30 Nisan 2013 Salı
29 Nisan 2013 Pazartesi
26 Nisan 2013 Cuma
25 Nisan 2013 Perşembe
24 Nisan 2013 Çarşamba
19 Nisan 2013 Cuma
18 Nisan 2013 Perşembe
17 Nisan 2013 Çarşamba
16 Nisan 2013 Salı
DİNAR AĞZINDAN TOPLAMALARhttps://www.youtube.com/
DİNAR AĞZINDA MAHALLİ SÖZCÜKLER
Abdal : Davul, zurna çalan çalgıcı (Çokça Roman)
Abıla : Ağa patron karısı, hanımefendi
Abô, Abû : Şaşma, korku ünlemi
Ablak : İri, şişman, hantal
Abullabut : Aptal, budala, sersem
Acans : Radyoda haberler programı
Acar : 1. Yeni (Beyköy) 2. Çalışkan, dinç, iriyarı, gürbüz, becerikli, hamarat
Accışar accışar : Azar azar
Acı geyrek : Mide ekşimesi, hazımsızlık ve bu sebeple geyirti
Acık, Accıh, Accık : Biraz, azıcık
Aç boğaz : Aç gözlü, gözü doymaz
Aç köpek : Her şeyi elde etmek isteyen, hırslı, doyumsuz
Aç tâsır : Aç açına, açken
Açacak : Anahtar
Açgöz : Aç gözlü
Açkı : Kalem açacağı (Beyköy)
Adak : 1. Yağlı çörek 2. Küçük çocuklara çokça perşembe günü dağıtılan şeker, üzüm, badem v.b. çerez
Adaklı : Nezredilmiş, varlığı kutsal bir şey uğruna feda edilmiş, adanmış
Adam : 1. Erkek 2. Koca, bey
Adamıksız : İnsaniyetsiz, kıymet bilmez
Adamlık : Düğün veya bayramlarda giyilen elbise, yabanlık
Adanat : Ekini toplamaya yarayan üç çatallı alet (Karabedir)
Adaş : Dost, arkadaş
Adı belli : Bari, o hâlde
Adını deyememek Hatırlayamamak
Adını getiremememek : Adını hatırlayamamak
Adıysa : Halbuki, oysaki, haniya
Afacan : Zehir gibi acı
Af(i)yon : Haşhaş bitkisi
Afkırmak : 1. Okuyup üflemek, üfürmek 2. Köpeğin havlaması, ürmesi
Aga, Ağa : Ağabey
Ağ : Donun , pantalonun iki paça arasındaki birleşme yeri
Ağı : Ağaç ve çalılarda yuva yapıp yaprak yiyen tırtıl (Beyköy)
Ağıllamak : Koyun ve keçiyi sağmak için ağıla koymak
Ağın : Ağız sütü
Ağırlık : Başlık parası
Ağırsak : Koyunların doğurmaya yakın şişen memesi
Ağız ayırmak :
Ağız tadı : Kız bitirmeden sonra yapılan lokum, şerbet ikramı
Ağız yañşalamak : Söylediklerini tekrar ederek bir kimseyele alay etmek
Ağmak : Aşağı inmek, yükün veya terazini dengesinin bozularak bir yanının ağır gelmesi
Ağnanmak : Toprakta yatıp yuvarlanmak, debelenmek
Ağrı durmak :
Ağrınıp incinmek : Gücenmek, kırılmak, incinmek
Ağzı kenetli : Alt ve üst dudağı beyazlı at
Ağzı sar (ma) mak
Aha : İşte
Ahacık : İşte, orada, hemen şurada, bu
Ak: Yoğurt (Beyköy)
Ak ana : Üvey ana
Ak fasille :Kuru fasulye
Ak gatık : Çökelek
Ak toprak : Gürden Köyü'nde çıkan, badanada kullanılan,beyaz renkli, kireçli toprak
Akana : Nine, büyükanne
Akar gokar :
Akbaş : Karnabahar
Akça : Gümüş para
Akça saya : Bel bağına akçe dikilmiş kadın elbisesi
Akçakatık, Akkatık, Akcakatık : Kışa saklanmak üzere kurutulan, yağlı, süzülmüş yoğurt
Akçıl : Beyaza yakın, beyazı çok, rengini atmış, solmuş kumaş v.b.
Akdar dönder etmek: Alt üst etmek, evirip çevirmek
Akdarı : Beyaz mısır
Akgöz : Korkak, budala, aptal
Akım : Meyil, suya akış imkânı veren eğim
Akıprık : Suç içmeye mahsus kalaylı ibrik
Akıtma : Hamuru sac üzerine akıtılarak pişirilen ekmek, pide
Akıtmaç : Sac üzerinde pişirilen yumurtalı hamur yemeği
Akıtmak : İşemek
Aklamak : Toplamak, ayıklamak, devşirmek
Aklanıp paklanmak : Tertemiz olmak
Aklı sarmıyo : Aklı ermiyor, anlamıyor
Aklık : Pudra, düzgün
Akma : Çam sakızı, reçine
Akraba : Akrabalık bağı olmasa bile, kişilere resmi olmayan, samimi hitap sözcüğü
Aktar dönder :
Aktaraç, Attıraç : Sacın üzerindeki yufkayı çevirmeye yarayan demir veya tahta gereç
Aktaş : Kilometre taşı
Akyavaş . Sinsice hareket eden insan veya hayvan
Akyel : Keşişleme
Al : Hile
Ala : Ciltte beyaz lekeler oluşmasına sebep olan serihastalığı, vitiligo
Ala, Alaca : Karışık renkli
Ala bele : Açıklı koyuluAla sulu : Olgunlaşmaya başlamış meyve
Ala sulu : Olgunlaşmaya başlamış meyve
Alabaş : Başı benekli hayvan
Alaca : 1. Yerlilerin el tezgâhlarında dokudukları renkli pamuklu bez 2. Üzüme düşen ben
Alacalı beleceli : Çok renkli, karışık renkli
Alaçakır :Yarı olgunlaşmış sebze veya meyve (Çokça domates ve karpuz hakkında)
Alaçık : Üzeri dal veya hasırla örtülen çoban evi, tarla, bostan, bağ kulübesi, çardak
Aladana : Peynir, soğan ve yufka ekmek ile yapılan yiyecek
Alaf : Ateş
Alafalmak :Kızmak, öfkelenmek, telaşlanmak, heyecanlanmak
Alaflama : Yüzde çıban şeklinde çıkan bir hastalık
Alagır : Kırlaşmış saç
Alama : El ile tutulup atılabilecek büyüklükteki taş parçası
Alaman harbi: İkinci dünya savaşı
Alampa : El ile tutulup atılabilecek büyüklükteki taş parçası
Alan : Açıklık, düzlük yer
Alavere : Alışveriş, alım satım, ticaret
Alayı : Hepsi
Alaz : 1. Alev 2. Seyrek bitmiş ekin, ot, ağaç
Alaz armut : Yabani armut, ahlat
Albasma : Doğum yapan kadınlarda görülen ateşli hastalık
Alçelme : Türkmen kızlarının baş örtüsü üzerine alından bağladıkları katlanmış örtü
Aldırmak : Yakını ölmek
Alettirik ( Üçkâğıtçı )
Algı : Haşhaş kozasını çizip akan sütü almaya yarayan alet
Algı vergi : Vergi
Algın : Sevdalı, vurgun
Alıcı : 1.Azrail 2. Kartal, atmaca gibi yırtıcı kuş
Alık : 1. Kirli ve eski çamaşır 2. Eğer, semer, palan, hayvanın beline konulan eski çul
Alık : Zayıf
Alık : Eski
Alıksız : Kılıksız, Üstüne başına dikkat etmeyen
Alımını almak : Hak ettiği cezayı görmek, paylanmak, hakarete uğramak
Alımkâr : Alıcı olan
Alın çekisi : Kadınların alınlarına bağladıkları yazma, çelme
Alız : Zayıf, cılız
Allah devesi : Uzun bacaklı ve gövdeli, yeşilimsi kül renkli kanatları olan, çekirgeye benzeyen böcek
Allah'ım Kur'anım olmasın : Yeminle
Allâsen : Allah'ını seversen
Allı güllü : Göz alıcı renk ve desenlerle süslü
Allı pullu : Mayıs böceği, gelin böceği
(Almadan) git, son (alışın) olsun
Altbaş : Alt yan, son
Altıdan : Beleş, davetsiz olduğu hâlde yüzsüzce yanaşıp yemek yemek
Altın akça : Altın takı eşyası
Aman diyen : Rica, bir şeyin yapılmasını yalvararak istemek, sakın ha
Amanı bilîmiñ
Amanın : Korku, dehşet, hayret, üzüntü, sevinç ünlemi
Amsalak : Şaşkın, budala, ahmak, alık, pısırık
An : İki tarla arasındaki sınır, set şeklindeki yükselti
Anâ : Korku, şaşma, hayranlık bildirir ünlem
Anacı : Anaya düşkün çocuk
Anaç : Analaşmış, çok yavru doğurmuş, yaşlanmış, kümes hayvanı, kuş ve evcil memeli hayvan
Anadat : Ekin demetlerini arabaya koymaya ve harmanı aktarmaya yarayan üç, dört, beş, yedi çatallı olabilen uzun saplı alet
Analık : 1. Üvey ana 2. Kaynana
Anam garı : Çok bilmiş
Anbak : Yeşil kabuklu taze ceviz
Anca : Ancak
Andık : Sırtlan
Angaz : Kuru ağaç parçaları, çürümüş, kurumaya yüz tutmuş ağaç gövdesi, kökü
Angut : Ahmak, sersem, akılsız, dangalak
Anneç : Karşı, ön taraf
Añırgan : 1. Vara yoğa bağıran ağlayan terbiyesiz çocuk 2. Çok anıran, azgın erkek eşek
Anlık : Bahçe, bağ kapısı
Annın çatı : Alnın ortası, alın çatı
Anyaran : HENDEK DOST ARKADAŞ BELTARLA ????????????????????????????
Apabbak : 1. Tertemiz 2. Bembeyaz
Apalamak: Emeklemek
Aparmak : Çalmak, aşırmak, alıp kaçmak, habersiz götürmek, gizlice almak
Apışını ayırmak : Bacaklarını açarak, edep dışı, saygısızca oturmak
Aptesane : Tuvalet
Apdaslık, Apdeslik : Evlerde el, yüz, bulaşık yıkanan, abdest alınan yer, lavabo
Ara bulmak : Vakit bulmak, eli değmek
Ara göz : Çoğunlukla köy evlerinde iki oda arasında bulunan ve fazla eşya koymaya yarayan yer
Aralaşmak : 1. Uzaklaşmak 2. kavganın sona ermesi
Aranmak : Kavga etmek için sataşmak, fırsat kollamak
Arap : Zenci
Arbaz : Zayıf, cılız, hastalıklı
Ardmak : Yüklemek
Ardılmak : Abanmak, yaslanmak, dayanmak, yüklenmek
Argaç : Dokumalarda çözgü üzerine enliliğine atılan ip
Argın : Bitkin, yorgun
Arı : Cins (hayvan için)
Ârı : Yönünden, tarafından
Arınmak : Temizlenmek, Yıkanmak
Arıttırmak : Temizletmek
Arık : 1. Dere, çay 2. Zayıf, cılız, sıska
Arkalaç : Hamal semeri, sırta yük alınacağı zaman konulan çul, çuval, keçe parçası altlık
Arpalama : Çok arpa yemekten ileri gelen hayvan hastalığı
Ars : Gelincik hayvanı
Arşın : 1. 65 cm lik uzunluk ölçüsü 2. Büyük adım
Arşınlamak : Hızlı ve açık adımlarla yürümek
Artırmak : Varlıklı duruma gelmek
Artık bırakmak : Yemeği bitirmeyip birazını bırakmak
Artık diş : İnsanda asıl dişlerin yanında çıkan, düzgün olmayan fazla diş
Artıklamak : Yemekte artık bırakmak
Artırmak : Varlıklı duruma gelmek
Artlamak : Ayıklamak
Artmak: İşi başkasına yükletmek
Arvat : 1. Kadın, avrat 2. Eş, zevce, karı
Asbab . Giysi
Asbap kesme : Köy düğünlerinde dikilecek elbise kumaşlarını manifaturacıdan kestirip satın almak
Arslık : Gerdeğe girdiği gece kocasıyla cinsi münasebette bulunduğu hâlde bekâretini kaybetmeyen kız
Asfinik : Naftalin
Asım takım : Kadınların takındıkları süs eşyası
-asıya, -esiye : -ıncaya kadar, -inceye kadar
Asma : Kozak ve mısır koçanlarının örülerek meydana getirilmiş şekli
Asmalık : Sebze ve meyvelerin asılıp saklanmaya değer olanları
Aş : Bulgur pilavı
Aş dökmek : Düğün, asker uğurlama vb. günlerde yemek ikram etmek, ziyafet vermek
Aş yağı : Yemeklik yağ
Âşamacık, Âşamacik : Akşama kadar
Âşamıla : Akşamleyin
Âşamzabah : Çok yakında
Aşık : Kadınların süs eşyası
Aşlık : Buğday, mısır gibi tahıl, bunlardan yapılan çorbalık, bulgur gibi yiyecekler
Aşmak : Hayvanların çiftleşmesi
Aşşalak : Aşağılık, şerefsiz
Atakçı :Geveze, mübalağacı
Atalık :Kayınpeder
Atgı : Büyük yaba
Atil katil : Hısım akraba, senli benli olanlar
Atkı : 1. Toprak damlı evlerde tavana uzatılankalın, yuvarlak ağaç 2.Yere serilen kilimin üzerine konulan tepsilerdeki kuru yemiş, halkalı şeker vb. dağıtıldıktan sonra davetlilerin tepsilere attığı, düğün hediyesi paralar (Beyköy)
Atkulağı gitmek : Beraber
Atllamak (dağı, tepeyi) : Geçmek aşmak ?????????????????????
Atlı gibi : Çalışkan, koşarcasına iş yapan kimsenin durumu
Attıraç, Attırgaç : Sac üzerindeki yufkayı çevirmeye yarayan tahta gereç
Aparmak : Çalmak, aşırmak, alıp kaçmak, habersiz götürmek, gizlice almak
Ara bulmak : Vakit bulmak, elideğmek
Ara göz : Çoğunlukla köy evlerinde iki oda arasında bulunan ve fazla eşya koymaya yarayan yer
Aranmak : Kavga etmek için sataşmak, fırsat kollamak
Arbaz : Zayıf, cılız, hastalıklı
Asbap kesme :
Ası : Büyük, yetişkin, iri, gelişmiş
Atlı karınca : al ve kara renkte uzun bacaklı bir tür karınca
Avel : Şaşkın, avanak, bön
Avgaşmak : Ağız dalaşıyla boğuşmak, didişmek, alt alta üst üste gelmek
Avkırmak : Havlamak
Avkmak, avkalamak : Ovmak, ovalamak
Avrat ağızlı : Kılıbık, hanımının ağzına bakan
Avsın : Hayvan sokmalarının zehir ve acısını tesirsiz kılmak için yapılan işlem
Ay aydın : Ay ışığı mehtap
Ay ışık : Ayışığı, mehtap
Ayağını kaldırmak : Memurların başka yere nakledilmesi
Ayak karısı : kötü kadın
Ayaklamak : Gezinti yapmak
Ayaklı : Yüksek boylu, iri, bakımlı hayvan
Ayalama : Harman döğülüp kalktıktan sonra, harman yerinde kalantoz ve samanla karışık taneler
Ayan : Muhtar
Aydaş : Çarpık bacaklı
Aydeş : Zayıf, cılız
Ayer : Tembel, hımbıl, kaygısız
Aygıt : Kerestelik ağaç
Ayıeriği : Yaban eriği
Ayın oyun : Hile, desise, oyun
Ayın oyun etmek . Döküp saçmak, altüst etmek, işe yaramaz duruma getirmek, bozmak, karmakarışık etmek, çarçur etmek
Ayınga : Kaçak tütün, tütün
Ayıtlamak : Ayıklamak, seçmek, temizlemek
Aykaranı : Çelik çomak oyununda bir durum
Aykırlamak : Kestirmeden gitmek, düz yoldan ayrılmak
Aymaç : Yağda kızartılmış ekmek ufağı
Aynak kazak : Estek köstek, dalavere
Aynaşık : Sırnaşık, arsız
Ayran geven : Aptal, sersem, miskin, budala, beceriksiz, geveze
Ayran gönüllü : Maymun iştahlı, değişken huylu
Ayrılıp seçilmek : Karısından yahut kocasından boşanmak
Ayrıştırmak : 1. Ayırmak 2. Temizlemek
Ayvadana, Ayvadene : Yaban nanesi yaprağına benzer yapraklı, sarı acı çiçekli, ilaç olarak kullanılan bir yabani ot
Az galsın : Neredeyse
Azberi : VAR
Azbi : Galiba, herhâlde
Azaysız, Azeysiz : Huysuz, terbiyesiz, saygısızyüzsüz
Azıklık : Hemen yemek üzere harman zamanından önce biçilip savrulan ekin
Azırganmak : Az görmek
Azravut : Asık yüzlü, sinirli, sert, haşin, iriyarı
ala şafak Çok erken, gün ağarır-
ken (Çr.).
altına üstüne goyma Cenaze
kaldırma giderleri (Su.).
avrat ağızlı Hanımının her dediğini yapan erkek
Babaçça : Papatya
Babaçko : İri yarı
Babalık : 1. Kayınbaba 2. Üvey baba
Babba : Ayakkabı
Babi : Köpek yavrusu, fino köpeği
Baca başı : Ocağın dış duvarında lamba, kibrit vb. koymaya yarayan raf
Badak : Ufak yapılı, kısa boylu, bodur, tıknaz
Badala : Şişman
Badaşma : Yardımlaşma
Badı: Şişman, ablak yüzlü, kısa boylu
Badi : Vara yoğa, uluorta laf eden kimse
Bağ : Guatr
Bağcak : Koyun ve keçilerin kaçmasını önlemek için çobanın uyumadan önce bir ucunu kendine bir ucunu da onlardan birinin boynuzuna bağladığı ip
Bağırdak : Çocuğun düşmemesi içi beşiğe veya salıncağa bağlanan enli kuşak
Bağırgan : Çok ve yüksek sesle ağlayan
Bağırtlak: 1. Kadınların göğüslerini kapamak için kullandıkları göğüslük 2. Yabani ördeğe benzeyen, gece çok öten, koyu kırşuni renkli bir av kuşu
Baharın : İlkbaharda
Bahçarası : Bahçelerin bulunduğu yer
Bahrama : Küme, grup, kafile
Bah bi, Bak bi : Konuşanın, konuştuğu kişinin dikkatini kendine çekmek için kullandığı hitap
Bakalak olmak : Göz kulak olmak, gözetmek, kollamak
Bakır : Bakraç
Bakışgan : Benzer
Bakıtmak : Baktırmak, göstermek
Balamırt : Dağlarda yetişen bir çalının tohumu
Balamıt gıliği : Meşe palamudunun küçüğü
Balat tuzu : İzmir tuzu diye satılan tuz
Balıksırtı : Üçgen prizma biçiminde, iki tarafa bakıntılı çatı, dam
Banak : 1.Az sulandırılarak ezilmiş yoğurt 2. Tirit benzeri et yemeği
Bandaklamak : Sulu yiyecekleri parmakla alıp yemek
Bar : 1. Sirke, pekmez v. b. sulu yiyeceklerin üzerinde biriken köpük, küf, mantar 2. Ateşten, mide bozukluğundan, ağızda, dil ve dişlerde hasıl olan acılık, sarı tortu, pas
Barak : Yaramaz küçük çocuk (Beyköy)
Bardak : Testi
Barlanmak : Mide bozukluğundan ağzın paslanması
Basmaç : Topalak yemeği
Bastırık : Bastırılan, yük altında kalan eşya
Başa gadar : Ölünceye dek, Sonuna kadar
Başak : Tahıl veya meyveleri devşirdikten sonra geride kalanlar
Başaşağı :Yokuş aşağı
Başbaş etmek : Bebeklere öğretilen, bir elini başına bir kaç kez dokundurarak yaptıkları Allah'a ısmarladık işareti
Baş kakıncı : Başa kakmak fiilini anlatır ifade
Başını yemek : Bir mal veya eşyanın fiyatının aşırı artması
Başşak atlamak : Tahıl ve meyveleri devşirdikten sonra geriye kalan döküntüleri toplamak
Batık : Kirli, pis
Batmak : Yok olmak, elden gitmek
Bayır : Yamaç
Baylan : 1. Şirret 2. Sebatsız
Baymak (İçini baymak) : Yiyeceğin baygınlık vermesi, mideyi hafifçe bulandırması, ezinti yapması
Baymak : Bayıltmak ????
