımsımak : Fındık, ceviz vb.nin bayatlaması, tadının değişmesi, kokması
Dımsık : Bayatlamış, tadı değişmiş, kokmuş fındık, ceviz vb.
Dıngırdanmak : Sürekli gerekli gereksiz konuşmak, söylenmek, mırıldanmak
Dırca : Herkese karşı gelen, itaatsiz, söz dinlemeyen
Dırca gelmek : Direnmek
Dırmıntı : Ürün toplandıktan sonra geriye kalan ve tırmıkla toplanan döküntüler
Dırtlı : Çok sık hastalanan, bünyesi zayıf
Dışarlak : Dışarı doğru çıkıntılı
Dışarlıklı : Gezmeyi huy edinmiş, evde durmayan, günde birkaç kapı dolaşan
Dibayak : Yakın, uzak olmayan
Didak, Didek : Gaga
Didaklamak : Gagalamak
Didişgen : Geçimsiz, kavgacı
Didmek : Bir kimseyi üzmek, rahatsız etmek 
Dîn, Diyin : Diye
Dikeç : Kazık, sırık, ağaç çubuk
Dikilmek : Vücudun bir yerine sancı girmesi, saplanması
Dikleme : Çatıda ok ağacının altına konulan dik ağaç
Dilberim, Dilbarım : Güzelim (şey)
Dilgöz : Ortası yüzük gibi çok delik, mavi katır boncuğu
Dilik : Dilinmiş, yarılmış
Dilkanadan : Sarmaşık gibi büyüyen, üstü dikenli bir ot
Dilli: Konuşkan
Dilli düdük : Çok konuşan, geveze 2. Söğüt,kavak ağaçlarının ince dallarından, kamıştan yapılan düdük
Dilme : Dörtköşe kesilmiş ağaç, kereste
Dimitiri : Dinç, Sağlam 
Dimkiri : Dimdik, sapasağlam, dipdiri
Dincelmek : Dinçleşmek
Dinelmek, Diñelmek : 1. Ayakta durmak 2. Karşı koymak, kafa tutmak, dikleşmek, dayatmak 3.İşe giderken veya iş yaparken, onunla bununla vakit geçirerek sallanmak, boş vakit geçirmek
Dingildemek, Tingildemek : Kımıldamak, oynamak, sallanmak
Dingizlik : Sakinlik
Diniz : Hava için; durgun, sakin
Dinmek : Çok yorulmak
Dinner : Dinar
Dip nine : Büyük nine, anne veya babanın ninesi
Dipi gibi : Dinç
Dipçik gibi : Diri, sağlam
Diremek : İnat ve ısrar etmek
Direşmek : İnatlaşmak
Dirgit : Çerez olarak yenen, haşlanmış mısır, nohut. buğday vb. tahıl
Dirleme : Buğday, nohut, darı haşlaması
Dirlik dışlık : Dirlik düzenlik
Dirliksiz : Geçimsiz
Diş yarma : Diş buğdayı, hedik
Dişeği : Taşları yontmak için kullanılan dişli bir çeşit çekiç
Dişemek, Dişirgemek : Bebeğin diş çıkarmaya başlaması
Dişeyli : Kadın, kız
Dişir dişir : Bir yüzeyin pürüzlü, diş diş, pütürlü olduğunu anlatır
Dişlik : Bebek diş çıkardığında, kaynatılmış buğdaydan yapılan yiyecek, diş buğdayı
Dişsiz keme : Ağzında dişi olmayan
Dîtaban : Çok gezen
Divri : Zayıf, sıska
Diya : 1. Acıma ve şaşma ünlemi 2. İşte, orada
Diydirmek : İşemek
Dizbezi : Kadınların giydiği şalvar
Dizgirmek : Su veya sıvının, ince bir delikten basınçla fışkırması
Dizgirtmek : Fışkırtmak
Dô : Büyükbaş hayvanları durdurmak için söylenir
Doğdaçtan, Doğdaştan : Doğuştan
Doğram : Et için parça
Doğramaç : Süt veya yoğurda, ekmek doğranarak yapılan yiyecek
Doğru oyun : Çölovası'nda kadınların oynadığı halk oyunu
Doğu : Yeni doğan bebek için ziyarete gidildiğinde götürülen hediye
Dôha, Dôhâ : Sığırları durdurma ve yürütme ünlemi
Dolak : 1. Çarık giymeden önce bacağa sarılan bez veya yün sargı, tozluk 2. Boyun atkısı
Dolama : Boyun atkısı, kaşkol
Doldurmak : Altına, donuna yapmak
Dolgun : Yüreği acı, hüzün, üzüntü vb. duygularla ile dolu olmak
Dolu : Bir teneke miktarındaki buğday ölçeği
Domarmak, Domurmak : Ağaçların tomurcuklanması
Domdom : Çocuk dilinde davul
Dombay, Dombey : Manda
Domman : Şişman
Domuşmak : Somurtmak, sessiz ve dargın durmak
Domuşuk : Somurtkan, asık suratlı
Don : Soğuk, içine kapalı kimse
Doncak : Üstünde yalnız iç donu olarak
Dongurak : Koşum atlarına takılan, büyük döküm çan
Donsuz tumansız : Belden aşağısına bir şey giymemiş
Doñuz çömelden : Kuzeyden, kuzey doğudan esen çok soğuk rüzgâr
Doñuzluk : Su değirmeni çarkının bulunduğu yer
Doşan : Kullanılmış, eskimiş, yıpranmış giyim eşyası
Dotdi : Birinin kuyruğu olan, herkesin arkasından koşan, yalaka
Doyunmak : Karnını doyurmak
Dökmek : Sebze fidelerinin ürün vermeye başlaması
Döküm saçım : Darmadağınık, düzensiz
Dökünmek : Aşırı derecede koku sürünmek
Dökümcü : Devamlı içki içen
Dönelemek : Dolaşmak, dolaşıp durmak
Dönemeç : Köşebaşı
Döneryel : Hortum
Dörmelemek : Emeklemek
Dörtleme :Tarlayı dördüncü kez sürme
Dörtlemek : Tomruğu dört köşeli duruma getirmek
Döş : Göğüs, bağır
Döşeme : Kaldırım
Döşşek : Yatak, şilte, minder
Dövüşgen : Kavgacı
Draf : Düvende, öküzü döndürmeye yarayan ip
Draflama : Düvende, atın saat yönünde ve daha sonra aksi yönde dönmesi, dolanması
Dukkuk : Ötücü bir kuş
Dulda : Yağmur, güneş ve rüzgârın etki yapamadığı kuytu yer; ağaç, bina gölgesi, gölge
Duluk, Dulum : Yanağın elmacık kemikleri ile çene arasındaki kısmı, avurt
Dumağı : Nezle, grip, bronşit
Dumbuz : Yumruk
Durduğu yerde duramamak : Çok hareketli
Durduk yerde : Durup dururken
Durmak : Oturmak, kalmak, ikamet etmek
Duru : Koyu olmayan, sulu
Durutmak : Durdurmak
Duşamak : At, sığır vb. hayvanların, iki ayağını birbirine bağlamak, kösteklemek
Dutağaç : Sıcak kabı tutmak için örülmüş veya bezden dikilmiş tutacak
Dutamak : Sap, kulp
Dutulmadık : Hiç kullanılmamış
Dutulmak, Tutulmak : Alınmak, canı sıkılıp üzülmek
Duz ağısı : Çok tuzlu
Duz daşı : İnek, keçi, koyun vb. nin, üzerine konan tuzu yaladıkları taş
Düden : Yeryüzü sularının kaybolduğu yarıklar, suyu çeken delikler
Düdük : Boğaz
Düğül : Ökse otu
Düğün harcı : Düğün masrafları
Düğürcük : Vücutta oluşan kabarcıklar
Dülgeri : Balta
Dümbek : Dümbelek, darbuka
Dünemek, Tünemek : Uykuya yatmak
Düñür başı : Kız istemeye gidenler içinde, kızı ailesinden isteyecek olan kimse
Düñür düşük : Karı kocanın ana babaları
Dürelenmek : Oturan veya yatan birinin, bir büyüğü gelince toparlanması
Dürgü : Dürülme şekli, kat
Dürmek : Katlamak
Dürtmeyle : Bir şeyi yaptırmak için sözle tahrik ederek, uyararak; zoraki
Dürü : Güvey tarafının gelin tarafına, gelin tarafının güvey tarafına, bohça içinde gönderdiği hediye
Dürüm : Yufka ekmeğin içine çeşitli katkılar konular sarılmıiş durumu
Dürünmek : Yufka ekmeğin içine çeşitli katkılar koyarak, yemeğe hazır hâle getirmek
Dürütmek :1. Aslı olmayan bir şeyi uydurmak, yalan söylemek 2. Yetiştirmek, büyütmek, meydana getirmek
Düvdü : Balta, kazma, keser vb. aletlerin çivi, kazık çakmaya yarayan kısmı
Düvelek, Düvlek : Kavun, karpuzun olmamışı, kelek
Düvenselik : Döveni boyunduruğa bağlayan araç, döven oku
Düver : Binalarda, kiriş yerine kullanılan kalın ağaç
Düz : Ova, kır, düzlük yer
Düz oyun : Teke yöresinde, kadınların oynadıkları halk oyunu
Düzerleme : Bozuk bir şeyi onarma, yapma
Düzen : Alet, edevat takımı
Düzenlemek : Müzik aletlerini akort etmek
Düzenlik : Geçim, uyuşma
Düzgülü : Beyzi taneli bir çeşit üzüm
Düzmek : 1. Giydirmek, süslemek 2. Ağacı yontmak
Düzülmek : Giyinmek

E, Ê : Efendim, ha öyle mi anlamında kullanılır 
Ebe : 1.Sirke, turşu vb. nin üzerinde toplanıp, pıhtı benzeri hâl alan maya tabakası 2. Nine, büyükanne
Ebem kuşağı : Gökkuşağı
Ebennega : Zeki ve becerikli olmadığı hâlde, kendini öyle sanan kimse
Ebük gübük : Aslı esası olmayan
Ebür gübür : Süprüntü, süpürgenin topladığı atıklar
Ece : Kardeş
Eccik : Azıcık
Ede : Büyük erkek kardeş, ağabey
Edem : Erkek kardeş
Edik : Köylü çizmesi
Edindirmek : Bir şeyi kafaya takmak, sürekli düşünmek, zihinde büyütmek
Edip kılmak : Yapıp etmek
Efek : Yabani yonca, fiğ
Efil efil : Rüzgârın hafif hafif, yavaş yavaş esmesini anlatır
Efillenmek : Koku yayılmak
Efilti : Hafif hafif, yavaş esen rüzgâr
Eften püften : Yalan yanlış, asılsız
Eğdinmek : Şikâyet etmek
Eğe kemiği : Kaburga
Eğirmeç : Yün eğirmeye yarayan araç, kirmen
Êleşmek, Eğleşmek : Yerleşmek
Eğrek : Sürü hayvanlarının, öğle sıcağında toplanıp dinlendikleri yer
Eğrilmek : Sürü hayvanlarının, eğrekte yatıp dinlenmesi
Eğsik, Êsik : Kadın
Eğşi, Ekşi : Domates salçası
Ekelemek : Tuz, biber vb.gibi şeyleri ekmek, serpmek
Ekmek etmek : Yufka ekmeği yapmak
Ekmek evi : Kuru, gevrek yukaların istiflenip saklandığı yer
Ekmek tavlamak : Yufka ekmek ıslatmak
Ekmek yemek : Yemek yemek
Eh yapmak : Bebeklerin altına yapması
Eksikli olmak : Mahcubiyet hissetmek
Ekşikulak : Kuzukulağı 
Êş, Eğşi geyrek : Mide ekşimesi, hazımsızlık ve bundan dolayı geyirti   
El arı : El kınaması, elin ayıplamasından utanma
El ayağa düşmek : İhiyarların, maddi manevi başkalarının yardımına muhtaç duruma düşmesi
El ulağı : Her zaman el altında bulunan, ufak tefek işlerde yardımcı
Elcik, Elcil : Sürüden ayrı olarak evde beslenen, insana çok alışkın hayvan
Elçi : Kız istemeye ilk gönderilen dünürcü
Elê : Şaşma, hayret bildirir ünlem
Eleğe dönmek, Elek olmak : Güvenin yünlü ceketi yiyip, delik deşik etmesi
Elekçi, Elekçi karısı : Çok gezen, evde durmayan kadın
Elekmek : Utanmak, çekinmek, sakınmak
Elenti : Arpa, buğday ve benzerlerinin kalburdan geçmiş kısmı
Eletmek, İletmek : Götürmek
Elî : Amanıın, oy oy oy vb. soğuktan, sıcaktan, fazla yükten etkilenen kimsenin kullandığı ünlem
Eli ermek : Bir işiyapmaya zaman ve fırsat bulmak
Elime yapış : Elimden tut
Elkit : Elinden her şeyi gidip, iş yapamaz, çaresiz hâle gelmek
Elleh : Şaşma, hayret bildirir ünlem
Ellem, Ellelem : Galiba, herhâlde
Elleme : Müdahale etme, karışma
Elleme kömür : Elle seçilmiş, iyi kömür
Elleşmek : Ağır bir yükü kaldırmak için, birkaç kişi birlikte tutmak
Ellik : Eldiven
Emenmek : Boş yere yorulmak, emek vermek, uğraşmak 
Emi : Olur mu anlamında tembih sözü
Emicikılı : Fidanların ucundaki ince kökler
Eminmek : Yararlanmak, Menfaat sağlamak
Emişik : Süt kardeş
Emişmek : Yemeğin yağının, suyunun, malzemelerinin birbirine iyice karışarak lezzetli hâle gelmesi
Emlik :  Zamansız doğan, gelişmemiş kuzu
Emmi : Amca
Emmideş : Amcaoğlu
Emniyet iğnesi : Çengelli iğne
Emrine oynamak, oynatmak : Yüz verilenin her istediğini yapmak, onun her itediğini yaptırması
Emsiz : Beceriksiz
En : Hayvanlara, eşyaya vurulan damga, işaret
Encik : Enik
Endeği : Yanındaki, yakınındaki, şu 
Enem konam : Eni konu
Engin : 1. Diş eti nezlesi 2. Alçak yer
Engücü : Elbette, herhâlde, nasıl olsa, ister istemez
Engi : İşte, yanındaki
Enikleci : Gebe kedi veya köpek
Engirde, Enkirde : Oradaki, yanındaki, yakınındaki
Enlik :  Sağmal hayvanlara işaret koymak amacıyla kulağını kesmek, boynuzunu kertmek
Ensi : yarı yanmış odun
Epelemek : Tuz vb. az miktarda atmak, ekmek, serpmek
Epri : Hanımların başlarına örttükleri emprime ipek başörtüsü
Eprimek : Yıpranıp aşınmak
Er : Erken
Er ekmeği : Sahur yemeği
Erbi : Yazma, yemeni, başörtüsü
Erdirmek : Son aşamaya, noktaya getirmek, olgunlaştırmak
Ergen : Kızılcık
Ergenselik : Ergen genç kız veya erkeğin yüzünde çıkan sivilce, akne
Ergin : Olgun (Meyve için)
Eringeç : Tembel
Eringen : Tembel
Erinmek :  Üşenmek, tembellik etmek
Eriş : Pamuktan ip eğrilirken, dolanarak avuç içinde yuvarlak hâle getirilmişi, yumak
Erişmek : Şeytan veya cin çarpmak, çarpılmak
Erişik : Şeytan veya cin çarpıp hastalanmış
Erkül kalmak : Herhangi bir işten geri kalmak
Ermiş, Erik (Kafa erik) : Sarhoş olmuş
Erkeç : Üç veya dört yaşınada burulmuş erkek keçi
Ermek : 1. Olgunlaşmak 2.Acele etmek
Erpeden : Çul veya çuval
Ertişmek : Oynaşmak, el şakası yapmak
Esahtan : Sahiden, gerçekten
Esaslı : Güzel, iyi
Esbap görme : Kız evi ve oğlan evinin; düğünden önce, düğün için elbise bakıp satın almaya gitmesi 
Estek köstek : Sözde sebepler
Esekmek : Büyüyüp gelişmek
Eserli : Deli, sözleri ve davranışları dengesiz
Esirekli, Esirikli : Kızgın, öfkeli, sinirli
Eski : 1. Çamaşır 2. Gündemelik elbise
Eski yümek : Çamaşır yıkamak
Eskil : Eskimiş
Esmek : Bir şeyi eksiltmek, azaltmak
Esnik : Eskimeye yüz tutmuş
Esnimek : Elbise veya kumaşın, eskimeye yüz tutması
Eşi menendi yok : Eşi benzeri yok, emsalsiz
Eşik : 1. Elma, ayva, armudun, yenildikten sonra kalan çekirdekli kısmı 2, Mısırın koçanını saran kalın yeşil yapraklar 3. Mısırın taneleri alındıktan sonra kalan kısmı, koçan
Eşiklik : Kapı boşluğunun altında bulunan alçak basamak, eşik
Eşikleme : 1. Mısır tanelerinin eşiğinden ayrılması 2. Haşlanmış mısır
Eşip deşmek : Dağıtmak, altüst etmek
Eşirgenmek : Kıskanmak, çekememek
Eşkere : Ekşi erik  
Et kesmek : Çok yorulmak, kol, bacak kasları tutulmak
Eten : Meyvenin çekirdeği dışındaki yenen kısmı
Eti êşimek, ekşimek : Yaramaz çocukların, dayak yemeğe yaklaşmış olması
Etini burmak : Bir kimsenin etini, baş ve işaret parmakları arasına sıkıp burmak
Etme dutma : Yapma etme
Etme gitme : Etme eyleme, vazgeç
Etsemek : Dayanılmaz derecede et yemek arzu etmek, canı et istemek
Etti gıldı : Yaptı etti
Ettirmek : Etmek (Elini şöyle ettiriyor)
Ev arası : Mahalle, sokak arası
Ev kumkuması : (Kadın için) Evde oturan, dışarı çıkmayan kimse
Evce evce, Evci evci : Ev ev
Evdinmek : Oyalanmak
Evecen : Aceleci
Evedi etmek : Acele etmek
Evelde : Tevekkeli, Elbette, belli, belliydi
Eveli : Eskiden, bir zamanlar
Eveli gün  : Evvelki gün, dünden bir önceki gün
Evelik : Yaprakları yenilebilen, tohumundan da çay yapılan, ıspanağa benzeyen bir çeşit ot, labada
Evermek : Evlendirmek
Evin : 1. Buğday tanesinin olgunlaşmış içi, özü 2. Buğday, arpanın gelişmiş, dolgun taneli olma hâli, verim 2. Hoşaf, çorba gibi yiyeceklerin içindeki taneler
Evinsiz, Evini yok : Değersiz, boş söz
Evirgeç, Evreç : Sac üzerinde pişirilen yufkaları çevirmeye yarayan, uzun ve yassı tahta araç
Evlek : Dönümün dörtte biri
Evmek : Acele etmek
Evdirmek : Acele ettirmek
Evran, Evren : Büyük yılan, canavar
Evren : Büyük hortum
Evtiklemek : 1. Gereğinden fazla acele etmek 2. Ne yapacağını veya söyleyeceğini bilememek, duraksamak
Evvelsi gün : Önceki gün
Evzinmek : 1. Kabına sığamamak, rahat duramamak, gereksiz yere her yanı karıştırmak 2. Acıdan kıvranmak, inlemek
Ey : Çağırana efendim! ha! buyur! anlamına gelen cevap ünlemi
Eye : Kaburga
Eyef : Kağnı veya saban oklarını birbirine bağlayan, halka biçiminde bükülmüş ince ağaç
Eyi : Peki, olur
Eyiceme : İyice, adamakıllı
Eylenmek : Durmak, kalmak, oturmak
Eymeç : Üç veya dört kat olan yün
Eynehan : Obur, çok yiyen, midesine düşkün
Eyrimek : Titremek
Eysiren : Kazan veya teknedeki hamuru kazımaya yarayan araç
Ezelemek : Hafifçe ezmek
Ezennik : Minarenin şerefesi
Ezgi : Eziyet, baskı, zulüm
Ezginmek : Açlıktan midesi kazınmak, hâlsizlik hissetmek
Ezme : Ezilerek yapılan meyve tatlısı, marmelat

Farımak : İhtiyarlamak
Fatmacık : Kın kanatlılardan, kara benekli, kırmızı renkte, kurtçukları yediği için faydalı sayılan böcek
Feldiremek : Hastalık, zayıflık, korku sebebiyle titremek
Felfecir : Anlamsız, yersiz konuşma
Ferfene : 1. Ortaklaşa yapılan yemekli, içkili toplantı 2. Düğün yahut bayramlarda, gençlerin birleşerek bir kuzu veya koyun kesip yemeleri
Fermana : Kadınların giydiği üzeri işlemeli yelek
Fethetmek : Bir işi başaramamış, becerememiş kimseye; çok iş yaptın manasında alay yollu söylenir
Feyil : 1. Niyet, kalpten geçen istek 2. Huysuzluk, kıskançlık, hırs
Feyli bozuk : Düzenbaz, ahlaksız
Fıçı, Fiççi : Topaç 
Fıcımak,  Ficilemek : Hızlıca koşmak
Fıcıtmak, Fıçıtmak : Kaldırıp atmak, fırlatmak
Ficilemek : Çocuğun şımarması
Fıdıdım fıdıdım :Hızlı hızlı yürümeyi anlatır
Fıkramak : Ekşiyen yiyeceğin kabarcıklar çıkarması, fışlamak
Fırhat : Sıkıntı
Fırıldak :Topaç
Fırıt : Keten, kenevir çuval
Fırtmak : 1.Yerinden oynamak,çıkmak 2. Kaçmak, kaçıp gitmek
Fısırık : Sonucu olmayan, boş iş
Fıska, Fiska : Sivilce, kabarcık, yanık kabarcığı
Fışkı : Gübre
Fışkılık : Gübrelik, gübrenin biriktiridiği yer
Fıta, Futa : 1. Kadınların dışarı çıkarken giydiği, uzunca başörtüsü 2. Peştamal  3. Önlük
Fıyık : Islık
Fıymak : Kaçmak, sıvışmak
Fıydırmak : Fırlatmak
Fikirsiz : Düşünme yeteneği az olan, düşüncesizce hareket eden
Filança golança : Söylenmesi istenmeyen veya gerekli görülmeyen özel adların yerini tutan kelime
Fildir fildir : Küçük serin esinti
Fingirdemek : Kız ile oğlan arasındaki duygusal arkadaşlık, âşıkdaşlık
Firkete : Çengelli iğne
Fisdan : Kadınların giydiği geniş şalvar
Fisirti : Sessiz konuşma, fısıltı
Fişeklemek : Kışkırtmak
Fişşek : Yayık tokmağı
Fos göbelek : Yenmeyen mantar
Futa : Peştamal

