DİNAR AĞZINDA MAHALLİ SÖZCÜKLER
Abdal : Davul, zurna çalan çalgıcı (Çokça Roman)
Abıla : Ağa patron karısı, hanımefendi
Abô, Abû : Şaşma, korku ünlemi
Ablak : İri, şişman, hantal
Abullabut : Aptal, budala, sersem
Acans : Radyoda haberler programı
Acar : 1. Yeni (Beyköy) 2. Çalışkan, dinç, iriyarı, gürbüz, becerikli, hamarat
Accışar accışar : Azar azar
Acı geyrek : Mide ekşimesi, hazımsızlık ve bu sebeple geyirti
Acık, Accıh, Accık : Biraz, azıcık
Aç boğaz : Aç gözlü, gözü doymaz
Aç köpek : Her şeyi elde etmek isteyen, hırslı, doyumsuz
Aç tâsır : Aç açına, açken
Açacak : Anahtar
Açgöz : Aç gözlü
Açkı : Kalem açacağı (Beyköy)
Adak : 1. Yağlı çörek 2. Küçük çocuklara çokça perşembe günü dağıtılan şeker, üzüm, badem v.b. çerez
Adaklı : Nezredilmiş, varlığı kutsal bir şey uğruna feda edilmiş, adanmış
Adam : 1. Erkek 2. Koca, bey
Adamıksız : İnsaniyetsiz, kıymet bilmez
Adamlık : Düğün veya bayramlarda giyilen elbise, yabanlık
Adanat : Ekini toplamaya yarayan üç çatallı alet (Karabedir)
Adaş : Dost, arkadaş
Adı belli : Bari, o hâlde
Adını deyememek Hatırlayamamak
Adını getiremememek : Adını hatırlayamamak
Adıysa : Halbuki, oysaki, haniya
Afacan : Zehir gibi acı
Af(i)yon : Haşhaş bitkisi
Afkırmak : 1. Okuyup üflemek, üfürmek 2. Köpeğin havlaması, ürmesi
Aga, Ağa : Ağabey
Ağ : Donun , pantalonun iki paça arasındaki birleşme yeri
Ağı : Ağaç ve çalılarda yuva yapıp yaprak yiyen tırtıl (Beyköy)
Ağıllamak : Koyun ve keçiyi sağmak için ağıla koymak
Ağın : Ağız sütü
Ağırlık : Başlık parası
Ağırsak : Koyunların doğurmaya yakın şişen memesi
Ağız ayırmak :
Ağız tadı : Kız bitirmeden sonra yapılan lokum, şerbet ikramı
Ağız yañşalamak : Söylediklerini tekrar ederek bir kimseyele alay etmek
Ağmak : Aşağı inmek, yükün veya terazini dengesinin bozularak bir yanının ağır gelmesi
Ağnanmak : Toprakta yatıp yuvarlanmak, debelenmek
Ağrı durmak :
Ağrınıp incinmek : Gücenmek, kırılmak, incinmek
Ağzı kenetli : Alt ve üst dudağı beyazlı at
Ağzı sar (ma) mak
Aha : İşte
Ahacık : İşte, orada, hemen şurada, bu
Ak: Yoğurt (Beyköy)
Ak ana : Üvey ana
Ak fasille :Kuru fasulye
Ak gatık : Çökelek
Ak toprak : Gürden Köyü'nde çıkan, badanada kullanılan,beyaz renkli, kireçli toprak
Akana : Nine, büyükanne
Akar gokar :
Akbaş : Karnabahar
Akça : Gümüş para
Akça saya : Bel bağına akçe dikilmiş kadın elbisesi
Akçakatık, Akkatık, Akcakatık : Kışa saklanmak üzere kurutulan, yağlı, süzülmüş yoğurt
Akçıl : Beyaza yakın, beyazı çok, rengini atmış, solmuş kumaş v.b.