Bayrah ekmê : Düğünlerde bayrak dikildikten sonra verilen yemek, ziyafet
Bayraktar : Düğün alayının önünde, üç metrelik sırığın ucuna asıla bayrağı taşıyan güveyin yakını
Baytal : Kısrak
Bê : Damat, güvey
Bebe : Fasulyenin taneleri
Becek, Bicek : Köşe, bucak, uç, açı
Beçi beçi : Keçi çağırma ünlemi
Beçibeçi : Keçi
Bedevi : Huysuz, ahlaksız
Bedirek : Yıkanmış, temizlenmiş ve eğirilmeye hazır hâle getirilmiş yün veya pamuk yumağı, topağı
Bek : Avcıların tuzak kurup bekledikleri yer
Beketmek : Sağlamlaştırmak
Bekleşmek : Pekleşmek, birleşmek
Bel : İşaret, nişan
Bel bağı : Bel kemeri
Belek : Kundak
Belen : 1. Yokuş 2. Tepe
Belemek, Beleylenmek : Bebeği kundaklamak, sarmak, beşiğe bağlayarak, sararak yatırmak
Belenmek : Bulaşmak, Bulanmak
Beli ayrılmak : Beli çok ağrımak
Belik : Saç örgüsünün omuzlardan aşağı uzanan bölümü
Belinden ödemek : Cebinden ödemek
Bellik : Nişanlanan kıza takılan altın
Belleme : Binek hayvanını soğuktan korumak için beline sarılan veya eyerin altına konulan keçe, meşinlenmiş keçe
Bellik : İşaret, nişan
Benden yanı helal olsun: Hakkım helal olsun, helal ediyorum
Bene : Bana
Bengilik : Gelincik
Beri bah, Beri bak : Bana bak, baksana
Beri gel : Yaklaş
Bertilmek : İncinmek (kol, bacak)
Besirek : Tüylü ve besili erkek deve, dişi boz deve ile erkek buhur devenin çiftleşmesinden doğan deve, damızlık deve
Beşbıyık : Muşmula
Beşir : Esmer tenli, Arap
Bıçık : Sel yatağı, dere, dere yatağı
Bıçkı : Testere
Bıdıraşmak : Konuşmak
Bıdırdanmak : Kendi kendine hafif sesle konuşmak, mırıldanmak
Bılkımak : Çürümeye, erimeye yüz tutmak, bozulmak, yumuşamak, zedelenmek, sulanmak, yara iltihaplanması
Bıt bıt : Geveze, çok konuşan, çenesi düşük
Bıy : Şaşma, korku, pişmanlık, beğenmeme, öfke, acıma bildirir ünlem
Bızdık : Kısa boylu, ufak yapılı, cüce
Bi bi : Kümes hayvanlarını çağırma ünlemi
Bi bişirimlik :Bir kez pişirilecek ölçüde
Bi boy : Bir kere
Bi çeşit : 1. Huy bakımkından farklı 2. Ayrı bir sorun
Bi garer : Kararında, ölçülü
Bi gat : Bir tane, bir kez, bir sefer
Bi gat sufra : Sofra örtüsü, kasnak, sini ile hazırlanmış sofra
Bi gat yatak : Yastık, yorgan, döşeğin tümü
Bi sunam : Lokma( ekmek )
Bi topan : Bir parça (ekmek)
Bi yarımız : Bir kısmımız
Bîbi : Ördek çağırma ümlemi
Bibi : Hala
Bicecik : Bir tane, bir tanecik
Bicez : Bir tane, bir tanecik
Bicibici : Küçük, koyu yeşil yapraklı, sık yetişen bir ot
Bicik: 1. Bir kez, bir defa 2. Bir tane, bir tanecik
Biçala : Bir an, biraz, azıcık
Bidik : Kısa boylu, ufak yapılı, cüce, bodur, tıknaz
Bilecen : Çok bilmişlik taslayan
Bilen, Hilen : Filan
Bilene : Bile
Biliş : Tanıdık
Bille : Zaman
Billur, Billor, Bullir : Bardak
Bilmôn : Bilmiyorum
Bingeşmek : Üst üste yığılmak
Binit : Binek atı
Bireyice : Epeyce, iyice
Biriğinti : Toplantı
Birikgin : Toplanmış, yığılmış
Birikmek : Toplanmak
Bişi: Mayalı hamurdan yağda kızartılarak yapılan yiyecek
Bişşek : Yayık döğmede kullanılan ağaç
Bitli kerkenek : Kerkenez
Bitmek : Çıkmak, büyümek
Biyol : Bir kere
Bizim gız : Kız kardeş
Bizim oğlan : Oğlan kardeş
Bobal attım : Vebal attım, günahı boynuna dedim
Bocut : Bakır veya teneke maşrapa, büyük su tası
Bodurmahmut : İlaç için kullanılan, güve için tütsü yapılan bir çeşit ot
Bodik : Deve yavrusu
Boduç : Toprak, çam ağacı veya madenden yapılmış ibrik, emzikli testi
Boğaz alma : Boğazına takılma
Boksak : Hayvan pisliği taşımaya yarayan kap
Bol bulamaç : Pek çok
Bolalmak, Bolarmak : Bollaşmak
Bolat : Erkek arı
Boru :Söğütten çıkarılan düdük
Bostan : Hıyar
Bostan güzeli: Şamama, küçük, yuvarlak, kokulu bir çeşit kavun
Boşlamak : Bırakmak, vaz geçmek
Boyalamak : Boyamak
Boyra : Değirmen oluğu
Boyul : Bu sefer, bu defa, bu kez
Boz : Sarışın
Bozalak: Çalının taze sürgünü
Bozarmak : 1. Boz renge dönüşmek 2. Delirmek (Beyköy)
Bozarmış : Boz renge dönüşmüş, solmuş
Bozulamak, Bozlamak : Devenin acı acı bağırması
Böbü : Bebek
Böcek : Arsanın köşesindeki küçük yer
Böcü : Böcek BÖCÜ GÖZ ???????????????
Böcü börtü : Böcek, kırkayak, çıyan, örümcek vb.
Böğü : ehirli örümcek
Böle : Teyze çocuğu
Bölelikce : Böylece
Bölemek : Bebeği kundaklamak, sarmak, beşiğe bağlayarak, sararak yatırmak
Bölme : Kalın ağaç gölgesinden odun yahut tekne yapmak için ayrılan tomruk
Börtmek, Börtdümek : Haşlamak, az pişirmek
Börülce . Fasulye
Bövelek : Sığırları rahatsız eden bir çeşit sinek, gübre sineği
Bövelek tutmak : Böveleğin ısırdığı hayvanın, ne yaptığını bilmez hâlde hızla koşmaya başlaması
Bubuş : Şeker, kara üzüm, leblebi gibi tane hâlindeki çerez
Bucak :Yörüklerin sıcaktan korumak için yoğurt, yağ tuluklarını koydukları yer
Buğanak : Sağnak, şiddetli yağmur
Buhur : Erkek deve
Bulak : 1. Kaynak 2. Çeşme
Bulatmak : Bulandırmak
Buldumcuk : Sonradan görme, ne oldum delisi
Bulgur aşı : Bazen domates, soğanla yapılan, yufka ekmeğe serilerek yenen hafif sulu bulgur pilavı sulusu sul
Bulgur; Bulgur : Kar tanelerinin normalden küçük, sert ve yuvarlak hâli
Bulgur bulgur : Terin taneler hâlinde alında birikmesini anlatır
Bum : Küçük çocuk dilinde su
Buñar, Puñar : Pınar, çeşme
Buncağız : Bu zavallı, bu küçücük
Bungun : Sıkıntılı, üzgün
Bura : 1.Bu yer, burası 2. Buraya
Burmak : Burkulmasına yol açmak
Burçalak : Çiğdemgillerden, toprak altında yumruları olan bitki
Burkuşturmak (etini) : Özellikle yaramazlık yapan çocukların kolunu, bacağnı baş ve şahadet parmaklarıyla burkmak, çimdiklemek
Burma : Eğirilmek üzere bükülmüş yün
Burnuna girmek : Tehdit için söylenir
Burunlamak : Beğenmemek
Burutgan : Sis, duman
Busarık : Sisli, tozlu, bulutlu, sıcak hava
Buva : Baba
Buy : Vay gibi şaşma, alay bildirir ünlem
Buymak : Çok üşümek
Buyrultu : Belge
Buzağıdişi : Danaburnu
Buzağılamak : İneğin doğurması
Büğür : Deve
Büklü belli : Beli bükük, kambur
Bükme : Yufka içerisine patates, ıspanak, peynir konularak sacda pişirilen börek
Bükrü : Kambur
Bükümlemek : Katlamak
Bülü bülü : Kümes hayvanlarını çağırma ünlemi
Bülük : Küçük erkek çocuğun cinsel organı
Büngüldemek : Suyun topraktan kaynaması
Bürgü : Başörtüsü
Bürümek : Örtmek, sarmak
Büse : Kayısı, erik gibi ağaçların gövdelerinden sızan yapışkan sıvı
Büve : Sulu
Büzütmek : Soğuktan büzülmek
Cabar : Çingene ar damarı çatl. VAR
Cabbar : Becerikli, çok çalışan
Cakcak : Geveze, dedikoducu
Calba : Adaçayı
Canalıcı : Azrail
Capcıklı : Lüzumsuz, boş konuşan, Çıkıntılık yapan, aykırı davranan (Beyköy)
Canavar : Kurt
Canı çekenmek : Canı çekmek
Canı geçmek : Uykuya dalmak
Car : Siyah üstlük, çarşaf
Carcur : 1. Fermuar 2. Şarjör
Carıs : Arsız, terbiyesiz
Carıs etmek : İnat etmek, tutturmak, rahatsız etmek
Cazgır : Cadı, fitneci
Cazı ; Büyü cazı
Cazı karısı : Cadı
Celep : Düğün alayı
Cedelleşmek : 1. Karşısınakini susturmak amacıyla tartışmak 2. Uğraşmak, çabalamak, mücadele etmek
Ceft : Çam ağacının kabuğu
Cember, Çember : Başörtüsü, yazma
Cennet böceği : Uğur böceği
Ceryan, Ceyran : Elektrik
Cıbır : Hiçbir şeyi olmayan, parasız pulsuz
Cıcığını çıkarmak
Cıdala : Ağız kavgası, sorun
Cıdalacı : Kavga arayan
Cıdır : İrileşmiş yara
Cıdırlı : Vücudu yaradan kurtulamayan
Cıkcık canlı : Aceleci
Cılamuk : Cıvık yoğurt
Cılıngız : 1.Arık, cılız 2. Bakımsız
Cıllak : Onu bunu rahatsız eden çocuk
Cımbıldak : 1. Dönek, sözünün eri olmayan 2. Oynak
Cımıcık : İki parmak ucuyla alınan miktar, tutam (Toz şeyler için)
Cımık : Baş ve işaret parmağıyla alınan miktar
Cıncık, Cincik : Çok küçük cam, ayna, porselen kırığı.
Cıngı : Civciv
Cıngıl : Süs eşyası
Cıngıllanmak : Nazlanmak
Cıngıllı : 1. Oynak, şımarık kadın 2. Küçük kazan
Cırbığı çıkmak : Yağmurdan sırılsıklam olan
Cırcır : 1. İshal 2. Ağustos böceği
Cırganak : meyve, sebze suyu
Cırmalamak : Tırmalamak
Cırmaklamak, Çırmalamak : Tırmalamak
Cırnak :Tırnak, pençe
Cırt etmek : Yapılmak istenen, önceden kararlaştırılan bir şeyin gerçekleşmemesi
Cırtatan : Gelinciğinkine benzer olgunlaşıp sararmış kapsüllerinin sapa bağlandığı yere vurulduğunda tohum ve sıvı fışkırtan ot
Cıvılamak ; cıvılan (cıvılayın )
Cıvılamak : Koşup gitmek
Cıvlamak : Fırlayıp çıkmak, kaçmak
Cızak : Oyun bozan, mızıkçı
Cızgı : haşhaş sütünü çıkarmak için kullanılan alet
Cızlak : Koyun kuyruğu eritildikten sonra kalan posası
Cızmak : Oyunda mızıkçılık etmek
Cızı : Tohum ekmek için pullukla açılan yer, karık
Cibare : 1. Yaramaz, huysuz çocuk 2. Serseri, kavgacı
Cibi : Civciv
Cibil : Çapak
Cibre : Ezik, çürük meyve
Cibindirik : Cibinlik
Cicidam kuşu
Cilbir : Yular ( Beyköy )
Cilbirlemek : Deveyi kazığa çakmak
Cimciklemek : Çimdirmek
Cimcirmek : Çimdirmek
Cin misiri : Kolay patlatılan, taneleri küçük ve sivri olan mısır
Cindarı : Kolay patlatılan, taneleri küçük ve sivri olan mısır
Cinderli : Sinirli, öfkeli
Cinfikir : Uyaanık, akıllı
Cingen cabar : Kökü, ne idüğü
Cinpir : Küçük yapılı, hareketli, yaramaz
Cip : Eğer, şayet
Ciril : Gelinlerin alınlığına takılan gümüş pul
Cizi : Tohum ekmek için pullukla açılan yer, karık
Cizili : Dizili, sıralı
Combalak : Takla
Corazanlı : Sık sık ishal olan kimse
Culluk, Culluh : Hindi
Culuzumak :
Cuma âşamı : Perşembe günü
Çağıl : Çakıl, çakıl yığını
Çakal :Titiz, huysuz
Çakıldak : Geveze, çenebaz
Çakılı : Ağzına kadar, tıka basa dolu
Çakıllık : Çakıl yatağı, taşlı tarla
Çalacak : Yoğurt mayası
Çalgılı çengili : Çalgı ile oyunlu
Çalgı kalgı : Çalıp oynamak
Çalkazan : Geveze
Çalık : Uzun zaman bakır kapta kalan tadı bozulmuş yemek
Çalınmakl : Krem vb. sürmek
Çaltak : Budaklı dal
Çambardak : Çamdan oyularak yapılan su kabı
Çamel buynuz : Eğri boynuz
Çan gibi : Gür, güzel ses (Beyköy)
Çanak : Ağaçtan veya madenden yapılmış kap
Çandır : Karışık, melez
Çangaza : 1. Gürültücü kavgacı 2. Geveze
Çapa çapmak :Tarla, bahçe çapalamak
Çapar : Benekli, alacalı, hayvan
Çapmak : Koşmak
Çarpana : Araba tekerleğine konulan sert bir tabla
Çarşak : Bayırlardan akarak yığın hâline gelen çakıl
Çatalbacak : Kadın şalvarı
Çatallaş olmak : Sataşmak
Çatı : Birbirine tutturulan kereste
Çatlamak : Dışkılamak
Çatma : Üç ince ağacın uçlarından bağlanarak, yayık yaymakta kullanılan araç
Çatma : Bir arada bağlı 10-12 hayvana dövensiz harman dövdürme
Çatmak : Örmek
Çavuş : Huni
Çebiç : Bir yaşındaki keçi yavrusu
Çeç: Savrularak samanından ayrılmış tahıl yığını
Çeçeron :Açıkgöz olan kimse
Çeki : Alna bağlanan yazma; başörtüsü
Çeki çekinmek : Alna çeki bağlamak
Çekinmek : Fotoğraf, film çektirmek
Çekinti : Çekinme, sakınma
Çekmek, Çekilmek : Tartmak, Tartılmak
Çekişmek : Azarlamak
Çelebi : İstasyon şefi
Çeleñ : Bahçe duvarının üzerine biçilmiş kamış, onun üzerine toprak, onun üzerine de bazen taş konularak yapılan... (Beyköy)
Çelik : 1. Yünleri ip hâline getirmek için ağaçtan yapılmış alet 2. Çocukların sopa ile oynadıkları oyun
Çelik çene : Geveze, çok konuşan
Çelme : Başa sarılan oyalı yazma
Çelmece : Kısa çalı odunu
Çelmik : 1. Buğday veya samanla karışık iri saman 2. Düğüm atarak işaret bırakmak
Çeltek : Çoban yamağı
Çelten : Deveyi çeken kimse
Çemkirmek : Karşı gelmek,
Çember : Yazma
Çemremek : Kolunu veya paçalarını sıvamak
Çen çen etmek : Çok konuşmak, gevezelik etmek
Çeñe : Çok konuşan, geveze kimse
Çenem ayrılıyor : Esnerken ağız fazla açıldığında ve çok esnendiğinde söylenir
Çenet : Oturak yeri, kaba eti
Çenkirmek : Hakaret etmek, bağırıp çağırmak
Çepel, Çepelli : Karışık, karmaşık, dolambaçlı
Çeper : Çit
Çeperli : Ahlaksız, huysuz, geçimsiz (Beyköy)
Çerez tökmek : Çerez ikram etmek, yedirmek
Çergi : Derme çatma çadır, tezgâh
Çerken : Uçurtma
Çevre : Mendil
Çevrik : Etrafı çevrilmiş yer
Çeyiz sermek : Düğünden önce eş dost kadınların, gelinin çeyizliklerini görmesi için kız evine serilmesi
Çıfıt : Kötü düşünceli
Çığ : Keçi ve koyun yavrularını koymak için kamıştan veya tahta parçalarından yapılmışa ağıl, çit
Çığa : Gelinlerin, düğünlerde başlarına süs olarak taktıkları parlak renkli tel veya tüy
Çığıl : Çakıl ve taş yığını
Çığırmak, Çığrınmak : Haykırmak, çığlık atmak
Çığırgan ( çocuk ) : Çığlık atmayı huy edinmiş
Çığrışmak : Yüksek sesle bağrışmak
Çıkı : Bohça, çıkın
Çıkılamak : Bir şeyi mendil veya tülbentin içine koyup bohçalamak, çıkın yapmak
Çıkla : Arı, katışıksız
Çıkmak : Mezuniyet, Mezun olmak
Çıldırartmak : Ses çıkarmak
Çımbar : Dokuma tezgâhlarında bezi gerdirmek için kullanılan iki taraflı dişli bir alet
Çımkı : İnce uzun değnek
Çımkışmak : Vücudun bir yerinin ağrıması, sızlaması
Çıngı : Kıvılcım
Çıpgın : Sağanak hâlinde yağan şiddetli yağmur
Çıpkın : 1. Rüzgârla karışık yağan yağmur 2. İnce uzun değnek
Çıplak : Fakir, züğürt olan kimse
Çırak çıkarmak : Kız gelin etmek
Çırpan : Kavgacı, geçimsiz
Çırpmak : Silkelemek
Çırtık : Sağılması güç olan küçük hayvan memesi
Çıtlak : Çitlembik, menengiç
Çıvgın : Ağaçların verdiği yeni sürgün, filiz
Çıvgın : ( Delikanlılığı çok çıvgınımış ) : Hafifmeşrep
Çıyan : Arpa başağının bir tanesi
Çiçek : Adaçayı, ıhlamur çayı
Çiçek : Karnabahar
Çiftçi bardağı : Çamdan mamul küçük çift ülüklü testi
Çiğil : 1. Çakılın küçüğü 2. Çoğunlukla elde görülen siğil
Çiğin : Omuz
Çiğirt : Keçi yolu, patika
Çiğlem : Çiğ sütün kaymağı
Çiğnem : Bir lokma, bir parça. Bir çiğnem dürüm ver
Çilbidir : Davula vurulan küçük değnek
Çilbir : Yular
Çile : Hayvanlar hakkında; sağlık, şişmanlık
Çilemek : Sulamak
Çilenmek, Çileşmek : Çiselemek
Çilkim, Çirtim, Çitim : Küçük üzüm salkımı
Çilpik : Kumaşın kesinti yerlerinde ortaya çıkan iplik uçları
Çimmek : Yıkanmak
Çinetme : Buğday kaynatması
Çintmek : Bir şeyi ufak parçalar hâlinde kesmek, doğramak
Çipil : 1. Sulu çamur 2. Gözleri çapaklı kimse
Çirk : 1. Pis su 2. Tütün zifiri
Çirpi : Çalı çırpı
Çirpitmek : Sıçratmak
Çişdan : Şımarık
Çiti : Bahçe ve ağılların etrafına çekilen çit
Çitişmek : İp, saç vb birbirine dolaşıp, çözülmez hâle gelmek.