Gaba şeker : Su, tozşeker ve limon tuzundan imal edilen, beyaz renkli şeker, peynir şekeri
Gabadayı : Gösterişli, etli (kesim hayvanı için)
Gabayel, Kabayel : Güneyli rüzgâr, lodos
Gabırga : Hayvan semerindeki iki kaşı birbirine bağlayan, dört ince ağaç
Gabir yaylası : Mezarlık girişindeki musalla taşı
Gabirlik, Kabirlik : Mezarlık
Gacaracı : Kavgacı
Gaç gaç, Gaç gızım gaç : Şaşırma, usanma bildiren ünlem
Gaç, Gaçıl : Çekil
Gadak : Kadar
Gaderli : İşleri hep iyiye giden, talihli, şansı yaver giden
Gadın, Kadın : Uslu, terbiyeli, güzel, şık, hoş
Gadın gapamak : Kuma getirmek
Gadınca : Güzelce
Gadôlu : Kadı oğlu anlamına gelen, samimi hitap sözcüğü
Gafa goçanı : Nüfus cüzdanı
Ga : Ağabeyin adı söylendiğinde, ona eklene gaga sözcüğünün kısaltılmış hâli (Ahmet ga)
Gaga : Ağabey 
Gah : İçinde su birikintisi olan kaya oyuğu
Gahbecik : Sevimli, şımarık, cilveli anlamında sevgi ifade eden söz
Galaba : Kalabalık
Galabaşlık : Kalabalık
Galak : Şapka siperliği
Galak, Golak : Boynuz
Galan : Artık
Gale : Sincap
Galegale : Gelincik hayvanı 
Galıbını böyütmüş : İri yarı, kalıplı, ancak akılsız kimseler için söylenir
Galdırkop : Ağırbaşlı olmayan, hafif meşrep, laubali, şımarık
Galuç : Eskiden kadınların giydiği boğazlı ayakkabı
Gambır : Eğri ağaç
Gamıtmak : Soğuktan üşüyüp büzüşmek, hareketsiz kalmak, ayakta hareketsiz dikilmek
Gamit : Zayıf (hayvan için)
Gāmlık : Dünürcülük
Gammak : Küçük çocukların çene altı, gerdanı
Gamrık : Sığırların, birbirinin karnına doğru boynuzla vurması
Ganadını dartmak : Kanadını, çekip bırakıp sallamak, çırpmak
Ganat : Kağnının direklerini birbirine bağlayan ağaçlar
Ganêre : İşe yaramaz, bir iş yapmadan boş gezen kimse
Ganıkmak : Alışmak
Ganırmak : Bir şeyi kaldıraçla yerinden kaldırmak
Gañrılmak, Kañrılmak : Arkaya eğilmek, yaslanmak
Gapcık : 1.Tahıl kabuğu 2. Tabanca fişeğinin, ateş edildikten sonra geriye kalan boş kısmı
Gapçık, Kapçık : Mısır koçanını saran yaprak kısmı
Gapıca gapıca : Kapı kapı
Gapınmak : Gelin ve damada saçılan paraları kapmak, yerden toplamak
Garakavuk : Beyaz kökü olan ve yenen bir ot
Gara çadır : Koyu renkli keçi kılndan dokunan, yörük çadırı
Gara düzen : Eski düzen
Gara örtü : Toprak dam
Gara zoruna : Güç bela, pek güçlükle, istemeye istemeye
Garağan : Çalıların çok bulunduğu yer
Gararmak : Surat asmak
Garaz, Garez : Düşmanlık, kötülük
Gari, Garim, Gali, Gayi, Gayik, Gayim, Ga : Artık, bundan sonra
Garmak : Karıştırmak (hamuru)
Garnıcağın : Karıncağızı
Gartalmak : İhtiyarlamak, kartlaşmak
Gaskara : Kapkara
Gaskaranlık : Kapkaranlık, zifiri karanlık
Gasnak : Tezeğe biçim veren, çember şeklinde gereç
Gastan : Şakacıktan, yalandan, yalancıktan
Gaş atmak : Gözle işaret vermek, Göz etmek
Gatık dutmak : Yoğur, çökelek, tereyağı yapmak
Gatmak, Katmak : Su, çay vb. içecekleri, içilmesi için bardağa koymak
Gav : Ağaçlarda meydana gelen mantar, kav
Gavara : Gürültü
Gavcar : Ekinlerin dibindeki kuru yaprak
Gavıt : 1. Bulgurun ince kepeği 2. Kavrulmuş buğday 3. Leblebi tozu
Gavız gapçık : Tarlada, harmanda artık, döküntü
Gavlak : Soyulan, tüyü, kabuğu dökülmüş deri
Gavlangoz : İçi boş odun
Gavlık, Kavlık : İçine çakmak veya kav konan deri cüzdan
Gavram, Kavram : Avuç dolusu, tutam
Gavrık, Kavrık : Zayıf, cılız
Gavsal : Mısır koçanının dışındaki yeşil kabuklar
Gavşırmak : İki eli birleştirerek tutmak, kucaklamak 
Gavuk : Uzun (keçi memesi için)
Gavırga, Gavurga, Kavırga : Ateşte kavrulmuş mısır, buğday
Gayaf : 1. Eşya için, dayanıksız, çabuk eskiyen 2. Laf seven, laflamaktan hoşlanan
Gayar etmek : Hayvanın nalını yontarak, eski nalı yeniden çakmak
Gayda, Gayde : Türkü, hava, mani
Gaydalama : Kekliğin çok hızlı şekilde, kayar gibi koşması
Gaydalı : Gösterişli hareketler yapan
Gayıl : Kabul
Gayıl olmak : Kabul etmek, razı olmak
Gayın : Karının veya kocanın erkek kardeşi, kayınbirader
Gayınço : Karının veya kocanın erkek kardeşi, kayınbirader
Gayın oğlan : Karının veya kocanın erkek kardeşi, kayınbirader
Gayınna : Kaynana, kayınvalide
Gaymah, Kaymak yağı : Sütün kaymağının kavrulmasıyla elde edilen yağ
Gayme, Kayme : Lira
Gaynanmış : Kaynamış (mısır için)
Gaynaşık : Kaynaşmış, yabancılık çekmeyen
Gaynata : Kayınpeder, kayınbaba
Gaytama : Gem
Gazal, Gazel : Kuruyup dökülen ağaç yaprağı
Gebece : Başak vermeye başlamış ekin
Geberik : Güçsüz, cılız
Gebre sakallı : Seyrek sakallı 
Gêcek gazanı vurmak : Çamaşır kazanı kaynatmak
Geçek, Keçek : Küçük tahta köprü
Geçinceme : Geçinme (karı-koca için)
Geçinmek : Uykuya dalmak
Gedde : Keşkek için dövülen buğdayın kabuklarını savurmaya yarayan gereç, elek
Gede : 1. Zayıf, çelimsiz, az gelişmiş 2. Anasız, babasız kimse
Gedik keme : Eksik dişli 
Gedil : Büyük çuval
Geğrek : Geğirti
Gelberi : 1. Büyük ocaklardan ateşi dışarı çekmek, tıkanmış boru, ark vb. şeyleri temizlemek veya harç, çamur, kireç karıştırmak için kullanılan, uzun saplı demir araç 2. Tırmık
Gelememek : Dayanamamak, tahammülü, hoşgörüsü olmamak (Saygısızlığa vb.)
Gelen sene : Gelecek yıl
Geliyom yanına (ha) : Annelerin, çocukları kızdıracak hareket yaptığında, onları azarlama sözü
Gelin bacı : Yenge
Gelin çıkartma :  Gelini, güveyin evine götürmek üzere, baba evinden almak
Gelin düzme : Gelin giydirme
Gelin indirme : Köy düğünlerinde, son gün gelinin at veya otomobille güvey evine getirilip indirilmesi
Gelin kuşağı : Gökkuşağı
Gelin yanı : Düğünün ertesi günü, gelinin gittiği oğlan evinde yapılan eğlence
Gelişgin : Gürbüz, büyümüş, yetişmiş
Gelin başı düzmek : Köy düğünlerinde, gelinin saçını, başını süslemek
Gelinyanağı : Kızarmış ekmek
Gelipbatır : Gelipdurur, geliyor
Gelmişleyin : Gelmişken
Geme : 1. Dişleri dökülmüş 2. Fare
Gen : Bir müddet sürülmeyerek boş kalmış ve otla kaplanmış tarla
Geneş : İnek çağırma ünlemi
Geñez : Galiba, herhâlde
Ger : Burnu, bacağı, karnı siyah-beyaz renkte keçi, eşek
Gerelti : Engel, perde
Geren : Dambeşe serilen toprak
Gergi : Perde, engel
Geri, Keri : Sonra
Geri : Saman vb. şeyleri taşımak için, kağnı arabalarına gerilen hasır, çul
Gerik : Örtülü, kapalı
Gerimini almak : Rahatlamak
Germe : Dağlarda sellerin aşındırmasıyla meydana gelen dik, kayalık, yokuş yer
Gerneşmek : Gerinmek
Getirememek : Hatırlayamamak
Geveze : Sürü hayvanlarının boynuna takılan küçük çan
Gevik : 1. Dişsiz veya yamuk, çarpık ağız ; Alt çenesi çıkık 2. Geveze
Gevil güvül etmek : Gereksiz yere, can sıkacak şekilde konuşmak
Gevinti : Ekinin sap ve kabuğu
Gevmek : 1.Ağızda katı bir şey çiğnemek 2. Makasla kumaş keserken, kumaşın makasa sıkışmasıyla kesememesi
Gevşenmek : Ağızda katı bir şey çiğnemek, geviş getirmek
Geycek, Keycek : Elbise, çamaşır vb. giyilecek şey
Geygi : Elbise, çamaşır vb. giyilecek şey
Gezek : Ailelerin birbirine misafirliğe gitmesi
Gezelemek : Gezmek, dolaşmak
Gezem, Gezen : İki yaşındaki dişi keçi
Gezenti : Çok gezen kimse
Gezgiç : Çok gezen kimse
Gı : Kadınlar için kullanılan "be" "hey" gibi çağırma ünlemi
Gıcâ garmak, Gıcığa garmak : Ahlak, terbiye, edep bakımından bozulmak
Gıcı gıcı : Koyun, köpek vb. hayvanları çağırma ünlemi
Gıçişmek, GHicişmek : Kaşınmak
Gıdemini bulmak : Pişirilen yiyeceğin kıvama gelmesi, demini alması
Gıdık : Çene altı, gıdı
Gıdım gıdım : Azar azar
Gıfıl, Kıfıl : Kuruyarak dökülen çam yaprağı
Gıflanmak : İstek duymak, arzulamak
Gıgık yapmak : Damak çatlatmak
Gıkga : Küçük çocuk dilinde yumurta
Gıli : Küçük
Gıli barmak : Küçük parmak
Gıli gıli, Gılik : Ardıç ağacının meyvesi
Gıllenmek : İlgilenmek
Gımcınmak : Ağır davranmak
Gımıcık : Azıcık
Gımılamak : Kımıldamak
Gına vurmak : Kına yakmak, sürmek
Gıncıfır : Ağırbaşlı olmayan, hoppa, yaramaz
Gıncırdak, Kıncırdak : Tahterevalli veya tahterevalliye benzeyen çocuk oyun aleti
Gındili barmak : Küçük parmak
Gıpraşmak, Kıpreşmek : Kıpırdanmak, kıpırdanıp durmak
Gıra gitmek : Piknik yapmak
Gırak : Uç, kıyı, kenar
Gıran : Kıyı, kenar, uç, çevre
Gıran, Kıran : Öldürücü salgın hastalık
Gıranlık, Gırannık, Kıranlık : Ölesice, yok olasıca
Gıran koymak : Ortalığı birbirine katmak
Gırcı, Kırcı : 1. İnce bulgur 2. Küçük taneli dolu
Gırcı şeker : Toz şeker
Gırgı : Kesilmiş ağaç dalı, çalı çırpı
Gırgı : Yakacak olarak kullanılan kuru ince dal kırıkları
Gırıdak : Kendini beğenen, çalımlı kimse
Gırık güdük : Ufak tefek eşya
Gırıtmak : Soğuktan titremek, üşümek
Gırnata : Klarnet
Gış yurdu : Yörüklerin kışın oturduklaı yer, kışlak
Gıt mıt : Pek az
Gıvgıvlamak : Teşvik etmek, cesaretlendirmek
Gıvılcım : Kurutulmuş sığır tersi, tezek
Gıvrım : Bir çeşit hamur tatlısı, saraylı
Gıygıy : Keman
Gıyak : Güzel, şık, gösterişli, yakışıklı
Gıygıdı : Keman
Gıyı : Yan
Gıyında : Yanında
Gıymıcık, Gıynıcık : Azıcık, çok az
Gıymık gadar : Çok küçük, önemsiz, değersiz
Gıyneşik, Gıynışık : Kapı, pencerenin aralık, yarı açık kalması
Gıyneşmek : Davranmak, kımıldamak
Gıypınmak : Oturduğu yerden biraz öteye gitmek
Gız bitirmek : Gelin olacak kızı ailesinden isteyip, olumlu cevap almak
Gızınmak : Isınmak
Gızgın : Sıcak, sulu yemek
Gızmık : Elendikten sonra geriye kalan kapçıklı ve çürük buğday
Gide go : Gide dur, gitmeye devam et 
Gidi : Ahlaksız, pezevenk
Gidişmek : Kaşınmak
Gidülen : Hadi oradan
Gilavet : Asmaların asıldığı askı
Gilik : 1. Küçük 2. Çekirdek
Ginez : Galiba
Gireği : Pazar günü
Girgin : Girişken
Girgit: Kaynamış buğday, mısır, ceviz karışımı
Gittik sıra : Gitgide, gittikçe, giderek, Giderken, gidecekken, gideceğimiz anda
Gizir : Kısa boylu, cüce
Gizlemelik : Yeni dursun, özel günde giyilir diye saklanan elbise
Goca : 1. İhtiyar, yaşlı 2. Eşyanın büyüğü
Goca gız : Evdeki kızların en büyüğü
Goca guşluk : Sabahla öğle arası
Goca usta : Duayen zanaatkâr
Gocaana : Babanın, annenin ninesi
Gocunmak : Çekinmek, kaçınmak
Gocurganmak : Çekinmek, tedirgin olmak
Goçsamak : Dişi koyunun, koç istemesi
Godaman : Ufak boylu çocuk
Godik : Kısa boylu, tıknaz
Goduk, Koduk : 1. Eşek yavrusu, sıpa 2. Birinin peşinden ayrılmayan arkasından giden kimse
Gol duvarı : Avlu duvarı, bahçe ile avluyu ayıran duvar
Golbir : Kolu olmayan kimse, çolak
Golle : Yağda kavrulmuş etsiz sebze yemeği
Golundan ne gopuyosa : Hayır için gönlünden ne kopuyorsa, elinden ne geliyorsa
Gongududurnam : Kadınların, kona kona oynadıkları bir oyun
Gongun: Birkaç yıl üst üste ekilmiş tarla
Gonur : Kahverengiye yakın, devetüyü rengi
Gopmak : Koşmak
Gor gider : Bırakır gider
Gorsan : Sanki, güya
Gort Gort, Kort Kort : Kasılarak, çalımlı, kurumlu
Gortlangoz : Salyangoz
Gorlaşmak : Dedikodu etmek
Gosgos : Gururlu, kibirli, kendini beğenen
Gostak, Kostak : Alımlı, süslü
Goş : Koyun veya keçi sağarken, hayvan durmadığı zaman söylenen söz
Govlaşmak : Arkadan çekiştirmek, dedikodu etmek
Goygun : İçli, dokunaklı, acıklı
Goyvermek : Salıvermek, bırakmak
Goz : Boynuzlu kimse
Gozak: 1. Haşhaş kozası 2. Çam kozalağı
Göce : Tarhana, bulgur yapmak için kullanılan, kabuğu soyulmuş ve kırılmış buğday
Göcen : Tavşan yavrusu
Göçeme : Göçebe
Göçüm etmek : Göçmek
Göçünü sarmak : Göç eşyasını, malını, ürününü, yük taşımada kullanılan hayvan veya araca yüklemek
Göçürmek : Bitkileri yerinden çıkarıp, başka yere dikmek
Göde : 1. Kısa, şişman, göbekli 2. Gebe
Göden : Karın, işkembe
Gödeş : Göbekli, semiz, etli
Göğerci : Nem
Göğeri : Domates, biber gibi sebzeler 
Göğeri bazarı : Sebze pazarı
Göğermek : 1. Yeşermek 2. Vurma veya çarpma sonunda vücudun bir yerinin morarması, çürümesi
Göğerti : Yeşillik, yeşerti, sebze
Göğünmek : Yanmak
Göher : Göz nuru
Gök : 1. Olgunlaşmamış, ham meyve 2. Mavi   
Gök boncuk : Mavi boncuk
Gökgörmedik : 1.Görgüsüz, sonradan görme 2. Aç gözlü obur
Gökçe karga : Mavi renkli karga
Gökgız : Mavi çiğdem
Gökkır : Gri, kurşuni
Göksulu : Sulu, yeşil renkli bir çeşit armut
Göküş : Mavi gözlü kimse
Gölle, Kölle, Kölleme : Suda kaynatılmış buğday, mısır, fasulye, nohut vb. tahıllar
Göllemek  : Çocuğun uykuda  işeyip, yatağını ıslatması
Gömme : Mayalı veya mayasız, yağlı veya yağsız olarak yapılan kül pidesi, ekmeği 
Gömeç: Ebegümeci
Gömgök : 1. Yemyeşil 2. Hiç olgunlaşmamış, ham meyve
Gömlek : Ciğer sarması
Gön : Hayvan derisi
Göncek : İç donu
Gönç : Şen, neşeli
Gönendirmek : Sevindirmek, gün göstermek, mutluluk ve geçim genişliği vermek
Gönenmek : Mutlu ve rahat bir hayat yaşamak
Gönlü bulanmak : Midesi bulanmak
Gönüllemek : Gönül almak
Gör : Mezar, mezarlık
Görüm yüzüğü : Söz yüzüğü
Görümlük : 1. Nişanlanan kızı ilk kez görmek için gidildiğinde, oğlan tarafından kıza takılan veya verilen armağan 2. İlk görülen bir şeye yapılan tören veya karşılığında verilen armağan
Gös koyunu : Koyun sürüsünü önünde giden koyun
Göt atmak : 1. Boş gezmek, durup dinlenmeden aylak gezelemek 2. Çifte atmak 
Göt kazmanlı : Dinar'da eski yıllarda oynanan çocuk oyunu
Götdeş, Götdeşen, Götdeşik : Arkadaş
Götü pürüzlü : Ahlaksız, huysuz, geçimsiz
Göveri : Sebze
Göverilik : Sebze ekilen yer
Gövermek : Küflenmek
Göveyi durdurma : Köy meydanında, damada takı takılması için ayakta durdurma
Göynek, Köynek : 1. Yakası göğse kadar açık iç giysisi 2. Fanila, atlet
Göynü dönmek : Midesi bulanmak
Göynümek : 1. Dertlenmek, üzülmek, içlenmek 2. Toplandığında sert olan meyvelerin, zamanla kendi kendine fazla olgunlaşması, yumuşaması  
Göz : 1.Oda 2. Suyun çıktığı yer, kaynak
Göz çıbanı : Vücutta çıkan büyük, ağrılı, iltihaplı çıban
Göz erimi : Gözün görebileceği kadar uzaklık
Göze : Yeraltı suyunun çıktığı yer, kaynak, pınar
Göz belertmek : Hiddetle yahut korkutmak için, gözlerinin akını göstererek bakmak
Gözbastılık : Gördüğünü görmedim demesi için, birine verilen para 
Gözemek : Örme veya dokuma eşyanın delik yerlerini örerek onarmak
Gözer : Buğday, toprak vb. elenen iri gözlü, büyük kalbur
Gözlek : Gözetleme yeri
Gubarık : Çalımlı, gururlu
Gubarmak, Kubarmak : 1. Çalımlı tavır takınmak, gururlanmak, böbürlenmek 2. Hindi, güvercin vb. nin tüylerini kabartması
Gubat : Kaba, biçimsiz
Gubuduk, Kubuduk : Yalan, abartmalı söz yahut yalan söyleyen
Gudi : kısa boylu ve şişman kimse
Gudu : Atların, at gözlüklerine ve döşlerine bağlanan renkli kumaş şeritler, renkli iplikten örgüler gibi süsler
Guguk, Guguk kuşu : Kumru
Gulgulu : Ağaçtan yapılmış kulplu su kabı
Gulunç : Omuz, sırt ağrısı
Gumpir, Kumpir : Patates
Gunnamak : Atın, eşeğin doğurması
Gurama: Tasarı 
Gurdalamak : Karıştırmak, kurcalamak
Gurna, Kurna : Musluk
Gurgur : Hindi
Gurruk : Üveyik
Guru yer : Örtüsüz, çıplak yer; taş veya tahta üzeri
Guruca ekmek : Katıksız ekmek
Guskuru, Kuskuru : Çok kuru
Guşak vurmak : Kemer takmak
Guvvet ola : Yediğin, içtiğin kuvvet olsun, güçlendirsin, yarasın
Guz : Gölgelik, güneş almayan yer
Gücüle : Güçlükle, ancak
Gücürgenmek : Gücüne gitmek, zoruna gitmek, gücenmek
Güççük diliyle söylemek : 
Güdü : Yumurta büyüklüğünde, yuvarlak taş
Güdü güdü : çocuk oyunu
Güdü parası : Çobanlık ücreti
Gülfatma : Hatmi bitkisi
Gülecen : İpliği, makaraya yahut masuraya sarmak için kullanılan gereç
Güldürücü : Köy düğünlerinde oyun çıkaranları idare eden, köylüyü güldüren kimse
Güldürüşçü : Komik
Gülüş oyneş : Gülüp oynayarak, sevinç ve neşeyle
Gümlü, Gümnü : Küçük çömlek, güveç
Gümül : Ekin yığını
Gün çalmak : Güneş doğmak
Gün görmedik : Hiç ortaya çıkmamış
Gün vurmak :  Meyve ve sebzelerin, fazla güneş ışığından yanması
Günaşık : Ayçiçeği
Gündemelik : Her gün giyilen kıyafet
Gündöndü : Öğleden sonraki vakit
Günek, Güneyik : Hindiba
Güney : Her zaman güneş alan yer
Günindi : Gurup zamanı, akşamüstü
Günü yetmek : Belirli bir süre dolup, günü gelmek
Günülemek : Kıskanmak
Güpür güpür : Gürültülü
Güpürtü : Gürültü
Güre : 1. Çekingen, korkak, ürkek kimse 2. Hiç bağlanmamış, serbestçe gezmiş ürkek, azgın hayvan
Gürem gürem : Yığın yığın
Gürgür baba : Çocuk dilinde gök gürültüsü
Gütkü : Okurken satırları izlemekte kullanılan araç
Güvenmek : Sevinmek
Güvey düzmek : Köy meydanında bir halının üzerinde dikilen güveye üst giysilerinin hoca tarafından giydirilmesi
Güzem : Sonbaharda kırkılan koyun kuzu yünü
Güzlek :  Yörükleri sonbaharda yerleştiği yurt yeri