Akdar dönder etmek: Alt üst etmek, evirip çevirmek
Akdarı : Beyaz mısır
Akgöz : Korkak, budala, aptal
Akım : Meyil, suya akış imkânı veren eğim
Akıprık : Suç içmeye mahsus kalaylı ibrik
Akıtma : Hamuru sac üzerine akıtılarak pişirilen ekmek, pide
Akıtmaç : Sac üzerinde pişirilen yumurtalı hamur yemeği
Akıtmak : İşemek
Aklamak : Toplamak, ayıklamak, devşirmek
Aklanıp paklanmak : Tertemiz olmak
Aklı sarmıyo : Aklı ermiyor, anlamıyor
Aklık : Pudra, düzgün
Akma : Çam sakızı, reçine
Akraba : Akrabalık bağı olmasa bile, kişilere resmi olmayan, samimi hitap sözcüğü
Aktar dönder :
Aktaraç, Attıraç : Sacın üzerindeki yufkayı çevirmeye yarayan demir veya tahta gereç
Aktaş : Kilometre taşı
Akyavaş . Sinsice hareket eden insan veya hayvan
Akyel : Keşişleme
Al : Hile
Ala : Ciltte beyaz lekeler oluşmasına sebep olan serihastalığı, vitiligo
Ala, Alaca : Karışık renkli
Ala bele : Açıklı koyuluAla sulu : Olgunlaşmaya başlamış meyve
Ala sulu : Olgunlaşmaya başlamış meyve
Alabaş : Başı benekli hayvan
Alaca : 1. Yerlilerin el tezgâhlarında dokudukları renkli pamuklu bez 2. Üzüme düşen ben
Alacalı beleceli : Çok renkli, karışık renkli
Alaçakır :Yarı olgunlaşmış sebze veya meyve (Çokça domates ve karpuz hakkında)
Alaçık : Üzeri dal veya hasırla örtülen çoban evi, tarla, bostan, bağ kulübesi, çardak
Aladana : Peynir, soğan ve yufka ekmek ile yapılan yiyecek
Alaf : Ateş
Alafalmak :Kızmak, öfkelenmek, telaşlanmak, heyecanlanmak
Alaflama : Yüzde çıban şeklinde çıkan bir hastalık
Alagır : Kırlaşmış saç
Alama : El ile tutulup atılabilecek büyüklükteki taş parçası
Alaman harbi: İkinci dünya savaşı
Alampa : El ile tutulup atılabilecek büyüklükteki taş parçası
Alan : Açıklık, düzlük yer
Alavere : Alışveriş, alım satım, ticaret
Alayı : Hepsi
Alaz : 1. Alev 2. Seyrek bitmiş ekin, ot, ağaç
Alaz armut : Yabani armut, ahlat
Albasma : Doğum yapan kadınlarda görülen ateşli hastalık
Alçelme : Türkmen kızlarının baş örtüsü üzerine alından bağladıkları katlanmış örtü
Aldırmak : Yakını ölmek
Alettirik ( Üçkâğıtçı )
Algı : Haşhaş kozasını çizip akan sütü almaya yarayan alet
Algı vergi : Vergi
Algın : Sevdalı, vurgun
Alıcı : 1.Azrail 2. Kartal, atmaca gibi yırtıcı kuş
Alık : 1. Kirli ve eski çamaşır 2. Eğer, semer, palan, hayvanın beline konulan eski çul
Alık : Zayıf
Alık : Eski
Alıksız : Kılıksız, Üstüne başına dikkat etmeyen
Alımını almak : Hak ettiği cezayı görmek, paylanmak, hakarete uğramak
Alımkâr : Alıcı olan
Alın çekisi : Kadınların alınlarına bağladıkları yazma, çelme
Alız : Zayıf, cılız
Allah devesi : Uzun bacaklı ve gövdeli, yeşilimsi kül renkli kanatları olan, çekirgeye benzeyen böcek
Allah'ım Kur'anım olmasın : Yeminle
Allâsen : Allah'ını seversen
Allı güllü : Göz alıcı renk ve desenlerle süslü
Allı pullu : Mayıs böceği, gelin böceği
(Almadan) git, son (alışın) olsun
Altbaş : Alt yan, son
Altıdan : Beleş, davetsiz olduğu hâlde yüzsüzce yanaşıp yemek yemek
Altın akça : Altın takı eşyası
Aman diyen : Rica, bir şeyin yapılmasını yalvararak istemek, sakın ha
Amanı bilîmiñ
Amanın : Korku, dehşet, hayret, üzüntü, sevinç ünlemi
Amsalak : Şaşkın, budala, ahmak, alık, pısırık
An : İki tarla arasındaki sınır, set şeklindeki yükselti
Anâ : Korku, şaşma, hayranlık bildirir ünlem
Anacı : Anaya düşkün çocuk
Anaç : Analaşmış, çok yavru doğurmuş, yaşlanmış, kümes hayvanı, kuş ve evcil memeli hayvan
Anadat : Ekin demetlerini arabaya koymaya ve harmanı aktarmaya yarayan üç, dört, beş, yedi çatallı olabilen uzun saplı alet
Analık : 1. Üvey ana 2. Kaynana
Anam garı : Çok bilmiş
Anbak : Yeşil kabuklu taze ceviz
Anca : Ancak
Andık : Sırtlan
Angaz : Kuru ağaç parçaları, çürümüş, kurumaya yüz tutmuş ağaç gövdesi, kökü
Angut : Ahmak, sersem, akılsız, dangalak
Anneç : Karşı, ön taraf
Añırgan : 1. Vara yoğa bağıran ağlayan terbiyesiz çocuk 2. Çok anıran, azgın erkek eşek
Anlık : Bahçe, bağ kapısı
Annın çatı : Alnın ortası, alın çatı
Anyaran : HENDEK DOST ARKADAŞ BELTARLA ????????????????????????????