Çitme : Çifte
Çitmek : Kumaş ve örgülerin yırtıklarını söküklerini örmek, dikmek
Çivi çanağı : Çivi, vida gibi malzemenin muhafaza edildiği kutu
Çiye : 1.Kabuklu meyvelerin içi 2. Çam kozalağının tohumu
Çiyil : Küçük taş parçası, çakıl
Çiyin : Omuz
Çiynem : Lokma
Çoban çokurdek : Karpuz teveği gibi yarım metre uzunlukta, dalları dikenli ve dokunduğu yeri kızartan bir ot
Çobancılık : Çobanlık
Çokaşmak : Toplanmak, birikmek, üşüşmek
Çomaç : Yufka ekmeğinin içine peynir veya kıyma konularak yapılan dürüm
Çomça, Çömçe : Kepçe, büyük tahta kaşık
Çobansalık : Çoban hakkı, çoban bahşişi
Çoğan : Kökü ve dalları sabun gibi köpüren, hem helvacılıkta hem de temizlik işlerinde kullanılan bir bitki
Çoğan helva, Çöğen helva : Tahan helvası
Çopur : Yüzünde çiçek bozuğu olan kimse
Çor : Dert, keder, hastalık
Çor çocuk : Çoluk çocuk
Çor çocuk : Çocuk gibi hareket eden kimseler
Çot : El veya ayağı sakat olan kimse, kötürüm, çolak
Çöğdürmek : İşemek
Çöğür : Dikenli ağaç
Çömeşmek : Çömelmek
Çökeşmek : 1. Bir şeyin başına çökmek, üşüşmek 2. Üşümek
Çöklez : Hafif çökmüş yer
Çömez : Kısa boylu
Çöne : Kısa boylu
Çöntü : Kısa boylu
Çöpel : Çöp
Çörçünlemek : İhtiyarlamak
Çörek :Sürülmekte olan harman
Çörtlek : Pınar veya damdan su akıtan ağaç veya teneke oluk
Çörtük : 1. Yabani armut, ahlat 2. Keskin kokulu bir ot
Çöt : Ayakları sakat, topal
Çöte : 1. Eli kolu kısa kimse 2. Baston
Çövelmek : Başını yukarı kaldırmak, yukarı kaldırıp indirmek
Çöyneşik . Uyuşuk
Çul : Keçi kılından kilim
Çullama : Tepsideki baklavanın kenarları
Çullu kuduz : Elbisesini çabuk eskiten ve yırtık pırtık gezen
Daban : 1. Esas, asıl, taban 2. Döşeme 3. Bir yerin, yamaçtaki tarlanın alt kısmı, eteği
Dabanlamak : Bir eşya veya hayvan satılırken ilk söylenen fiyatta direnmek
Daha, Dahacık, Deha, Deyha : İşte, orada, şurada
Dahdah : Çocuk dilinde at, eşek gibi binek hayvanları
Dahdah etmek : Binmek
Dahlamak : Hayvanı sürmek, yürütmek
Dakanak ( Takanak ) : Bütünleme, ikmal
Dakı dakıvermek : Birine yumrukla üst üste vurmak
Dakım : Ağızlık
Dakınmak : Ziynet eşyası takmak
Dakış : Takı
Daklaşmak, Dakleşmek : Sataşmak, takılmak
Dal : 1. Omuz 2. Damlara konulan mertek, kalınca direk DALI GALABALIK OMZU
Dalak : Arının kendi yaptığı doğal bal peteği
Dalortası : Tam ortası
Dalaz : Rüzgârın oluşturduğu hortum
Dalda : Yörüklerin, çalı çırpı ile çadırlarının önünde daire şeklinde çevirdikleri yer
Daldallı :Karısının, başka erkekle cinsel ilişkisini bildiği hâlde müdahale etmeyen erkek, boynuzlu
Daldaşak : Çırılçıplak
Dalgır : Hare, meneviş
Dalgırmak : Hayvan tüylerindeki renk dalgalanması
Dam : Ahır
Damak : Kapı rezesi, zemberek, kapıdaki sürgü
Damarlı : Aksi huylu
Damat geydirme : Bir hocanın, damada köy meydanında duayla üst elbiselerini giydirmesi
Dambaş, Dambaşı, Dambeş : Toprak dam, çatı
Damızlık : Pekmez, yoğurt, peynir vb. şeyleri yapmaya yarayan maya
Danabaş : Büyük kafalı
Dana göz : Bir çeşit ekşi, kara, sulu üzüm
Darak, Tarak : Dolu tabanca şarjörü
Dardap : Habersizce çıkagelişi anlatır
Dastar : Dokuma başörtüsü
Davran : Acele et, çabuk ol
Davu : Beddua, ilenç
Dayama : 1.Araba sandıklarını yanlardan tutan dikine ağaçlar 2. Koyun, keçilerin yattıkları yer, ağıl
Debil dübül : Dengesiz, sendeleyerek, el yordamıyla yürüme
Dede : 1. Tavuğun, keçinin yüreği 2. Yaşlı kadınının, yaşlı kocasını kast ederek söylediği söz, beyim
De gidi de : 1. Hey gidi günler 2. Şaşma ünlemi
Dedirme : Bir şeyde ısrar edilmesi üzerine öfkeyle söylenir (tarlana dedirme şimdi)
Değirmi, Değirme : Yemeni, yazma, başörtüsü, tülbent
Dehlemek : Gözetlemek, gözlemek, dikkatle bakmak, takip etmek
Dek durmak : Uslu, terbiyeli, rahat durmak
Dekiş : Erkeklere musallat olup, paralarını yiyen kadın
Deli hulu : Deli
Delice : Yabani, aşısız
Deliganlı gız : Genç kız
Delme : 1.Yelek 2. Yazın davarı açık havada yatırmak için, birbirine çatılmış ağaçlardan yapılmış ağıl
Debildek : Dümbelek
Delimsek : Sersem, salak, çılgın
Demikten : Biraz önce, demin
Demir : Çatal
Den : Bireden çok kişiye söylenen "hadi"
Den gari : Birden çok kişiye hitaben hadi artık
Dene vermek : Ürün vermek
Deniz : 1. Menderes Nehri 2. Karakuyu Gölü
Depiklemek : Tepmek, çifte atmak
Depili, Dep dep depili : Tepeleme, iyice dolu
Depme : Tekme
Depme pantolon : Yünden yapılmış ve keçelendirilmiş kumaştan yapılmış pantalon
Dernek : Pazar arifesi( Çarşamba: Dinar'da pazar eskiden Perşembe günü kurulduğundan )
Desti dümbek : Topraktan mamul darbuka
Deşilmek, Deşilip çıkmak : Şişmanlamak
Deşinmek : Bir şey ararken eşyaları dağıtmak
Deşmek : Delmek, yarmak, yara açmak
Deve dudak : Alt dudağı kalın ve sarkık kimse
Devrilmek : Yorgunluk veya uyku sebebiyle yatağa, divana kendini bırakmak
Devrisi gün : Ertesi gün, sonraki gün
Devşinmek : Debelenmek, kımıldanmak
Deyelek : Diyerek
Deyha : İşte, orada, şurada
Dıbışkı : Tahtacıların kalasların üzerine boyalı iple yaptıkları iz
Dığan : 1. iki kuplu, derinliği daha az büyük tencere
Dığan : 1. Küçük tek saplı yağ tavası 2. Bakır kazan, karavana (Beyköy)
Dıkılmak : Girmek, sokulmak
Dıkım : Lokma
Dıkız : Susuz ve katı meyve, iyi pişmemiş boğazda kalan yiyecek
Dıkmak : Çok doldurmak
Dılçık : Sulu, şımarık kimse
Dımıdan :Teke yöresinde, kadınların teç, sini, dümbelek, tef çalarak oynadığı teke zortlatması
Dımık : Biraz, bir parça, azıcık
Dımsımak : Fındık, ceviz vb. nin bayatlaması, tadının değişmesi, kokması
Dımsık : Bayatlamış, tadı değişmiş, kokmuş fındık, ceviz vb.
Dındın, Dımdım : Mızmız, mıymıntı, çabuk karar veremeyen, sözü uzatan
Dıngırdanmak : Sürekli, gerekli gereksiz konuşmak, söylenmek, mırıldanmak
Dırca : Herkese karşı gelen, itaatsiz, söz dinlemeyen
Dırca gelmek : Direnmek
Dırmıntı : Ürün toplandıktan sonra geriye kalan vetırmıkla toplanan döküntüler
Dırtlı : Çok sık hastalanan, bünyesi zayıf
Dibayak : Yakın, uzak olmayan
Didak, Didek : Gaga
Didaklamak : Gagalamak
Didişgen : Geçimsiz, kavgacı
Didmek : Bir kimseyi üzmek, rahatsız etmek
Dikeç : Kazık, sırık, ağaç çubuk
Dikilmek : Vücudun bir yerine sancı girmesi, saplanması
Dikleme : Çatıda ok ağacının altına konulan dik ağaç
Dilberim, Dilbarım : Güzelim (şey)
Dilgöz : Ortası yüzük gibi çok delik mavi katır boncuğu
Dilik : Dilinmiş, yarılmış
Dilkanadan : Sarmaşık gibi büyüyen üstü dikenli bir ot
Dilli: Konuşkan
Dilli düdük : Çok konuşan, geveze
Dilli düdük : Söğüt,kavak ağaçlarının ince dallarından, kamıştan yapılan düdük
Dilme : Dörtköşe kesilmiş ağaç, kereste
Dimitiri : Dinç, Sağlam
Dincelmek Dinçleşmek
Dinelmek, Diñelmek : 1. Ayakta durmak 2. Karşı koymak, kafa tutmak, dikleşmek, dayatmak 3.İşe giderken veya iş yaparken onunla bununla vakit geçirerek sallanmak, boş vakit geçirmek
Dingildemek, Tingildemek : Kımıldamak, oynamak, sallanmak
Dingizlik : Sakinlik
Diniz : Hava için; durgun, sakin
Dinner : Dinar
Dipi gibi : Dinç
Dipçik gibi : Diri, sağlam
Dipleğen :
Diplenk gibi DİPLEN . KISABOYLU, ŞİŞMAN
Diremek : İnat ve ısrar etmek
Dirgit : Çerez olarak yenen, haşlanmış mısır, nohut. buğday vb. tahıl
Dirliksiz : Geçimsiz
Diş yarma : Diş buğdayı, hedik
Dişeği :Taşları yontmak için kullanılan dişli bir çeşit çekiç
Dişemek : Bebeğin diş çıkarmaya başlaması
Dişeyli : Kadın, kız
Dişir dişir : Bir yüzeyin pürüzlü, diş diş, pütürlü olduğunu anlatır
Dişlik : Bebek diş çıkardığına, kaynatılmış buğdaydan yapılan yiyecek, diş buğdayı
Dîtaban : Çok gezen
Divri : Zayıf, sıska
Diya : 1. Acıma ve şaşma ünlemi 2. İşte, orada
Diydirmek : İşemek
Dîn, Diyin : Diye
Diyelek, Diyelekten : Diyerek
Dizbezi : Kadınların giydiği şalvar
Dô : Büyükbaş hayvanları durdurmak için söylenir
Doğu : Yeni doğan bebeğin ziyarete gidildiğinde götürülen hediye
Dôha, Dôhâ : Sığırları durdurma ve yürütme ünlemi
Dolak : 1. Çarık giymeden önce bacağa sarılan bez veya yün sargı, tozluk 2. Boyun atkısı
Dolama : Boyun atkısı, kaşkol
Doldurmak : Altına, donuna yapmak
Dolu : Bir teneke miktarındaki buğday ölçeği
Domdom : Davul
Dombay, Dombey : Manda
Domman : Şişman
Domuşmak : Somurtmak, sessiz ve dargın durmak
Domuşuk : Somurtkan, asık suratlı
Don : Soğuk, içine kapalı kimse
Doncak : Üstünde yalnız iç donu olarak
Dongurak : Koşum atlarına takılan büyük döküm çan
Donsuz tumansız : Belden aşağısına bir şey giymemiş
Doñuz çömelden : Kuzeyden, kuzey doğudan esen çok soğuk rüzgâr
Doñuzluk : Su değirmeni çarkının bulunduğu yer
Doşan : Kullanılmış, eskimiş, yıpranmış giyim eşyası
Doyunmak : Karnını doyurmak
Döö Zarif (Duman Köyü)
Dökümcü : Devamlı içki içen
Dönelemek : Dolaşmak, dolaşıp durmak
Dönemeç : Köşebaşı
Dörtleme :Tarlayı dördüncü kez sürme
Döş : Göğüs, bağır
Döşeme : Kaldırım
Döşşek : Yatak, şilte, minder
Dövüşgen : Kavgacı
Draf : Düvende öküzü döndürmeye yarayan ip
Draflama : Düvende atın saat yönünde ve daha sonra aksi yönde dönmesi, dolanması
Dukkuk : Ötücü bir kuş
Dulda : Yağmur, güneş, ve rüzgârın etki yapamadığı kuytu yer; ağaç, bina gölgesi, gölge
Duluk, Dulum : Yanağın elmacık kemikleri ile çene arasındaki kısmı, avurt
Dumağı : Nezle, grip, bronşit
Durduğu yerde duramamak : Çok hareketli
Durduk yerde : Durup dururken
Durmak : Oturmak, kalmak, ikamet etmek
Duru : Koyu olmayan, sulu
Duvâçımı
Duz daşı : İnek, keçi, koyun vb. nin üzerine konan tuzu yaladıkları taş
Düden : Yeryüzü sularının kaybolduğu yarıklar, suyu çeken delikler
Düdük : Boğaz
Düğül : Ökse otu
Düğürcük : Vücutta oluşan kabarcıklar
Dülgeri : Balta
Dümbek : Dümbelek
Dünemek, Tünemek : Uykuya yatmak
Dünür düşük : Karı kocanın ana babaları
Dürelenmek : Oturan veya yatan birinin, bir büyüğü gelince toparlanması
Dürgü : Dürülme şekli, kat
Dürmek : Katlamak
Dürü : Güvey tarafının gelin tarafına, gelin tarafının güvey tarafına bohça içinde gönderdiği hediye
Dürüm : Yufka ekmeğin içine çeşitli katkılar konular sarılmıiş durumu
Dürünmek : Yufka ekmeğin içine çeşitli katkılar koyarak, yemeğe hazır hâle getirmek
Dürtmeyle : Bir şeyi yaptırmak için sözle tahrik ederek, uyararak
Düvdü : Balta, kazma, keser vb. aletlerin çivi, kazık çakmaya yarayan kısmı
Düvelek : Kavun, karpuzun olmamışı, kelek
Düvenselik : Döveni boyunduruğa bağlayan araç, döven oku
Düver : Binalarda kiriş yerine kullanılan kalın ağaç
Düz : Ova, kır, düzlük yer
Düzen : Alet, edevat takımı
Düzenlemek : Müzik aletlerini akort etmek
Düzenlik : Geçim, uyuşma
Düzgülü : Beyzi taneli bir çeşit üzüm
Düzmek : Giydirmek, süslemek
E, Ê : Efendim, ha öyle mi anlamında kullanılır
Ebe : 1.Sirke, turşu vb. nin üzerinde toplanıp pıhtı benzeti hâl alan maya tabakası 2. Nine, büyükanne
Ebem kuşağı : Gökkuşağı
Ebennega : Zeki ve becerikli olmadığı hâlde kendini öyle sanan kimse
Ebük gübük : Aslı esası olmayan
Ebür gübür : Süprüntü, süpürgenin topladığı atıklar
Ece : kardeş
Ede : Büyük erkek kardeş, ağabey
Edik : Köylü çizmesi
Edindirmek : Kurmak, zihinde büyütmek
Edip durmak; yapıp durmak
Edip kılmak : Yapıp etmek
Edindirmek : Bir şeyi kafaya takmak, sürekli düşünmek, zihinde büyütmek
Efek : Yabani yonca, fiğ
Efil efil : Rüzgârın hafif hafif, yavaş yavaş esmesini anlatır
Efillenmek : Koku yayılmak
Eften püften : yalan yanlış, asılsız
Eğdinmek : Şikâyert etmek
Eğe kemiği : Kaburga
Eğirmeç : Yün eğirmeye yarayan araç, kirmen
Eğrek : Sürü hayvanlarının öğle sıcağında toplanıp dinlendikleri yer
Eğsik, Êsik : Kadın
Eğşi, Ekşi : Domates salçası
Ekelemek : Tuz, biber vb.gibi şeyleri ekmek, serpmek
Ekmek etmek : Yufka ekmeği yspmak
Ekmek evi : Kuru, gevrek yukaların istiflenip saklandığı yer
Ekmek tavlamak : Yufka ekmek ıslatmak
Ekmek yemek : Yemek yemek
Ekmeklik : Bu da bulmuş bi ekmeklik ??????????????????
Eh yapmak : Bebeklerin altına yapması
Eksikli olmak : Mahcubiyet hissetmek
Ekşikulak : Kuzukulağı
Ekşi geyrek : Mide ekşimesi, hazımsızlık ve bundan dolayı geyirti Acı geyrek ???
El arı : El kınaması, elin ayıplamasından utanma
El ayağa düşmek : İhiyarların, maddi manevi başkalarının yardımına muhtaç duruma düşmesi
Elcik, Elcil : Sürüden ayrı olarak evde beslenen, insana çok alışkın hayvan
Elçi : Kız istemeye ilk gönderilen dünürcü
Elê : Şaşma, hayret bildirir ünlem
Elek olmak (Güvenin yünlü ceketi yiyip delik deşik etmesi)
Elekçi, Elekçi karısı : Çok gezen, evde durmayan kadın
Elekmek : Utanmak, çekinmek, sakınmak
Elenti : Arpa, buğday ve benzerlerinin kalburdan grçmiş kısmı
Eletmek, İletmek : Götürmek
Elî : Amanıın, oy oy oy vb. soğuktan, sıcaktan, fazla yükten etkilenen kimsenin kullandığı ünlem
Eli ermek : Bir işiyapmaya zaman ve fırsat bulmak
Elime yapış : Elimden tut
Elleh : Şaşma, hayret bildirir ünlem
Ellem, Ellelem : Galiba, herhâlde
Elleme : Müdahale etme, karışma
Elleme kömür : Elle seçilmiş, iyi kömür
Ellik : Eldiven
Emenmek : Üşenmek
Emi : Olur mu?