Ha beri : Kötünün iyisi
Haba : Atkısı yün ipliğinden, çözgüsü kıldan dokunan kilim
Ha gorsan : Gûya, sözde, meğer
Hadin : Birden fazla kişiye söylenen hadi sözü
Hafkırmak : Öfke ile bağırıp çağırmak, saldırgan davranış göstermek
Hak : Köylerde geçici olarak hocalık yapan kimsenin, ücret karşılığı olarak aldığı buğday, nohut vb.
Hak : Layık (Elleme bunlara haktır bu)
Hakda : Ölmüş
Hakıramak, Hakırdamak : Yüksek sesle, kahkahayla gülmek
Haklı : Köye hak karşılığı hocalık yapan kimse
Hamlamak : Çürümek, parçalanmak
Halbuysa, Halbuysam : Oysa, halbuki
Hâline göre : Maddi imkânları nispetinde
Halka : Yelek biçiminde kadın giysisi
Harf tutturmak : Okuma öğrenirken, harfleri birbiriyle birleştirip hece oluşturmak
Hamaz : Söz taşıyan, dedikoducu
Hamazlamak : Söz götürüp getirmek, dedikodu etmek
Hamır, Hamuraşı : Erişte, makarna yemeği                      
Haminne : Büyükanne
Hampa : Bedava, para ve emek harcamadan kazanılan şey
Hamurun gelmesi : Mayalı hamurun kabarması
Hana : Halı, kilim, bez dokuma tezgâhı
Hanay, Haney : 1. İki katlı ev 2. Yörüklerde, devenin üstüne kurulan, beylerin hanımlarının bindirildiği gölgelikli köşk
Hangırda : Nerede
Hanımısı : Hanımı
Hap atmak : hap yutmak
Hapaz : Avuç dolusu
Hapazlamak : Avuçlamak
Hapa hap, Hapı hapına : Yüz yüze, karşı karşıya
Haral : Kıldan, ketenden yapılmış büyük çuval
Haramkör : Haram yiyici
Harana, Haranı : Büyük bakır tencere
Harcanmak : Kendi parasını harcamak
Hareket : Deprem
Harım : Sebze veya meyve bahçesi
Harlamak : Suyun ses çıkararak akması 
Has boya : Kök boyası
Has dede : Öz dede
Hasıl : Biçilip, hayvan yemi olarak kullanılan gök ekin
Haside : Şeker ve nişasta ile yapılan tatlı
Haşgeş, Haşgeşli : Afyon Karahisarlı
Haşhaş sürtmesi : Haşhaş tohumlarının, sürtme taşıyla ezilmesiyle elde edilen macun kıvamında yiyecek
Haşşöle : İşte aynen öyle, Evet işte öyle
Hava çekmek : Şarkı, türkü söylemek
Hatıl : 1.Çeşme yalağı, oluk 2. Hayvan yemliği
Hatırtı : Gürültü
Hava çekmek : Türkü söylemek
Havanın ağıp dönmesi : Yağmurun yağmak üzere olması
Havrız : Lazımlık, oturak
Haya : Erbezi
Hayallamak, Hıyallamak : Sezmek, hissetmek, farkına varmak
Hayat : 1. Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer, hol 2. Avlu 3. Salon 4. Sofa
Hayırdır : "Hayırdır inşallah" sözünün kısa söylenişi
Haylamak : Sürüdeki hayvanları, bağırarak idare etmek, sürmek, kovalamak
Hayma hasıl : Darmadağın
Hazaar : Herhalde
Hazır evlat : Yeniden evlenen kadının, koca evine beraberinde götürdüğü çocuğu, taygeldi
Hazin hazin yanmak : İçin için yanmak, yavaş yavaş yanmak
He, Heyye, Heyya : Evet
Hêcelik : Kız istemede söz alma, olumlu cevap alma
Hêcelik yatırmak : Başlık parası vermek
Hedik, Diş hediği : Kaynatılmış buğday yiyeceği, diş buğdayı
Hêç : Aynen, Evet, öyle, tabii ya
Heç bile : Hiç de öyle değil
Heç seslenme : Hiç konuşma
Hele bi : İstersen yapmayı dene de gör
Helik : 1. Küçük patates 2. Duvar örerken, büyük taşların arasına, boşluklara konan küçük taş parçaları
Helik hülük : Değersiz, önemsiz, ufak tefek şey
Helke, Herke : Bakraçtan büyük kap, kova
Hemin : Hem
Heng, Henk : Oyun, eğlence
Heng etmek : Çalgı çalıp, türkü söyleyerek eğlenmek
Hepicî : Hepsi
Her yaka : Her taraf
Her bişê, Her bişeylê : Her şey
Herek : Asma dalları ve fasulyelerin sarkmaması için destek olarak dikilen sırık
Herkiş : Herkes
Hertleşmek : Dalaşmak
Heye : Evet
Hıkkıdık : Hıçkırık
Hıltar : Davar ve sığırların, boyunlarına takılan kayış yulara eklenen demir halka
Hıltı çıkmak : Çok yorulmak, yorgunluktan bitkinleşmek  
Hınkırmak : Sümkürmek
Hıphızlı : Çok hızlı
Hıra : 1. Obur, çok yiyen 2. Hırka 3. Cılız, çelimsiz
Hırışmak : İnat etmek, bir işi yapmamakta direnmek
Hısım gām   olmak : Hısım akraba, dünür olmak
Hış etmek, Hışını çıkarmak : 1. Oyunda rakibi eze eze yenmek 2. Evire çevire dövmek
Hış olmak, Hışı çıkmak : Çok yorulmak
Hışdınma : Konuşma, ses çıkarma, sus, uslu dur ihtarı
Hışım gibi : Birden, hızla
Hışgalamak : Silkelemek
Hışınmak : Vuracak gibi hamle etmek, elini kaldırmak
Hışır : Olmamış, ham kavun, karpuz
Hıtır hıtır : Yeterince bişmemiş, diri kalmış sebze yemeği
Hızmata, Hizmete gitmek-göndermek : İşe, hacet görmeye, hizmete gitmek-göndermek
Hiç de bile : Hiç de değil, kesinlikle, katiyen
Hilan, Hilen : Filan
Hilezon : Hilebaz, fırıldak
Hillim : Çok eski giyim eşyası
Himlemek : Kışkırtmak
Hinayet : Kötü davranışlarda, aşağılık hareketlerde bulunan
Hindi, Hindicik : Şimdi
Hodurdamak : Kızgınlıkla söylenmek
Holus : İri gözlü kalbur
Hoplama : Çölovası'nda kadınların oynadığı halk oyunu
Hopucuk : Öpücük
Hoputmak : Arkaya, sırta almak, bindirmek
Hor : Öküz ve beygirleri çağırma ünlemi 
Hora : Ora, şura
Horda : Orada, şurada
Hora geçmek : Makbule geçmek, hoşa gitmek, işine çok yaramak, beğenilmek
Horanta : Ev halkı, çoluk çocuk
Horata : Gürültü, şamata
Horata etmek : Alay etmek
Horsa : Heves, öfke , hırs
Horsasını almak : Hevesini almak, hırsını almak, öfkesini çıkarmak
Horsunmak : Değersiz, aşağı görmek
Höbermek : Bağırıp çağırarak dikleşmek, saldırıya hazırlanmak
Hödüklemek : Korkmak, ürkmek
Hökelek : Büyüklük, çalım, kurum, gösteriş
Hökütmek : Tartışma sırasında, sert ses tonuyla çıkışmak, azarlamak
Hörelenmek : Üzerine atılmak, saldırmak
Hörgüçlü : Boğazında, ur yüzünden büyük kitle oluşan kimse
Höykürmek : 1.Yükek sesle ağlamak 2. Bağırmak, feryat etmek
Höyüklemek : Yığmak
Huğ : Kamıştan yapılmış, derme çatma barınak
Humayın : Patiska
Hura : Şurası
Hurda : Şurada
Huylamak : Dadanmak
Huyu tüyü : Huyu suyu
Hülülümcü : Velveleci
Hümülemek : Ağlamak
Hümürtlek : Gırtlak
Hünük : Ilık (su)
Hüşümlenmek : İşkillenmek, kuşkulanmak

...ı,i,u,ü batsın : Kızıp sinirlenen kimsenin sarf ettiği söz (kitabı, meşguliyeti vb.)
Icık, Iccıh, Icıcık : Azıcık, çok az
Ihı, İhi : İşte
Ihıcık : İşte
Ihmak : 1. Devenin çöküp oturması 2.Üzüntü, şaşkınlıktan oturup kalmak
Ilat : 1. Kekeme 2. Kaba saygısız
Ildırmak : Parıldamak
Ildız görmek : Sırtüstü yere düşmek
Imık ımık : Belli belirsiz
Imızgamak : Uyuklamak
Incık cıncık : Gereksiz eşya, öteberi
Ipıscak : Sımsıcak
Iramak : Uzaklaşmak, Uzamak, Ara açılmak
Irgın : 1. Zayıf, sıska, güçsüz 2. Yorgun, bitkin
Irık : İrsi, ırki
Irılmak : Yorulmak
Irlalamak, Irlamak : Sallamak
Irlangaç : Bebek salıncağı
Irmak : Uzaklaşmak, Ayırmak
Irsız : Çok ağlayan, yaramaz çocuk
Irvasa : Boş inancı olanlarca, hastalığı iyi ettiğine inanılan büyü, kocakarı ilacı
Irzcı : Irz, namus düşmanı
Is cıs : İn cin
Isbaha : Kadınlar erkek gibi, erkekler kadın gibi giyinip oynamak 
Isdar : Halı, kilim vb. dokunan tezgâh
Isgıran, Iskıran : 1.Teknedeki hamuru kazımaya, kesmeye yarayan araç 2. Ateş küreği
Isıcak : Hamam
Isırık : Bir ısırışta koparılan, bir kerede ısırılan.

Ismarış : Ismarlanan şey, sipariş
Işıklı : 1. Çarşamba 2. Karayel
Işılak : Parlak
Işılamak : Parlamak, aydınlanmak
Iymak : Dokuma tezgâhında halı, kilim vb. nin iplerini yerleştirmek, germek
İbik : 1. Gaga 2. Köşe, kenar, uç
İçeri guymamak : İçeriye sokmamak
İçi katılmak : Yaşça büyük veya makam sahibi birinin gülünecek bir davranışına, saygıdan dolayı kendini kasıp, gülememekten dolayı yaşanan durum
İçiboş : Yumurta akı ve şekerle yapılan kurabiye 
İçlenmek : Sebzelerin tanelenmesi
İçlik : 1. İç gömleği 2 Frenk gömleği, mintan
İdare olmak : Geçinmek
İhi : İşte
İki elim yanıma gelecek: Kişinin, yalan söylediğinde, ahirette hesap vereceğini belirtir sözü
İki gözüm önüme aksın : Karşısındakini, doğru söylediğine ikna etmek için sarf edilen söz
İki yar : Birbirine zıt, düşman iki taraf
İki yar olmak : Bir konuda ikiye ayrılmak
İkindin : İkindi vakti
İkiz eşi : Cinsiyeti aynı, tek yumurta ikizlerinden her biri
İleğen vurmak : Köy düğünlerindeki kınalarda, bakır leğeni ters çevirip elle vurarak ezgiye eşlik etmek
İleriden geriden (sohbet) : Şundan, bundan
İlgeçli, İlgiçli iğne : Çengelli iğne
İlgemek : 1. İnce dikişle dikmek 2. İki bezi ince dikişle birleştirmek 
İlik : Düğme
İlikevi : Düğme deliği
İlinti : Kaygı, kuruntu
İlistir : Kevgir
İlişmek : Irza geçmek
İlkipli iğne : Çengelli iğne
İlmek : Tutturmak, bağlamak
İman tahtası : Kaburgaların birleştiği göğüs kemiği
İnce hastalık : Verem
İni : Kayınbirader
İplik saplık : İplik miplik
İplikçi : Çerçi
İreez : İrice, yaşlı kimse
İreli geri bilmemek : Aklı ermemek
İrelmek : İrileşmek, gelişmek, büyümek
İreng : Eziyet, işkence, fenalık
İrêz : 1. İrice 2. Yaşlı kimse
İrileşmek : Ağız kavgası yapmak, dalaşmak
İrim : Çıkmaz sokak
İrimlik : Ağaçlık
İrikme : Gelişme, büyüme
İrkinti : Toplanmış, irkilmiş, birikmiş şey
İrkmek : Biriktirmek
İrkilmek : Birikmek
İsgilen : Arpacık soğanı
İskele : İstasyon
İsgelen, İskilen : Tohumluk küçük soğan, arpacık soğanı
İskiyet : Bağdadi duvar
İspirte : Kibrit
İspit : Tekerleğin merkezinde, çemberine kadar uzanan tel çubukların  her biri
İssi : Karlı, yağmurlu, ayaz, ıslak
İssi/İssilik çökmek : Aşırı sıcak ve nemli  havalarda, buharın yere yakın bir tabaka hâlini alması
İssilemek : Sıcak çarpması
İstenmek : Dilenmek
İsteyici : Dilenci
İş kayıt : İş güç
İşinde aşında : İşinde gücünde
İşlemek, İşlenmek : Çalışmak, iş yapmak
İşlenti : Bez üzerine işlenen oya, kanaviçe vb.
İşlik : 1. İş yeri, atelye 2. Mintan, gömlek 3. Yelek
İşmar : El, göz veya baş ile yapılan işaret
İştecik : İşte
İtburnu : Yabani gülün meyvesi, kuşburnu
İtelli : Ayak uçları dışarıya doğru olan at, eşek, katır vb. hayvanlar
İteği, İtey : Un elerken, dökülmemesi için, yere serilen bez veya şaplanmış deriden yapılan örtü
İtişken : Kavgacı, geçimsiz
İtişmek : Tartışmak, inatlaşmak, kavga etmek
İvil ivil : Yavaş yavaş
İyyatlı : Yeteri kadar iyi olmayan, üstünkörü, özenmeden
İyyatta : Gelenek görenekte
İzi sıra : Hemen, hemen ardından, akabinde
İzinin üzerine dönmek : Bir yere, bir kimseye kapıdan uğrayıp, hemen dönmek

Kaba ekmek : Mayalı hamurdan sacda pişirilen, 2-3 cm kalınlığında, yuvarlak ekmek
Kabak dana : Boynuzsuz dana
Kabalak : İki yıllık soğanın, yeniden toprağa dikilmesiyle elde edilen yeşil soğan
Kabırga : Semerin iki başı arasındaki tahtalar
Kademsiz : Talihsiz, şanssız, uğursuz
Kafa kanırtmak : Aksilik etmek, inatçılık etmek
Kafayı kakmak : Aksilik etmek, inatçılık etmek 
Kâğıt kürek : Bürokrasi, bürokratik evrak ve belge
Kahrolayım : Söylenen sözün doğruluğuna, karşısındakini inandırmak için söylenir
Kak : Elma, armut vb. kurusu
Kaka : Büyük kardeş
Kakılı : Pek çok, yığılı, dolu
Kakırdak : Eritilmiş iç yağı veya kuyruk yağından kalan posa
Kakışkan : Sürekli kakışan, iddialaşmayı, söz yarışını huy edinmiş kimse
Kakışmak : 1. İteleşmek 2. Karşılıklı söz direnişinde bulunmak, iddialaşmak
Kakıştırmak : İtelemek, sarsmak, sokuşturmak
Kakkıbıraklı : Geveze, çenesi düşük, çok konuşan
Kaklık : İçinde su birikintisi olan kaya oyuğu
Kakmak : 1. İtelemek 2. Çakmak (yere)
Kaktırmak : İtmek, itelemek
Kalaba : Kalabalık
Kalak : Boynuz
Kaldırkop : Hafif meşrep; ağır başlı olmayan kimse
Kalgıma, Kalkıma :  Çölovası'nda kadınların oynadığı halk oyunu
Kalgımak : Sıçramak, hoplamak, zıplamak
Kalık : Evlenmemiş yaşlı kız
Kalmık : Evlenmemiş yaşlı kız
Kaltak : Delikanlı
Kamaz : Kasırga, şiddetli yel
Kan ılımak, Kanı ılımak : Sevmek
Kanatma : Sakızotu, kenger
Kangal : Deve dikeni
Kangudu kon : Kadın halk oyunu
Kansırmak : Genizden balgam sökmek
Kapakkaya : İki yüzü düzgün, yassı kaya
Kapçık : 1.Tahıl kabuğu 2. Mısır koçanını saran yapraklar
Kapısalık : Aralıklı çakılan tahtalardan yapılmış bahçe kapısı
Kapız : Derin vadi, geçit, boğaz
Kaplık : Kap kacak konulan, ahşaptan yapılan, duvara tutturulan gereç, raf
Kara örtü : Toprak dam
Karamavi : Lacivert
Karaca : Soğan tohumu
Karadaban : Hayvanların ayak altlarında, nalsızlıktan olan bir çeşit yara
Karadamak : 1. İnatçı 2. Az konuşan
Karadavu : Buğday başaklarında görülen, taneleri kömür gibi karartan hastalık, sürme hastalığı
Karadoğram : Yağsız, kırmızı et
Karaişçi : Gündelikçi, amele
Karakavuk : Çiğ yenen, salatası yapılan bir bitki, hindiba
Karasoğul : Her zaman nemli, ıslak tarla
Karavul : Gölgeli, kapalı
Kardeşlenmek : Ağaç ve bitkilerde, bir kökten, birkaç dal birden filizlenmek
Kargış : Beddua, ilenç
Karık : 1. (Ses için) Kısık 2. Bağ ve bahçelerde sebze ekmek için ayrılan bölümler, evlek 3. Ark
Karınca başı : Bulgurun irisi
Karıp katmak : Karıştırmak
Karnı burmak : Çekememek, kıskanmak
Karnıkara : Börülce
Karsamba : Kar helvası. Karın üzerine pekmez dökülerek yapılan tatlı
Kart gız : Evlenme yaşı ğeçtiği hâlde evlenmemiş, bekâr kız
Karta kaçmak : Evlenme yaşı geçmek, yaşlanmak