Apabbak : 1. Tertemiz 2. Bembeyaz
Apalamak: Emeklemek
Aparmak : Çalmak, aşırmak, alıp kaçmak, habersiz götürmek, gizlice almak
Apışını ayırmak : Bacaklarını açarak, edep dışı, saygısızca oturmak
Aptesane : Tuvalet
Apdaslık, Apdeslik : Evlerde el, yüz, bulaşık yıkanan, abdest alınan yer, lavabo
Ara bulmak : Vakit bulmak, eli değmek
Ara göz : Çoğunlukla köy evlerinde iki oda arasında bulunan ve fazla eşya koymaya yarayan yer
Aralaşmak : 1. Uzaklaşmak 2. kavganın sona ermesi
Aranmak : Kavga etmek için sataşmak, fırsat kollamak
Arap : Zenci
Arbaz : Zayıf, cılız, hastalıklı
Ardmak : Yüklemek
Ardılmak : Abanmak, yaslanmak, dayanmak, yüklenmek
Argaç : Dokumalarda çözgü üzerine enliliğine atılan ip
Argın : Bitkin, yorgun
Arı : Cins (hayvan için)
Ârı : Yönünden, tarafından
Arınmak : Temizlenmek, Yıkanmak
Arıttırmak : Temizletmek
Arık : 1. Dere, çay 2. Zayıf, cılız, sıska
Arkalaç : Hamal semeri, sırta yük alınacağı zaman konulan çul, çuval, keçe parçası altlık
Arpalama : Çok arpa yemekten ileri gelen hayvan hastalığı
Ars : Gelincik hayvanı
Arşın : 1. 65 cm lik uzunluk ölçüsü 2. Büyük adım
Arşınlamak : Hızlı ve açık adımlarla yürümek
Artırmak : Varlıklı duruma gelmek
Artık bırakmak : Yemeği bitirmeyip birazını bırakmak
Artık diş : İnsanda asıl dişlerin yanında çıkan, düzgün olmayan fazla diş
Artıklamak : Yemekte artık bırakmak
Artırmak : Varlıklı duruma gelmek
Artlamak : Ayıklamak
Artmak: İşi başkasına yükletmek
Arvat : 1. Kadın, avrat 2. Eş, zevce, karı
Asbab . Giysi
Asbap kesme : Köy düğünlerinde dikilecek elbise kumaşlarını manifaturacıdan kestirip satın almak
Arslık : Gerdeğe girdiği gece kocasıyla cinsi münasebette bulunduğu hâlde bekâretini kaybetmeyen kız
Asfinik : Naftalin
Asım takım : Kadınların takındıkları süs eşyası
-asıya, -esiye : -ıncaya kadar, -inceye kadar
Asma : Kozak ve mısır koçanlarının örülerek meydana getirilmiş şekli
Asmalık : Sebze ve meyvelerin asılıp saklanmaya değer olanları
Aş : Bulgur pilavı
Aş dökmek : Düğün, asker uğurlama vb. günlerde yemek ikram etmek, ziyafet vermek
Aş yağı : Yemeklik yağ
Âşamacık, Âşamacik : Akşama kadar
Âşamıla : Akşamleyin
Âşamzabah : Çok yakında
Aşık : Kadınların süs eşyası
Aşlık : Buğday, mısır gibi tahıl, bunlardan yapılan çorbalık, bulgur gibi yiyecekler
Aşmak : Hayvanların çiftleşmesi
Aşşalak : Aşağılık, şerefsiz
Atakçı :Geveze, mübalağacı
Atalık :Kayınpeder
Atgı : Büyük yaba
Atil katil : Hısım akraba, senli benli olanlar
Atkı : 1. Toprak damlı evlerde tavana uzatılankalın, yuvarlak ağaç 2.Yere serilen kilimin üzerine konulan tepsilerdeki kuru yemiş, halkalı şeker vb. dağıtıldıktan sonra davetlilerin tepsilere attığı, düğün hediyesi paralar (Beyköy)
Atkulağı gitmek : Beraber
Atllamak (dağı, tepeyi) : Geçmek aşmak ?????????????????????