Emicikılı : Fidanların ucundaki ince kökler
Eminmek : Yararlanmak, Menfaat sağlamak
Emişik :Süt kardeş
Emişmek : Yemeğin yağının, suyunun, malzemelerinin birbirine iyice karışarak lezzetli hâle gelmesi
Emlik : Zamansız doğan, gelişmemiş kuzu
Emmi :Amca
Emmideş : Amcaoğlu
Emrine oynatmak :
Emsiz : Beceriksiz
En : Hayvanlara, eşyaya vurulsn damga, işaret
Encik : Enik
Enem konam : Eni konu
Engelden :
Engin : 1. Nevazil 2. Alçak yer
Engücü : Elbette, herhâlde, nasıl olsa, ister istemez
Engi : İşte, yanındaki
Enkirde : Oradaki, yanındaki, yakınındaki
Eprimek : Yıpranıp aşınmak
Er ekmeği : Sahur yemeği
Erbi : Yazma, yemeni, başörtüsü
Erdirmek : Son aşamaya, noktaya getirmek, olgunlaştırmak
Ergen : Kızılcık
Ergenselik : Ergen, genç kız veya erkeğin yüzünde çıkan sivilce, akne
Ergin : Olgun ( Meyva için )
Eringeç : Tembel
Eringen : Tembel
Erinmek : Üşenmek, tembellik etmek
Erişmek : Şeytan veya cin çarpmak, çarpılmak
Erişik : Şeytan veya cin çarpıp hastalanmış
Erkül kalmak : Herhangi bir işten geri kalmak
Ermiş, Erik ( Kafa erik ) : Sarhoş olmuş
Erkeç : Üç veya dört yaşınada burulmuş erkek keçi
Ermek : Olgunlaşmak
Erpeden : Çul veya çuval
Ertişmek : Oynaşmak, el şakası yapmak
Esaslı : Güzel, iyi
Esdek köstek : Sözde sebepler
Eserli : Deli, sözleri ve davranışları ölçüsüz
Esirekli : Ruh hâli değişken, deli dolu
Essah : Sahi, doğru, gerçek
Eşik : 1. Elma, ayva, armudun yenildikten sonra kalan çekirdekli kısmı 2, Mısırın koçanını saran kalın yeşil yapraklar 3. Mısırın taneleri alındıktan sonra kalan kısmı, koçan
Eşiklik : Kapı boşluğunun altında bulunan alçak basamak, eşik
Eşip deşmek :
Eşkere : Ekşi erik
Et kesmek : Yorulmak, hamlamak
Eten : Meyvenin çekirdeği dışındaki yenen kısmı
Eti êşimek, ekşimek : Yaramaz çocukların dayak yemeğe yaklaşmış olmak
Etini burmak : Bir kimsenin etini, baş ve işaret parmakları arasına sıkıp burmak
Etme dutma : Yapmak etmek
Etti gıldı : Yaptı etti
Ettirmek : Etmek (Elini şöyle ettiriyor)
Ev arası : Mahalle, sokak arası
Ev kumkuması : Kadın için. Evde oturan, dışarı çıkmayan kimse
Evce evce, Evci evci : Ev ev
Evelde : Elbette, belli, belliydi
Eveli : Eskiden, bir zamanlar
Eveli gün : Evvelki gün, dünden bir önceki gün
Evelik : Yaprakları yenilebilen, tohumundan da çay yapılan, ıspanağa benzeyen bir çeşit ot, labada
Evermek : Evlendirmek
Evin : 1. Buğday tanesinin olgunlaşmış içi, özü 2. Buğday, arpanın gelişmiş, dolgun taneli olma hâli, verim 2. Hoşaf, çorba gibi yiyeceklerin içindeki taneler
Evinsiz, Evini yok : Değersiz, boş söz
Evirgeç, Evreç : Sac üzerinde bişirilen yukaları çevirmeye yarayan, uzun ve yassı tahta araç
Evlek : Dönümün dörtte biri
Evmek : Acele etmek
Evran, Evren : Büyük yılan, canavar
Evvelsi gün : Önceki gün
Evzinmek : Asıl işle değil, birtakım yan işlerle uğraşmak
Ey : Çağırana efendim, ha, buyur anlamına gelen cevap ünlemi
Eye : Kaburga
Eyef : Kağnı veya saban oklarını birbirine bağlayan, halka biçiminde bükülmüş ince ağaç
Eyi : Peki, olur
Eylenmek : Durmak, kalmak, oturmak
Eymeç : Üç veya dört kat olan yün
Eynehan : Obur, çok yiyen, midesine düşkün
Eyrimek : Titremek
Eysiren : Kazan veya teknedeki hamuru kazımaya yarayan araç
Ezelemek : Hafifçe ezmek
Ezgi : Eziyet, baskı, zulüm
Farımak : İhtiyarlamak
Fatmacık : Kın kanatlılardan, kara benekli, kırmızı renkte, kurtçukları yediği için faydalı sayılan böcek
Felfecir : Anlamsız, yersiz konuşma
Ferfene : 1. Ortaklaşa yapılan yemekl, içkili toplantı 2. Düğün yahut bayramlarda, gençlerin birleşerek bir kuzu veya koyun kesip yemeleri
Feyil : 1. Niyet, kalpten geçen istek 2. Huysuzluk, kıskançlık, hırs
Feyli bozuk : Düzenbaz, ahlaksız
Fıçı : Topaç Fiççi . (Beyköy)
Fıcıma Ficilemek : Hızlıca koşmak
Fıcıtmak, Fıçıtmak : Kaldırıp atmak, fırlatmak
Ficilemek : Çocuğun şımarması
Fıdıdım fıdıdım :Hızlı hızlı yürümeyi anlatır
Fıkramak : Ekşiyen yiyeceğin kabarcıklar çıkarması, fışlamak
Fırhat : Sıkıntı
Fırıldak :Topaç
Fırtmak : 1.Yerinden oynamak,çıkmak 2. Kaçmak, kaçıp gitmek
Fısırık : Sonucu olmayan, boş iş
Fıska, Fiska : Sivilce, kabarcık, yanık kabarcığı
Fışkı : Gübre
Fışkılık : Gübrelik, gübrenin biriktiridiği yer
Fıta, Futa : Kadınların dışarı çıkarken giydiği, uzunca başörtüsü
Fıyık : Islık
Fıymak : Kaçmak, sıvışmak
Fıydırmak : Fırlatmak
Fikirsiz : Düşünme yeteneği az olan, düşüncesizce hareket eden
Filança golança : Söylenmesi istenmeyen veya gerekli görülmeyen özel adlarının yerini tutan kelime
Fildir fildir : Küçük serin esinti
Fingirdemek : Kız ile oğlan arasındaki duygusal arkadaşlık, âşıkdaşlık
Fisirti : Sessiz konuşma, fısıltı
Fişeklemek : Kışkırtmak
Fişşek : Yayık tokmağı
Fos göbelek : Yenmeyen mantar
Futa : Peştamal
Gaba şeker : Su, tozşeker ve limon tuzundan imal edilen, beyaz renkli şeker. Peynir şekeri
Gabayel, Kabayel : Güneyli rüzgâr, lodos
Gabırga : Hayvan semerindeki iki kaşı birbirine bağlayan dört ince ağaç
Gabirlik, Kabirlik : Mezarlık
Gacaracı : Kavgacı
Gaç gaç, Gaç gızım gaç : Şaşırma, usanma bildiren ünlem
Gaç : Çekil
Gaçıl : Çekil
Gadak : Kadar, değin
Gaderli : İşleri hep iyiye giden, talihli, şansı yaver giden
Gadın : Uslu, terbiyeli
Gadınca : Güzelce
Gafa goçanı : Nüfus cüzdanı
Gaga : Ağabey
Gah : İçinde su birikintisi olan kaya oyuğu
Gahbecik : Sevimli, şımarık, cilveli anlamında sevgi ifade eden söz
Galaba : Kalabalık
Galabaşlık : Kalabalık
Galak : Boynuz
Galan : Artık
Galdırkop : Ağırbaşlı olmayan, hafif meşrep, laubali, şımarık
Galuç : Eskiden kadınların giydiği boğazlı ayakkabı
Gambır : Eğri ağaç
Gamıtmak : Soğuktan üşüyüp büzüşmek, hareketsiz kalmak, ayakta hareketsiz dikilmek
Gamit : Zayıf (hayvan için)
Gammak : Küçük çocukların çene altı, gerdanı
Ganadını dartmak : Kanadını, çekip bırakıp sallamak, çırpmak
Ganat : Kağnının direklerini birbirine bağlayan ağaçlar
Ganêre : Beceriksiz, işe yaramaz, lüzumsuz işlerle uğraşan
Ganıkmak : Alışmak
Ganırmak : Bir şeyi kaldıraçla yerinden kaldırmak
Gañrılmak, Kañrılmak : Arkaya eğilmek, yaslanmak
Gapcık : 1.Tahıl kabuğu 2. Tabanca fişeğinin, ateş edildikten sonra geriye kalan boş kısmı
Gapçık, Kapçık : Mısır koçanını saran yaprak kısmı
Gapıca gapıca : Kapı kapı
Gapınmak : Gelin ve damada saçılan paraları kapmak, yerden toplamak
Garakavuk : Beyaz kökü olan ve yenen bir ot
Gara çadır : Koyu renkli keçi kılndan dokunan yörük çadırı
Gara düzen : Eski düzen
Gara örtü : Toprak dam
Gara zoruna : Güç bela, pek güçlükle, istemeye istemeye
Garağan : Çalıların çok bulunduğu yer
Gararmak : Surat asmak
Garez : Düşmanlık
Gari, Garim, Gali, Gayi, Gayli, Gayik, Ga : Artık, bundan sonra
Garmak : Karıştırmak (hamuru)
Garnıcağın : Karıncağızı
Gartalmak : İhtiyarlamak, kartlaşmak
Gastan : Şakacıktan, yalandan, yalancıktan
Gatmak : Koymak
Gav : Ağaçlarda meydana gelen mantar, kav
Gavara : Gürültü
Gavcar : Ekinlerin dibindeki kuru yaprak
Gavıt : 1. Bulgurun ince kepeği 2. Kavrulmuş buğday
Gavlangoz : İçi boş odun
Gavlık, Kavlık : İçine çakmak veya kav konan deri cüzdan
Gavram, Kavram : Avuç dolusu, tutam
Gavrık, Kavrık : Zayıf, cılız
Gavsal : Mısır koçanının dışındaki yeşil kabuklar
Gavşırmak : İki eli birleştirerek tutmak, kucaklamak (Çayüstü)
Gavuk : Uzun (keçi memesi için)
Gavurga, Gavırga, Kavırga : Ateşte kavrulmuş mısır, buğday
Gayar etmek : Hayvanın nalını yontarak eski nalı yeniden çakmak
Gaydalama : Kekliğin çok hızlı şekilde, kayar gibi koşması
Gayıl olmak : Kabul etmek, razı olmak
Gayınna : Kaynana, kayın valide
Gaymah yağı : Sütün kaymağının kavrulmasıyla elde edilen yağ
Gaynanmış : Kaynamış (mısır)
Gaynata : Kayın peder, kayın baba
Gaytama : Gem
Gazal, Gazel : Kuruyup dökülen ağaç yaprağı
Gebece :
Gebeş : Garnı şiş, kısa boylu, şişman, tıknaz
Gebre sakallı : Seyrek sakallı (Beyköy)
Gêcek gazanı vurmak : Çamaşır kazanı kaynatmak
Geçek, Keçek : Küçük tahta köprü
Geçinceme : Geçinme
Geçinmek : Uykuya dalmak
Gede : 1.Zayıf, çelimsiz, az gelişmiş 2. Anasız, babasız kimse 3. Niteliği düşük, kötü, aşağı kimse
Gedil : Büyük çuval
Geğrek : Geğirti
Gelberi : 1. Büyük ocaklardan ateşi dışarı çekmek, tıkanmış boru, ark vb. şeyleri temizlemek veya harç, çamur, kireç karıştırmak için kullanılan, uzun saplı demir araç 2. Tırmık
Geliyom yanına (ha)
Gelin bacı : Yenge
Gelin çıkartma : ????????????????????????????????
Gelin düzme : Gelin giydirme
Gelin indirme : Köy düğünlerinde son gün gelinin at veya otomobilden güvey evine getirilip indirilmesi
Gelin yanı : Düğünün ertesi günü yapılan eğlence
Gelişgin : Gürbüz, büyümüş, yetişmiş
Gelin başı düzmek : Köy düğünlerinde, gelinin başını pullu, poçu vb. ile süslemek
Gelinyanağı : Kızarmış ekmek
Gelmişleyin : Gelmişken
Geme : 1. Dişleri dökülmüş 2. Fare
Gen : Bir müddet sürülmeyerek boş kalmış ve otla kaplanmış tarla
Geneş : İnek çağırma ünlemi
Ger : Burnu, bacağı, karnı siyah-beyaz renkte keçi, eşek
Gerelti : Engel, perde
Geren : Dambeşe serilen toprak
Gergi : Perde, engel
Geri, Keri : Sonra
Geri : Saman vb. şeyleri taşımak için kağnı arabalarına gerilen hasır, çul
Gerik : Örtülü, kapalı
Gerimini almak : Rahatlamak
Germe : Dağlarda sellerin aşındırmasıyla meydana gelen dik, kayalık, yokuş yer
Gerneşmek : Gerinmek
Getirememek : Hatırlayamamak
Geveze : Sürü hayvanlarının boynuna takılan küçük çan
Gevik : Geveze
Gevik : Dişsiz veya yamuk, çarpık ağız ; Alt çenesi çıkık
Gevil güvül etmek : Gereksiz yere, can sıkacak şekilde konuşmak
Gevinti : Ekinin sap ve kabuğu
Gevmek : 1.Ağızda katı bir şey çiğnemek 2. Makasla kumaş keserken, kumaşın makasa sıkışmasıyla kesememesi
Geycek, Keycek : Elbise, çamaşır vb. giyilecek şey
Gezek : Ailelerin birbirine ziyarete gitmesi
Gezelemek : Gezmek, dolaşmak
Gezem, Gezen : İki yaşındaki dişi keçi
Gezenti : Çok gezen
Gı : Kadınlar için kullanılan "be" "hey" gibi çağırma ünlemi
Gıcı gıcı : Koyun, köpek vb. hayvanları çağırma ünlemi
Gıdık : Çene altı, gıdı
Gıdım gıdım : Azar azar
Gıfıl, Kıfıl : Kuruyarak dökülen çam yaprağı
Gıkga : Küçük çocuk dilinde yumurta
Gıli gıli, Gılik : Ardıç ağacının meyvesi
Gırcı ( Kırcı ) : İnce bulgur
Gırgı : Kesilmiş ağaç dalı, çalı çırpı
Gırnata : Klarnet
Gıli barmak : Küçük parmak
Gılik : Ardıç ağacının meyvesi
Gımcınmak : Önündeki yemeği bitirdikten sonra, sofradaki yiyeceklerden ufak ufak yemeyi sürdürmek
Gımıcık : Azıcık
Gımılamak : Kımıldamak
Gına vurmak : Kına yakmak, sürmek
Gıncırdak : Tahtıravalli veya tahtıravalliye benzeyen
Gındili barmak : Küçük parmak
Gıran : Kıyı, kenar, uç, çevre
Gıranlık, Gırannık, Kıranlık : Ölesice, yok olasıca
Gırgı : Yakacak olarak kullanılan kuru ince dal kırıkları
Gırıdak : Kendini beğenen, çalımlı kimse
Gırıtmak : Soğuktan titremek, üşümek
Gış yurdu : Yörüklerin kışın oturduklaı yer, kışlak
Gıt mıt : Pek az
Gıvılcım : Kurutulmuş sığır tersi, tezek
Gıvrım : Bir çeşit hamur tatlısı, saraylı
Gıygıy : Keman
Gıyak : Güzel, şık, gösterişli, yakışıklı
Gıygıdı : Keman
Gıyı : Yan, kenar
Gıyneşik : Kapı, pencerenin aralık kalması
Gıynışık : Aralık, yarı açık
Gıypınmak : Oturduğu yerden biraz öteye gitmek
Gız bitirmek : Gelin olacak kızı ailesinden isteyip, olumlu cevap almak
Gızan : Çocuk
Gızınmak : Isınmak
Gızgın : Sıcak sulu yemek
Gızmık : Elendikten sonra geriye kalan kapçıklı ve çürük buğday
Gicişmek : Kaşınmak
Gide go : Gide dur. Gitmeye devam et anlamında
Gidişmek : Kaşınmak
Gidülen : Hadi oradan
Gilavet : Asmaların asıldığı askı
Gilik : 1. Küçük 2. Çekirdek
Ginez : Galiba
Gireği : Pazar günü
Girgin : Girişken
Girgit: Kaynamış buğday, mısır, ceviz karışımı
Gittik sıra : Gitgide, gittikçe, giderek, Giderken, gidecekken, gideceğimiz anda
Gizir : Kısa boylu, cüce
Gizlemelik : Yeni dursun, özel günde giyilir diye saklanan elbise
Goca : İhtiyar, yaşlı
Goca usta : Duayen zanaatkâr
Gocaana : Babanın, annenin nenesi (Tekin)
Godaman : Ufak boylu çocuk
Godik : Kısa boylu, tıknaz
Goduk, Koduk : 1. Eşek yavrusu, sıpa 2. Birinin peşinden ayrılmayan arkasından giden kimse
Golbir : Kolu olmayan kimse, çolak
Golle : Yağda kavrulmuş etsiz sebze yemeği
Golundan ne gopuyosa : Gönlünden ne kopuyorsa
Gongududurnam : Kadınların kona kona oynadıkları bir oyun
Gongun: Birkaç yıl üst üste ekilmiş tarla
Gopmak : Koşmak
Gor gider : Bırakır gider
Gort Gort Dolanmak : Kasılarak, ellerini belinin arkasında bağlayarak dolaşmak
Gortlangoz : Salyangoz
Gosgos : Gururlu, kibirli, kendini beğenen
Gostak : Kurumlu, edalı yürüyüş
Goş : Koyun veya keçi sağarken, hayvan durmadığı zaman söylenen söz
Goyvermek : Salıvermek, bırakmak
Goz : Boynuzlu
Gozak: 1. Haşhaş kozası 2. Çam kozalağı
Göce : Tarhana, bulgur yapmak için kullanulan, kabuğu soyulmuş ve kırılmış buğday
Göcen : Tavşan yavrusu
Göçüm etmek : Göçmek
Göde : Kısa, şişman, göbekli
Göden : Karın, işkembe
Gödeş : Göbekli, semiz, etli
Göğerci : Nem
Göğeri : Domates, biber gibi sebzeler (Beyköy)
Göğeri bazarı : Sebze pazarı
Göğermek : 1. Yeşermek 2. Vurma veya çarpma sonunda vücudun bir yerinin morarması, çürümesi
Göğerti : Yeşillik, yeşerti, sebze
Gök : Olgunlaşmamış, ham meyve
Gök : Mavi
Gömgök : Masmavi
Gök görmedik : 1.Görgüsüz, sonradan görme 2. Aç gözlü obur
Gökgız : Mavi çiğdem
Göksulu : Sulu, yeşil renkli bir çeşit armut
Göküş : Mavi gözlü kimse
Gölle : Suda kaynatılmış buğday, mısır, fasulye, nohut vb. tahıllar
Göllemek :Çocuğun uykuda işeyip yatağını ıslatması
Gömbe, Kömbe : Mayalı veya mayasız, yağlı veya yağsız olarak yapılan kül pidesi, ekmeği ?????
Gömeç:Ebegümeci
Gömlek : Ciğer sarması
Gön : Hayvan derisi
Göncek : İç donu
Gönç : Şen, neşeli
Gönendirmek : Sevindirmek, gün göstermek, mutluluk ve geçim genişliği vermek
Gönenmek : Mutlu ve rahat bir hayat yaşamak
Gönlü bulanmak : Midesi bulanmak
Gönüllemek : Gönül almak
Gör : Mezar, mezarlık
Görümlük : 1. Nişanlanan kızı ilk kez görmek için gidildiğinde, oğlan tarafından kıza takılan veya verilen armağan 2. İlk görülen bir şeye yapılan tören veya karşılığında verilen armağan
Gös koyunu : Koyun sürüsünü önünde giden koyun
Göt kazmanlı : Çocuk oyunu
Götdeş : Arkadaş
Götdeşik : Arkadaş (Beyköy)
Götü pürüzlü : Ahlaksız, huysuz, geçimsiz
Göveri : Sebze
Göverilik : Sebze ekilen yer
Gövermek : Küflenmek
Göynek, Köynek : Yakası göğse kadar açık iç giysisi
Göynü dönmek : Midesi bulanmak
Göynümek
: 1. Dertlenmek, üzülmek, içlenmek 2. Toplandığında sert olan meyvelerin, zamanla kendi kendine fazla olgunlaşması, yumuşaması
Göz : 1.Oda 2. Suyun çıktığı yer, kaynak
Göz belertmek : Hiddetle yahut korkutmak için gözlerinin akını göstererek bakmak
Gözbastılık (vermek) : Gördüğünü görmedim demesi için birine para vermek
Gözemek : Örme veya dokuma eşyanın delik yerlerini örerek onarmak
Gözer : Buğday, toprak vb. elenen iri gözlü, büyük kalbur
Gubarık : Çalımlı, gururlu
Gubarmak, Kubarmak : 1. Çalımlı tavır takınmak, gururlanmak, böbürlenmek 2. Hindi, güvercin vb. nin tüylerini kabartması
Gubuduk, Kubuduk : Yalan, abartmalı söz yahut yalan söyleyen
Gudi : kısa boylu ve şişman kimse
Gudu : Atların, at gözlüklerine ve döşlerine bağlanan renkli kumaş şeritler, renkli iplikten örgüler gibi süsler
Guguk : Kumru
Gulgulu : Ağaçtan yapılmış kulplu su kabı
Gumpir, Kumpir : Patates
Gunnamak : Atın, eşeğin doğurması
Gurama: Tasarı (Beyköy)
Gurdalamak : Karıştırmak, KURCALAMAK
Gurgur : Hindi
Gurruk : Üveyik
Guskuru, Kuskuru : Çok kuru
Guşak vurmak : Kemer takmak
Guz : Gölgelik, güneş almayan yer
Gücüle : Güçlükle, ancak
Güdü parası : Çobanlık ücreti
Gülfatma : Hatmi bitkisi
Gülecen : İpliği makaraya yahut masuraya sarmak için
Güldürücü : Köy düğünlerinde oyun çıkaranları idare eden, köylüyü güldüren kimse
Gümlü, Gümnü : Küçük çömlek, güveç
Gümül : Ekin yığını
GÜN ÇALDI .: GÜNEŞ VURDU
Gün görmedik : Hiç ortaya çıkmamış
Gün vurmak : Meyve ve sebzelerin fazla güneş ışığından yanması
Günaşık : Ayçiçeği
Gündemelik : her gün giyilen elbise
Gündöndü : Öğleden sonraki vakit
Günek, Güneyik : Hindiba
Güney : Her zaman güneş alan yer
Günindi : Gurup zamanı, akşamüstü
Günülemek : Kıskanmak
Güpür güpür : Gürültülü
Güpürtü : Gürültü
Güre : 1. Çekingen, korkak, ürkek kimse 2. Hiç bağlanmamış, serbestçe gezmiş ürkek, azgın hayvan
Gürgür baba : Çocuk dilinde gök gürültüsü
Gütkü : Okurken satırları izlemekte kullanılan araç
Güzem : Sonbaharda kırkılan koyuni kızu yünü
Haba : Atkısı yün ipliğinden, çözgüsü kıldan dokunan kilim
Ha gorsan : Gûya, sözde, meğer
Hadin : Birden fazla kişiye söylenen hadi sözü
Hafkırmak : Öfke ile bağırıp çağırmak, saldırgan davranış göstermek
Hak : Köylerde geçici olarak hocalık yapan kimsenin, ücret karşılığı olarak aldığı buğday, nohut vb.