Kartalmak : 1. kartlaşmak 2. Yaşlanmak
Kartmak : Yara kabuğu
Kasır : Kısa
Kaskara, Kaskaranlık : Kapkara, kapkaranlık
Kasmak : Aldatarak; bir işi, birine yaptırmak, yüklemek; değersiz, işe yaramaz bir şeyi, birine vermek 
Katın katın : Kat kat
Katır gibi : Dinç, sağlıklı
Katmer : Arasına kaymak, yağ sürülerek katlanmış yufka ekmek
Kavalık : Bataklık
Kavallamak : Çalmak
Kavırga, Kavurga : Ateşte kavrulmuş tahıl
Kavız : Tahıl kabuğu, kapçık
Kavilli dövüş : Başkalarını aldatmak veya atlatmak için önceden yapılmış gizli anlaşmaya dayanan davranış, danışıklı dövüş
Kavlık, Kavluk : İçine kav, çakmak konulan cüzdan
Kavrama : Küçük el orağı
Kavsal : Mısırın yeşil yaprağı
Kavsara : 1. İçi boş kabuk 2. Zayıf, güçsüz kimse
Kayarlamak : Sövmek
Kaydırma : Ev, ve ahırdan dışarı çıkık biçimde yapılmış,üstü örtülü yer
Kayır : Nehir veya çay sularının sürükleyip getirdiği, kum ve taş parçaları
Kayırmak : Korumak
Kayış : Bel kemeri
Kaymak : Çene altı, gerdan
Kayneşmek: Kıpırdamak
Kayrak : Yassı, düz taş
Kaysak : Kaymak, Kabuk ? (Beyköy)
Kazan eniği : Büyük tencere
Kazımamak : Argo olarak, aldırış etmemek, umursamamak
Kepe : Ceket
Keçeli : Kendisine azar, dayak kâr etmeyen yüzsüz
Kedi biciği : Kedi eniği
Kedibiciği : Koltuk altında çıkan bir çeşit çıban, köpek memesi
Kedilik : Eskiden, çatı ile tavan arasında dolaşan fareleri yakalayacak kedilerin girmesi için bırakılan boşluk
Kef : Dudaklara yapışıp kuruyan tükürük
Kefli : Kirli, pis
Kefere : Terbiyesiz, kötü adam
Kehel : Tembel
Kekeç : Kekeme
Kekil : Kadınların eşarbının altından alınlarına sarkan kısa saç, kâkül, perçem
Kekir : Olgunlaşmamış ceviz, badem
Kel : Eşyanın küçüğü
Kel tüp : Küçük tüp
Kelem : Lahana
Keleme, Kelemiye : İşlenmemiş, sürülmemiş tarla
Kelep : Yumak hâlini almamış büyük yün çilesi, demet, kangal
Keler : Kertenkele
Keleş : 1. Yiğit, temiz yürekli, kabadayı 2. Hasta, cılız, zayıf
Keleter, Keletir, Kelter : 1.İki kulplu, küfe biçiminde büyük sepet 2. Kulpsuz yayvan sepet, sele
Kelif : Tek odalı derme çatma dağ, bağ evi, çardak, kulübe
Kelik : 1. Eski ayakkabı 2. Terlik
Kelkibar : Olduğundan farklı görünerek, söz ve fiille abartılı şekilde kibarlık gösteren, kibarlık budalası
Kelloş : Kel kafalı
Kemçik : 1. Alt çenesi çıkık, üst çenesi içeriye çökmüş gibi duran, dişleri üst üste gelmeyen 2. Gereksiz konuşan, geveze
Keme : Büyük, iri fare
Keme dişi : Köpek dişi
Kemes : Kese yoğurdu 
Kemikli : Isırdığında çok kaşındıran, iri sivrisinek için, mecazen söylenen söz
Kemir, Kerme : Gübre,Tezek
Kemre : 1. Derideki kalın kir tabakası 2. Yara kabuğu
Kemrişmek : At, eşek vb. nin birbirlerini dişleriyle kaşımaları
Kendini naza kısmak : İstekli olduğu hâlde, yapmacıklı hareketlerle, isteksiz gibi davranmak
Kendir : Urgan, ip
Kenef sazlığı : Kılları sık olmadığı hâlde bırakılmış, üst dudağı örtmeyen bıyık
Kenevirala : Kenevir rengi
Kepe : Ceket
Kepek danası : Nazlı büyütülen, ana-baba, akraba yanından ayrılmayan çocuk
Kepertme : Aşırı yorma
Kepez : Tavuk ve kuşların ibiği veya başındaki uzun tüyler, sorguç
Kepi : Ayakkabı derisi, kösele, gön
Kepici : 1. Hesabi, zor harcayan, cimri  2. At arabasıyla köylerde tuhafiye ve ufak tefek eşya satan kimse, çerçi
Kepmek : Yapının, duvarın, toprağın yıkılması, çökmesi
Kereslenmek : Nazlanmak
Kerevze : Geveze, çok konuşan 
Keri : Sonra
Kericêzim : Sonracığıma
Kerit : Taşlı ve tavlı toprak
Kerkenek : Delice de denilen yırtıcı bir kuş
Kerkenek : Kerkenez kuşu
Kerme : Gübre,Tezek 
Kertik : Küçük sabun parçası
Kes : İri saman
Kesber : Cıvık olmayan hamur
Kese : Kestirme, kısa (yol)
Keselemek : Kese, torba içine koymak
Kesik : 1. Çökelik 2. Çok sulak bağ, bahçe veya tarlanın çevresine, su basmaması için açılan kanal, hendek
Kesim kesmek : Taklit etmek
Keslemek : Yemeği isteksizce, seçerek yemek
Kesmik : İpten yapılan, köpekleri bir yere bağlamak için, başlarına geçirilen araç
Kestirim : Kestirme
Keşir, Keşirotu : Havuç
Kete : 1. Bazlama  2. Sade, otlu vb. bükme
Keten : Gelinliğin kesim günü
Kezek : Geceleri, evlerde sıra ile yapılan aile toplantısı
Kıç : Bacağın, dizle kalça arsındaki uyluk bölümü
Kıçısı : Bebeklerinin kıçı için, annelerinin kullandığı ifade
Kıftır kıftır : Yürüyüşü oynak davranışlarla, kırıtarak
Kıkırdamak : Ölmek
Kıkırdatmak : Öldürmek,
Kılfırangı, Kılpıranga : Çok süslü,temiz ve güzel giyinen
Kılı kılına : Tam olarak, en küçük ayrıntısına kadar
Kılkıla : Ağız ağıza (dolu)
Kımız : Pişirimiş sütle ağız karışımı
Kımsır : Pinti
Kınıcık : Azıcık, biraz
Kıp kıp etmek : Ampulün, sık sık yanıp sönmesi
Kıpkıp : Gözünü çok açıp kapayan
Kıpti : Cimri
Kır eşşek : Sevimsiz, huysuz ihtiyar
Kır papaz : Yaşlı olup, öfkelenilen kişiye söylenir
Kıran : Bayır, yamaç
Kırarmak : Saçın ağarması
Kırcımak : Kışın soğuk havalarda, ufak ve sert taneli kar serpiştirmesi
Kırçmak : Ezerek, kırarak koparmak
Kırı : Eşek yavrusu, sıpa
Kırı gibi : Mecburen, mecburi olarak
Kır kır, Kırı kırı : Eşeği çağırma ünlemi
Kırık : 1.Melez 2. Kadının yasalara ve töreye aykırı oalarak ilişki kurduğu erkek
Kırık derik : Ufak tefek, döküntü eşya
Kırıntı : Yemiş, çerez
Kırklık : Davar kırkılan makas
Kırlı : Şehir dışında, kırsalda yaşayan, kaba
Kırtık : Ufak tefek, kısa boylu
Kıs kıs etmek : Köpeği saldırtmak için tahrik, teşvik etmek
Kısık : İki dağ veya tepe arasındaki dar geçit, boğaz
Kıstırgaç : Saç tokası
Kıstırma : İki bisküvi aasına lokum konularak yapılan tatlı yiyecek
Kışalamak, Kişelemek : Kovalamak
Kışlak : Kışın barınılan yer
Kıt mıt : Çok az
Kıt koymak (Olmadık hakareti kıt koydu)
Kıtellik : Vuruşma, birbirini öldürme
Kıtık : 1.Yün veya pamuk atılmadan yapılmış yatak, yastık. 2.Kabalığını kaybetmiş yatak, yastık yünü, pamuğu 3. Yastık, minder içine konan keten, kendir vb. lifleri
Kıtır : Ateşte kızartılıp, ufak parçalara bölünmüş yufka ekmeği
Kıvrak : Acele, aceleci
Kıvratmak : Acele ettirmek, hızlı iş yaptırmak
Kıydak : Kısa adımlarla çabuk yürüyüş
Kıyı becek : Görünmeyen yerler, dip köşe
Kıyın kıyın : Kenardan kenardan, görünmemeye çalışarak, gizli gizli
Kıymık kadar : Çok küçük, küçücük
Kıynıştırmak : Kapı veya pencereyi aralık bırakmak
Kıynışık : Aralık kalmış
Kıypıtmak : Yalan söylemek, kıvırmak, kaçmak, kaçırmak, yan çizmek
Kıytarmak : Kapıyı, pencereyi kıynıştırmak, Aralamak
Kıytarık, Kıytık : Kapı, pencere vb. için hafif aralık
Kız bitirmek : Bir erkeğe kız isteyip, söz kesmek
Kızak : Tez kızan
Kızgın : Sulu yemek
Kızgırmak, Kızkırmak : 1. Azgın atın kişnemesi 2. Kadınların karşılıklı sövgülü bağırışması
Kızıl evli : Taneli bitkilerd,e evini gelişmemiş tane
Kızıl yörük : Yılancık hastalığı
Kızmık : Harman savrulup taneleri elenirken, gözlerin üstünde kalan kapçık ve taneli saman
Kilimci : Öfkeli kişinin, "kim" sorusuna karşılık olarak kullandığı ifade
Kim neynesin : Ne yapsınlar
Kimya gibi : Çok az miktarda
Kine : Ki
Kirenlik :
Kirkit : Dokumacılıkta atkı ipliğini sıkıştırmak için kullanılan, demirden yahut ağaçtan yapılmış dişli araç
Kirman, Kirmen : Elde yün eğirmeye yarayan araç
Kişnemek : Yüksek sesle gülmek
Koca ana : Yengelerin en büyüğü
Koca baba (Goca buba) : Dedenin erkek kardeşi
Koca kapı : Evin avlusunun iki kanatlı büyük giriş kapısı
Kocaman : Aile büyükleri
Kocasak : Koca arayan kız
Kofa : İnce ve püskül biçiminde bir çeşit saz
Koğ : Birini arkasından çekiştirme, yerme, kötüleme
Kohuh: Pis kokan, kokmuş
Kokar : Kadınların birbirini aşağılamak için kullandıları söz 
Koklatmak : Yiyecek veya içeceğin içine, lezzet ve rayiha veren şeylerin çok az konulması
Kokuya boğmak, Kokuya bulamak : Bulunulan ortamı sigara, içki vb. kokusu ile doldurmak
Kolay gele : Kolay gelsin
Kolcu : Orman bekçisi
Komat : Haydi
Konak : Kundak çocuklarının başlarındaki kepek tabakası
Kopça : Düğme
Kopmak, Kopturmak : Koşmak, hızlı gitmek 
Kostak : Çalımlı, havalı ve öyle yürüyen
Kotra : Mezbahada hayvan bağlanan yer
Kovalaşmak : Arkadan çekiştirmek, dedikodu etmek 
Koyak : Dağlar, tepeler arasındaki çukurca yer
Koyuk koyuk : Dokunaklı, içli ses, şarkı
Koyup gelmek : Bırakıp gelmek, terk etmek
Koyup gitmek : Bırakıp gitmek, terk etmek
Koza : Püskül
Kozak : Çam, haşhaş kozası, meyvesi
Kozaklı : Eşi tarafından, başkasıyla aldatılmış, boynuzlu
Köfün : 1.Büyük sepet, küfe 2. Şişman
Köken : Kavun, karpuz, kabak vb. bitkilerin, toprak üzerinde yayılan dalları
Kökten : Başlangıçta
Kömbe : Açılan yufka yağlanarak, haşhaş veya tahan sürülerek sacda, fırında yapılan ekmek
Kömeli : Çok
Kömüş : Manda
Kön kön etmek : Öksürmek
Köpük helva : Çöğen suyu ve şekerle yapılan, koyu kıvamlı tatlı
Köpürek : Köpük
Kör duman : Sis, pus
Kör olayım : Karşısındakini, söylediklerinin doğru olduğuna inandırmak, sözlerini pekiştirmek için söylenen söz
Kör mü, Kör müsü : Kör değil ya, göre göre
Kör naşşal : Kör
Körekmek : Ateş, ışık veya yürek acısının sönmeye yüz tutması
Körpe : Yeni doğmuş koyun, keçi yavrusu
Kösdü, Köstü : Köstebek
Kösevi : Ateş karıştırmaya yarayan, bir ucu yanmış odun, tahta
Kösmek : Göçmek, yıkılmak
Kösülmek : Sere serpe oturmak, uzanmak
Kösüre : Kesici araçları bilemeye yarayan bir çeşit taş, bileği taşı
Köşek : Deve yavrusu
Köşk : Evlerin üst katında, ön cepheye tahtadan yapılan balkon
Köşker : Ayakkabı tamircisi
Köteş : Şilte
Kötev : Hayvanların karınlarının altında olan şiş
Köyce köyce : Köy köy
Köylücek : Bütün köylü birlikte
Köynek : Gömlek, iç gömleği, bir tür fanila
Kubuz : Yalan, gerçek dışı
Kubuzcu : Yalanlarla kendini öven 
Kukumav : Baykuş
Kulağını bükmek (radyonun) : Radyoyu açma düğmesinden açmak
Kulaklı : İki kulplu sahan
Kulplu : İki kulplu sahan
Kumdarı : Tanelerinin uçları sivri ve küçük mısır
Kumul : Yığın
Kundak : Mısır koçanı ile onu saran kalın yeşil yapraklar
Kupa : Bardak
Kurdalamak : Karıştırmak, kurcalamak
Kursak : Mide
Kusak : Kusmuk
Kurtlanmak : Kıskanmak
Kurtlu : Kıskanç
Kuru diri : Kuru fasulye, mercimek, nohut vb. baklagiller
Kuruluk : Evin girişinde, avludaki hayvanların barınağı, odun, pulluk, tuluk vb eşya konulan yer
Kurunmak : Kurulanmak
Kusur kalmak : Eksik kalmak
Kusur kalmamak : Eksik kalmamak
Kusura kalma : Kusura bakma
Kuşâne : İki yanında tutacak yeri bulunan büyük tencere
Kuş lastiği : Sapan
Kuyruklu: Akrep
Kuzay : Güneş görmeyen, gölgelik yer
Kuzu dişi : Yüz yaşında çıkan diş, yüz yaş dişi
Kuzuluk : Kuzu ağılı 
Kükremek : Sirkenin bozulup köpürmesi, pekmezin bozulup ekşimesi
Küküm : 1. Davar kılının dip tarafındaki çok ince lifli olanları 2. Posa, döküntü  (Özellikle kıl, yün için)
Külah : Eskiden, kadınların yazmanın altına başlarına giydiği fes
Küllük : Kül ve süprüntü atılan yer, çöplük
Kümes kümes : Kümes hayvanlarını kümese sokmak için söylenir
Künde : Hamur topağı, beze
Küneşlemek, Künüşlemek : Uyuşuk, boş boş oturmak
Küpe : Koyun ve keçilerin, çenesinin iki yanından sarkan deri uzantıları
Küpeç : Küçük küp
Küpüç : Kısa boylu, şişman
Kürdiye : Kadın ceketi, uzun hırka
Kürdülü : Kırkılmamış tüylü keçi
Kürek  : Yoğurt gibi yiyecekleri yemek için, yufkanın üç parmakla tutulacak boyutta, kürek şekline getirilmiş hâli
Kürs : Kuytu yerlere toplanmış kar veya kum yığını
Kürük : Küçük kulaklı koyun, keçi
Küseğen : Sık sık, çabuk küsen
Küşümlenmek : İşkillenmek, şüphelenmek
Küt : 1. Kötürüm 2. Ağzı kesme özelliğini kaybetmiş bıçak, makas
Küt olmak : 1. Kesici ve sivri araçların ağzının körleşmesi 2. Kötürüm olmak

Lades(Yades) kuruşmak : Lades tutuşmak
Laf etmek, edivermek: Sohbet etmek, konuşmak
Lafçı : Dedikoducu
Lafı sündürmek : Sözü gereksiz uzatmak
Lambayı uyartmak : Alevini ve dolayısıyla ışığını artırmak
Lamtı : 1. Uyuşuk kimse 2. Sapı kırılmış bıçak
Lapaç : Lapa gibi, fazla pişmiş ve yumuşamış
Lav lav, Lavır lavır konuşmak : Palavra atmak, boş konuşmak
Lavırtı : Palavra, boş konuşma
Lavurdak : Palavra atan, boş konuşan
Leğen şapka : Fötr
Lellak : İki yüzlü
Lembirlep : Ağzına kadar dolu, çok dolu
Len : 1. Ey, ulan anlamında seslenme ünlemi 2. Hitap ünlemi
Leylanba : Çok uzun bacaklı
Lımlırk : Sırılsıklam, ıpıslak 
Liba : Atın, eşkinden daha hızlı yürüyüşü
Lingirdemek : Bacaklarından bazısı kısa olduğundan, dengesi bozulmuş masa veya sandalyenin sallanması
Lokul, Lokur : Tahan veya haşhaşla yapılan, fırında pişirilen çörek, nokul
Lokum yeme : Köy düğünlerinden önceki kız istemede, olumlu cevap veren kız evince lokum ikramı, ağız tadı
Lom : Yalan
Lom sözlü : Lafını, konuşmasını bilmeyen, ulu orta konuşan
Lök : İğdiş edilmiş deve 
Löküs  : Lüks lambası
Lökgeş, Lökeş : Hareketleri ağır, durgun kimse
Löm löm : Ağır ağı ve sallanarak yürümeyi anlatan söz

Maçça : Sebep
Mağaza : Dananın kapatıldığı yer
Mahanacak : O bahaneyle
Maket : Divan, Sedir
Mala : Tahta, cam silmek veya bulaşık yıkamak için kullanılan bez parçası
Malak : Manda yavrusu
Malama : Düvenle dövülmüş, savrulmamamış tahıl saman karışımı
Malcı : Büyükbaş hayvancı
Malcılık : Büyükbaş hayvancılığı
Mal maşat : Çoğul anlamda büyükbaş hayvan
Mama : Hala 
Mamak : Yenilen yumru köklü bir bitki
Mamırmısmıl : Doğru dürüst, adamakıllı
Mandal : Eski evlerin kapılarının arkasındaki kol demiri
Manguş : İri yarı
Mani goşmak : Mani söylemek
Mardalı : İri kemikli, iriyapılı insan, hayvan
Masavıt : Aptal, sersem
Mâsuzdan, Mâsuzcuktan : Yalandan, yalancıktan
Maşala : Düğünlerde geceleyin köy meydanında yakılan ateş
Mavlama : Kedi bağırtısı
Mat : Şeker ağdası
Mat etmek, olmak : Rezil rüsva etmek, olmak
Matrah : Şaka, güldürücü söz
Mavrı : Ham meyve ve onun buruk, kekremsi tadı
Maya : Dişi deve
Maya gibi : Etine dolgun, canlı
Mayıl muyul etmek : Lafı gevelemek
Mayıs : Yaş sığır pisliği, gübre
Mayışmak : 1. Sıcaktan, mide dolgunluğundan yahut zevkten gevşemek 2. Saygısızca, yayılarak oturmak
Maykırmak : Sığırın bağırması, böğürmesi
Mazı : Bilye
Me, Meh : Al, buyur
Meğersem : Meğer
Mehel : Uygun, yerinde
Mehesiz : Boşboğaz, geveze; gereksiz, lüzumsuz
Mekiş : Alt çene, çene kemiği
Mekke : Mısır bitkisi ve tanesi
Melefe : Yatak ve yorgan çarşafı
Melez : Karışık tahıl, aşlık
Melik : Dokunmak üzere çile, yumak yapılmış ip
Memik : Meme başı
Memiş : Meme
Memişâne : Hela
Mendil : Sofra bezi
Menevrek : Kıldan dokunmuş şalvar
Menevşe : Menekşe
Mere : Köpeğin yaşı
Meresker : Mirasçılar
Meret : Uğursuz
Merkildetmek : Kafasını, birisine karşı aşağı yukarı sallamak
Mesel sürtmek : Masal anlatmak
Meselen : Misal olarak, söz gelişi
Meses : Hayvanları dürtmekte kullanılan, ucu demirli değnek, üvendire
Meslastik : Mest ve üzerine giyilen lastik ayakkabı
Mesmursuz ; Mesmuru yok : Yersiz, densiz, gereksiz biçimde
Meşe : Bilye, misket
Meşelik : Mezarlık
Metelikci : Cimri, aşırı hesabi, kuruşun hesabını yapan
Mıhladız : Mıknatıs
Mıhlama, Mıkla : Soğanlı kıyma, pastırma, ıspanak üzerine yumurta kırılarak yapılan yemek
Mıkkak : Küçük çocuğun hıçkırık sesi
Mılık : Yüz, çehre
Mılığını yıkmak : Sevinmediğini belli etmek, kırgın durmak, surat etmek
Mılmak : Caymak, vazgeçmek, mızıkçılık etmek
Mırık : Sıpa
Mırmır : Belalı, zorba
Mırtmırt : Kelek
Mısır koçanının kabuğu
Mısır tavuğu : Hindi
Mısmar : Büyük uzun çivi
Mısmıl :1. Ağır, gevşek; Pis,kirli 2. İyi 3. Eti yenilebilen, murdar olmayan 4. Usulüne uygun, adamakıllı
Mısmıs : Sessiz, utangaç
Mıy mıy : Çok yavaş hareket eden, konuşmaya bile üşenen
Mıyıllanmak : Şüphelenmek 
Mızımak: Oyun bozanlık etmek
Miçi : Çocukların yassı taşlarla vurarak oynadıkları, ceviz büyüklüğündeki yuvarlak taş
Midwesi kalkmak : Kusacak dur uma gelmek
Mirt mirt: Kısa boylu
Misse takmak : 1. Kusur bulmak, kötülemek 2. Lakap takmak
Moçuk : Domuz yavrusu
Modurdanmak : Kızgın kızgın mırıldanmak, homurdanmak
Mommom : Konuştuğu zor anlaşılan
Mostura , Mosturalık , Mosturası bozuk : Biçimsiz, çirkin, hoş olmayan, itici
Moşul moşul : Yemek yerken çıkarılan ses
Mozalak : Ham, olgunlaşmamış
Mozu : Domuz yavrusu
Mucuk : Küçük sinek
Mucuk göstermek : İşaret ve orta parmağın arasına baş parmağı sokmak
Mudul : Hayvanı dürtmek için kullanılan, ucu sivri değnek veya onun ucundaki çivi
Mudullamak : Uyarmak için dürtmek; Hayvanı üvendireyle dürtmek
Mungur : Küçük bakreç 
Musluk : 1. Kesilmiş, yüzülmüş ama parçalanmamış hayvan gövdesi 2. Kırsalda hayır sahiplerinin yaptırdığı su deposu, su küpü
Muşkurmak : İçini çeke çeke ağlamak
Muşuldamak : Büyükbaş hayvanların, burunlarından gürültülü soluması
Muşmula : Buruşuk suratlı
Muştak : Hevesli, bir konu üzerinde gereğinden fazla duran, 
Mut : Bedava, para vermeden, çalışmadan elde edilen şey, kazanç
Mutçu : Bedavacı
Muzu : 1. Armut kurusu 2. Baş belası
Mücüde : Muştu, müjde
Mühre : Yara kabuğu
Mücüre : Küçük kilitli sandık
Müliz : Parasız, fakir 
Mürçmek : Sarsmak, silkelemek
Müsendire : Yüklük
Müzmahal etmek : İşe yaramaz hâle getirmek, ziyan etmek

Nafile : İyi, güzel, istenen gibi olmamış, iş yok
Naha : 1. Tuh, yazık 2. İlenme sözlerinin başına pekiştirmek için getirilen söz
Nahal, Nahıl,Ne hal : Nasıl
Nakıs, Nakis : Ters, inatçı
Nalet : Lanet
Namazlâ, Namazlağı : Seccade
Namıkör : Nankör
Namtı : Sapsız bıçak, çakı, bıçağın demir kısmı
N'arasın : Yok, ne gezer
Nardek : Nardan yapılan ekşi pekmez
Naşal : Dik kafalı, ters
Nazlım : Sessiz, uysal
Ne edip kodun : Ne yapıyorsun, yaptın
Ne has : Nasıl oldu da?
Ne vâ : Ne olur yani (Yesek ne vâ)
Necap olsa, Necep olsa : Nasıl olsa
Nece : Nice, ne kadar
Necep : Nasıl
Neci : Kim
Nêden. Ne yapayım
Nedir : Özür, eksiklik, utanılacak şey
Nedir çekim : Nedir çektiğim
Neçe sonra : Nice sonra, uzun zaman sonra
Neferne : Küçük salkımlı üzüm
Nelik (neliklerle) : Ne emek, zorluk, sıkıntı
Neme lazım : Ne olur ne olmaz (Bazen 2. hece uzatılır)
Nemermek : Islanmak, nemlenmek
Nemnem ne : Bilmem ne
Nene : Yaşlı kocanın, karısının gıyabında, ondan söz ederken kullandığı söz, hanımım, 
Nennen : Ninni
Nennen çekmek : Ninni söylemek
Nere : Nereye
Nereme sığdıracağım : Yiyecek hâlim yok manasında, tıka basa doymuşun sözü
Netceñ : Ne yapacaksın?
Nêdiyoñ : Ne yapıyorsun?
Neynesin : Ne yapsın?
Neyneycen : Ne yapacaksın, boşver
Neyneyon : Ne yapıyorsun?
Neyneyen, Niyliyen : Neyleyim, Ne yapayım, Bana ne
Nezir : Yağlı çıra
Ninik : Bez bebek
Niyni : Ağıt
Niyni çekmek : Ağıt yakmak
Nişliyon : Ne yapıyorsun, ne işliyorsun
Nizbet : Yetersiz, işe yaramaz, kötü
Nokul : Mayalı hamurun içine tahan, haşhaş, ceviz konularak yapılan çörek
Nor : Lor
Numunelik : Çirkinlik, zevksizlik, cahillik örneği şey veya kişi
Nusmak : Yumrukla dürtmek
Nuzla : Sıfat, yüz, sima
Nüzul : İnme

Obaya gitmek : Misafirliğe, ziyarete gitmek
Ocağa yemek vurmak : Ocağın üstüne, pişecek yemek kabını oturtmak
Ocumak : 1.Korkmak, ürkmek, çekinmek 2. Yılmak 3. Soğumak
Ocutmak :  Yıldırmak
Oğlu uşağı : Hep beraber, cümbür cemaat
Oğul balı : Baharda çıkan, arı yavrularının yaptığı beyaz ve iyi bal
Oğulluk : Üvey oğul
Oğursak : Süt veren koyun
Oh : Yalvarma ifade eden ünlem
Ohôo : Daha neler anlamında ünlem
Ohşamak : 1. Benzemek 2. Kına gecesinde geline tefle hüzünlü şeyler söyleyip ağlatmak
Ohudu : Oku, düğüne davet karşılığı güveye takılan şeyler
Oka kalkmak : Soğanın ortasından, tohumu taşıyan sap çıkması
Okka : Kilogramdan fazla ağırlık ölçüsü olduğu hâlde, cumhuriye döneminde kilogram anlamlı sözcük
Okkalamak : Ağırlığını kestirmek için elle tartmak
Okkalı : Güzel, iyi, değerli
Oklu düşman : Düşmanlığını sınır tanımazlığa vardırmış
Oku, Okuntu : Küçük hediyelerle yapılan düğün çağrısı
Okucu : Düğüne davet eden
Okulamak : Düğüne davet etmek
Okuldan çıkmak : Mezun olmak, herhangi bir sınıfta okumayı bırakmak
Okulu : Düğüne davet edilen, davetli
Ôlelikce : Bu şekilde, öylelikle, öylece
Olsun varsın : Olursa olsun, mühim değil
Olup gitmek : Geçinip gitmek
Oma : Kalça kemiği
Omca : Bağ kütüğü, asma
Oñarmak : 1. Düzene sokmak, düzenlemek 2. Et işlemek, parçalara ayırmak 3. Pirinç, bulgur ayıklamak
Onbeş tadil : Yarıyıl tatili, sömestir tatili
Oncağız : O zavallı
Ondan, Ordan : Ondan sonra
Ordancım : Sonracığıma
Ondurmak : Varlıklı etmek
Ora : 1. O yer, orası 2. Oraya
Orman dutu : Böğürtlen
Ossurgan böcüsü : Osuruk böceği
Oturak : 1. Arkalıksız alçak sandalye 2. Kıç 3. Lazımlık
Oturamak : Kıç
Oturma, Oturup kalma : Meyvelerin, fazla bekletilmekten yumuşayarak, renginin, tadının bozulması
Ôçalamak, Ovcalamak : Ovmak, masaj yapmak
Ovmaç : Kurutulmuş hamuru ovalayarak, elde edilen kırıntılarla pişirilen çorba
Oya : Sürüden ayrılarak, orada burada otlayıp arkadan gelen davar, sığır
Oygu : Tahta kaşık oymakta kullanılan ucu eğri bıçak
Oygulama : Seyrek ve gelişi güzel dikmek
Oykurtmak : Sağa sola bakınmak, kolaçan etmek
Oyma : 1. Duvarda kimi gereçler koymak için açılmış kapaksız, küçük gözler 2.Bacaların üstündaki karşılıklı delikler
Oyuk : Bostan korkuluğu
Oyun çeken : Kına gecesinde, çalgı çalmaya başladığında, kadın ve kızları çekerek oyuna kaldıran kadın
Oyun çıkarmak : Köy düğünlerinde, perşembe akşamı köy meydanında köy seyirlik oyunları oynamak

Öbbe, Öbme : Yanak
Öbek : Samanından ayrılmamış tahıl yığını
Öbürsü gün : Yarından sonra
Öcük : Çocukları korkutmak için uydurulan hayali yaratık
Ödek : Korkak
Ödü sıtmak : Ödü patlamak, çok korkmak
Ödü yarılmak : Ödü patlamak, çok korkmak
Öğmek : Tutuşmak
Öğretlemek : Fitlemek, kışkırtmak
Öğümek : Midesi bulanmak, kusmak
Öğünsüz : Vakitsiz
Öğütlemek : Birisini kandırıp, bir başkasına karşı kışkırtmak
Öğütmek : Yoğurdu mayalamak
Öküz baklası : Baklanın daha büyük ve yabani olanı
Öl : Toprağın nemi, tav
Ölçermek : Sönmeye yüz tutmuş ateşi, lambayı canlandırmak
Ölçüp dökmek : Bir şeyi inceden inceye düşünmek, ölçüp biçmek                                        
Ölesek : Hasta, düşkün
Ölgün : Pişirilerek diriliği giderilmiş, öldürülmüş sebze
Öndüğü, Öndükü gün : Evvelki gün
Önecek, Öncek : İş önlüğü
Öneze : Avcıların, av beklemek için taş yığınından yaptıkları pusu, av bekleme yeri
Öngü : O, önündeki, yanındaki
Öngürde : Orada, şurada
Önmek : Beklemek
Örceşmek : Birbirine dolaşmak, karışmak
Örek : Başıboş gezen hayvan sürüsü
Ören örmek : Hanımların saçını örmek, örük örmek
Örflü : Saygı uyandıran, sözünü geçiren
Örk : Hayvanları, yere çakılan kazığa bağlamaya yarayan ip
Örklemek : Hayvanın ipini, yere çakılmış kazığa bağlamak
Örme : 1. Kıldan örülerek yapılan, hayvan bağlanan ip 
Örtü altı : Dam altı, ev, ahır
Örü, Örüm : Sürünün gece otlaması
Örük : Saç örgüsü
Ösgemek, Öskemek : Göreceği gelmek, özlemek
Öte : Öteki, diğer
Öte dünya : Ahiret
Öte git : İleri git
Öte ova : Yeregiren vb. bulunduğu ova
Öte yaka : Karşı taraf, öbür taraf
Öte yan : Öbür taraf
Öte yüz : Öbür taraf, öteki taraf, arka taraf
Ötebete : Öteberi
Ötev : Öteki oda
Öteygün : Önceki gün
Ötlek : Korkak
Ötmek : Evlenmek isteği göstermek
Ötürek : Sulu cıvık dışkı, ishal
Ötürmek : İshal olmuşun, sulu cıvık dışkı yapması
Övbet : Çok öğünen, övüngen
Öveç : İki yaşında erkek keçi
Övermek : Yayılmak (Yağ için)
Övez : Sivrisinek
Öyle (Ö harfi uzun okunur) : Sürekli, durmadan 
Öz : Güç, dayanıklılık
Özbe : Deste, demet
Özsüz :  Hâlsiz
Özelemek : Özlemek
Özemek : Yoğurdu sulandırarak ezmek
Özenlemek : Yayıkta tereyağı, çökelek elde etmek
Özü baymamak : Acıya dayanamamak, bakmaya veya yapmaya cesaret edememek, kıyamamak
 
Paç : Anapara, sermaye
Paçal : Çeşitli şeylerin karışımı
Paçal etmek : Çeşitli şeyleri karıştırmak
Paçasız : Pasaklı
Pahal : Cimri
Paldımsız : Düşüncesiz, dağınık, giyinişi düzensiz
Palta koyun : Kart koyun
Pança : Avuç 
Pança pança : İri iri, parça parça (vücutta kırmızı leke)
Pançak : Pençe
Pançaklı : Tırtıklı, pürtüklü
Pampur : Tren
Pangınot : Kâğıt para, Lira
Pap : Uyuşuk, beceriksiz
Para çektirmek : Yankesicilik yoluyla parası çalınmak
Para çevirmek : Düğünlerde, çalgıcılara verilmek üzere, paranın oynayanların başının üzerinde çevrilmesi 
Parpı : Azar, paylama
Parpılamak : 1.Azarlamak, paylamak 2. Dövmek 3. Biber, patlıcan vb.ni ateşte közlemek
Parpıyı yemek : Dayak yemek
Pardı, Parda : 1. Bağ, bahçe çevresine çalılardan yapılan çit 2. Toprak damlı evlerde çatı uzantısı, saçak, 3. Toprak damlı evlerde tavana konulan, uzunlamasına yarılan ağaç, kiriş
Park, Part : Yüzük oyununda, şapkanın altına yüzüğün saklandığı mendil, bez parçası ve oyunun adı
Pasaf : Pislik, kir, süprüntü
Pastafı çıkmak : Yıpranmak, iyice eskimek, kullanılmaz duruma  gelmek
Paşayandı : Sardunya çiçeği
Pat : Sedir, kerevet
Pat sat : Tek tük
Pataklamak : Dövmek
Pate, Patike : Patates
Patıç : Çok eski
Patik : Çorabın üstüne giyilen, el örgüsü kalın konçsuz çorap
Patlak : Patlamış mısır
Patlangeç :Mürver ağacından yapılan, "pat" diye ses çıkaran oyuncak
Pavkırmak, Pevkirmek : 1. Ulumak, ürümek (Kurt, tilki, çakal vb.) 2. Sinirlenip bağırmak
Pay : Rüşvet
Payalı : Kendini beğenmiş, çalımlı
Payam : Badem
Paytak : Eğri bacaklı insanın yürüyüşü
Pazar âşamı : Dinar pazarı salı günü kurulduğundan, pazartesi günü akşamleyin
Pazar harcı görmek : Pazar alışverişi etmek
Pazar pazarlamak : Pazardan alışveriş etmek
Pelize, Peluze : Nişasta ve şekerle yapılan tatlı, pelte
Pendir : Peynir
Penes : Fesin etrafına, fesi tutması için, içine keçe dikilmiş olarak sarılan yazma
Pepeyi : Pepeme, peltek
Perem perem : Parça parça, bölük bölük
Pesenk etmek : Şaşmak, şaşırmak
Peş : Peşin
Peşkir : Havlu
Peşkir : Önlük, mendil  
Petlek : Pörtlek, dışarıya doğru çıkık göz
Pılıçga : Rüşvet
Pırlanmak : Dönmek
Pırtı : 1. Ufak tefek ev eşyası 2. Elbise 3. Basma, keten yatak, yorgan yüzü, giysilik kumaş
Pırtı pazarı : Parça kumaş, eski elbise vb. satılan pazar
Pırtı yazmak : Düğün için alınacak giysi ve kumaş ihtiyaç maddelerinin yaşlı kadınlarca yazılması
Pısıkmak : Kormak, sinmek
Pıskırmak : Aksırmak
Pine pine : Parça parça
Pirinç aşı : Pirinç pilavı
Pişegen : Çabuk pişen
Pişi : Mayalı hamurdan yapılan, yağda kızartılarak bişirilen yiyecek
Pişirip taşırmak : Pişirilen yiyeceklerin bol, fazla miktarda olduğunun pekiştirmeli ifadesi
Piyazlamak: Pohpohlamak
Poçu, Poşu : 1.Boyun atkısı, şal 2. Başa sarılan, çevresi saçaklı ipek örtü
Podye : Okul önlüğü
Pohluh : Hayvan pisliğinin döküldüğü, biriktirildiği yer
Potak : Manda yavrusu
Potuk : Deve yavrusu, manda yavrusu
Poz gırmak : Poz kesmek, gösterişli davranmak, caka yapmak                                                    
Pullu : Çevresi ve üstü pullarla işlenmiş, kırmızı kadın başörtüsü
Punto : Zatürre
Pusarık : Bulutlu, puslu, yağışlı hava
Puskurmak : Ağzında bulunan yiyeceği, içeceği, hızla dışarı çıkarmak
Pusmak, Pusukmak : Korkudan saklanmak, sinmek, ses çıkarmamak
Pusukmak : 1. Çekingen durmak 2. Eşeğin ürkmesi
Pür : Çam, ardıç ağaçlarının ince yaprakları
Pürçük : 1.Taze soğan, sarımsak, pırasa vb. sebzelerin yenilen yeşil yaprakları 2. Pancar, havuç, soğan vb. sebzelerin ince saçak kökleri 3. Dokumaların saçaklanmış yeri
Pütünce : Tamamıyla, tümüyle

Rahmet : Yağmur
Ramazannık : Ramazan ayı

Sabâca : Sabaha kadar
Sabah alacası : Güneş doğmadan önce, şafakla beliren yarı aydınlık, alaca karanlık
Sabah yeri : Şafak, tan
Sabah yeri açılmak : Şafak sökmek, tan yeri atmak,
Sabâla : Sabahleyin
Sadıç, Sağdıç : Yakın arkadaş, candan arkadaş
Sağın : Sağmal hayvan 
Sağılmak : İpliğin, kumaşın boşanması, çözülmesi
Sabahçadan : Sabah erkenden, sabahtan, sabahleyin, sabah saatlerinde
Sabâla: Sabahleyin : Pişmiş etin içindeki, yendiğinde saç uzattığına inanılan kalın sinirler
Saçı : Gelinin başından aşağı saçılan şeker, arpa, para gibi şeyler
Sadalamak : bir sözü sık sık yinelemek
Sak : 1. Uykusu hafif 2. Uyanık, tetikte
Sakalaçarpan, Sakalasarkan : Erişte ve yeşil mercimekle yapılan çorba
Sakar : 1. Saçta, doğuştan bir tutam beyazlık 2. Hayvanların alnındaki beyazlık
Sakıramak, Sakırdamak : Çok titremek
Sako : Palto
Saksağanbeyni : Yoğurtla pekmez karıştırılarak yapılan yiyecek
Sal : 1. Ölü, hasta, yaralı taşınan sedye 2. Tabut
Salakane : Salak, beceriksiz
Salgara : Boş yere, boşuna 
Salgaraya :Gelişi güzel, özensiz
Salı : Saha, bölge
Salık : Kendini salmış, koyvermiş, üstüne başına bakmaz kimse
Salındırma : Köy düğünlerinde, gelinin başındaki tozaya, tuğa bağlanarak sarkıtılan rengârek krepler
Sallak sullak : Düzensiz, dağınık, perişan. Yırtık pırtık
Sallangaç, Sallangeç, Sancak : Salıncak
Sallantı : Deprem
Sallasırt etmek : Başkasının malını, eşyasını haber vermeden alıp gitmek
Salmak : Yellenmek
Salvar : Salya, tükürük
Samıt : Susan, konuşamayan  Konuşma güçlüğü çeken, suskun, aptal 
Sandıramak : Uykuda sayıklamak
Samra : Gübre
Sangabak : Aptal, sersem, şaşkın
Sap : Başağıyla birlikte ekin
Sapısilik : Kişiliksiz, sözünü dinletemeyen
Saraca : Sara hastalığı
Saralamak : İyice sarmak, sarıp sarmalamak
Sarangaz  Sarıya yakın renkte
Sarha, Sarka : Kadife kadın yeleği, kollu cepken
Sarkanak : Püskül, saçak vb. sallanan şey
Sarmak : Köpek vb. hayvanların saldırması 2.Tırmanmak
Sarmak görmek : Sarmaş dolaş
Sası : Anlamsız, hoşa gitmeyen söz
Savak : Beli sakat insan veya hayvan
Savıştırmak : Yollamak, uğurlamak
Savran : Deveci, deveci başı
Say ki : Faraza, farzedelim
Saya : Kadın giysisi
Saykı : Sanki
Saylanmaz : Sayılmaz
Sayvant : Ağıl, mandıra
Saz : Bataklık
Seğirtmek : Koşmak
Seki : 1. Evlerin önüne yazın oturmak için taş ve çamurdan yapılan, yarım metre yüksekliğinde set  2. Sedir, kerevet 3. At, eşek ve sığırların ayağındaki ak leke
Seğmen, Seymen, Seyman : Düğünlerde törene yerli giysilerle atlı ve silahlı olarak katılan yiğit
Sekilenmek : Yorulan kimsenin, dinlenmek için doğal bir yükselti veya sedir vb. yüksekçe yere oturması
Seklem : Dağ veya yamaçtaki seki benzeri yer
Sekme : Dinar köylerinde oynanan, kadın halk oyunu
Sekmek : Çekmek
Selavatlaşmak : Karşılıklı salavat getirerek vedalaşmak
Sele : Kulpsuz, yayvan çamaşır sepeti
Selek : Eli açık, cömert
Semah : Düğünden önce, güveyin arkadaşları ve davetlilerin katıldığı, erkeklere mahsus içkili, yemekli eğlence
Sene : Sana
Senek, Sinek : Çamdan yapılmış su testisi
Sellemek   : Çocuğun uykuda  işeyip yatağını ıslatması
Sendiremek : Düşecek gibi olmak, sendelemek
Senget : Senirkent
Senit : Ekmek tahtası
Seplemek : Bırakmak, salıvermek
Seren : 1. Odalarda tavana yakın konulan raf 2. Meyve, sebze, tarhana kurutmaya yarayan, genişçe üstü açık balkon 3. Kuyudan su çekmekte kullanılan, kaldıraca benzer bir ahşap aygıt
Sergen : Tahıl, meyve, sebze  serip kurutmaya yarayan yer
Sergi : 1. Yaygı, yaygı olarak kullanılan halı, kilim 2. Köy düğünlerinde, güveyin köy meydanında dinelerek, davetlilere leblebi, şeker ikramı, onların da güveye para, takı takması
Sertelmek : Sertleşmek 
Ses etmemek : Sessiz durmak, sessiz olmak
Seselmek : Gelişmek, büyümek, yetişmek
Seslenmemek : Cevap vermemek
Setre : Ceket
Sevi : Aşk
Sevincik delisi : Birden ve aşırı sevinçle heyecanlanıp, dengesini yitiren kimse
Sevindirik : Birden duyulan sevincin verdiği heyecan
Seyis : İki üç yaşında erkek keçi
Sıçanlama : Kırkını dolduran bebeğe; gittiği evlerde, yumurta, mendil, ekmek vb. verilen armağan
Sıçırgan etmek : Fazla oynayıp, mıncıklayıp oraya buraya dışkılar duruma getirmek
Sıçırtma : Yaramaz, haylaz çocuklara söylenen argo söz
Sıdak : Yerli yersiz ağlayan, sulu gözlü
Sıfın : Sarp, aşılması güç yer, kayalık
Sığınamamak : Fazla yiyip içmektenten, şişkinlikle rahatsız olma hâli
Sığır eğleği : Sığırların otlağa gitmeden önce toplandıkları yer
Sığır sıpa : Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar
Sığır yeri : Sürü hayvanlarının toplandığı yer
Sıkı : 1. Cimri 2. Tabanca          
Sıkkın : Sıkıcı, bunaltıcı
Sıkma : Gömlek
Sımpasır : Pısırık, çekingen, korkak 
Sındı : Makas
...sında çıksın (arabasın da, ayakkabısın da) : Sinirlenen kimsenin, hoşlanmadığı, beğenmediği, kızdığı şahıs ve şeyler için sarf ettiği söz
Sıpıtmak : Fırlatmak, atmak
Sırçan : Mısır koçanı
Sırıdak : Çok gülen, sırıtan
Sırımak : Yorgan, şilte vb.ni iri ve aralıklı dikmek
Sırt : Giyecek
Sıtıra : Sevimlilik, güzellik
Sıtırasız, Sıtırası bozuk : Sevimsiz, suratsız, çirkin
Sıtmak : İçi irin dolu sivilcenin, su dolu kabarcığın patlaması
Sıvaşmak : Bulaşmak, yapışmak
Sıyırgı, Sıyırma : Haşlanmış taze fasulye
Sıyrık : Utanaması olmayan, yüzsüz
Sidikli göz : Yerli yersiz ağlayan, sulu göz
Siftimek : Birbirine sürterek, mısırları koçanından ayırmak
Siftinmek : 1. Giysi üzerinden kaşınmak 2. Boşa zaman geçirmek, oyalanmak
Sigara kökü : Sigara izmariti
Siğil : Ağaç yarmakta, kalın kütük kesmekte kullanılan ağaç veya demir kama
Sikindirik : İşe yaramaz
Sindire sindire yağmak : Yağmurun yavaş yavaş yağması
Sinecen : Sinsi, hileci, düzenci
Siñer, Siñerlik : Huzur
Sini götürme : Düğünlerde, oğlan evinden kız evine, sinilerle gelinin giyecekleri ile kına ve çerez götürülmesi
Sinirsek : 1. Hayvan etinin sert kısmı 2. Asabi
Siñişmek : Yemeğin yağının, salçasının birbirinin içine girmesi, nüfuz etmesi
Sinlenbeç, Sinnenbeç, Sinnenmeç : Saklambaç
Sinnenmek : Saklanmak
Sinseda : Sessiz, ıssız
Sinecen : Sinsi, hileci, düzenci
Sipsi : Çelimsiz
Sitil : Kara çadırı kurarken, en son yanlarına gerilen, keçi kılından yapılmış örtü, çadır eteği
Siyim siyim : Yağmurun ince ince, sessiz sessiz yağması; ince ince, sessiz sessiz ağlamak
Siyek : 1. Koyun, keçinin arka bacakları arasına yapışıp kuruyan pislik 2. Kızgınlık dönemlerinde cinsel organlarından akan sidikle karışık sıvı
Siymek : İşemek
Sizlere ömür : Ölünün arkasından, geride kalanlara söylenir
Soğanerkeği : Soğanın ortasından çıkan tohumu taşıyan sap
Soğuk almak : Üşütmek
Soğuklamak : Üşütüp hasta olmak, soğuk algınlığı
Sohum, Sokum : Lokma
Sokaç, Sokeç : Arının iğnesi
Sokarık : Yeni çıkan ekin
Sokakça sokakça : Sokak sokak
Soku, Sokku : 1.Tahıl dövülen taş dibek 2. Dibekte, havanda dövme işinde kullanılan tokmak
Sokmak : Dağ sırtlarında, sokak ve ev duvarındaki bir yanı kapalı oyuntu, girinti 
Sokurdanmak, Sokranmak, Sokur sokur sokranmak : Söylenmek, homurdanmak
Sokum : Dürüm
Sol : Soğuk, içe dönük kimse
Soluk almak, Soluklanmak : Dinlenmek
Solumaz : Bir şeye yaramaz, faydasız kimse
Somsak : Yumruk
Soncuk : Tekne kazıntısı
Sônacım, Sonracığım, Sonracığıma : Ondan sonra
Soñrama : Ondan sonra
Soñuraktan : Sonradan
Sorkun : Çalıya benzer bir çeşit söğüt
Sorma şeker : Akide şekerixx
Sormak : Emmek
Sormuk : Bebeklere, tülbent içine lokum konularak yapılan emzik
Sorutmak :1. Somurtmak 2. Gelinin, kayınpederi bir hediyeyle konuşmasına izin verinceye kadar, ayakta sessizce, saygılı ve hiç konuşmadan beklemesi
Sorudak : Asık suratlı, somurtkan
Soyaklamak : İz sürmek
Soyha : Olumsuz bir durum, nesne ve kavramı anlatmak üzere kullanılan söz
Soyka : Ölünün üzerinden çıkan eşya
Söbü : Oval, yumurta biçimi
Söğelmek : Birinin ardından, bir süre yukarı doğru uzanarak bakmak
Sökelmek : Hafifçe doğrulmak
Sökenmek : Uzanmak, bir yere yaslanmak, dayanmak
Sökün etmek : İnsan veya hayvan topluluğunun, uzaktan birdenbire görünüp gelmeye başlaması
Sölpük : Sarkık
Sömek : Mısır koçanı
Sövelmek : Ayakta durmak, dikilmek
Söven : Kalın sopa
Sövüp siymek : Art arda küfür, hakaret sözleri sarf etmek
Su dökmek : İşemek, çiş etmek
Su gümlemek : Su fışkırmak
Su yutkunu : Davranışlarında yavaş, ağır kanlı
Sufraltı : Yer sofrası bezi
Suldiri : Ağzının kenarından salya akan
Sulfata : Kinin
Sultan navrız : Nevruz
Sunak : Sulu yiyecekleri yemek için, yufka ekmekten koparılarak kaşık biçimi verilen lokma
Sunam : Lokma, küçük parça
Sunmak : Yemeğe dokunmak, az da olsa yemek 
Sur : Uğur, alın yazısı
Surat : Resim, fotoğraf
Susa : Cadde, şose
Susak gibi : Lezzetsiz, tatsız-tuzsuz
Süğüşmek, süymek : Çimlenmek, sürgün vermek ve uzamak
Sümdük : Arsız, aç gözlü, başkasının yediğinden isteyen
Sümdüklenmek : Arsızlık, pisboğazlık etmek, bir yere istenmediği hâlde sokulmak
Sümekleğen : Salyangoz
Sümsük : Arsız, aç gözlü, gördüğünü isteyen
Sümürmek : Yiyeceğin hepsini birden yiyip bitirmek, silip süpürmek
Sündürme : Evin önündeki çıkma, teras
Sünem sünem olmak : Çatala, kaşığa alınan yiyeceğin, aşağı doğru uzaması
Süneşik : Beceriksiz
Süngülüç : Beceriksiz
Sünmek : Bitkin, güçsüz hale gelmek
Sünnetlemek : Tabaktaki yemeği sıyırıp bitirmek
Sürek öküzü : Tarla sürmekte kullanılan öküz
Sürgü : Ekilen tohumları örtmeye yahut büyük toprak parçalarını ufalayıp düzelmeye yarayan çalılardan yapılmış araç
Sürk : İsilik
Sürtelemek :  Bir sorunu veya kafaya takılan bir konuyu söyleyip durmak
Sürtmek : Anlatmak, söylemek
Sürtme taşı : Haşhaş, keten tohumu tanelerini sürterek ezmeye yarayan; altta düz bir taş, elde el taşından oluşan gereç
Sürüp çıkarmak : Kovmak
Sürütme : Dinar'da, kadınların oynadığı halk oyunu
Sütlük : Süt soğutmaya yarayan, yemek saklanan bir çeşit dolap
Süvarilik : Yıpranmaması için, pantalonun dizine ve arkasına konulan parça
Süzek : Sıvıları süzmeye yarayan gereç, süzgeç
Süzünmek : Gelinlerin; hiç konuşmadan,kurumlu, edalı, kibar, bir hâl takınması