Haklı : Köye hak karşılığı hocalık yapan kimse
Hakıramak : Yüksek sesle gülmek
Hamlamak : Çürümek, parçalanmak
Halbuysa, Halbuysem : Oysa, halbuki
Hâline göre : Maddi imkânları nispetinde
Halka : Yelek biçiminde kadın giysisi
Hamır : Makarna
Haminne : Büyükanne
Hamurun gelmesi : Mayalı hamurun kabarması
Hangırda : Nerede
Hana : Halı, kilim, bez dokuma tezgâhı
Hanay, Haney : 1. İki katlı ev 2. Yörüklerde, devenin üstüne kurulan, beylerin hanımlarının bindirildiği gölgelikli köşk
Hanımısı : Hanımı
Hapaz : Avuç dolusu
Hapazlamak : Avuçlamak
Hap hapa, Hapı hapına : Yüz yüze, karşı karşıya
Haral : Kıldan, ketenden yapılmış büyük çuval
Haramkör : Haram yiyici
Harana, Haranı : Büyük bakır tencere
Harcanmak Harcamak (Bayram parası)
Hareket : Deprem
Harım : Sebze veya meyve bahçesi
Harlamak : Suyun ses çıkararak akması (Dikici)
Has boya : Kök boyası
Has dede : Öz dede
Hasıl : Biçilip hayvan yemi olarak kullanılan gök ekin
Haside : Şeker ve nişasta ile yapılan tatlı
Hasut : Kıskanç
Hava çekmek : Şarkı, türkü söylemek
Hatıl : 1.Çeşme yalağı, oluk 2. Hayvan yemliği
Hava çekmek : Türkü söylemek
Havanın ağıp dönmesi : Yağmurun yağmak üzere olması
Havrız : Lazımlık, oturak
Haya : Erbezi
Hayat : 1. Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer, hol 2. Avlu 3. Salon
Hayırdır? : "Hayırdır inşallah" sözünün kısa söylenişi
Hazâr : Herhalde
Hazır evlat : Yeniden evlenen kadının, koca evine beraberinde götürdüğü çocuğu, taygeldi
Hazin hazin yanmak : İçin için yanmak, yavaş yavaş yanmak
He, Heyye, Heyya : Evet
Hêcelik : Kız istemede söz alma, olumlu cevap alma
Hêcelik yatırmak : Başlık parası vermek
Hedik, Diş hediği : Kaynatılmış buğday yiyeceği, diş buğdayı
Heeç : ???????????????????????????????AYNEN, EVET, ÖYLE, TABİİ, DOĞRU
Heç seslenme : Hiç konuşma
Helal helal : Genzine yiyecek, içecek kaçarak öksüren kimseye denir
Helik : 1. Küçük patates 2. Duvar örerken, büyük taşların arasına, boşluklara konan küçük taş parçaları
Helik hülük : Değersiz, önemsiz, ufak tefek şey
Helke, Herke : Bakraçtan büyük kap
Hemin : Hem
Heng, Henk : Oyun, eğlence
Heng etmek : Çalgı çalıp, türkü söyleyerek eğlenmek
Hepicî : Hepsi
Her yaka : Her taraf ı (temizledim)
Herek : Asma dalları ve fasulyelerin sarkmaması için destek olarak dikilen sırık
Hertleşmek : Dalaşmak
Heye : Evet
Hıkkıdık : Hıçkırık
Hıltar : Davar ve sığırların boyunlarına takılan kayış yulara eklenen demir halka
Hınkırmak : Sümkürmek
Hıra : 1. Obur, çok yiyen 2. Hırka (Beyköy) 3. Cılız, çelimsiz
Hırışmak : İnat etmek, bir işi yapmamakta direnmek
Hış etmek, Hışını çıkarmak : 1. Oyunda rakibi eze eze yenmek 2. Evire çevire dövmek
Hış olmak, Hışı çıkmak : Çok yorulmak
Hışım gibi : Birden, hızla
Hışınmak : Vuracak gibi hamle etmek, elini kaldırmak
Hışır : Olmamış, ham kavun, karpuz
Hıtır hıtır : Yeterince bişmemiş, diri kalmış sebze yemeği
Hıyallamak :Sezmek, hissetmek, farkına varmak
Hiç de bile : Hiç de değil, kesinlikle, katiyen
Hilezon : Hilebaz, fırıldak
Hillim : Çok eski giyim eşyası
Himlemek : Kışkırtmak
Hinayet : Kötü davranışlarda, aşağılık hareketlerde bulunan
Hindi, Hindicik : Şimdi
Hizmekâr durmak :
Hizmete göndermek ( gitmek )
Hodurdamak : Kızgınlıkla söylenmek
Holus : İri gözlü kalbur
Hor : Öküz ve beygirleri çağırma ünlemi
Hora geçmek : Hoşa gitmek, işe yaramak
Horanta : Ev halkı, çoluk çocuk
Horata : Gürültü, şamata
Horata etmek : Alay etmek
Horsunmak : Değersiz, aşağı fgörmek
Höbermek : Bağırıp çağırarak dikleşmek, saldırıya hazırlanmak
Hökelek : Büyüklük, çalım, kurum, gösteriş
Hökütmek : Tartışma sırasında sert ses tonuyla çıkışmak, azarlamak
Hörgüçlü : Boğazında ur yüzünden büyük kitle oluşan kimse
Höykürmek : Yükek sesle ağlamak
Höyüklemek : Yığmak
Huğ : Kamıştan yapılmış derme çatma barınak
Humayın : Patiska
Huylamak : Dadanmak
Hümülemek : Ağlamak
...ı batsın
Icık, Iccıh, Icıcık : Azıcık, çok az
Ihı, İhi : İşte
Ihıcık : İşte
Ihmak : 1. Devenin çöküp oturması 2.Üzüntü, şaşkınlıktan oturup kalmak
-ık, -ik, -uk,-ük : -mış, - miş, - muş, -müş
...ık, ...ik, ...uk, ük (Ölük) : ...mış, ...miş,...muş,...müş Oluk Oluyor ??????????????
Ilat : 1. Kekeme 2. Kaba saygısız
Ildız görmek : Sırtüstü yere düşmek
Imık ımık : Belli belirsiz
Imızganmak : Uyuklamak
Incık cıncık : Gereksiz eşya, öteberi
Ipıcak : Sımsıcak
Iramak : Uzaklaşmak, Uzamak, Ara açılmak
Irık : İrsi, ırki
Irlamak ; Irlanmak ; Irlana ırlana gitmek : Sallamak, sallanmak
Irmak : Uzaklaşmak, Ayırmak
Irsız : Çok ağlayan yaramaz çocuk
Irvasa : Boş inancı olanlarca hastalığı iyi ettiğine inanılan büyü, kocakarı ilacı
Is cıs : İn cin
Isbaha : Kadınlar erkek gibi, erkekler kadın gibi giyinip oynamak (Beyköy)
Isdar : Halı, kilim vb. dokunan tezgâh
Isgıran, Iskıran : 1.Teknedeki hamuru kazımaya, kesmeye yarayan araç 2. Ateş küreği
Isıcak : Hamam
Ismarış : Ismarlanan şey, sipariş
Işıklı : Çarşamba
Işıklı : Karayel
Işılak : Parlak
Işılamak : Parlamak, aydınlanmak
Iymak : Dokuma tezgâhında halı, kilim vb. nin iplerini yerleştirmek, germek
İçeri guymamak : İçeriye sokmamak
İçi katılmak : Yaşça büyük veya makam sahibi birinin gülünecek bir davranışına, saygıdan dolayı kendini kasıp, gülememekten dolayı yaşanan durum
İçlenmek : Sebzelerin tanelenmesi
İçlik : 1. İç gömleği 2 Frek gömleği, mintan
İki yar : Birbirine zıt, düşman iki taraf
İki yar olmak : Bir konuda ikiye ayrılmak
İkiz eşi : Cinsiyeti aynı, tek yumurta ikizlerinden her biri
İleriden geriden (sohbet) : Şundan, bundan
İlgeçli, İlgiçli iğne : Çengelli iğne
İlik : Düğme
İlikevi : Düğme deliği
İlistir : Kevgir
İlişmek : Irza geçmek
İman tahtası : Kaburgaların birleştiği göğüs kemiği
İnce hastalık : Verem
İni : Kayınbirader
İreli geri bilmemek : Aklı ermemek
İrelmek : İrileşmek, gelişmek, büyümek
İreng : Eziyet, fenalık
İrim : Çıkmaz sokak
İrimlik : Ağaçlık
İrikme : Gelişme, büyüme
İrkmek ; İRKİLMEK : Birikmek; Biriktirmek
İsgilen : Arpacık soğanı
İskele : İstasyon
İsgelen, İskilen : Tohumluk küçük soğan, arpacık soğanı
İskiyet : Bağdadi duvar
İspit : Tekerleğin merkezinde çemberine kadar uzanan tel çubukların her biri
İssi : Karlı, yağmurlu, ayaz, ıslak
İş kayıt : İş güç
İŞİNDE AŞINDA
İşlemek : Çalışmak, iş yapmak
İşlenmek : Çalışmak, iş yapmak
İşlenti : Oya
İşlik : 1. İş yeri, atelye 2. Mintan, gömlek
İştecik : İşte
İtburnu : Yabani gülün meyvası, kuşburnu
İtelli : Ayak uçları dışarıya doğru olan at, eşek, katır vb. hayvanlar
İteği, İtey : Un elerken dökülmemesi için yere serilen bez veya şaplanmış deriden yapılan örtü
İtişken : Kavgacı, geçimsiz
İtişmek : Tartışmak, inatlaşmak, kavga etmek
İvez : Bir çeşit sivrisinek
İvil ivil : Yavaş yavaş
İyyatta :
Kabalak : İki yıllık soğanın yeniden toprağa dikilmesiyle elde edilen yeşil soğan
Kabırga : Semerin iki başı arasındaki tahtalar
Kademsiz : Talihsiz, şanssız, uğursuz
Kadın (kızım) : Güzel, şık, hoş
Kafa kanırtmak : Aksilik, inatçılık
Kahrolayım : VAR
Kak : Elma, armut vb. kurusu
Kaka : Büyük kardeş
Kakılı : Pek çok, yığılı, dolu
Kakırdak : Eritilmiş iç yağı veya kuyruk yağından kalan posa
Kakışmak : 1. İteleşmek 2. Karşılıklı söz direnişinde bulunmak, iddialaşmak
Kakıştırmak :İtelemek, sarsmak, sokuşturmak
Kakkıbıraklı : Geveze, çenesi düşük, çok konuşan
Kaklık : İçinde su birikintisi olan kaya oyuğu
Kakmak : 1. İtelemek 2. Çakmak (yere)
Kaktırmak : İtmek, itelemek
Kalak : Boynuz
Kaldırkop : Hafif meşrep; ağır başlı olmayan kimse
Kalgımak : Sıçramak, hoplamak, zıplamak
Kalık : Evlenmemiş yaşlı kız
Kalle :
Kalmık : Evlenmemiş yaşlı kız
Kaltak : Delikanlı
Kamaz : Kasırga, şiddetli yel
Kan ılımak, Kanı ılımak : Sevmek
Kanatma : Sakızotu, kenger
Kangal :Deve dikeni
Kangudu kon : Kadın halk oyunu
Kansırmak : Genizden balgam sökmek
Kapakkaya : İki yüzü düzgün yassı kaya
Kapçık : 1.Tahıl kabuğu 2. Mısır koçanını kaplayan yaprakları
Kapısalık : Aralıklı çakılan tahtalardan yapılmış bahçe kapısı
Kaplık : Kap kacak konulan, ahşaptan yapılan, duvara tutturulan gereç, raf
Karamavi : Lacivert
Karaca : Soğan tohumuı
Karadaban : Hayvanların ayak altlarında nalsızlıktan olan bir çeşit yara
Karadamak : 1. İnatçı 2. Az konuşan
Karadavu : Buğday başaklarında görülen, taneleri kömür gibi karartan hastalık, sürme hastalığı
Karadoğram : Yağsız, sinirsiz, kırmızı et
Karakavuk : Çiğ yenen, salatası yapılan bir bitki, hindiba
Karasoğul : HER ZAMAN NEMLİ ISLAK TARLA
Karaişçi : Gündelikçi, amele
Kardeşlenmek : Ağaç ve bitkilerde bir kökten birkaç dal birden filizlenmek
Karık : 1. (Ses için) Kısık 2. Bağ ve bahçelerde sebze ekmek için ayrılan bölümler, evlek 3. Ark
Karınca başı : Bulgurun irisi
Karnıkara : Börülce
Karsamba : Kar helvası. Karın üzerine pekmez dökülerek yapılan tatlı
Kartmak : Yara kabuğu
Kansırmak : Boğazı sesli şekilde kazımak
Kaskara, Kaskaranlık : Kapkara, kapkaranlık
Kasmak : Bir şeyi aldatarak birinin yapmak
Katık : Yağı alınmış yoğurt
Katın katın :Kat kat
Katır gibi : Dinç, sağlıklı
Katmak; Gatmak (su , çay ) : Doldurmak
Katmer : Arasına kaymak, yağ sürülerek katlanmış yufka ekmek
Kavalık : Bataklık
Kavallamak : Çalmak
Kavırga, Kavurga : Ateşte kavrulmuş tahıl
Kavlık, Kavluk : İçine kav, çakmak konulan cüzdan
Kavrama : Küçük el orağı
Kavsal : Mısırın yeşil yaprağı
Kavsara : 1. İçi boş kabuk 2. Zayıf, güçsüz kimse
Kayarlamak : Sövmek
Kaydırma : Ev, ve ahırdan dışarı çıkık biç,mde yapılmış,üstü örtülü yer
Kayır : Nehir veya çay sularının sürükleyip getirdiği kum ve taş parçaları
Kayırmak : Korumak
Kayış : Bel kemeri
Kaymak : Çene altı, gerdan
Kayme (Gayme) : Lira
Kayneşmek: Kıpırdamak
Kayrak : Yassı, düz taş
Kaysak : Kaymak, Kabuk ? (Beyköy)
Kazan eniği : Büyük tencere
Kepe : Ceket
Keçeli : Yüzsüz
Kedi biciği : Kedi eniği
Kedibiciği : Koltuk altında çıkan bir çeşit çıban, köpek memesi
Kef : Dudaklara yapışıp kuruyan tükürük
Kefere : Terbiyesiz, kötü adam
Kehel : Tembel
Kekil : Kadınların eşarbının altından alınlarına sarkan kısa saç, kâkül, perçem
Kekir : Olgunlaşmamış ceviz, badem
Kelem : Lahana
Kelemiye : Sürülmeden bırakılmış tarla
Kelep : Yumak hâlini almamış büyük yün çilesi, demet, kangal
Keler : Kertenkele
Keleş : 1. Yiğit, temiz yürekli, kabadayı 2. Hasta, cılız, zayıf
Keleter, Keletir, Kelter : 1.İki kulplu, küfe biçiminde büyük sepet 2. Kulpsuz yayvan sepet, sele
Kelik : 1. Eski ayakkabı 2. Terlik
Kemçik : 1. Alt çenesi çıkık, üst çenesi içeriye çökmüş gibi duran, dişleri üst üste gelmeyen 2. Gereksiz konuşan, geveze
Keme : Büyük, iri fare
Kemes : Kese yoğurdu (Beyköy)
Kemre : 1. Derideki kalın kir tabakası 2. Yara kabuğu
Kemrişmek : At, eşek vb. nin birbirlerini dişleriyle kaşımaları
Kendini naza kısmak : İstekli olduğu hâlde, yapmacıklı hareketlerle isteksiz gibi davranmak
Kendir : Urgan, ip
Kenevirala : Kenevir rengi
Kepe . Ceket
Kepertme : Aşırı yorma
Kepez : Tavuk ve kuşların ibiği veya başındaki uzun tüyler, sorguç
Kepi : Ayakkabı derisi, kösele, gön
Kepici : 1. Hesabi, tasarrufçu ???? 2. At arabasıyla köylerde satan kimse, çerçi
Kepmek : Yapının, duvarın, toprağın yıkılması, çökmesi
Kelkibar : Kendini beğenmiş işe yaramaz
Kereslenmek : Nazlanmak
Kerevze : Geveze, çok konuşa
Keri : Sonra
Kericêzim : Sonracığıma
Kerit : Taşlı ve tavlı toprak
Kerkenek : Delice de denilen yırtıcı bir kuş
Kerkenek : Kerkenez kuşu
Kerme : Gübre,Tezek (Beyköy) kızı
Kertik : Küçük sabun parçası
Kes : İri saman
Kesber : Cıvık olmayan hamur
Keselemek : Kese, torba içine koymak
Kesik : !. Çökelik 2. Çok sulak bağ, bahçe, tarlanın çevresine, su basmaması için açılan kanal, hendek
Keslemek : Yemeği isteksizce, seçerek yemek
Kesmik : İpten yapılan, köpekleri bir yere bağlamak için, başlarına geçirilen araç
Kestirim : Kestirme
Keşir, Keşirotu : Havuç
Kete (Beyköy) : Bazlama
Keten : Gelinliğin kesim günü
Kezek : Geceleri evlerde sıra ile yapılan aile toplantısı
Kıç : Bacağın dizle kalça arsındaki uyluk bölümü
Kıçısı : Bebeklerinin kıçı için, annelerinin kullandığı ifade
Kıftır kıftır : Yürüyüşü oynak davranışlarla, kırıtarak
Kıkırdamak : Ölmek
Kıkırdatmak : Öldürmek
KIL PRANGA : Çok şık giyinen (Beyköy)
KILFIRANGI : Çok süslü,temiz ve güzel giyinen
Kılı kılına : Tam olarak, enküçük ayrıntısına kadar
Kılkıla : Ağız ağıza (dolu)
Kımsır : Pinti
Kıncırdak : Tahterevalli
Kınıcık : Azıcık, biraz
Kıpkıp : Gözünü çok açıp kapayan
Kıpreşmek : Toplanmak, hareketlenmek
Kır eşşek : İhtiyar
Kır papaz : Yaşlı olup, öfkelenilen kişiye söylenir
Kırarmak : Saçın ağarması
Kırcı : 1. İnce bulgur 2. Ufak ve sert taneli kar
Kırcımak : Kışın soğuk havalarda ufak ve sert taneli kar serpiştirmesi
Kırçmak : Ezerek, kırarak koparmak
Kırı : Eşek yavrusu, sıpa
Kırık : 1.Melez 2. Kadının yasalara ve töreye aykırı oalarak ilişki kurduğu erkek
Kırık derik : Ufak tefek, döküntü eşya
Kırıntı : Yemiş, çerez
Kırklık : Davar kırkılan makas
Kırlı : Şehir dışında, kırsalda yaşayan, kaba
Kıs kıs etmek : Köpeği saldırtmak için tahrik, teşvik etmek
Kıstırgaç : Saç tokası
Kışalamak, Kişelemek : Kovalamak
Kışlak : Kışın barınılan yer
Kıt koymak ( Olmadık hakareti kıt koydu )
Kıtellik : Vuruşma, birbirini öldürme
Kıtık : 1.Yün veya pamuk atılmadan yapılmış yatak, yastık. 2.Kabalığını kaybetmiş yatak, yastık yünü, pamuğu 3. Yastık, minder içine konan keten, kendir vb. lifleri
Kıtır : Ateşte kızartılıp, ufak parçalara bölünmüş yufka ekmeği
Kıvratmak : Acele ettirmek, hızlı iş yaptırmak
Kıydak . Kısa adımlarla çabuk yürüyüş
Kıyı becek : Görünmeyen yerler, dip köşe
Kıyın kıyın : Kenardan kenardan, görünmemeye çalışarak, gizli gizli
Kıynıştırmak : Kapı veya pencereyi aralık bırakmak
Kıynışık : Aralık kalmış
Kıypıtmak : Yalan söylemek, kıvırmak, kaçmak, kaçırmak, yan çizmek
Kıytarmak : Kapıyı, pencereyi kıynıştırmak, Aralamak
Kıytarık : Kapı, pencere vb. için hafif aralık
Kız bitirmek : Bir erkeğe kız isteyip söz kesmek
Kızak : Tez kızan
Kızgın : Sulu yemek
Kızgırmak, Kızkırmak : 1. Azgın atın kişnemesi 2. Kadınların karşılıklı sövgülü bağırışması
Kızıl evli : Taneli bitkilerde evini gelişmemiş tane
Kızıl yörük : Yılancık hastalığı
Kızmık : Harman savrulup taneleri elenirken gözlerin üstünde kalan kapçık ve taneli samankalan
Kilimci : Öfkeli kişinin, "kim" sorusuna karşılık olarak kullandığı ifade
Kim neynesin : Ne yapsınlar
Kimya gibi : Çok az
Kine : Ki
Kirenlik :
Kirkit : Dokumacılıkta atkı ipliğini sıkıştırmak için kullanılan, demirden yahut ağaçtan yapılmış dişli araç
Kirman, Kirmen : Elde yün eğirmeye yarayan araç
Kişnemek : Yüksek sesle gülmek
Koca ana : Yengelerin en büyüğü
Koca baba (Goca buba) : Dedenin erkek kardeşi
Koca kapı : Evin, iki kanatlı büyükgiriş kapısı
Kocaman : Aile büyükleri
Kocasak : Koca arayan
Kofa : İnce ve püskül biçiminde bir çeşit saz
Koğ : Birini arkasından çekiştirme, yerme, kötüleme
Kohuh: Pis kokan, kokmuş
Kokar : Kadınların birbirini aşağılamak için kullandıları söz
Kokuya boğmak kokuya bulamak : Bulunulan ortamı sigara, içki vb. kokusu ile doldurmak
Kolay gele : Kolay gelsin
Komat : Haydi
Konak : Kundak çocuklarının başlarındaki kepek tabakası
Kopça : Düğme
Kopmak, Kopturmak : Koşmak, hızlı gitmek
Kort kort yürümek : Çalımlı, kurumlu yürümek
Kovalaşmak : Bir kaç kişinin birini çekiştirmesi
Kovalmak :
Bir ucu dağda son bulan kapalı boğaz, iki dağ, tepe arasındaki boşluk, vadi.
Koyak : Dağlar arasındaki
Koyuk koyuk : Dokunaklı, içli ses, şarkı
Koyup gelmek : Bırakıp gelmek, terk etmek
Koyup gitmek : Bırakıp gitmek, terk etmek
Koza : Püskül
Kozak : Çam, haşhaş kozası, meyvesi
Kozaklı : Eşi tarafından, başkasıyla aldatılmış, boynuzlu
Köfün : Büyük sepet, küfe
Köken : Kvun, karpuz, kabak vb. bitkilerin toprak üzerinde yayılan dalları
Kölleme : Kaynatılmış buğday
Kömbe : İki sac arasında yahut külde pişirilen mayasız ekmek
Kömeli : Çok
Kön kön etmek : Öksürmek
Köpürek : Köpük
Kör duman : Sis, pus
Kör olayım : Karşısındakini söylediklerinin doğru olduğuna inandırmak, sözlerini pekiştirmek için söylenen söz
Kör mü, Kör müsü : Kör değil ya, göre göre
Kör naşşal : Kör
Körpe : Yeni doğmuş koyun, keçi yavrusu
Kösdü : Köstebek
Kösevi : Ateş karıştırmaya yarayan bir ucu yanmış odun, tahta
Kösmek : Göçmek, yıkılmak
Kösülmek : Sere serpe oturmak, uzanmak
Kösüre : Kesici araçları bilemeye yarayan bir çeşit taş, bileği taşı
Köşek : Deve yavrusu
Köşker : Ayakkabı tamircisi (Beyköy)
Köteş : Şilte
Kötev : Hayvanların karınlarının altında olan şiş
Köyce köyce : Köy köy
Köylücek : Bütün köylü birlikte
Köynek : Gömlek, iç gömleği, bir tür fanila
Kubuz : Yalan, gerçek dışı
Kubuzcu : Yalanlarla kendini öven
Kukumav : Baykuş
Kulağını bükmek (radyonun) : Radyoyu açma düğmesinden açmak
Kulaklı : İki kulplu sahan
Kulplu : İki kulplu sahan
Kumdarı : Tanelerinin uçları sivri ve küçük mısır
Kumul : Yığın
Kundak : Mısır koçanı ile onu saran kalın yeşil yapraklar
Kupa : Bardak
Kursak : Mide
Kurtlanmak : Kıskanmak
Kurtlu : Kıskanç
Kuru diri : Kuru fasulye, mercimek, nohut vb.
Kuruluk : Evin girişinde, avludaki hayvanların barınağı, odun, pulluk, tuluk vb eşya konulan yer
Kusur kal :
Kusur kalma :
Kusura kalma : Kusura bakma
Kuşâne : İki yanında tutacak yeri bulunan büyük tencere
Kuş lastiği : Sapan
Kuyruklu: Akrep
Kuzay : Güneş görmeyen, gölgelik yer
Kuzuluk : Kuzu ağılı ( Beyköy )
Kükremek : Sirkenin bozulup köpürmesi, pekmezin bozulup ekşimesi
Küküm : 1. Davar kılının dip tarafındaki çok ince lifli olanları 2. Posa, döküntü ( Özellikle kıl, yün için)
Küllük : Kül ve süprüntü atılan yer, çöplük
Kümes kümes : Kümes hayvanlarını kümese sokmak için söylenir
Künde : Hamur topağı, beze
Küneşlemek, Künüşlemek : Uyuşuk oturmak
Küpe : Koyun ve keçilerin çenesinin iki yanından sarkan deri uzantıları
Küpeç : Küçük küp
Küpüç : Kısa boylu, şişman
Kürdiye : Kadın ceketi, uzun hırka
Kürdülü : Kırkılmamış tüylü keçi
Kürek (yapmak) : Yoğurt gibi yiyecekler için yufkayı üç parmakla kürek şekline getirmek
Kürük : Küçük kulaklı koyun, keçi
Küseğen : Sık sık, çabuk küsen
Küt : Kötürüm
Küt olmak : 1. Kesici ve sivri araçların ağzının körleşmesi 2. Kötürüm olmak
Lades kuruşmak : Lades tutuşmak
Laf etmek, edivermek: Sohbet etmek, konuşmak
Lafçı : Dedikoducu
Lafı sündürmek : Sözü gereksiz uzatmak
Lambayı uyartmak : Alevini ve olayısıyla ışığını artırmak
Lamtı : Uyuşuk kimse
Lamtı : Sapı kırılmış bıçak
Lav lav - Lavır lavır konuşmak : Palavra atmak, boş konuşmak
Lavırtı : Palavra, boş konuşma
Lavurdak : Palavra atan, boş konuşan
Leğen şapka : >>>>>Fötr
Lellak : İki yüzlü
Lembirlep : Ağzına kadar dolu, çok dolu
Len : 1. Ey, ulan anlamında seslenme ünlemi 2. Hitap ünlemi
Leylanba : Çok uzun bacaklı
Liba : Atın eşkinden daha hızlı yürüyüşü
Lingirdemek : Bacaklarından bazısı kısa olduğundan, dengesi bozulmuş masa veya sandalyenin sallanması
Lokul, Lokur : Tahan veya haşhaşla yapılan, fırında pişirilen çörek, nokul
Lokum yeme : Köy düğünlerinde, kız istemede olumlu cevap veren kız evince lokum ikramı, ağız tadı
Lom : Yalan
Lom sözlü : Lafını, konuşmasını bilmeyen, ulu orta konuşan
Lök : İğdiş edilmiş deve (Bademli)
Löküs : Lüks lambası
Lökgeş, Lökeş : Hareketleri ağır, durgun kimse
Löm löm : Ağır ağı ve sallanarak yürümeyi anlatan söz
Mağaza : Dananın kapatıldığı yer
Maket : Divan, Sedir
Mala : Tahta, cam silmek veya bulaşık yıkamak için kullanılan bez parçası
Malak : Manda yavrusu
Malcı : Büyükbaş hayvancı
Malcılık : Büyükbaş hayvancılığı
Malmaşat : Çoğul anlamda büyükbaş hayvan
Mama : Hala (Çölovası)
Mamak : Yenilen yumru köklü bir bitki
Mandal : Eski evlerin kapılarının arkasındaki kol demiri
Manguş : ( Deliler Ceridi Köyü )
Mardalı : İri kemikli, iriyapılı insan, hayvan
Masavıt : ASptal, sersem
Mâsuzdan, Mâsuzcuktan : Yalandan, yalancıktan
Maşala : Düğünlerde geceleyin köy meydanında yakılan ateş
Mavlamak, mavlatmak :
Mat : Şeker ağdası
Matrah : Şaka, güldürücü söz
Mavrı : Ham meyve ve onun buruk, kekremsi tadı
Mayıs : Yaş sığır pisliği, gübre
Mayışmak : 1. Sıcaktan, mide dolgunluğundan yahut zevkten gevşemek 2. Saygısızca, yayılarak oturmak
Maykırmak : Sığırın bağırması, böğürmesi
Mazı : Bilye
Me, Meh : Al, buyur
Mehel : Uygun, yerinde
Mekke : Mısır bitkisi ve tanesi
Melefe : Yatak ve yorgan çarşafı
Melez : Karışık tahıl, aşlık
Melik : Dokunmak üzere çile, yumak yapılmış ip
Memiş : Meme
Memişhane : Hela
Mendil : Sofra bezi
Menevrek : Kıldan dokunmuş şalvar
Mere : Köpeğin yaşı
MERET : UĞURSUZ VB ???????????????????????????
Meselen : Misal olarak, söz gelişi
Meses . Hayvanları dürtmekte kullanılan ucu demirli değnek, üvendire
Meslastik : Mest ve üzerine giyilen lastik ayakkabı
Mesmursuz ; Mesmuru yok : Yersiz, densiz, gereksiz biçimde
Meşe : Bilye, misket
Mıhladız : Mıknatıs
Mıhlama, Mıkla : Soğanlı kıyma, pastırma, ıspanak üzerine yumurta kırılarak yapılan yemek
Mıkkak : Küçük çocuğun hıçkırık sesi
Mılık : Yüz, çehre
Mılığını yıkmak : Sevinmediğini belli etmek, kırgın durmak, surat etmek
Mırık : Sıpa
Mırmır : Belalı
Mırtmırt : Kelek
Mısır koçanının kabuğu
Mısır tavuğu : Hindi
Mısmar: Büyük uzun çivi
Mısmıl : 1.Ağır, gevşek; Pis, kirli 2. İyi
Mısmıs : Sessiz, utangaç
Mıy mıy : Çok yavaş hareket eden, konuşmaya bile üşenen
Mızımak: Oyun bozanlık etmek
Miçi : Çocukların yassı taşlarla vurarak oynadıkları, ceviz büyüklüğündeki yuvarlak taş
Mirt mirt: Kısaboylu
Moçuk : Domuz yavrusu
Modurdanmak : Kızgın kızgın mırıldanmak, homurdanmak
Mommom : Konuştuğu zor anlaşılan
Mostura ; mosturalık ; mosturası bozuk
Moşul moşul : Yemek yerken çıkarılan ses
Mozalak : Ham, olgunlaşmamış
Mozu : Domuz yavrusu
Mucuk göstermek : İşaret ve orta parmağın arasına baş parmağı sokmak
Mudul : hayvanı dürtmek için kullanılan, ucu sivri değnek veya onun ucundaki çivi
Mudullamak : Uyarmak için dürtmek; Hayvanı üvendireyle dürtmek
Mungur : Küçük bakreç (Beyköy)
Musluk : 1. Kesilmiş, yüzülmüş ama parçalanmamış hayvan gövdesi 2. Kırsalda hayır sahiplerinin yaptırdığı su deposu, su küpü
Muşkurmak : İçini çeke çeke ağlamak
Muştak : Bir konu üzerinde gereğinden fazla duran
Muşuldamak : Büyükbaş hayvanların burunlarından gürültülü soluması
Muşmula : Buruşuk suratlı
Mut : Bedava
Mutçu : Bedavacı
Muzu : Armut kurusu
Mücüde : Muştu, müjde
Mücüre : Küçük kilitli sandık
Müliz : Parasız, fakir
Müsendire : Yüklük
Müzmahal etmek : İşe yaramaz hâle getirmek, ziyan etmek
Nafile : İyi, güzel, istenen gibi olmamış, iş yok
Naha : Tuh, yazık
Nahal, Ne hal : Nasıl
Nahıl : Nasıl
Nakıs; Nakis : Ters, inatçı
Nalet : Lanet
Namazlâ, Namazlağı : Seccade
Namıkör : Nankör
Namtı : Sapsız bıçak, çakı, bıçağın demir kısmı
N'arasın : Yok
Nardek : Nardan yapılan ekşi pekmez
Naşal : Dik kafalı, ters
Ne bilem ne : ( Bilmemne )
Ne edip kodun : Ne yapıyorsun, yaptın
Ne has : Nasıl oldu da?..
Ne vâ : Ne olur (Yesek ne vâ)
Nece : Nice, ne kadar
Necep : Nasıl
Necep olsa :Nasıl olsa
Neci : Kim
Neçe sonra : Nice sonra, uzun zaman sonra
Neferne : Küçük salkımlı üzüm
Nelik (neliklerle): Ne emek, zorluk, sıkıntı
Nene : Yaşlı kocanın, karısının gıyabında, ondan söz ederken kullandığı söz, hanımım,
Nennen : Ninni
Nennen çekmek : Ninni söylemek
Nere : Nereye
Nereme sığdıracağım : Tıka basa doymuşun sözü
Netceñ : Ne yapacaksın?
Nêdiyoñ : Ne yapıyorsun?
Neynesin : Ne yapsın?
Neyneyon : Ne yapıyorsun?
Neyneyen : Neyleyim, Ne yapayım
Nezir : Yağlı çıra
Ninik : Bez bebek
Ninni, niyni : Ağıt ??????????????????????????????????????????????
Nizbet : Yetersiz, işe yaramaz, kötü
Nokul : Mayalı hamurun içine tahan, haşhaş, ceviz konularak yapılan çörek
Nor : Lor
Numunelik (Mecazi)
Nusmak : Yumrukla dürtmek
Nüzul : İnme
Ocumak : Korkmak, ürkmek, çekinmek
Ocutmak : Yıldırmak
Oğul balı : Baharda çıkan arı yavrularının yaptığı beyaz ve iyi bal
Oğulluk : Üvey oğul
Oğursak : Süt veren koyun
Oh : Yalvarma ifade eden ünlem
Ohôo : Daha neler anlamında ünlem
Ohşamak : 1. Benzemek 2. Kına gecesinde geline tefle hüzünlü şeyler söyleyip ağlatmak
Oka kalkmak : Soğanın ortasından, tohumu taşıyan sap çıkması
Okka : Kilogram
Okkalamak : Ağırlığını kestirmek için elle tartmak
Okkalı : Güzel, iyi, değerli
Oku, Okuntu : Küçük hediyelerle yapılan düğün çağrısı
Okucu : Düğüne davet eden
Okulu: Düğüne davet edilen, davetli
Omca : Bağ kütüğü, asma
Onarmak : 1. Düzene sokmak, düzenlemek 2. Et işlemek, parçalara ayırmak
Oncağız : O zavallı
Ondurmak : Varlıklı etmek
Ora : 1. O yer, orası 2. Oraya
Ordan: Ondan sonra
Orman dutu : Böğürtlen
Ossurgan böcüsü : Osuruk böceği
Oturak : 1. Arkalıksız alçak sandalye 2. Kıç 3. Lazımlık
Oturma, Oturup kalma ( Meyve ) : Meyvelerin, fazla bekletilmekten yumuşayarak, renginin, tadının bozulması
Ovcalamak : Ovmak
Ovmaç : Kurutulmuş Hamuru ovalayarak elde edilen kırıntılarla pişirilmiş çorba
Oya : Sürüden ayrılarak, orada burada otlayıp arkadan gelen davar, sığır
Oygu : Tahta kaşık oymakta kullanılan ucu eğri bıçak
Oygulama : Seyrek ve gelişi güzel dikmek
Oyma : Bacaların üstündaki karşılıklı delikler
Oyuk : Bostan korkuluğu
Oyun çıkarmak : Köy düğünlerinde, perşembe akşamı köy meydanında köy seyirlik oyunları oynamak
Öbbe, Öbme : Yanak
Öbürsü gün : Yarından sonra
Ödek : Korkak
Ödü sıtmak : Ödü patlamak, çok korkmak
Ödü yarılmak : Çok korkmak
Öğretlemek : Fitlemek, kışkırtmak
Öğütlemek : Birisini kandırıp, bir başkasına karşı kışkırtmak
Öküz baklası : Baklanın dha büyük ve yabani olanı
Öl : Toprağın nemi, tav
Ölçüp dökmek : Bir şeyi inceden inceye düşünmek, ölçüp biçmek
Ölelikce : Öylelikle
Ölesek : Hasta, düşkün
Ölgün : Pişirilerek diriliği giderilmiş, öldürülmüş sebze
Öndüğü, Öndükü gün : Evvelki gün
Öneze : Avcıların av beklemek için taş yığınından yaptıkları pusu, av bekleme yeri
Öngü : O, önündeki, yanındaki
Öngürde : Orada, şurada
Önlük : Önlük
Önmek : beklemek
Örek : Başıboş gezen hayvan sürüsü
Örflü : Saygı uyandıran, sözünü geçiren
Örklemek : Hayvanın ipini yere çakılmış kazığa bağlamak
Örme : Kıldan örülerek yapılan, hayvan bağlanan ip
Örü : Sürünün gece otlaması
Örük : Saç örgüsü
Öskemek : Göreceği gelmek, özlemek
Öte git : İleri git
Öte ova (Yeregiren vb. )
Öte yaka : Karşı taraf, öbür taraf
Öte yan : Öbür taraf
Öte yüz : Öbür taraf, arka taraf
Ötebete : Öteberi
Öteygün : Önceki gün
Ötlek : Korkak
Ötmek, Ötmüş : evlenmek istemek, >Evlenmek isteyen ???????