Şabala : Adaçayı
Şaddaklanmak : Şımarmak
Şadı : Şımarık, şaklaban 
Şafağa garşı : Sabaha doğru, sabaha karşı
Şehadet parmağı : İşaret parmağı
Şak : Parça, dilim
Şakalak : Birdenbire
Şakşak : Kapı tokmağı
Şakkırak : Kapı mandalı
Şalba : Öksürüğe karşı, suyu kaynatılıp içilen bir dağ otu
Şansı yörük : Şansı açık, çok şanslı
Şarkı çekmek : Şarkı söylemek
Şarlak : Çağlayan
Şarpa : Eşarp 
Şartı şurtu olmamak : Temiz, tertipli olmamak, pasaklılık
Şattak şuttak : Savruk, gelişi güzel iş yapan. Havai, davranışları ağır olmayan
Şavk : Işık
Şavkarmak : Aydınlanmak, ışımak
Şavul : Çekül
Şaybıl : Şımarık
Şaybıllanmak : Şımarmak
Şaylanmak : Şımarık davranmak
Şebek : Topaç
Şebek dövmek : Topacı kamçıyla vurarak döndürmek
Şedderevelli : İkircikli
Şefenk, Şevenk : Aydınlık, ışık
Şele : Çalı çırpıdan oluşturulan arka yükü
Şellevi : Şımarık, ciddiyetsiz
Şelve : Aydınlık, ışık, şule
Şemetir : Çok hareketli, yerinde duramayan, yaramaz
Şemik : Bilek eklemleri
Şepit, Şipit : Küçük kalın sac ekmeği, bazlama
Şer şor : Şerli
Şerbetlik : Bahşiş
Şergede : Yaramaz, kötü işlerle uğraşan kimse
Şevik : Atik, çevik,çabuk
Şevşiri : 1. Eğri, çarpık 2.Atın ayaklarını çapraz bağlamak
Şeytan arabası : Bisiklet
Şeytan parası : Tekke Tepesi'nde bulunan, 5-10 kuruş büyüklüğünde, toprak renginde yuvarlak fosil
Şına : Tekerleğin dışını saran demir çember
Şıngıdak : At arabasını çeken beygirlerin, boynuna takılan küçük ziller
Şıppak gibi : Vücuda iyice oturan, vücut hatlarını belli eden giysi
Şırkmak : 1.Sallamak, sarsmak 2. Dövmek
Şinekme : Yeni diş çıkaran bebek için, suda kaynatılmış buğday, diş buğdayı
Şipdik, Şibidik, Şipirdek : Terlik
Şibil : Göz çapağı
Şilte : Minder, küçük döşek
Şimdi (ha) : Özellikle anaların ve de babaların yaramazlık yapan, söz dinlemeyen çocukları korkutmak için söyledikleri söz
Şimşir gaşık : Ağaçtan yapılmış kaşık
Şinanay : Sevinç bildirir ünlem
Şipdudak : 1.Boşboğaz, geveze 2. Dudağı ince
Şirazeden çıkmak : Sınırı aşmak, aşırı şımarmak
Şirnemek, Şirnimek : 1. Çocuğun şımarması   2. Birine sebepsiz çatmak, sataşmak
Şirnik : Şımarık   
Şiş : Ekmek pişirmekte kullanılan ağaç çevirgeç
Şirpit : Göz çapağı
Şişek : Kuzulama dönemine girmiş yahut doğurmuş sütlü koyun
Şişirtmeç : Balon
Şitirmek : Şımarmak
Şo, Şorda : Şu, şundan biraz daha uzaktaki
Şoh : İzzeti ikramı sever, eli açık
Şu nimete kör bakayım : Söylenen söze, karşısındakini inandırmak için söylenir

Ta o gadâ : O derece
Ta ööle (öyle), ta bööle (böyle) : Doğrulama, gerçekleme, kuvvetlendirme sözü
Tabak : Şap hastalığı
Tadil günü : Pazar günü
Tahan karması : Tahin ile ağda veya pekmez karıştırılarak yapılan tatlı
Tahta bezi : Ahşap vb. zeminler ile kapı ve pencere pervazlarını silmekte kullanılan kalınca bez
Tahtabaşı : Duvarın, tavana yakın kısmına yapılan raf
Tahtalı sigara : Yenice, Bahar, Gelincik vb. kutulu sigara
Tahtalık : İki katlı köy evinin üst katında, tabanı tahta ile kaplanmış, kap kacak konulan oda
Taka : Koyun yahut kuzu başlıklarına dikilen küçük çıngırak
Taktak : Ağaçkakan
Tak tuk : Öteberi
Takavit : Emekli
Takaza : İnce, anlamlı, alaylı söz
Takazeye almak : Alay etmek, dalga geçmek, eğlenmek
Takılamak : Tabancayla ateş etmek
Takkalı kuş : Tepeli tarla kuşu
Taman : Görünüşe göre,anlaşılan, sanılır ki
Tam çalgı : Keman, klarnet, zilli davul, trampetten müteşekkil saz takımı
Tam dürüst : Doğru dürüst
Tam tekmil : Eksiksiz
Tandır evi : Yuka yapılan yer 
Tangıdık : Geveze, boşboğaz
Tanıska : En iyi
Tapa : Tamamen, tümüyle
Tapışlamak, Taptılamak : Birinin sırtına hafif hafif vurmak
Tapramaz : Ağırcanlı, ağır hareket eden
Taptap : Bazlama    
Tark açık : Ardına kadar açık
Tarla sattıran : Çölovası köylerindeki kadınların giydikleri, çeşitli renklerde kadife elbise
Tarla takka : Tarla marla. Tarla sözcüğünü pekiştirmek için kullanılır
Taşarmudu : Kırlarda yetişenbir çeşit armut
Taşyağı : Gazyağı, petrol
Tat : 1. Zor konuşan, dilsiz 2. Kaba kimse
Tâta biti : Tahta kurusu
Tatar : Erişteninkinden ince açılan hamurdan, üçgen şeklinde kesilerek kurutulan hamur işi ve üzerine yoğurt ve daha sonra yağda kızarmış salçalı kıyma dökülerek yapılan yiyecek
Tatavıya : Boşuna, rastgele
Tatlı katık : Lor
Tavuk götü : El ve ayakta çıkan, siğile benzeyen yara
Tavlamak : Yufka ekmeği su serperek yumuşatmak
Taygeldi : Birden çok evlenen kadının, beraberinde getirdiği çocuklar
Taylamak : Saygı göstermek, değer vermek
Tazece : Şimdi
Te : İşte
Tebelleş : İstenmediği hâlde, birinden veya bir yerden ayrılmayan, gitmeyen, musallat olan.
Teccal : Yaramaz, haylaz
Tecene : Yapılarda harç, çamur, taş taşımaya veya hayvan pisliği taşımaya yarayan, tahtadan yapılmış iki kişinin taşıdığı araç
Teç, Teşt : Leğen
Tek durmak : Uslu durmak, sessiz durmak, yaramazlık yapmamak
Tek tük : Arasıra, seyrek, az az
Tekcel : Küçük çocuklar için yaramaz anlamında
Tekdamar : 1. Aksi 2. Zayıf,cılız
Teke zortlatması : Göller yöresinde, teke yöresinde oynanan halkoyunu
Tekecen : Yenilebilir bir çeşit ot, Tekesakalı
Teketombalak aşmak (kılmak) : Takla atmak
Tel helva: Pişmaniye
Tele hamamı : Gelin olacak kızın, cumartesi günü arkadaşlarıyla birlikte, çalgı eşliğinde hamama gitmesi; görümceler ve oğlan evinin katılmasıyla yıkanması
Tellemek : 1.Tüttürmek (sigara) 2. Çelik halatın ucunun tel tel, urganın ucunun lif lif ayrılması
Telli : Alıngan, çabuk küsen, tez darılan
Tellenmek : Alınganlık
Temizlik : Semizotu
Temre, Temreği : Ağız çevresinde, yüzde oluşan deri hastalığı
Tencereye asmah : Pişirilecek yiyeceklerin yıkandıktan sonra, pişirmek için tencereye konulması
Teneşire çıhasıya : Ölünceye kadar
Tengerlek : Yuvarlak
Tengerlenmek : Yuvarlanmak
Tepe rüzgârı : Keşişleme
Tepegöz : Önüne bakmadan, sağa sola çarparak yürüyen, sakar 
Tepiştirmek : Bir şeyin içine eşyayı güçlükle sokmak, tepmek, doldurmak
Tepit : Az pişmiş kalın yufka ekmek
Tepreşmek : kımıldamak, yerinden oynamak
Tepsermek : Kurumaya yüz tutmak
Terek : 1. Raf 2. Tünek
Terk olmak : Çok çalışmaktan kolların, bacakların tutulması
Terlik : Beyaz patiskadan dikilen veya yünden örülen takke
Terevzin : Merdiven başlarında bulunan demir parmaklık, tırabzan
Ters : 1.Gübre 2. İnsan veya hayvan dışkısı
Ters kepçe getirmek : Altını üstüne getirmek
Teskere : Yapılarda harç taşımaya veya hayvan pisliği taşımaya yarayan, tahtadan yapılmış iki kişinin taşıdığı araç
Testebesiz : Sakar, dikkatsizce ufak kazalar yapan
Testekerlek : Yusyuvarlak
Tet : Köpek yahut kedi kovalama ünlemi
Tetdirmek : Eliyle itelemek
Tetir : Yeşil ceviz kabuğu, nar vb. nin bıraktığı kahverengi kalıcı boya lekesi
Tez : Peynir, çökelek ve yağlardaki, iştah açıcı, dili hafif buran acımsı tat
Tezikmek : İnsan için bulunduğu yerden, hayvan için sürüden ayrılmak
Tezlenmek : Çökelek veya peynirin uzun süre havayla teması sonucu tadının değişmesi, acımsı hâl alması
Tığteber : Parasız, pulsuz, hiçbir şeyi yok
Tıkış tıkış : Çok dolu, sıkışık
Tımsıkmak : Ekşimek, kokmak
Tınazlamak :Yığmak
Tıngıl aşağı : Küçük çocuğa söylenen "yat" anlamına gelen söz
Tıngırdamak : Boş yere, gereksiz konuşmak
Tınsırmak : Aksırmak, hapşırmak
Tıkız : Sıkı, sert (ayva)
Tıpışlamak : Hafifçe vurmak
Tırıl : Zayıf, kansız, cansız, sıska
Tiftimek : Kumaşın eskiyip, tellerinin birbirinden ayrılması, kabarması, tüylenmesi
Tih : Usanma, bıkma ünlemi
Tingildek : Yerinde durmayan, sürekli kımıldayıp sallanan, kıpırdayan
Tingildemek : kımıldamak, oynamak, sallanmak
Tingoz : Titiz, sinirli, alıngan
Tirendiz : Titiz, temiz, tertipli
Tirit : Çelimsiz, zayıf
Tiyek : Üzüm asmasının taze filizi
Tohur : Ürün, verim
Tokaç, Tokuç : Kirli giysileri yıkamaya yarayan, tahta tokmak
Tokat : Ağıl
Tokku : Soku taşındaki keşkeklik buğdayı dövmeye yarayan, tahta tokmak
Toklubaşı : Yemek yapılan bir çeşit ot
Tokur : Kafa yapısı çok yuvarlak ve üst kısmı geniş 2. Kısa boylu kimse
Tola : Yünü yahut kılı alınmış ham deri
Tomarlamak : Yığmak, toplamak
Tombalak : Kısa boylu, şişman
Tombalak atmak : Takla atmak
Tombarlak : Yuvarlak
Tomsuk : Tümsek, kabarık
Top sahası : Futbol oynanan yer, stadyum
Topalak : Kıyma ve bulgurdan yapılan sulu köfte
Topan : Köşe yastığı
Topan : 1. Parça (ekmek) 2. Yuvarlak
Topça : Topalak yemeği
Toplaşmak : Toplanmak, birikmek, topluluk oluşturmak
Tort mort : Biçimsiz, kaba saba
Tosbağa,Tospâ : Kaplumbağa
Tosmak : Tos vurmak
Tosulamak : Kızmış olmaktan dolayı hızlı, sesli soluk alıp vermek
Toza : Gelinin başına, tavuk tüyleri kullanılarak yapılan süslü başlık 
Tozak : Toz gibi ince ince ve hafif yağan kar
Tönge : Tırpanla ot biçerken  ayağa sarılan, ayağı koruyan, biçilen otları ayağın altımda biriktirmeye yarayan, çitlenbik otundan yapıılan şey.
Töb'ossun : Söylenen söze, karşısındakini inandırmak için söylenir
Tökezimek : Maddi ve manevi olarak kötü duruma düşmek
Tuğ : 1. Köylerde, gelinin başına tavuk tüyleri kullanılarak yapılan süslü başlık 2. Köylerde düğün evinin çatısına dikilen, ucunda bırakılmış pürçeklerin arasına ayna, yazma bağlanan uzun çam dalı
Tuğlamak : Pohpohlamak
Tuluban : Şişman
Tuluk : 1. Pekmez, peynir, yağ vb. şeyler koymaya yarayan veya yayık olarak kullanılan kurutulmuş deri, tulum 2. Şişman, tombul
Tuman : Don, şalvar
Tuncumak : Olay çıkarmaya yer aramak
Tuncutmak: Delirmek ; Kapalı yerde kalan çocukların, dışarı çıkınca yerlerinde duramayıp, oraya buraya koşuşturmaları
Tunun dibi : Dünyanın bir ucu, güneşin battığı yer, çok uzak
Turşumak : Ekşimek
Tuşak :At, eşek vb.nin, uzaklaşıp gitmemesi için, ön ayaklarına bağlanan ip
Tutamak : Bir şeyin tutulacak yeri, kulp, sap
Tutar : Bir şeyi tutturmak
Tutarak : İnat, direnme
Tutkun : Yağmur getiren bulutlu hava
Tuzdanlık : Tuz dökmekte kullanılan kap
Tuzla : Davarlara kırda tuz verilen düz,taşlık, kayalık yer
Tülek: 1. Gözü açık, kurnaz 2. Çok genç, delikanlı 3. Hayvanın güzel olanı
Tülütombak : Şeftali
Tüprük : Tükürük
Tüpürdemek : Yüreğin hızlı hızlı çarpması
Tüpürmek : Tükürmek
Tüpürtü : Yürek çarpıntısı
Türkü çekmek : Türkü söylemek
Türüm türüm : Buram buram
Tüsbür : Süs
Tütütmek : 1. Tütsü yapmak (üzerlik) 2.Tüttürmek
Tütüttürmek : Tüttürmek

Ucun kıyın : Kıyısından köşesinden, azar azar
Uç uç böceği : Uğur böceği
Uçu, Uçun : İçin
Uçluk : İğneye takılan bir sap iplik
Uçunmak : Uykuda veya uyanıkken, korkuyla birden uyanmak, uyanarak bağırmak
Udlanmak : Utanmak
Ufak : Ekmek kırıntısı
Ufarak : Ufak, Çok ufak, ufacık
Ufantı: Ekmek ufağı, ekmek kırıntısı
Ufra, Uğra : Hamur açılırken, hamurun tahtaya yapışmaması için tahtaya serpilen un
Uğramak : Cine, şeytana çarpılmak
Uğunmak : 1. Ağlaya ağlaya bayılmak 2. Hızla dönmek, süzülmek (Topaç)
Uğuru basmak : Uğursuzluk getirmek
Ulamak : 1. Bağlamak 2. İri, aralıklı dikmek
Ulgun : Çürümüş
Ulmak : Bozulmak, çürümek, kokmak
Uluk : 1. Çürümüş, çürümeye yüz tutmuş 2. Uyuşuk, ağır canlı
Uluyol : İşlek, geniş yol, ana yol
Umar : Çare
Umut böceği : Uğur böceği
Urla : Un
Urba : Giysi                                          
Urşat : Çirkin, suratsız
Usullacık : Yavaşça
Uşluk : Bir sap iplik yahut kısa ip
Uştu: Kadınların süslenmek için, alınlarına bağladığı ipekli kumaş
Uyuşak : Miskin, uyuşuk
Uyuşaklanmak : Uyuşukça davranmak, oyalanıp ağırdan almak
Uyunmak : Yoğurdu mayalanmak
Uyuntu : Uyuşuk
Uyuntulanmak : İşi çok ağır yapmak
Uzatma parmağı : İşaret parmağı

Üğül üğül ( yanmak ) : Yavaş yavaş, için için yanmak
Üğünmek : Öğütülmek
Üleşmek : Taksim etmek, paylaşmak
Ülger : 21 Haziran günü. O gün ağıla alınmayan hayvanların hastalanacağına, hatta telef olacağına inanılır
Ülük : İbrik, testi, çaydanlık gibi nesnelerin emziği
Ümük : 1. Boğaz, gırtlak 2. Dar geçit
Ümüklemek : Boğazlamak
Ümzük : Testi veya ibrik ağzı, ülük
Ünnemek : Seslenmek, çağırmak
Ürmek : Havlamak
Ürekli : Çoğalmış
Ürülmek, Ürmek : Şişmek, şişmanlamak
Ürüsüm : Gelenek görenek
Üs yanna : Yukarı tarafa
Üstelik : Üç etek üzerine giyilen, önü düğmeli yelek
Üstü açık köy : Hela
Üstüne sağlık : Üstünden uzak olsun
Ütmek : Oyunda, kumarda yenerek, bir şey kazanmak
Ütelemek : 1.Taze mısırı ateşe tutup pişirmek 2. Tüyleri yolunmuş tavuğun, koyun, keçi kellesinin, paçasının ufak tüylerini ateşe tutmak
Ütük : Çok ve çabuk üşüyen
Ütülmek : Oyunda yenilmek, kaybetmek
Üveç : İki üç yaşında, burulmamış erkek koyun ve keçi
Üveysemek : Kumru, güvercin, üveyik gibi kuşların gırtlaklarından ses çıkarmaları
Üyüdük bille : Uyuyunca

Vakıt: Takat, Güç
Vala, Valla : İpek başörtüsü
Varış geliş : En sonunda
Varmak : Gitmek
Varsan baksan : Gerçekte, aslında
Velesbit : Bisiklet
Velhasılı velkelam : Kısacası
Vere : Habire, devamlı, durmaksızın
Verimkâr : Vermeye niyetli, vermeye gönüllü
Verimli : Vermeye niyetli, vermeye gönüllü, verimkâr
Vurgun : Âşık
Vurmak : 1.Koymak (Yemeği ocağa vurmak) 2. Çalmak (çalgı 

Yaa : Hayır, olmaz
Yabaltı : Büyük yaba
Yaban : Dışarı, uzak yer, gurbet
Yabana gitmek : Başka yere, başka köye, uzağa gitmek
Yabır : Kocaman kulaklı keçi
Yacanmak : Korkmak, ürkmek, çekinmek, sakınmak
Yâdöktü kuşu : Kumru
Yağdalı : Kirli, yağlı
Yağdanlık : Yağ dökmekte kullanılan kap
Yağdarlık : Yağışlı, yağmurlu
Yağınmak : Yapacağı kötülüğü şurada burada söylemek, atıp tutmak
Yağır : 1. Sırt 2. Yağlı kir
Yağırnı : Sırt
Yağlıç : Sacın üzerini, üzerindeki hamur işini yağlamakta kullanılan bez parçası, çaput
Yağlık : Büyük mendil, çevre
Yahu : Karı kocanın, birbirini çağırma ünlemi
Yaka : 1.Taraf 2. Bayır, sırt
Yakarca : Soktuğunda kaşıntı yapan küçük bir sinek, tatarcık
Yakım : Önemli olaylar, acılar üzerine yakılmış türkü, ağıt
Yakım yakmak : Ağıt yakmak, türkü düzmek
Yakışık : Güzellik
Yal : Sığır ve köpeklere yedirmek için hazırlanan, un ve kepek karışımı sulu yiyecek
Yalabık : İkiyüzlü, kaypak, yüze gülücü
Yalama : Aşınmış, bozulmuş; vida yatağı genişlemiş, tutmaz, iş görmez olmuş
Yalamık : Bedavacı, asalak, arsız
Yalamıkçı : Yaranmak için hareket eden, yağcı
Yalanda : Hayatta, sağ (Yalan dünyada)
Yalbıramak : Parlamak
Yalpak yulpak yürümek : Sağa sola sallanarak yürümek
Yamanmak : Sığınmak, çıkar sağlamak için yaklaşmak
Yamaç : Yan, yakın
Yamdınmak : Ağız şapırdatarak iştah belirtmek
Yamız : Gövdenin yan tarafı
Yan oyun : Çölovası'nda kadınların oynadığı halk oyunu
Yanal alma : İki renkli, alacalı elma
Yancık : Eğri büğrü, yamuk yumuk
Yangıç : Yengeç
Yangın : Sevdalı
Yanık hava : Hüzünlü, duygulu ezgi
Yanış,Yañış : Nakış, süs
Yanlamak : Bir yanına doğru kaykılmak, yaslanmak
Yanna, Yannı : Tarafa, yana
Yannık : Deri veya tahtadan yapılmış yayık 
Yanpaç, Yanpeş : 1. Eğri, çarpık 2. Yan yan yürüyen
Yañşanmak ; yañşak : Birinin söylediklerini tekrarla, onunla alay etmek
Yapagomak (goymak) : Yapadurmak, yapmak eylemini sürdürmek anlamındadır
Yapışak, Yapışkan : Arsız, sırnaşık
Yapışmak : Tutmak, sıkıca tutmak
Yarın, Yarnı : Sırt
Yarma : 1. İri çekilmiş buğday, dövme 2. İri bulgur 3. Atkı için iri yarılmış ağaç, odun
Yasılmak : Eğilmek
Yasmak : Bel vermek
Yastığaç : Üzerinde hamur açılan, yemek yenilen tahta
Yaşamak : Sağlamlığı devam etmek, dayanmak
Yat geber ekmeği : Gece yatmadan önce yenen yemek
Yatak : Sürünün, gündüz veya gece yattığı yer
Yatık : Konup göçmekten yılıp, yerleşik hayata geçen, korkak
Yavan : Tatsız, lezzetsiz
Yavaş oyun : Dinar'da oynanan, kadın halk oyunu
Yavsı : Kene
Yavşak : Bit yavrusu
Yavta : Askerliğe çağrı pusulası, sülüs
Yavıncımak : Acıkmak
Yavuklu : Nişanlı
Yaygı : 1. Hasır, çul, halı, kilim gibi yere yayılan şeyler 2. Pazarda sergilenen mal 
Yaygıcı : Bohçacı, gezici kumaş satıcısı
Yayınmak : Yaymak, sermek, satıcının mallarını serip göstermesi
Yaykalamak : Yıkamak
Yaylım : Otlak
Yayma : Hayvan sırtına doldurularak konulan, iki yanından sarkacak kadar büyük çuval
Yazgı : Hasır, çul, kilim, halı gibi yere serilen şeyler
Yazı : Düzlük, ova
Yazma : Başörtüsü, yemeni
Yazmak : Yere sermek, açmak, yaymak
Yedek : 1. Cezve 2. Koyun sürüsündeki en iri koyuna takılan, büyük dövme çan
Yedi bişisi : Ölünün ardından, ölümünün yedinci günü, yağda kızartlıp dağıtılan mayalı hamurdan mamul yiyecek
Yedmek : 1. Bir kimseyi elinden tutup götürmek 2. Bir hayvanı yedeğe alıp çekmek
Yeğin : Üstün, baskın, güçlü
Yeğni : Hafif
Yeğniltmek : Yükünü hafifletmek, azaltmak
Yekinmek : Davranmak, kalkmak için hareket etmek, kımıldamak
Yekdirmek : Topallamak
Yel : 1. Rüzgâr 2. Ağrı, sızı, romatizma
Yeleğin, Yelekin : Rüzgârlı, yel alan yer
Yelmek : Gezip dolaşmak
Yeldirmek : Koşturmak
Yelgirdek : Uçuk kaçık
Yelgirdemek : Delirmek
Yelmek : Bir işin, bir şeyin, birinin peşinde koşmak, koşturmak
Yemek dökmek : Düğün, asker uğulama vb. günlerde yemek ikram etmek, ziyafet vermek
Yemek vurmak : Yemeği pişirmek için ocağa koymak
Yemeklemek : Düğün, asker uğurlama vb. günlerde yemek ikram etmek, ziyafet vermek
Yemin olsun : Vallahi, billahi vb. yemini ederim yerine kullanılır
Yemekli etmek : Düğün, asker uğurlama vb. günlerde yemek ikram etmek, ziyafet vermek
Yemiş : İncir
Yemlik :1.İçine yatak konulan bir çeşit dolap, yüklük 2. İlkbaharda yetişen yenilebilir bir çeşit yabani ot
Yen : Giysinin kolu, kol ağzı
Yençmek : Sarsmak, silkelemek, tartaklamak
Yenge : Geline kılavuzluk eden kadın
Yengekten : Yeniden
Yenice : Şimdi, az önce
Yenik; Yenmiş : Aşınmış
Yepinti : Koyu ve yağlı sütün kaynatılmasıyla yapılan tatlı bulamaç
Yepişlemek : Birinin veya bebeğin sırtına hafif hafif vurarak okşamak
Yerev : 1.Tek katlı ev 2. Evin zemin katı
Yer sufrası atmak : Yer sofrası kurmak
Yerler yedi : Sofrada veya başka yerde, yiyeceğin ağza götürülürken yere düşmesi üzerine söylenen söz
Yesyeni : Yepyeni
Yeterin (gari) : Birden fazla kişiye söylenen "Yeter artık" sözü
Yetip bitmek : Olup bitmek
Yetirmek : Yetiştirmek, idare etmek
Yetişir : Kâfi, yeterli (Misafirlikte, çaya şeker için, kibar söyleyiş)
Yetmek : Yetişmek, olgunlaşmak
Yeygi : Genellikle kış için hazırlanan, biriktirilen yiyecek, hayvan yemi
Yıfıtmak : 1. Delirmek 2. Usanç vermek, bezdirmek
Yığınak : Nişan
Yığrık : Utangaç, çekingen, içine kapalı
Yııla beri gelmek : Dolup taşmak
Yıkık : Harabe, ören
Yılık : 1. Çarpık, eğri şey veya ağız 2. Şaşı
Yılınâdar : Ertesi yıla kadar, bir yıl
Yılışmak : Gülmek, gülümsemek
Yırılmak : Deri veya bezin, çizgi şeklinde yarılması
Yırtım pazarı :  Kumaş, basma pazarı
Yıvışık : Yılışık
Yigi : Yem
Yigi etmek, Yiygi etmek : Hayvan yemlemek
Yimekli etmek : Yemeğe davet etmek, yemek vermek
Yirik : 1. Yarık, yırtık 2. Üst dudağı yarık
Yirilmek : Yarılmak, yırtılmak
Yirmek : Yarmak, yırtmak
Yiye : Başkasının ekinine, bağa, bahçeye giren, zarar verici, obur hayvan
Yiyim yiyecek : Yiyecek bir şeyler
Yoğurt uyutmak, Yoğurt öğütmek : Yoğurt mayalamak
Yol çatalı : Kavşak
Yol vermek : İşten çıkarmak
Yolluk : Kırpılan kumaşlardan  dokunan ve genellikle koridora serilen kilim
Yolma : Sapı, biçilemeyecek kadar kısa kalmış ekin
Yolma yolmak : Tahıl biçmek
Yolsuz kilsiz : Hiçbir şeysiz
Yoluk : Tüyü dökülmüş
Yontulmadık : İnceliksiz kimse
Yordamsız : 1. Patavatsız, kaba 2. İşbilmez, beceriksiz
Yorgan sıramak : Yorgan dikmek
Yortu : Gider, su yolu
Yoşanmak : Aşınmış, yıpranmış
Yoşumak; Yoşuk : Rengi solmak; Rengi solmuş
Yoylu : Kötü kadın
Yoynukmak : Yerinden, yurdundan olmak
Yoz : 1. Yabani, aşılanmamış 2.Kısır koyun, keçi
Yozmak : Bitki, hayvanın zamanla bozulması, yabanıllaşması
Yönet : Uygun, doğru, yerinde
Yöntemsiz : Yeteneksiz, beceriksiz
Yöre : Çevre, etraf
Yuduklamak : İçmek
Yuf yuf : Dinar'da eski yıllarda oynanan çocuk oyunu
Yuğlamak : Yuvarlamak
Yuka : 1. İnce, Sığ
Yuka ekmek : Pişmiş yufka
Yupyumuşak, Yuryumuşak : Çok yumuşak
Yuluk : İnce deri, meşin
Yumru : Tümsek
Yumulmak 1. İki büklüm olmak 2. Saklambaç oyununda, ebenin sayarken gözlerini kapaması
Yumurta çakmak : Kıyma, ıspanak vb.ni pişirirken üzerine yumurta kırmak
Yumurtlamanlı : Dinar'da eski yıllarda oynanan çocuk oyunnu
Yumuşmak : Üşüşmek, toplaşmak
Yunak : Çamaşır yıkanan yer
Yunak taşı : Dere kenarı veya pınar başında, üzerinde çamaşır yıkanan büyük taş
Yurdu : Dikiş iğnesinin deliği
Yurt : Yörüklerin konduğu yer
Yurt dutmak : Yerleşmek
Yutkun : Boğaz
Yuvarlak ekmek : Aydaş çocukar için yapılan, yuvarlak, ortası delik çörek
Yurgu,Yuvgu,Yuvku taşı : Toprak damı düzlemek ve sıkıştırmakta kullanılan taş silindir
Yüğrük : Boğaya çekilecek, çiftleşmek isteyen inek
Yüğrülmek : Çiftlik hayvanının, çiftleşip gebe kalması
Yük sarmak : Yük taşımada kullanılan hayvan veya araca mal, ürün, malzeme yüklemek
Yüklü : Gebe
Yüklük : Yıkanmak için ayrılmış bölüm, gusülhane
Yülemek : 1. Balta, bıçak gibi gereçlerin ağzını açmak, bilemek  2. Ağacın üst dallarına kadar budamak
Yümek, Yünmek : Yıkamak, yıkanmak
Yüre : Yabani, azgın sığır,  insan
Yüreği hun olmak : Çok üzülmek
Yürütme : Çölovası'nda kadınların oynadığı halk oyunu

Zabın : Zayıf, güçsüz, yoksul 
Zağ : Keskinlik, Kılağı
Zağlı : İstekli
Zağar 1. Küçük köpek 2. Bodur 3. Belki de
Zağılmak : Uçan hayvanların, havayı yararak gitmesi
Zamanın behrinde : Bir zamanlar
Zapırdamak : Ayaklar fazla ses çıkararak koşmak
Zarplı  : Zorlu, güçlü, kuvvetli
Zavklanmak, Zevklenmek : Alay etmek
Zavrak : 1. Çalım 2. Tohuma kaçmış, kartalmış hıyar
Zebil : 1. Bakımsız, perişan, sefil durumda 2. Telef edilmiş 3. Çok, fazla
Zelve : Öküzün boyunduruktan çıkmaması için, boyunduruğa geçirilen eğri değnek
Zere : Tevekkeli, boşuna
Zeyinsiz : Aklı kıt
Zeyrek : Keten tohumu
Zıbın : Yakasız erkek gömleği
Zığarmak : Karşı gelmek
Zımba gibi : Tombul, şişman
Zıngazınk : Ağzına kadar, tamamen dolu
Zıpır : İri yarı, güçlü
Zırıncamak, Zırıncımak : İnlemek, ağlamak
Zıttına gitmek, Zıttı almamak : Hoşlanmamak, hazzetmemek, sinirine dokunmak
Zıvgar : Sıkıştırma, zorlama
Zıvgarlamak : Zorlamak, bütün gücüyle yüklenmek
Zibidi çıkmak, Zibit gibi olmak : Çok ıslanmak
Ziftinmek : Yokluk çekiyormuş gibi davranıp, birinden bir şey koparmaya çalışmak
Zikke : Yere çakılan ve hayvan bağlamakta kullanılan demir kazık
Zili gırık : Aklı kıt, dengesiz
Zilli : Oynak, adı kötüye çıkmış kadın
Zini : 1. Sini, büyük yuvarlak tepsi 2. İnce açılan yufkaların arasına, ceviz konulup pişirildikten sonra, üzerine pekmez dökülerek yapılan tatlı
Ziplemek : Saplamak
Zirgil : Terbiyesiz, saygısız
Ziyanı zebil etmek : Boşuna, boşyere harcamak
Zon zön gezmek : Boş, işsiz dolaşmak
Zopalık : Söz ve davranışlarıyla dövülmeyi, sopa çekilmeyi hak etmiş kimse
Zopbak : Cerit Yaylası, Karataş Köylerinde kadınlarca oynanan halk oyunu
Zor şer : Güç bela
Zorsunmak : Yapacağı işi yük saymak, gönülsüz yapmak
Zoymanta : İri yarı, kaba saba, biçimsiz
Zöm zöm : Koşmak için söylenir
Zövene : Uzun
Zuğutmak : Düşünceli, hareketsiz durmak
Zülüf kesme : Köy düğünlerinde; düğün öncesi, ağıtlar eşliğinde, gelinin zülfünden birazının kesilmesi  

 

 

 

ATASÖZLERİ-DEYİMLER
  
A benim armıdım, evvelden var mıydın?         
Abanacak yer aramak                 
Abayı şişirmek
Ablası su istese, Arap'ı içse 
Acı sakız gibi ( yapışmak )
Acı soğan, kuru yavan
Açın karnı doyar, gözü doymaz
Açın karnı doyar, gözü doymaz
Ağa bahşişine karar olmaz
Ağaçtan maşa, abdaldan paşa olmaz
Ah kollarım, bacaklarım; bir kız görsem kucaklarım 
Ahir zamanda, develer bodilerin arkasından gidecek
Akrabayla ye, iç, alışveriş etme
Alanlar ağlasın da kara yazma bağlasın, çıksın dağlara övün övün ağlasın
Aldık kızınızı, görmeyelim yüzünüzü
Allah, bungunu bunda bırakmaz
Anası ölen hanım olur, babası ölen bey olur
At üstünde arpa biçilmez
Atınan eşek yarışmaz, işini bilen kadın kocasının işine karışmaz
Atta, avratta, yurtta, yuvada hayır vardır
Az kaldı, miras kaldı
Azıcık aşım, kaygısız başım 
Açlık imanı bozar   
Ad bana yut sana
Adalâ gödelê şişmek
Adam olursan, dağdaki ayılar da adam olur
Adamın köpeğini uyutmuyor             
Adın gader olcêne, gaderin gader olsun                         
Aferin delisi
Ağa bahşişine karar olmaz***
Ağaçlar içinde kayın, hayvanlar içinde koyun
Ağaçtan maşa, abdaldan paşa olmaz
Ağı yemiş köpeğe döndüm
Ağırmadan aşar                         
Ağlamanın eri oldum
Ağmaz dönmez
Ağrınıp incinmedim
Ağuyla afacan ( Küçücük biber )
Ağzı sarmamak : bu yemeğe ağzı  sarmadı
Ağzında bi batman sakız
Ağzından diline gelmiyor
Ağzını ayırmak
Ağzının tavanı yok mu?
Ah kollarım, bacaklarım; bir kız görsem kucaklarım 
Ahir zamanda, develer bodilerin arkasından gidecek
Ak g.. kara g.. belli olacak
Akar yeri aşağı gelmek
Akça mı kesiyoruz
Akan su köprüyü buldu (yapacak bir şey yok)
Akıllı, deliye söyletirmiş
Akını bokuna karıştırmak
Aklım defter değil
Akmış akmış durulmuş, koşmuş koşmuş yorulmuş
Akrabanın akrabaya, akrep etmez ettiğini
Akrabayla ye, iç, alışveriş etme
Akar yeri aşağı gelmek
Akça mı kesiyoruz
Akan su köprüyü buldu (yapacak bir şey yok)
Akıllı, deliye söyletirmiş
Akını bokuna karıştırmak
Aklım defter değil
Akmış akmış durulmuş, koşmuş koşmuş yorulmuş
Akrabanın akrabaya, akrep etmez ettiğini
Aksırıp tıksırmak
Aktarıp döndermek
Al başını kadıya
Al bunda, bas bunda
Al şeyinden vur duvara 
Alacası içinde
Alak(g)üpürdüm
Alanlar ağlasın da kara yazma bağlasın, çıksın dağlara övün övün ağlasın
Aldık kızınızı, görmeyelim yüzünüzü
Alıcının kökü (çocuklar anırdığında)
Alığını sudan çıkarmak
Alığını sürümek : Pejmürde, kılık kıyafeti bozuk
Alıverdi ele, giriverdi yola 
Allah ayağını dolaştırdı 
Allah, bungunu bunda bırakmaz
Allah dombay şifası versin
Allah gayıl olmadı 
Allah gözünü doyursun
Allah, herkesin gönlüne göre verir 
Allah, kulunu darda komaz  
Allah yazdıysa bozsun
Allah'ın işine karışılmaz 
Allon gibi olmak : Sarhoş olmak
Altı oturağa oturtmak
Altı yok babıç gibi sürünmek
Altıdan atmak : Palavracılık
Altıma yapıp üstüne oturuyom (Ne yapıyon diye soruldukta öfkeyle cevaben)
Altına minderin kabasını sermişler
Almış ele, girmiş yola
Almışınız, kalkmışınız
Altına su yürümek
Altını üstünü gomak 
Ambarı doldurmak (gebe kalmış)
Ana var, anacık var
Anan sarımsak, baban soğan
Ananın vurduğu sibekle mi duruyorsun?
Anası (babası) kılıklı
Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al 
Anası ölen hanım olur, babası ölen bey olur
Anasının karnında azıcık daha duraymış, sırf kelle (ağız) çıkacakmış
Aptiyi saptiyi şaşırmak
Ar bokuna
Ara ki bulasın
Arap dilini uzatmış
Arap eli öpmeynen, yüzün gara olmaz
Ardı güzel
Arı piri yemek
Arkanı(zı) unutma(yın)
Arpa gümülüne dönmek 
Artırıp batır
Asılmış basılmış olmamak
Asma kabağı gibi kollar
At taşını
At üstünde arpa biçilmez
Atın ayağını naldan mı esirgeyon?
Atta, avratta, yurtta, yuvada hayır vardır
Ay akşamdan doğdu
Ayak altında dolaşma
Ayağın göl, başın pınar olsun : Bildiğini işle
Ayağını taş alsa benden bilecek
Ayarını aşağı vermek  
Aydın'da, Urum'da : Yerin uzaklığını belirtmek için.
Aygır imam
Ayıdan post, gâvurdan dost olmaz
Ayın oyun, kara koyun
Ayrılmış seçilmiş
Az yerler hor geldi
Azıcık aşım, kaygısız başım 


Baba, sarığı kaba; ana, ciğerden yana
Babamın sakalına sokulmuş
Baban ölçekçi başı mı?
Babası oğluna bağ bağışlamış, oğlu bir çilkim üzümü çok görmüş
Babasız oğlan doğurtmak 
Babayiğit gadın
Babba burun
Bağrı tahtam
Bahçene eriği, evine Y...ü sokma
Bal peteği gibi
Bana gelince yiyip içelim, sana gelince gülüp geçelim
Barak kafa
Bardak gibi : Boyu kısalar için
Basma kesme
Bastığı yeri çatırdatıyo
Bastonumu yedecek (zürriyetim) yok
Baş kakıncı
Başı bacadan çıkmış
Başı ihsan bulmak
Başın kazık mı oldun? 
Başına eşşek destanı yağmak
Başına tuz torbası geçmek
Başına yağan karı erit 
Başında çöp kırmalı
Başını yemiş (fiyatlar)
Başının üstünde değirmen taşı çevirseler boşanmayacaksın, çekeceksin 
Bazı insan, onduğu yerden kaçarmış
Bekmezini akıtmak
Bela kaza sandığı
Beli sulanmış
Belim bıkınım
Belini mi çiğneyecek?
Ben senin akranın mıyım?
Ben yedim Allah artırsın, sofrayı kuran kaldırsın
Benden (mi) göründüler 
Benden taraf, pardın çalı istemez
Beni sevenin bendesiyim, sevmeyenin ben nesiyim? 
Benimki benden geçtikten sonra
Besleme düğünü
Bey başı bekleme : Bayraktarlar, güveyin başınada beklerler
Bi gapıda iki dilenci bulunmaz
Bi gözümüz gördü, bi gözümüz görmedi
Bi galmak (dua ede ede bi galdı)
Bi Müslümanın kursağına gitsin
Bi takka bi bappa
Bi vurum tarhana
Bitini ayıklamak (etin bitini ayıklıyor yerken)
Bilmedik aş, ya karın ağrıtır ya baş
Bin kakkada bi kakka
Birbirinin ağzına tükürmek
Biz yedik Allah artırsın, sofrayı kuran kaldırsın
Bizim gelin bizden kaçar, başını örter kıçını açar
Bodur tavuk, her dem piliç
Boğazı kudurmak 
Boğazını meşe odunuyla açmışlar
Boka kardı
Bokuna garıştırmak : Meretleri yiye yiye bi bokunuza garıştıramadınız.
Bokunda boncuk bulacak
Bokunda boncuk görme : Sonradan görme, gök görmedik
Bokunu büyütmek
Boncuk gibi dizilmek
Boynunu kırçı kırçıvermek
Boynuzu, kulağı mı var?
Bozuk saatın varsa,Y...e yaptır 
Böyleyken böyle
Bu dünyada danesi tükenmiş
Bu saatten sonra gelen, bozuk para
Bu turşuyu yiyecez (Bu işe girdik) 
Bugün pazar, T... azar; T.. gızı yoğurt özer
Bulgurluya gelin mi gidiyon (gelin gidecek) 
Burnunu batıra batıra yemek
Buruşmuş turuşmuş
Buynuzu gurtlu
Bülbül çanağında

Cami ne kadar büyük olursa olsun, imam bildiğini okur
Cingen cingene çatmayınca, kasnak boynuna geçmez
Camız çatlatan : Ağırcanlı, vurdumduymaz
Cami ne kadar büyük olursa olsun, imam bildiğini okur 
Can gürlüğü
Canı bir uğruna (çalışmak)
Canı cini yok
Canına doymak
Canına garim olsun
Cay etmek
Cehennemin gırı
Cennetten müjdecin mi geldi?             
Cıkcık canlı
Cırt etmek
Ciğer yemiş:  Dudakları aşırı boyanmış 
Cingen cingene çatmayınca, kasnak boynuna geçmez
Cingen çalıyor, Kürt oynuyor
Cingen değneği : Zayıf ve esmer
Cingenin karı boşadığı zaman
Cinini dermek
Cinstir çeker, boktur kokar
Cukcuk boyunlu
Culdayı düşürmek 
Curk curk yutmak

Çabalayan eşek, değirmene gidermiş   
Çekeceğin çille ile göreceğin günün önüne geçilmez 
Çok çocuk anayı şaşkın, babayı düşkün eder
Çocuk kuşun kanadından yel alır
Çok yaşa, bin yaşa, odalar döşe (Bebek hapşırdığında parmak ağzına, burnuna değdirilerek söylenir )*
Çöplük olsun, anan baban olsun
Çaldığı tefin önünde kimse oynayamaz
Çalı gibi dolanmak : Engel olmak 
Çalıyı depesinden sürümek
Çangal çungal (buynuzlu)
Çarşamba çanağı
Çay çeşme içtik
Çene kavafı (kesildiniz başıma)
Çenem ayrılıyor
Çenesinden eskiyecek
Çengelde kokmuş balığın mı var (kızı üstelikle mi verdin sanki) 
Çil bülücü gibi dağılmak
Çıkan gelinin yengesi, doğuran karının ebesi
Çımkı bacak
Çırak çıkarmak
Çırak çıkmak
Çikin zengin
Çirkefe taş atma, üstüne sıçrar
Çirpi bacak
Çok şikâr
Çöp kırmalı
Çöpü çöp üstüne koymamış
Çörtük, seni de gördük
Çul gibi

Demiri nem, insanı gam çürütür
Deve çökmedik ev olur, ama ölüm girmedik ev olmaz 
Döğen öküzünün ağzı bağlanmaz
Düğüne gider zurna beğenmez, hamama gider kurna beğenmez 
Dağda domuzu eksik
Dağlara taşlara                                             
... dan gebesin bir türlü doğuramadın
Dana baş
Dar yetiştirmek
Datlı ekmeğini acı edersin
Dedikodu ( Yalan ) kumkuması
Defineye dönmek
Değnek kurusu
Değirmen boşa dönüyor
Dehri olacak sanki
Deli güllabeciliği
Deli tavuk gibi (doleşmek)
Derdinde olmayan, deveyi görmez
Destur de gir
Destur savul davul
Deşilip gitmek
Deve karnı mı yarıyoruz?
Deve tokmağı gibi
Deve üstünde kuduz dalıyor
Deveyle dombey mi?
Dığdığının dığdığısı
Dığan ağızlı
Dışarı uğramış
Dik ayağın üstünde
Dikelip galmak
Dili gahpe
Dilli dilazer
Dîtaban gibi
Dil mi güzel dilber mi güzel
Dilli düdük
Din direği
Dirgen gibi olmak
Dirgen kollu; Dirgen bacak
Dirlik, dışlık vermemek
Dişinin dibinden konuşmak
Dişinin etini yemek
Doğurmamış, dokumamış
Dokuz çarşambanın işini bir güne sığdırmak
Dolu destiye benzemek
Dolu dibek
Donu tumanı yok
Donuna yapmak : Sen ancak donuna yaparsın 
Döşeği gaba sermek
Dulkarı çeneli
Dur dünek yok
Duracak hâli yok
Duz yükü, gız yükü
Dünyayı aktardın
Düşer şaşar
Düttürüleyla 


Ebe burda yerlidir, eli yüzü nurludur. (Misafir) Ev sahibi: Saçak altı kurudur, misafirin yoludur
Ebeği şebeği yemek
Ebu müslim (kesilmek)
Ebu zemzem kesilmek
Eceli kara, eceli müsemma
Edepli şeytan gibi oturmak
Edepsizliğin âlemi yok
Ekmeği yediğine katık et
Ekmek Hıdır'ın, kömür Bedir'in ısının ısının kudurun
Ekmeksiz evden eyi
Ekşimiş yoğurt gibi fıkırdıyorsun 
El arı, düşman körü
El kesesinden keyif bağışlamak
El tokmağı
El yesiri olmak
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz
Ele benzemedik
Ele gelen sakal yolunur
Ele girmek, yere girmek
Elek germek (yüzüne)
Elekçi garısı
Elekten saca gelmemek
Eleyip çalkamak
Eli boş, gönlü hoş 
Elime alırım, elime aldırmayın ha
Elin gülü ele kokmaz, alıp başa takılmaz 
Elin hamursa, çal başına
Elin kılıcını çalmak
Elin kürklüsü olcêne, birbirimizin bitlisi olsun
Elinde para, çift tek oynuyor
Elinden iş g..ünden yaş gelmemek
Elin(m)e mi yapışacak
Elle konuşan, hâli perişan
Ellemek küllemek
Ellen konuşan, hâli perişan
Ellenmedi, dillenmedi
Ellerde kız olacağına, bizde gelin olaydı
Elmayı armudu taşladık, illallaha başladık 
Emmiş dayış
Emrine oyna(t)mak
En küçüğü kan kırmızı
Enseri kesmek 
Erenler, evliyalar
Erip yetmek : Canından bezdirmek
Êsi sen koyusu bekmez
Eski mersin sekisinde oynamak
Eskisi küllüğe, yenisi bolluğa
Eşeğin anırgan olsun
Eşeğini dövemeyen, semerini dövüyor
Eşikte durma erişirler
Eşini bulsalar çifte koşacaklar
Eşşekte tşk görmedin mi?
Et onarmak
Etinden yarılıyon
Ettiğini çekmek
Evceğizim evceğizim, sen bilirsin hâlceğizim
Evdekini sığıra mı sürdü (otluyor) 
Evime sıçan girdi, sırrımı açan girdi, gündüz yazıp da, gece okuyan girdi
 