Ötürek : Sulu cıvık dışkı, ishal
Ötürmek : İshal olmak, Sulu cıvık dışkı yapmak
Öveç : İki yaşında erkek keçi
Övermek : Yayılmak (Yağ için)
Övez : Sivrisinek
Öz : Güç, dayanıklılık
Özbe : Deste, demet
Özsüz : Hâlsiz
Özelemek : Özlemek
Özemek : Yoğurdu sulandırmak
Özü baymamak : Acıya dayanamamak, bakmaya veya yapmaya cesaret edememek, kıyamamak
Paç : Anapara, sermaye
Paçal : Çeşitli şeylerin karışımı
Paçasız : Pasaklı
Pahal : Cimri
Palta koyun : Kart koyun
Pança : Avuç ve ouyunun adı
Pança pança : İri iri, parça parça (vücutta kırmızı leke)
Pançak : Pençe
PANÇAKLI : Tırtıklı, pürtüklü
Pampur : Tren
Pangınot : Kâğıt para, Lira
Pap : Uyuşuk, beceriksiz
Para çetirmek : Yankesicilik yoluyla parası çalınmak
Para çevirmek : Düğünlerde çalgıya verilmek üzere paranın oynayanların başının üzerinde çevrilmesi
Parpı : Azar, paylama
Parpılamak : 1.Azarlamak, paylamak 2. Dövmek
Parmıyı yemek : Dayak yemek
Pardı, Parda : 1. Bağ, bahçe çevresine çalılardan yapılan çit 2. Toprak damlı evlerde çatı uzantısı, saçak, 3. Toprak damlı evlerde tavana konulan uzunlamasına yarılan ağaç, kiriş
Part : Yüzük oyununda, yüzüğün saklandığı mendil, bez parçası ve oyunun adı
Pasaf : Pislik, kir, süprüntü
Pastafı çıkmak :Yıpranmak, iyice eskimmek, kullanılmaz duruma gelmek
Paşayandı : Sardunya çiçeği
Pat : Sedir, kerevet
Pataklamak : Dövmek
Pate : Patates
Patik : Çorabın üstüne giyilen, el örgüsü kalın konçsuz çorap
Patike : Patates
Patlak : Patlamış mısır
Patlangeç :Mürver ağacından yapılan, "pat" diye ses çıkaran oyuncak
Pavkırmak, Pevkirmek : 1. Ulumak, ürümek (Kurt, tilki, çakal vb.) 2. Sinirlenip bağırmak
Pay : Rüşvet
Payalı : Kendini beğenmiş, çalımlı
Payam : Badem
Paytak : Eğri bacaklı insanın yürüyüşü
Pazar âşamı : Dinar pazarı salı günü kurulduğundan, pazartesi günü akşamleyin
Pazar ekmeği : Has undan yapılan beyaz ekmek, francala
Pendir : Peynir
Penes :
Pesenk etmek : Şaşmak, şaşırmak
Peş : Peşin
Peşkir : Havlu
Peşkir : Önlük, mendil (Beyköy)
Petlek : Pörtlek, dışarıya doğru çıkık göz
Pılıçga : Rüşvet
Pırlanmak : Dönmek
Pırtı : 1. Ufak tefek ev eşyası 2. Elbise
Pırtı pazarı : Parça kumaş, eski elbise vb. satılan pazar
Pırtı yazmak : Düğün için alınacak elbiseleri belirlemek
Pıskırmak : Aksırmak
Pıynar : Bir çeşit çalı
Pine pine ???????????????????????
Pişegen : Çabuk pişen
Pişi : Mayalı hamurdan yapılan, yağda kızartlarak bişirilen yiyecek
Piyazlamak: Pohpohlamak
Poçu, Poşu : 1.Boyun atkısı, şal 2. Başa sarılan, çevresi saçaklı ipek örtü
Podye : Okul önlüğü
Pohluh : Hayvan pisliğinin döküldüğü, biriktirildiği yer
Potak : Manda yavrusu
Potuk : Deve yavrusu, manda yavrusu
Pullu : Çevresi ve üstü pullarla işlenmiş, kırmızı kadın başörtüsü
Pusarık : Bulutlu, puslu, yağışlı hava
Puskurmak : Ağzında bulunan yiyeceği, içeceği, hızla dışarı çıkarmak
Pusmak : Korkudan saklanmak, sinmek, ses çıkarmamak
Pür : Çam, ardıç ağaçlarının ince yaprakları
Pürçük : 1.Taze soğan, sarımsak, pırasa vb. sebzelerin yenilen yeşil yaprakları 2. pancar, havuç, soğan vb. sebzelerin ince saçak kökleri 3. Dokumaların saçaklanmış yeri
Pütünce : Tamamıyla, tümüyle
Rahmet : Yağmur
Ramazannık : Ramazan ayı
Sabaca : Sabaha kadar
Sabah yeri : Şafak
Sabah yeri açılmak : Şafak sökmek, tan yeri atmak,
Sabâla : Sabahleyin
Sağın : Sağmal hayvan (Beyköy)
Sağılmak : İpliğin, kumaşın boşanması, çözülmesi
Sabahçadan : Sabah erkenden, sabahtan, sabahleyin, sabah saatlerinde
Sabâla: Sabahleyin : Pişmiş etin içindeki, yendiğinde saç uzattığına inanılan kalın sinirler
Sak : Uykusu hafif
Sakalaçarpan, Sakalasarkan : Erişte ve yeşil mercimekle yapılan çorba
Sakar :
Sakıramak, Sakırdamak : Çok titremek
Sako : Palto
Saksağanbeyni : Yoğurtla pekmez karıştırılarak yapılan yiyecek
Sal : 1. Ölü, hasta, yaralı taşınan sedye 2. Tabut
Salakane : Salak, beceriksiz
Salık : Kendini salmış, koyvermiş, üstüne başına bakmaz kimse
Salındırma : Köy düğünlerinde, gelinin başındaki toza, tuğa bağlanarak sarkıtılan rengârek krepler
Sallangaç, Sallangeç, Sancak : Salıncak
Sallantı : Deprem
Sallasırt etmek : Başkasının malını, eşyasını haber vermeden alıp gitmek
Salmak : Yellenmek
Salvar : Salya, tükürük
Sap : Başağıyla birlikte ekin
Sarkanak : Püskül, saçak
Sarmak : Köpek vb. hayvanların saldırnması 2.Tırmanmak
Sası : Anlamsız, hoşa gitmeyen söz
Semah : Düğünden önce, güveyin arkadaşları ve davetlilerin katıldığı, erkeklere mahsus içkili, yemekli eğlence
Samıt : Susan, konuşamayan
Sandırama : Uykuda sayıklamak
Sangabak : Aptal, sersem, şaşkın
Saralamak : İyice sarmak, sarıp sarmalamak
Savak : Beli sakat insan veya hayvan
Savıştırmak : Göndermek, geçirmek
Savran : Deveci, deveci başı
Saya : Kadın giysisi
Saylanmaz : Sayılmaz
Sayvant : Ağıl, mandıra
Saz : Bataklık
Seğirtmek : Koşmak
Seki : 1. Evlerin önüne yazın oturmak için taş ve çamurdan yapılan, yarım metre yüksekliğinde set 2. Sedir, kerevet 3. At, eşek ve sığırların bacağındaki ak leke
Seğmen, Seyman : Düğünlerde törene yerli giysilerle atlı ve silahlı olarak katılan yiğit
Sekme : Kadın halk oyunu
Sekmek : Çekmek
Selavatlaşmak : Karşılıklı salavat getirerek vedalaşmak
Sele : Çamaşır sepeti
Selek : Eli açık, cömert
Sene : Sana
Senek, Sinek : Çamdan yapılmış su testisi
Sellemek : Çocuğun uykuda işeyip yatağını ıslatması
Senget : Senirkent
Senit : Ekmek tahtası
Seplemek : Bırakmak, salıvermek
Seren : 1. Odalarda tavana yakın konulan raf 2. Meyve, sebze, tarhana kurutmaya yarayan, genişçe üstü açık balkon 3. Kuyudan su çekmekte kullanılan, kaldıraca benzer bir aygıt
Sergi : 1. Yaygı, yaygı olarak kullanılan halı, kilim 2. Köy düğünlerinde, güveyin köy meydanında dinelerek, davetlilere ikram leblebi, şeker ikramı, onların da güveye para, takı takması
Sertelmek : Sertleşmek (Beyköy)
Ses etmemek : Sessiz durmak, sessiz olmak
Seselmek : Gelişmek, büyümek, yetişmek
Seslenmemek : Cevap vermemek
Setre : Ceket
Sevi : Aşk
Sevincik DELİSİ : Birden ve aşırı sevinçle heyecanlanıp, dengesini yitiren kimse
Sevindirik : Birden duyulan sevincin verdiği heyecan
Seyman, Seymen : Düğünlerde atlı silahlı gençler
Sıçanlama : Kırkını dolduran bebeğe; her gittiği evde yumurta, mendil, ekmek vb. verilen armağan
Sıçırgan etmek : Fazla oynayıp, mıncıklayıp oraya buraya dışkılar duruma getirmek
Sıçırtma : Yaramaz çocuklara söylenen argo söz
Sıdak : Yerli yersiz ağlayan, sulu gözlü
Sıfın : Sarp, aşılması güç yer, kayalık
Sığınamamak : Fazla yemekten şişkinlikle rahatsız olma hâli
Sığır eğleği : Sığırların otlağa gitmeden önce tolandıkları yer
Sığır yeri : Sürü hayvanlarının toplandığı yer
Sıkı : 1. Cimri 2. Tabanca
Sıkış tepiş : Çok sıkışık
Sımpasır : Pısırık, çekingen, korkak
Sındı : Makas
...sında çıksın ( arabasın da, ayakkabısın da )
Sıpıtmak : Fırlatmak, atmak
Sırıdak : Çok gülen, sırıtan
Sırımak : Yorgan, şilte vb.ni iri ve aralıklı dikmek
Sırt : Giyecek
Sıtıra : Sevimlilik, güzellik
Sıtırasız, Sıtırası bozuk : Sevimsiz, suratsız, çirkin
Sıtmak : İçi irin dolu sivilcenin, su dolu kabarcığın patlaması
Sıvaşmak : Bulaşmak, yapışmak
...sıya, ...siye : ...ya değin, ...ye değin
Sıyırgı : Haşlanmış taze fasulye
Sıyırma : Sıyırgı (Beyköy)
Siftinmek : 1. Giysi üzerinden kaşınmak 2. Boşa zaman geçirmek, oyalanmak
Sikindirik : İşe yaramaz
Sindire sindire yağmak : Yağmurun yavaş yavaş yağması
Sinek : Çam ağacından yapılan su kabı, tahta testi
Siñer : Huzur
Sinirsek : Hayvan etinin sert kısmı
Sinirsek : Asabi
Siñişmek : Yemeğin yağının, salçasının birbirinin içine girmesi, nüfuz etmesi
Sinlenbeç, Sinnenbeç : Saklanbaç
Sinnenmek : Saklanmak
Sinseda : Sessiz
Sinecen : Sinsi, hileci, düzenci
Sipsi : Çelimsiz
Sitil : Kara çadırı kurarken en son üzerine gerilen keçi kılından yapılmış örtü, çadır eteği
Siyim siyim : Yağmurun ince ince, sessiz sessiz yağması; ince ince, sessiz sessiz ağlamak
Siyek : Koyun, keçinin arka bacakları arasına yapışıp kuruyan pislik
Siymek : İşemek
Sizlere ömür : Ölünün arkasından, geride kalanlara söylenir
Soğanerkeği :1. Soğanın ortasından çıkan tohumu taşıyan sap.
Soğuklamak : Üşütüp hasata olmak, soğuk algınlığı
Sohum, Sokum : Lokma
Sokaç, Sokeç : Arının iğnesi
Sokarık : Yeni çıkan ekin
Soku, Sokku : 1.Tahıl dövülen taş dibek 2. Dibekte, havanda dövme işinde kullanılan tokmak
Sokmak : Dağ sırtlarında, sokak ve ev duvarındaki bir yanı kapalı oyuntu, girinti
Sokurdanmak, Sokranmak, Sokur sokur sokranmak : Söylenmek, homurdanmak
Sokum : Dürüm
Sol : İçe dönük kimse
Soluk almak, Soluklanmak : Dinlenmek
Solumaz : Bir şeye yaramaz, faydasız kimse
Somsak : Yumruk
Soncuk : Tekne kazıntısı
Sonracığım, Sônacım : Ondan sonra
Soñrama : Ondan sonra ( Beyköy )
Sorma şeker : Akide şekeri
Sormak : Emmek
Sormuk : Bebeklere tülbent içine lokum konularak yapılan emzik
Sorutmak, Sorudup durmak : Somurtmak
Sorudak : Asık suratlı, somurtkan
Soyha : Olumsuz bir durum, nesne ve kavramı anlatmak üzere kullanılan söz
Soyka : Ölünün üzerinden çıkan eşya
Söbü : Oval, yumurta biçimi
Sökenmek : Uzanmak, yaslanmak, dayanmak
Sövelmek : Ayakta durmak, dikilmek
Söven : Kalın sopa
Su dökmek : İşemek, çiş etmek
Su gümlemek : Su fışkırmak
Suldiri : Ağzının kenarından salya akan
Sulfata : Kinin
Sultan navrız : Nevruz
Sunak : Sulu yiyecekleri yemek için, yufka ekmekten koparılarak kaşık biçimi verilen lokma
Sunam (ekmek) : Lokma, küçük parça
Sunmak : Yemeğe elini uzatmak dokunmak
Sunum (Allah bazısına sunum sunuyor)
Sur : Uğur, alın yazısı
Surat : Resim, fotoğraf
Susa : Cadde, şose
Susak gibi : Lezzetsiz, tatsız-tuzsuz
Süğüşmek, süymek : Çimlenmek, sürgün vermek
Sümdük : Arsız, aç gözlü, başkasının yediğinden isteyen
Sümdüklenmek : Arsızlık, pisboğazlık etmek, bir yere istenmediği hâlde sokulmak
Sümürmek : Yiyeceğin hepsini birden yiyip bitirmek, silip süpürmek
Sündürme : Evin önündeki çıkma, teras
Sünem sünem olmak :
Süneşik : Beceriksiz
Süngülüç : Beceriksiz
Sünmek : Bitkin, güçsüz hale gelmek
Sünnetlemek : Tabaktaki yemeği sıyırıp bitirmek
Sürgü : Ekilen tohumları örtmeye yahut büyük toprak parçalarını ufalayıp düzelmeye yarayan çalılardan yapılmış araç
Sürk : İsilik
Sürtelemek : Bir sorunu veya kafaya takılan bir konuyu söyleyip durmak
Sürtmek : Anlatmak, söylemek
Sürtme taşı : haşhaş, keten tohumu tanelerini sürterek ezmeye yarayan; altta düz bir taş, elde el taşından oluşan gereç
Sürüp çıkarmak : Kovmak
Sürütme : Kadın halk oyunu
Sütlük : Süt soğutmaya yarayan, yemek saklanan bir çeşit dolap
Süvarilik : Pantalonun dizine ve arkasına konulan parça
Süzek : Süzgeç
Süzünmek : Kırıtmak
Şabala : Labada
Şaddaklanmak : Şımarmak
Şak : Parça, dilim
Şakalak : Birdenbire
Şakşak : Kapı tokmağı
Şakkırak : Kapı mandalı
Şalba : Öksürüğe karşı suyu kaynatılıp içilen bir dağ otu
Şarkı çekmek : Şarkı söylemek (Çayüstü)
Şarlak : Çağlayan
Şarpa : Eşarp
şART ŞURTU OLMAMAK ?????????????????????
Şattak şuttak : Savruk, gelişi güzel iş yapan Havai, davranışları ağır olmayan
Şavk : Işık
Şavul : Çekül
Şaybıl : Şımarık
Şebek : Topaç
Şedderevelli : İkircikli
Şele : Çalı çırpıdan oluşturulan arka yükü
Şepit, Şipit : Küçük kalın sac ekmeği, bazlama
Şer şor : Şerli
Şerbetlik : Bahşiş
Şevşiri : 1. Eğri, çarpık 2.Atın ayaklarını çapraz bağlamak
Şeytan parası : Tekke tepesinde bulunan, 5-10 kuruş büyüklüğünde, toprak renginde yuvarlak fosil
Şına : Tekerleğin dışını saran demir çember
Şıngıdak : At arabasını çeken beygirlerin boynuna takılan küçük ziller
Şıppak gibi : Vücuda iyice oturan, vücut hatlarını belli eden giysi
Şırkmak, şırkılmak : 1.Sallamak, sarsmak 2. Dövmek
Şibidik : Terlik
Şibil : Çapak
Şilte : Minder, küçük döşek
Şimdi (ha) : Özellikle anaların ve de babaların yaramazlık yapan, söz dinlemeyen çocukları korkutmak için söyledikleri söz
Şimşir gaşık : Ağaçtan yapılmış kaşık
Şinanay : Sevinç bildirir ünlem
Şipdudak : 1.Boşboğaz, geveze 2. Dudağı ince
Şirazeden çıkmak : Sınırı aşmak, aşırı şımarmak
Şirnemek, Şirnimek : 1. Çocuğun şımarması 2. Birine sebepsiz çatmak, sataşmak
Şirnik : Şımarık
Şiş : Ekmek pişirmekte kullanılan ağaç çevirgeç
Şirpit : Göz çapağı
Şişek : Kuzulama dönemine girmiş yahut doğurmuş sütlü koyun
Şitirmek : Şımarmak
Şo, Şorda : Şu, şundan biraz daha uzaktaki
Şoh : İzzeti ikramı sever, eli açık
Ta o gadâ : O derece
Ta ööle (öyle), ta bööle (böyle) : Doğrulama,gerçekleme, kuvvetlendirme sözü
Tabak : Şap hastalığı
Tadil günü : Pazar günü
Tahan karması : Tahin ile ağda veya pekmez karıştırılarak yapılan tatlı
Tahtalı sigara : Yenice, Bahar, Gelincik vb. kutulu sigara
Taka : Koyun yahut kuzu başlıklarına dikilen küçük çıngırak
Taktak : Ağaçkakan
Tak tuk : Öteberi
Takavit : Emekli
Takazeye almak : Alay etmek, dalga geçmek, eğlenmek
Taman : Görünüşe göre,anlaşılan, sanılır ki
Tam çalgı : Keman, klarnet, zilli davul, trampetten müteşekkil saz takımı
Tam dürüst : Doğru dürüst
Tam tekmil : Eksiksiz
Tandır evi : Yuka yapılan yer (Beyköy)
Tangıdık : Geveze, boşboğaz
Tanıska : En iyi
Tapa : Tamamen, tümüyle
Tapışlamak, Taptılamak : Birinin sırtına hafif hafif vurmak
Tapramaz : Ağırcanlı, ağır hareket eden
Taptap : Bazlama
Tark açık : Ardına kadar açık
Tarla sattıran : Çölovası köylerindeki kadınların giydikleri çeşitli renklerde kadife elbise
Tarla takka : Tarla sözcüğünü pekiştirmek için kullanılır
Taşarmudu : Kırlarda yetişenbir çeşit armut
Taşyağı : Gazyağı, petrol
Tat : 1. Zor konuşan, dilsiz 2. Kaba kimse
Tâta biti : Tahta kurusu
Tatar : Erişteninkinden ince açılan hamurdan, üçgen şeklinde kesilerek yapılarak kurutulan hamur işi ve üzerne yoğurt ve daha sonra yağda kızarmış salçalı kıyma dökülerek yapılan yiyecek
Tavuk götü :El ve ayakta çıkan, siğile benzeyen yara
Tavlamak : Yufka ekmeği su serperek yumuşatmak
Taygeldi : Birden çok evlenen kadının, beraberinde getirdiği çocuklar
Tazece : Şimdi
Te : İşte
Teç, Teşt : Leğen
Tek durmak : Uslu durmak, sessiz durmak, yaramazlık yapmamak
Tek tük :Arasıra, seyrek, az az
Tekdamar : 1. Aksi 2. Zayıf,cılız
Tekecen : Tarlalarda biten bir çeşit ot
Teketombalak aşmak (kılmak)
Tel helva: Pişmaniye
Tellemek : Tüttürmek ( sigara )
Telli : Alıngan, çabuk küsen, tez darılan
Tellenmek : Alınganlık
Temizlik : Semizotu
Temre, Temreği : Ağız çevresinde, yüzde oluşan deri hastalığı
Tencereye asmak ( asarıh) : Pişirilecek yiyeceklerin yıkandıktan sonra, pişirmek için tencereye konulması
Teneşire çıhasıya : Ölünceye kadar
Tengerlek : Yuvarlak
Tengerlenmek : Yuvarlanmak
Tepe rüzgârı: Keşişleme
Tepegöz : Önüne bakmadan sağa sola çarparak yürüyen sakar kimse
Tepiştirmek : Bir şeyin içine eşyayı güçlükle sokmak, tepmek, doldurmak
Tepit : Az pişmiş kalın yufka ekmek
Tepreşmek : kımıldamak, yerinden oynamak
Terek : 1. Raf 2. Tünek
Terevzin : Merdiven başlarında bulunan demir parmaklık, tırabzan
Ters : 1.Gübre 2. İnsan veya hayvan dışkısı
Ters kepçe getirmek : Altını üstüne getirmek
Teskere : Yapılarda harç taşımaya veya hayvan pisliği taşımaya yarayan, tahtadan yapılmış iki kişinin taşıdığı araç
Testebesiz : Sakar, dikkatsizce ufak kazalar yapan
Testekerlek : Yusyuvarlak
Tet : Köpek yahut kedi kovalama ünlemi
Tetir : Yeşil ceviz kabuğu, nar vb. nin bıraktığı kahverengi kalıcı boya lekesi
Tez : Peynir, çökelek ve yağlardaki, iştah açıcı, dili hafif buran acımsı tat
Tezlenmek : Çökelek veya peynirin uzun süre havayla teması sonucu tadının değişmesi, acımsı hâl alması
Tığteber : Parasız, pulsuz, hiçbir şeyi yok
Tıkış tıkış : Çok dolu, sıkışık
Tımsıkmak : Ekşimek, kokmak
Tınazlamak :Yığmak
Tıngırdamak : Boş yere, gereksiz konuşmak
Tıkız : Sıkı, sert (ayva)
Tıpışlamak : Hafifçe vurmak
Tırıl : Zayıf, kansız, cansız, sıska
Tiftimek : Kumaşın eskiyip, tellerinin birbirinden ayrılması, kabarması, tüylenmesi
Tih : Usanma, bıkma ünlemi
Tingildek : Yerinde durmayan, sürekli kımıldayıp sallanan, kıpırdayan
Tingoz : Titiz, sinirli, alıngan
Tirendiz : Titiz, temiz, tertipli
Tirit : Çelimsiz, zayıf
Tiyek : Üzüm asmasının taze filizi
Tokaç, Tokuç : Kirli giysileri yıkamaya yarayan tahta tokmak
Tokat : Ağıl
Tokku : Soku taşındaki keşkeklik buğdayı dövmeye yarayan tahta tokmak
Toklubaşı : Yemek yapılan bir çeşit ot
Tokur : Kafa yapısı çok yuvarlak ve üst kısmı geniş 2. Kısa boylu kimse
Tola : Yünü yahut kılı alınmış ham deri
Tomarlamak : Yığmak, toplamak
Tombalak : Kısa boylu, şişman
Tombarlak : Yuvarlak
Tomsuk : Tümsek, kabarık
Top sahası : Futbol oynanan yer, stadyum
Topalak : Kıyma ve bulgurdan yapılan sulu köfte
Topan : Köşe yastığı
Topan (ekmek) : Parça Yuvarlak??????????????????????????
Toplaşmak :
Tort mort : Biçimsiz, kaba saba
Tosbağa,Tospâ : Kaplumbağa
Tosmak : Tos vurmak
Tosulamak : Kızmış olmaktan dolayı hızlı, sesli soluk alıp vermek
Toza : Gelinin başına tavuk tüyleri kullanılarak yapılan süslü başlık
Tozak : Toz gibi ince ince ve hafif yağan kar
Tönge : Tırpanla ot biçerken ayağa sarılan, ayağı koruyan, biçilen otları ayağın altımda biriktirmeye yarayan, çitlenbik otundan ayağa sarılan şey.
Töb'ossun YEMİN GİBİ
Tuğ : Köylerde gelinin başına tavuk tüyleri kullanılarak yapılan süslü başlık
Tuluban : Şişman
Tuluk : 1.Pekmez, peynir, yağ vb. şeylerkoymaya yarayan veya yayık olarak kullanılan kurutulmuş deri, tulum 2. Şişman, tombul
Tuman : Don, şalvar
Tuncumak :
Tuncutmak: Delirmek ; Kapalı yerde kalan çocukların, dışarı çıknca yerlerinde duramayıp, oraya buraya koşuşturmaları
Tunun dibi : Dünyanın bir ucu, güneşin battığı yer , çok uzak
Tutarak : İnat, direnme
Tutkun : Yağmur getiren bulutlu hava
Tuzdanlık : Tuz dökmekte kullanılan kap
Tuzla : Davarlara tuz yalatılan kayalık Kırda tuz verilen düz,taşlık, kayalık yer
Tülek: Acemi
Tülütombak : Şeftali
Tüprük : Tükürük
Tüpürdemek : Yüreğin hızlı hızlı çarpması
Tüpürtü : Yürek çarpıntısı
Türkü çekmek : Türkü söylemek
Tütütmek : 1. Tütsü yapmak (üzerlik) 2.Tüttürmek
Tütüttürmek : Tüttürmek
Uç uç böceği : Uğur böceği
Uçu : İçin
Uçluk : Uçkur, şalvar veya iç donunun belde durması için bele gelecek kısmına geçirilen bağ
Uçunmak : Uykuda veya uyanıkken, korkuyla birden uyanmak, uyanarak bağırmak
Ufak : Ekmek kırıntısı
Ufarak : Ufak, Çok ufak, ufacık
Ufra, uğra : Hamur açılırken, hamurun tahtaya yapışmaması için tahtaya serpilen un
Uğramak : Cine, şeytana çarpılmak
Uğunmak : 1. Ağlaya ağlaya bayılmak 2. Hızla dönmek, süzülmek (Topaç)
Ulamak : 1. Bağlamak 2. İri, aralıklı dikmek
Ulmak : Bozulmak, çürümek, kokmak
Uluk : 1.Çürümüş, çürümeye yüz tutmuş 2. Uyuşuk, ağır canlı
Uluyol : İşlek, geniş yol, ana yol
Urla : Un
Urba : Giysi
Urşat : Çirkin, yakışıksız
Usullacık : Yavaşça
Uşak : Çocuk
Uşluk : Bir sap iplik yahut kısa ip
Uştu: Kadınların süslenmek için alınlarına bağladığı ipekli kumaş
Uyuşak : Miskin, uyuşuk
Uyuşaklanmak : Uyuşukça davranmak, oyalanıp ağırdan almak
Uyunmak : Mayalanmak
Uyuntu : Uyuşuk
Uyuntulanmak : İşi çok ağır yapmak
Üğül üğül ( yanmak ) : Yavaş yavaş, için için yanmak
Üğünmek : Öğütülmek
Üleşmek : Taksim etmek, paylaşmak
Ülger : 21 Haziran günü. ağıla alınmayan hayvanların hastalanacağına, hatta telef olacağına inanılır
Ülük : İbrik, testi, çaydanlık gibi nesnelerin emziği
Ümük : Boğaz, gırtlak
Ümüklemek : Boğazlamak
Ümzük : Testi, ibrik ağzı,Ülük
Ünnemek : Seslenmek, çağırmak
Ürmek : Havlamak
Ürekli : Çoğalmış
Ürülmek, Ürmek : Şişmek, şişmanlamak
Ürüsüm : Gelenek görenek
Üs yanna : Yukarı tarafa
Üstelik : Üç eteği üzerine giyilen önü düğmeli yelek
Üstü açık köy : Hela
Üstüne sağlık : Üstünden uzak olsun
Ütmek : Oyunda, kumarda yenerek bir şey kazanmak
Ütelemek : 1.Taze mısırı ateşe tutup pişirmek 2. Tüyleri yolunmuş tavuğun, koyun, keçi kellesinin, paçasının ufak tüylerini ateşe tutmak
Ütülmek : Oyunda yenilmek, kaybetmek
Üveç : İki üç yaşında burulmamış erkek koyun ve keçi
Üveysemek : Kumru, güvercin, üveyik gibi kuşların gırtlaklarından ses çıkarmaları
Üyüdük bille : Uyuyunca
Vakıt: Takat, Güç
Vala : 1. İpek başörtüsü Çölovası'nda giyilen renkli elbise ?????????????????????
Varmak : Gitmek
Velesbit: Bisiklet
Velhasılı velkelam : Kısacası
Vere : Habire, devamlı, durmaksızın
Verimkâr : Vermeye niyetli, vermeye gönüllü
Vurgun : Âşık
Vurmak : Koymak, Yemeği ocağa koymak
Yaa : Hayır, olmaz
Yaban : Dışarı, uzak yer, gurbet
Yabana gitmek : Başka yere, başka köye, uzağa gitmek
Yabır : Kocaman kulaklı keçi
Yacanmak : Korkmak, ürkmek, çekinmek, sakınmak
Yâdöktü kuşu : Kumru
Yağdanlık : Yağ dökmekte kullanılan kap
Yağdarlık : Yağışlı, yağmurlu
Yağır : 1. Sırt 2. Yağlı kir
Yağırnı : Sırt
Yağlıç : Sacın üzerini, üzerindeki hamur işini yağlamakta kullanılan bez parçası, çaput
Yağlık : Mendil, çevre
Yahu : Karı kocanın birbirini çağırma ünlemi
Yaka : 1.Taraf 2. Bayır, sırt
Yakarca : Soktuğunda kaşıntı yapan küçük bir sinek, tatarcık
Yakım :Önemli olaylar, acılar üzerine yakılmış türkü, ağıt
Yakım yakmak : Ağıt yakmak, türkü düzmek
Yal : Sığır ve köpeklere yedirmek için hazırlanan un ve kepek karışımı sulu yiyecek
Yalabık : İkiyüzlü, kaypak, yüze gülücü
Yalama : Aşınmış, bozulmuş; vida yatağı genişlemiş, tutmaz, iş görmez olmuş
Yalamık : Bedavacı, asalak, arsız
Yalamıkçı : yaranmak için hareket eden, yağcı
Yalpak yulpak yürümek : Sağa sola sallanarak yürümek
Yamanmak : Sığınmak, çıkar sağlamak için yaklaşmak
Yamız : Gövdenin yan tarafı
Yancık : Eğri büğrü, yamuk yumuk
Yangıç : Yengeç
Yangın : Sevdalı
Yanık hava : Hüzünlü, duygulu ezgi
Yañış : Nakış, süs
Yanlamak : Bir yanına doğru kaykılmak, yaslanmak
Yanna, Yannı : Tarafa, yana
Yannık : Deri veya tahtadan yapılmış yayık
Yanpaç-Yanpeş : Eğri, çarpık
Yañşanmak ; yañşak : Birinin söylediklerini tekrarla onunla alay etmek
Yapagomak (goymak) : Yapadurmak, yapmak eylemini sürdürmek anlamındadır
Yapışak, Yapışkan : Arsız,sırnaşık
Yapışmak : Tutmak, sıkıca tutmak
Yarın : Sırt
Yarma : 1. İri çekilmiş buğday, dövme 2. İri bulgur 3. Atkı için iri yarılmış ağaç, odun
Yastığaç : Üzerinde hamur açılan, yemek yenilen tahta
Yatak : Sürünün yazın, gece kaldığı yer
Yavan : Tatsız
Yavaş oyun : Kadın halk oyunu
Yavsı : Kene
Yavta : Askerliğe çağrı kâğıdı
Yavuklu : Nişanlı
Yaygı : Hasır, çul, halı, kilim gibi yere yayılan şeyler
Yaygıcı : Bohçacı, gezici kumaş satıcısı
Yayınmak : Yaymak, sermek, satıcının mallarını serip göstermesi
Yaykalamak : Yıkamak
Yaylım : Otlak
Yayma
Hayvan sırtına iki taraflı konulan büyük, dolu tek çuval.
Yazgı : Hasır, çul, kilim, halı gibi yere serilen şeyler
Yazı : Düzlük, ova
Yazma : Başörtüsü, yemeni
Yazmak : Yere sermek, açmak, yaymak
Yedek : Cezve
Yedi bişisi : Ölünün ardından, ölümünün yedinci günü yağda kızartlıp dağıtılan mayalı hamurdan mamul yiyecek
Yedmek : 1. Bir kimseyi elinden tutup götürmek 2. Bir hayvanı yedeğe alıp çekmek
Yeğni : Hafif
Yeğniltmek : Yükünü hafifletmek, azaltmak
Yekinmek : Davranmak, kalkmak için hareket etmek, kımıldamak
Yekdirmek : Hafif topallamak
Yel : 1. Rüzgâr 2. Ağrı, sızı, romatizma
Yelmek : Gezip dolaşmak
Yeldirmek : Koşturmak
Yelgirdek : Uçuk kaçık
Yelgirdemek : Delirmek
Yelmek : Bir işin, bir şeyin, birinin peşinde koşmak, koşturmak
Yemek dökmek : Düğün, asker uğulama vb. günlerde yemek ikram etmek, ziyafet vermek
Yemek vurmak : Yemek pişirmek, yemeği ocağa koymak
Yemeklemek : Düğün, asker uğurlama vb. günlerde yemek ikram etmek, ziyafet vermek
Yemin olsun : Valahi, billahi vb. yemin ederim yerine kullanılır
Yemekli etmek : Düğün, asker uğurlama vb. günlerde yemek ikram etmek, ziyafet vermek
Yemlik :1.İçine yatak konulan bir çeşit dolap, yüklük 2. İlkbaharda yetişen yenilebilir bir çeşit yabani ot
Yen : Giysinin kolu, kol ağzı
Yençmek : Sarsmak, silkelemek
Yenge : Geline kılavuzluk eden kadın
Yengekten : Yeniden
Yeni yetme : Yeni yetişen delikanlı
Yenice : Şimdi, az önce
Yenik; Yenmiş : Aşınmış
Yepişlemek : Birinin, bebeğin sırtına hafif hafif vurarak okşamak
Yesyeni : Yepyeni
Yeterin (gari) : Birden fazla kişiye söylenir. Yeter artık
Yetip bitmek : Olup bitmek
Yetirmek : Yetştirmek, idare etmek
Yetişir : Kâfi, yeterli (Misafirlikte, çaya şeker için, kibar söyleyiş)
Yetmek : Yetişmek
Yeygi : Genellikle kış için hazırlanan, biriktirilen yiyecek, hayvan yemi
Yigi : Yem
Yigi etmek, Yiygi etmek : Hayvan yemlemek
Yııla beri gelmek : Dolup taşmak
Yıkık : Harabe, ören
Yılık : 1. Çarpık, eğri şey veya ağız 2. Şaşı
Yılışmak : Gülmek, gülümsemek
Yırılmak : Deri veya bezin, çizgi şeklinde yarılması
Yıvışık : Yılışık
Yimekli etmek : Yemeğe davet etmek, yemek vermek
Yirik : Üst dudağı yarık
Yirilmek : Yarılmak, ayrılmak
Yiye : Başkasının ekinine, bağa, bahçeye giren, zarar verici, obur hayvan
Yoğurt uyutmak, Yoğurt öğütmek : Yoğurt mayalamak
Yol vermek : İşten çıkarmak
Yolma : Sapı, biçilemeyecek kadar kısa kalmış ekin
Yolma yolmak : Tahıl biçmek
Yolsuz kilsiz : Hiçbir şeysiz
Yoluk : Tüyü dökülmüş
Yontulmadık : İnceliksiz kimse
Yordamsız : 1. Patavatsız, kaba 2. İşbilmez, beceriksiz
Yorgan sıramak : Yorgan dikmek
Yortu : Gider, Su yolu
Yoşumak, yoşuk : Rengi solmak, rengi solmuş
Yoz : Kısır koyun, keçi
Yozmak : Bitki, hayvanın zamanla bozulması, yabanıllaşması
Yönet : Uygun, doğru, yerinde
Yöntemsiz : Yeteneksiz, beceriksiz
Yuduklamak : İçmek
Yuf yuf : Çocuk oyunu
Yuğlamak : Yuvarlamak
Yuka ekmek : Yufka
Yuluk : İnce deri, meşin
Yumulmak 1. İki büklüm olmak 2. Saklanbaç oyununda ebenin sayarken gözlerini kapaması
Yumurta çakmak : kıyma, ıspanak vb.ni pişirirken üzerine yumurta kırmak
Yunak : Çamaşır yıkanan yer
Yurdu : Dikiş iğnesinin deliği
Yurt : Yörüklerin konduğu yer
Yuvarlak ekmek : Aydaş çocukar için yapılan, yuvarlak, ortası delik çörek
Yuvgu, Yurgu (Yuvku) taşı : Toprak damı düzlemek ve sıkıştırmakata kullanılan taş silindir
Yüğrük : Boğaya çekilecek, çiftleşmek isteyen inek
Yüğrülmek : Çiftlik hayvanının çiftleşip gebe kalması
Yüklü : Gebe
Yüklük : Yıkanmak için ayrılmış bölüm, gusülhane
Yülemek : Ağacın üst dallarına kadar budamak
Yületmek : Balta, bıçak gibi gereçlerin ağzını açtırmak, biletmek
Yümek, Yünmek : Yıkamak, yıkanmak
Yüre : Yabani, azgın sığır insan
Yüreği hun olmak : Çok üzülmek
Zabın : Zayıf, güçsüz, yoksul ????????????????????????
Zağar 1. Küçük köpek 2. bodur 3. Belki de
Zağılmak : Uçan hayvanların, havayı yararak gitmesi
Zamanın behrinde : Bir zamanlar
Zarplı : Zorlu, güçlü, kuvvetli
Zavklanmak (Zevklenmek) : Alay etmek
Zebil : 1. Bakımsız, perişan, sefil durumda 2. Telef edilmiş
Zelve : Öküzün boyunduruktan çıkmaması için, boyunduruğa geçirilen eğri değnek
Zere : Tevekkeli, boşuna (Dikici)
Zeyinsiz : Aklı kıt
Zeyrek : Keten tohumu
Zıpır : İri yarı, güçlü (Beyköy)
Zırınca(ı)mak : İnlemek, ağlamak
Zıvgar : Sıkıştırma, zorlama
Zibidi çıkmak : Çok ıslanmak
Ziftinmek : Yokluk çekiyormuş gibi davranıp, birinden bir şey koparmaya çalışmak
Zikke : Yere çakılan ve hayvan bağlamakta kullanılan demir kazık
Zilli :Oynak, adı kötüye çıkmış kadın
Zini : 1. Sini, büyük yuvarlak tepsi 2. İnce açılan yufkaların arasına ceviz konulup pişirildikten sonra üzerine pekmez dökülerek yapılan tatlı
Ziplemek : Saplamak
Zirgil : Terbiyesiz, saygısız
Ziyanı zebil etmek : Boşuna, boşyere harcamak
Zon zön gezmek : Boş, işsiz dolaşmak
Zopalık : Söz ve davranışlarıyla dövülmeyi, sopa çekilmeyi hak etmiş kimse
Zopbak : Cerit Yaylası, Karataş Köylerinde kadınlarca oynanan halk oyunu
Zor şer : Güç bela
Zoymanta (Deliler Ceridi) : İri yarı, kaba saba, biçimsiz
Zöm zöm : Koşmak için söylenir
Zövene : Uzun
DİNAR TEKİN KÖYÜ AĞZI
Atıla galdım : Yorgun düştüm
Afakanı kalkmak : Öfkelenmek, yüreği oynamak, çarpıntısı tutmak
Bii : Abô gibi şaşma, hayret, ünlemi
Çopur : Kısa boylu, gizir
Deya : Orada
Deyve bi : Söyleyiver
Dıkma : İçgüveyi
Döngel : Muşmula
Eccik gıyneş : Biraz ileri git
Edem : Erkek kardeş
Engi : O
Engirdeki : Hemen yanındaki
Esbab taşı : Üzerinde tokaçla çamaşır dövülen taş
Gaçıl : Çekil
Gaga : Ağabey
Gasalmak : Kendini beğenmek
Gavırga : Mısır patlağı
Gebeş : Aptal, sersem
Gıcişmek : Kaşınmak
Gostak : Havalı, edalı
Göynek : Fanila, atlet
Hamır aşı : El yapımı makarna, erişte yemeği
Harım : Bahçe
Helke : Kova
Hıltım çıktı : Çok yoruldum
Hindi : Şimdi
Hora : Şura
Horda : Şurada
Hoygirdi : Boş boş dolaşan, başıboş
İlistir : Süzgeç
İspirte : Kibrit
Köfün : Şişman
Meh : Al
Mudul, modul : çift süren öküzü dürtmek için kullanılan ucu çivili uzun sopa
Niyniyen : Bana ne
Öndere gibi : Uzun
Ötev : Öteki oda
Övendire : Ucu çivili uzun sopa
Pontul : Pantolon
Şaybıllanmak : Şımarmak
Şipdik : Terlik
Tokat : Çamaşır dövülen alet, tokaç
Üleştirme : Paylaştırma
Ünneyive : Çağır
Üvendere, övendere : Çift süren öküzü dürtmek için kullanılan ucu çivili uzun sopa
Yağır : Kir
Yıfıtmak : Delirmek
Yığrık : Utangaç, çekingen, içe kapanık
SOĞAN DİKMEK
BANA KURBAN OL
YEKDİRMEK
YASSILMAK
ŞATURA
İKİ SU YIKADIM
KEL KELİ KINAMIŞ KELİN BAŞINDA BAYKUŞLAR TÜNEMİŞ
KÖPEK ATLIYI ATINDAN İNDİRİR