Faraşını yaymak
Feleğe vermiyor ( kendini )
Fesat kulum, mahrum kulum
Feyli bozuk

Gaba zeyin, gaba zeyinli
Gafa ganırtmak
Gafa kâğıdı
Gamıdına vurmak
Gapan da gaçan mı
Gâvur evi yıkılsın, İslam evi kurulsun
Gâvurdan dost, ayıdan post olmaz
Geçinmeye gönlü yok
Gede guzu : Yalaka, ona buna yılışan 
Gede toklu
Gelen geçen hanı
Gelene hoş geldin, gidene güle güle
Gelin gibi süzünmek
Gelinle ölü bekletilmez
Gelive tazıya, gidive guzuya 
Gevirli gevirli
Gır eşşek 
Gitti gelmez, vurdu çıkmaz
Gitti Güssün, geldi Güssün, Ezrail ettiğini bulsun
Goca Dinarlı (Afyonlu vb.)
Goca eşşek
Goca gafa
Goca kapı
Göde çekirge
Göğe taş atmak
Göğün dibi delindi
Gök başlı cavır
Gökkandil
Gökçe aylık, bir aylık
Gön karası değil, gün karası
Gönül gezdirmek
Gönülsüz işten, gözsüz çocuk olurmuş
Göstermek gibi olmasın
G.. atmak (Orda burda g.. atıyo)
G.. büyütmek
G.. gezdirmek
G.., yerini buldun mu öt
G.t g.tten, göbek göbekten çıkmış
G.tü başı meydanda
G.tü boklu
G..ü çıkıyordu
Götün götün ( gitme )
G..ünde değirmen daşı asılı
G..ünde gara gabarcık çıkmak (endeyi hamırların üstüne oturusan, g. k. k. çıkar)
G..üyle dünyayı devirmek
G..üyle göle düştü
Gövengöz
Göz büyütmek
Göz değil, budak deliği
Göz yaylımını aldı
Gözlerinin biri kalk gidelim diyo, öbürü otur b.. yeme diyo
Gözüne bir görünen var
Gözünü ışıldatmak
Gözlü de görsün, gözsüz de
Gözü delikli
Gözün kuyruğuyla bakmak 
Gözünü şenlendirmek 
Gurtlu peynir : Kıskanç
Gubuduk atmak
Güççük ana
Güççük diliyle söylemek
Güdül kafalı 
Gülleri beş yaprak olmak
Gülüş oynayış
Gündüz diye söylerim
Güz bülücü
Güzele ne giydirsen yakışır, çirkine nerden bulen alı yeşili

Harcını bol kodun mu, çarık da yenir
Hasır, yorganına göre kösül
Hocalar azgın olur, sarığı düzgün olur, hocaya kız veren, canından bezgin olur.
Horozun çok olduğu yerde sabah geç olur
Hababam delisi
Ha babanın aslanı (ha )
Hak nazarı siner
Hak var hayırlısı var
Hakı bokuna yetmemek
Hakını yükünü yedirmek
Halasının yumurtasını çalmış ( Hıçkırık tutan çocuklara söylenir )
Hamam vurgunu, kese yorgunu
Handan alıp, hamamına satıyor
Hap yap, para kap
Harcını bol kodun mu, çarık da yenir
Harım mı, karın mı?
Harpten çıkmış gibi
Has yüzüne hasret değilim ( kalmadım )
Hasan Dağı'na oduna mı gitti (susuzluktan yanıyom) 
Hasan Hüseyin düşmanı
Hava bulut topluyor
Hava kar topluyor
Havan gibi (açılmak)
(Hayır) dedi (hayır) işitti
Hayır soluk solumamak
Hayvanlar içinde koyun, insanlar içinde kadın sevilir
Hazırın hanığı, bişmişin konuğu 
Hecin devesi gibi
Helik hülük
Hemil hemil yemek ( bişileri )
Her kapının ipini çeker
Her yer her yerde
Her yer(i) meydanda
Hıra gibi
Hırs azgını
Hırsızı var, gümeci var
Hış olmak; Hışı çıkmak
Ho dedikçe, ziyana gitmek
Hoç deve
Hora geçmek
Hökkem kadısı
Hökümet gibi
Hötürekli g..e arpa ekmeği bahane
Huylu beygir gibi
Hüt dağı gibi olmak


Icığını cıcığını çıkarmak
Ingıl ıkış yollar yokuş
Itmırını gıtmırını araştırmak


                          
İbik kulak 
İbiğine kadar kızarmak
İç ağrısı
İçerideki kızınca, kapı şakkırak tutmaz
İçi kıyılmak : Midesi kazınmak
İçimde kılıç olcêne, dışıma çıksın gülünç olsun
İçimiz hun, dışımız cilalı
İçki sıçkı
İğneli beşik
İğnelik ipliklik
İki yüzlü, dokuz donlu
İler tutar yeri kalmamak
İliği, kemiği ısınmak
İmam evinden aş, ölü gözünden yaş çıkmaz
İmam evinden dığan, hatıp evinden soğan
İmi timi bellisiz olmak
İnadı tutmak
İnce fikirli
İncedalan : İnce uzun boylu
İncir kurtlu, üzüm çöplü
İnsan eti yenmez, derisi giyilmez; güler yüz, tatlı dilinden başka
İnsan, yeme içme dostu değildir 
İnsanın alacası içinde
İri iri konuşmak
İrim dilkisi
İşini bilmeyen çavuşlar, döner b..unu avuçlar
İşkilli büzük tingilder
İşten değil, dişten artar
İt, kapının önüne yakışır
İt yalasa doyar
İtin ayağını daştan mı sakınıyon?
İtin yattığı yerde, aslan olmaz
İzan dedikçe uzanmak

 

Kabul olmayacak duaya, amin denmez
Kadın (erkek, çocuk) kısmısı
Kabuğundan çıkmış, kabuğunu beğenmiyor
Kaburgası galın
Kalabalıkta, eşşek kuyruğu kesilmez
Karga yavrusunun boklusu, yuvada kalırmış
Kamıta kamıta (Gamıta gamıta) yürümek
Kan ılık : Çok ılımış içme suyu
Kan sıçırmak : Senin damarın, bana kan sıçıracak
Kan urkuna uğratmak : Senin damarın, beni kan urkuna uğratacak
Kandil, dibine kör bakar
Kandili nerede söndürdün
Kanına ekmek doğramak
Kanını iliğini kurutmak 
Kapı kapalı, küp tıkalı, nerden çıktı bunun canı
Kapı kapama deli
Kapıdan yetme 
Kapını kilitli tut, komşunu hırsız tutma Kapı şakkırağı : Çeneli
Kar kapıyı almak
Kar, yağdığı gün tozar
Kara dağdaki sekiz memeli aslanı görmek
Karada ölüm yok
Karadeniz fırtına, vur partalını sırtına
Kara gün, kararıp kalmaz
Karalı gadalı
Karamık çalısı gibi takılıyosun  
Kaşık dizimi : Otobüsün içi
Kaybetmezsek bulduk
Kayla kayıp, sorması ayıp
Kazanın yanına varma, kara bulaşır 
Kazık kakmak (dünyaya)
Keçi vurdum çayıra, kımıl kımıl yayıla
Kedi eniğini yitirse bulamaz
Kedigöz
Kel armıdım: Öksüz, yetim çocuklara sevgi sözü
Kel keli kınamış; kelin başında baykuş tünemiş
Kel kibar 
Keliğini sürüye sürüye (gelmek, gitmek)
Kelle kulak yerinde
Kenarda gezip, ortada bulunmak
Kendinden yemli
Kenef deşilmiş
Kepek danası : Nazlı, anasının veya yakınlarınınardındanayrılmayan çocuk
Kepicilik etmek
Keyfimin Ahmet ağası mısın?
Keyif bağışlamak
Kıç ıslanmayınca balık tutulmaz
Kıç içi kadar
Kıçım yer görmedi
Kıçına çakal yapışmak
Kıçına sapan taşı yetişmez 
Kıçına sıvamak
Kıçını başını açmak
Kıçını devirmek
Kıçını sidik yakmamış
Kıçının üstüne otur(bi gari)mak
Kılıç arı gibi çalışıyo 
Kıpıdı gızı
Kıp kıp etmek (ampulün kısa aralıklarla yanıp sönmesi)
Kır eşşek gibi 
Kıran koymak
Kırılan bizden değil
Kırk uçurmak
Kırkı karışmak
Kıtlığına kıran girmek
Kıyı becek
Kız anası endam aynası, oğlan anası minder yaması 
Kız boğazı kaz boğazı, dipdiri yutmuş kel horazı
Kız değil mi kızara (kızarsın) kalsın
Kız evi, naz evi
Kızan yerlerine soğuk su vurmak
Kızancık tuttu
Kızdığım dağın odununu bile yakmam
Kızım sana nişan geldi, kaderine düşen geldi
Kızımın kızcâzı Allah dostcâzı, oğlumun oğlancâzı yılan yavrucâzı 
Kimde can kalır
Kimin arabası şıngırdıyorsa ona biniyor
Kispeti, sinnini örtmüyor
Koca ekmeği meydanda, baba ekmeği zindanda 
Kocakarı sidiği gibi
Kocana göre bağla başını, tencerene göre pişir aşını
Kokuya boyamak
Kovan gibi (Ağzı, kovan gibi açılmış)
Köpek, atlıyı atından indirir
Köpek leşi gibi (uzatmak)
Köpek sürüsü gibi
Köpek ürerse ağzına atacağım
Kör kandil 
Köygöçüren
Köylü et yemeyince, şehirli et yemezmiş
Kulağını bükmek (Radyonun)
Kurdeşen dökmek
Kuru g..
Kuruyup kalmak : İyice zayıflamak
Kusur kal, kusur kalma
Kusur yazma
Külçe gibi olmak
Kül keşkek olmak
Külünü havaya uçurmak
Küllükte bitmiş, gül bitmiş
Küsümg..t 



Laf ebesi, kurbağalar dedesi
Lafın üstüne kül ekiyor
Laftan almamak
Lahanaya gelince kıtır kıtır, sağmaya gelince beee
Lastik gibi uzatmak
Leyleğin boklusu, yuvada kalırmış
Lom diye iniyor
 

Mağrur kulum, mağdur kulum
Mahallenin imamı mı yapacak?
Malını methetme, bazarına bak
Mandik mandik oynatmak
Masırdan Mısır'ı seyretmek
Mayasılı ağzına vurmak
Medarı yok : Dayanağı, yardımcısı yok
Men menem, men Türkmenem, arpa yiyerem, buğday sıçaram 
Mermer taştan, geçim iki baştan
Mesmursuz, mesmuru yok
Meydanı(nı) pak etmek
Mıh diyor, mısmar demiyor 
Mılığı yıkmak
Midesi kazınmak : 
Minder çürütmek ; Minder çürüten
Minderi gaba serdiler
Misafir ne kâfir
Misafirin şaşkını, ev sahibini buyur eder
Mucuk göstermek : İşaret parmağıyla orta parmak arasına, baş parmağı sokmak
Müliz kibarı
Minni baki (değil)




Namussuzdan namusunu satın al
Ne erlik kaldı, ne terlik kaldı 
Ne istiyon bacından, bacın ölüyo acından
Ne tarla kaldı, ne takka
Nefesine güvenen, borazancıbaşı olur
Neler yedi neler yedi bu diş, ne altın oldu ne gümüş
Nemnem neye ne konmuş gibi  
Nedir çekim
Nerde çalgı, orda kalgı
Noturası sağlam


O değillikten gelmek
Ocağını tüttürecek kimse kalmadı
Ocak körü
Ocak söndüren
Oğlunla ordu ol, kızınla komşu ol
Oğul uşak, bit yavşak
Okkası on para
Oklava çıkarmak : Uzun süre yıkanmayan kimsenin vücudundan, keselendiğinde çokça ölü deri çıkması  
Oklu düşman
Okuyup da Babıali'ye kâtip mi olacak?
Okuyup da dehri mi olacak?
Olcêse el beğensin, olmêcêse yer beğensin
Oldu olacak, kırıldı nacak
Olmadık (etmediği) lafı kıt koymak
Olmaz deyip, olmaz işitmek
Onmadım, gülmedim
Os...mak kabahat, s..mak kabahat
Os...ğu cinli
Oşt köpek dememek
Otur kart gız bahtın açılsın, yiğidin güzeli sana seçilsin
Oy oy, boy boy gezmek
Oyulmadık kabakların içine giriyon
 


Öbbe gibi (Kıyafetin üzerine oturması)
Ödünce mi veriyon?
Öhem arsız
Öksürüğü kabarmak
Öküzün büyük olsun, ama çifte gitmesin
Ölçü ölçüvermek (Değneği)
Ölü evinden dığan, hatıp evinden soğan
Ölü evinin yascısı, düğün evinin tefçisi
Ölünce mi dinleneceğim?
Ölmedim daha
Ölüm paklık
Ölüyü örterler, g..ünden dürterler 
Önüm gavurma gavuruyo, arkam harman savuruyo
Öp de başına koy (Onu bulursan bu zamanda)
Ört terlesin
Ötüreki g..e, arpa ekmeği bahane
Öyle kuşun, öyle kuyruğu olur
Öz ağlamayınca, göz ağlamaz


Paçası boklu : Pis, temizliğe dikkat etmeyen
Pamuk hanım : Çok üşüyen ve giyinen
Para dil öğretir, elbise yol öğretir
Paran mı var, derdin var
Parasız pazar, mideyi bozar
Pastafını çıkarmak
Pazar kovalamak : Beldelerin birbirini izleyen pazarlarını takip edip
Pazar pazarlamak : Pazara gidip öteberi almak
Pazarda ağız görmedin mi?
Peş peş
Petek gibi
Pır dönmek : Bir şeyin veya bir kimsenin etrafında dönüp dolaşmak
Pide çektirmek
Pis günahı üstüne
Pisil pisil de, kedi g..ne kısıl (pis diyene)
 

"Sabah şeftelileri ağzına dolsun". ("Sabah şerifleri hayır olsun" diyene cevaben)
Sağlam babıç değil
Sağmayacağı ineğin, önüne ot atmaz
Sahtekâr bozması
Sakar eşek gibi
Sakızı b..a düşürmek
Salavat kuvvete bağlı
Sana eşşeğine çüş dedirtecek biri lazım
Sap kabarır, sahibi gubarır 
Sap seninse, samanlık benim       
Sarı papara
Savur savur, koy ambara
Saz gibi : Uyumlu, güzel
Selce gitmek, kumca dönmek
Sen de sen, ben de ben demek
Sen hâlâ eski berbere mi tıraş oluyon? 
Sen sorasın diye (Lüzumsuz yere niye diye sorana cevaben)
Sen söyle, sen dinle
Senden gelecek hayır, Allah'tan gelsin
Seni, beni bilmez seni
Sevmediğim huylar, başımda bitti
Sıçan ölüsü gibi kokmak
S..madık ocak başı bırakmadın
Sındırgıyı sıyırmak
Sırık sırığa çıkmak
Sırtıma kar yağıyor (sanki)
Sırtına sarıp mı götürecek
Sıva toprağı gibi oldu (yüzü) 
Sidiklikten düdüklüğe kadar  (Kuşak) 
Sinek sersem iken 
Sinemaya ısmarlamak
Sizin, katranlı develerinizi mi ürküttü?
Sofrada elini, mecliste dilini tut 
Soğan başı mı gömdük?
Soğan dikmek
Soğan erkeği
Soğuk, sırtından geçmek
Soluğan beygir gibi
Somun düşmanı
Son harmanı
Sor gel de deyiveren
Sök karı, dik karı
Söylenecek laf çok, ceremeye verecek para yok
Söz, ölüm getirmez
Söz veya nişan günü oğlan evine bir tuz torbası asılır, tuz kullanılıp bitene kadar tatsız bir hadise olursa kız uğursuz sayılır
Su piri
Su yutkunu (az konuşanlara) 
Sucuk gibi olmak ( terlemek )
Süllümlü gibi giyinmek
Sünem sünem olmak
Süngü depreşmesin (Ölü arkasından konuşanlara)
Sürüp çıkarmak
Süslü mari

Şabala kulak
Şaka şak bölüştürmek
Şapkayı, imanına eğmek
Şefaatinden mahrum olem : Yemin 
Şenlik damarın mı açıldı?
Şer şor
Şeriat evine girmek 
Şeytanlar apaleyo (yüzünde)
Şirden gibi bacaklar
Şişti ciğerciklerim

Taar ağız, Tahar ağızlı
Tabak şeftalisi gibi
Tabak sıyırmak : Tabaktaki yemeği ekmekle sonuna kadar yiyip temizlemek
Tabanı yanmış it gibi
Tahtalı sigara (Yenice, Bahar, Gelincik vb. karton kutulu)
Taltıflamak : Pohpohlamak
Tamburasız ocak başı olmaz
Tandır baş ( kelle )
Tapır tapır gelmek
Taş ol da baş yar
Tattım vâ, yuttum yok 
Tazı mıyım ben, çulumdan belli olacak?
Tef gibi (gerilmek)
Telefon kıvratmak
Tepit gibi
Terbiyesini takınmak
Tersine millet : Aksi, nakıs kimse
Tetik çektirmek : Senin damarın, bana tetik çektirecek
Tezekten terazinin, b..tan olur kefesi
Tıngır elek tıngır sac, elim hamur karnım aç
Tırnağı tutmak
Tih demek : Bıkmak, usanmak
Tilkinin bakır sıçtığı yer
Tirk düşmek
Tirkildemek
Tiyatora oynamak
Tohum eşşeği
Topukları götüne değmek
Torun torba sahibi
Tşk. keyfi yapmak
Tuğ dikmek
Turpun sıkından, şalgamın seyreği iyidir
Tütyâ vermek
Tüyü tümürü yok
Tüyüm kıpramaz

Uçamaya kuş, gece ayrana düşermiş
Uçkur peşkir : Cinsellik
Uğurun bastı
Ulu zıttım
Umma, umacı olursun
Uyuma, çuval ağzı aç
Uyku dünek kalmamak
Uyku, uykunun mayasıdır
Uyuz atın çiftesi pek olur



Ünü tünü okunmamak
Ürümücen beni?
Ürpül yarpıl
Ürüp osurup oturdu (kişiye sevmediği kişinin nasıl olduğu soruldukta)
 
Varış geliş
Vızık vızık ötmek

Yabandan gelen köpeğin, kuyruğu altında olur 
Yağlansan da k..ına girsen yaranamazsın
Yağlı g..e, yağ sürmek
Yağlı şapka, yağlı şapkayı aldatıyor
Yağmurlu günün uykusu, yelli günün kuytusu
Yalamadan doyamadım, yamamadan giyemedim
Yalı kazığı gibi dikilmek
Yalımı aşağı düşürmek
Yanıldı yenildi, bi esti
Yaptığın iş, kendinden davacı
Yaptığımız elek, galbırdan seyrek
Yaptın bir hayır, bacağını ayır
Yarım etmek (Ağır kaldıran, çok ağlayan çocuk için "Yarım ediceniz çocuğu)
Yasıldıkça tepene binerler
Yat aşağı
Yat geber ekmeği
Yavan yaşık, bulgur bulamaç
Yayını yasmak
Yedi bişisi
Yediğini götünden sıçmak : Tirit oğlan, yediğini götünden sıçıyor
Yedin içip, bıyığını silmek
Yel olup önünden geçmem 
Yeldir akıllı
Yenge çekişi
Yeni yeni huylar peydahlamak
Yer aramak ( dayak yemeye yer arıyor )
Yer senden kuvvatlı
Yere guza koymamak 
Yerini kurlamak
Yedi bişisi
Yedi şeytanımda yok 
Yiyip içip bıyığını silmek
Yiyip yülemek ( Çalmak )
Yel almaya mı geldin?
Yel olup önünden geçmem 
Yeli geldi, seli de gelir
Yellenir gibi konuşmak
Yenge çekişi
Yerler yedi : Sofradan yere düşen yiyecekler için çocuklara söylenir
Yerli köklü
Yeter ettin yeter
Yıkık handa kırk yıl
Yıktın, indirdin
Yılan ağzında  gibi bağırmak
Yırtık dondan çıkar gibi
Yırtılan, deli Bekir'in yakası
Yoğu, var etmek
Yola yoğurt döken mi var? 
Yongalanıp yola düşmek
Yoruldum ırıldım,Yorulmadan ırılmadan
Yumurta çakmak
Yörük üstünden(sırtından) gurban kesmek
Yuva yıkanın, yuvası olmaz
Yürek tüpürtüsü
Yüzü yola : Uyaroğlu anlamında
Yüzünde şeytanlâ apaleyo
Yüzüne elek germek
 

Zelve gibi kalmış
Zencirli deli
Zenginliğe bir kıvılcım, güzelliğe bir sivilce yeter
Zenginlikten yoksulluğa mal sakla, gençlikten yaşlılığa can sakla 
Zerdeli ağacı gibi ırlama
Zımba gibi (Şişman)
Zibit gibi
Zopa delisi
Zümbül gibi



                                                         




YAZANIN ÖZGEÇMİŞİ

Metin Doğan AYKANLI: 1951 yılında Dinar'da doğdu. 1957 yılında Karacabey Harası İlkokulu'nda öğrenimine başladı ve mezun oldu. Orta öğrenimini Ankara Demirlibahçe Ortaokulu ve Ankara Kurtuluş Lisesi'nde tamamladıktan sonra, A.Ü. Hukuk Fakültesi'ne girdi ve 1979 yılında mezun oldu. Staj sonrası, 1980 yılında Konya'da hâkim olarak göreve başladı. Yurdun çeşitli il ve ilçelerinde görev yaptıktan sonra, son olarak izmir'e atandı. İzmir Çocuk Mahkemesi'nde iki yıl görev yaptı, sonrasında mahkemesi ile ilgili olarak yaşadığı haksız ve adaletsiz uygulamalar sebebiyle, daha fazla görev yapmaya gerek görmediğinden, 2009 yılında, 58 yaşında emekli oldu. Halen İzmir Bayraklı semtinde ikamet etmekte olup, günlerini Kutsal Kitabımızın mealleri ile kitap okuyarak, "Dinar Arşivi-Dinar'ı Yazanlar" isimli bloğunda Dinar hakkında fotoğraf, yazı, video paylaşımları ile yine feysbukunda, yazı, fotoğraf  paylaşımları, internetten paylaşımlar yaparak, yorum yazarak, hemşehri ziyaretiyle geçirmektedir ve inşallah yaratılışın tek gayesi olan salih ameller işleyerek, hayırlısıyla mahdut ömür sermayesinin tükenmesine muntazırdır.