Atlı gibi : Çalışkan, koşarcasına iş yapan kimsenin durumu
Attıraç, Attırgaç : Sac üzerindeki yufkayı çevirmeye yarayan tahta gereç
Aparmak : Çalmak, aşırmak, alıp kaçmak, habersiz götürmek, gizlice almak
Ara bulmak : Vakit bulmak, elideğmek
Ara göz : Çoğunlukla köy evlerinde iki oda arasında bulunan ve fazla eşya koymaya yarayan yer
Aranmak : Kavga etmek için sataşmak, fırsat kollamak
Arbaz : Zayıf, cılız, hastalıklı
Asbap kesme :
Ası : Büyük, yetişkin, iri, gelişmiş
Atlı karınca : al ve kara renkte uzun bacaklı bir tür karınca
Avel : Şaşkın, avanak, bön
Avgaşmak : Ağız dalaşıyla boğuşmak, didişmek, alt alta üst üste gelmek
Avkırmak : Havlamak
Avkmak, avkalamak : Ovmak, ovalamak
Avrat ağızlı : Kılıbık, hanımının ağzına bakan
Avsın : Hayvan sokmalarının zehir ve acısını tesirsiz kılmak için yapılan işlem
Ay aydın : Ay ışığı mehtap
Ay ışık : Ayışığı, mehtap
Ayağını kaldırmak : Memurların başka yere nakledilmesi
Ayak karısı : kötü kadın
Ayaklamak : Gezinti yapmak
Ayaklı : Yüksek boylu, iri, bakımlı hayvan
Ayalama : Harman döğülüp kalktıktan sonra, harman yerinde kalantoz ve samanla karışık taneler
Ayan : Muhtar
Aydaş : Çarpık bacaklı
Aydeş : Zayıf, cılız
Ayer : Tembel, hımbıl, kaygısız
Aygıt : Kerestelik ağaç
Ayıeriği : Yaban eriği
Ayın oyun : Hile, desise, oyun
Ayın oyun etmek . Döküp saçmak, altüst etmek, işe yaramaz duruma getirmek, bozmak, karmakarışık etmek, çarçur etmek
Ayınga : Kaçak tütün, tütün
Ayıtlamak : Ayıklamak, seçmek, temizlemek
Aykaranı : Çelik çomak oyununda bir durum
Aykırlamak : Kestirmeden gitmek, düz yoldan ayrılmak
Aymaç : Yağda kızartılmış ekmek ufağı
Aynak kazak : Estek köstek, dalavere
Aynaşık : Sırnaşık, arsız
Ayran geven : Aptal, sersem, miskin, budala, beceriksiz, geveze
Ayran gönüllü : Maymun iştahlı, değişken huylu
Ayrılıp seçilmek : Karısından yahut kocasından boşanmak
Ayrıştırmak : 1. Ayırmak 2. Temizlemek
Ayvadana, Ayvadene : Yaban nanesi yaprağına benzer yapraklı, sarı acı çiçekli, ilaç olarak kullanılan bir yabani ot
Az galsın : Neredeyse
Azberi : VAR
Azbi : Galiba, herhâlde
Azaysız, Azeysiz : Huysuz, terbiyesiz, saygısızyüzsüz
Azıklık : Hemen yemek üzere harman zamanından önce biçilip savrulan ekin
Azırganmak : Az görmek
Azravut : Asık yüzlü, sinirli, sert, haşin, iriyarı
ala şafak Çok erken, gün ağarır-
ken (Çr.).
altına üstüne goyma Cenaze
kaldırma giderleri (Su.).
avrat ağızlı Hanımının her dediğini yapan erkek
Babaçça : Papatya
Babaçko : İri yarı
Babalık : 1. Kayınbaba 2. Üvey baba
Babba : Ayakkabı
Babi : Köpek yavrusu, fino köpeği
Baca başı : Ocağın dış duvarında lamba, kibrit vb. koymaya yarayan raf
Badak : Ufak yapılı, kısa boylu, bodur, tıknaz
Badala : Şişman
Badaşma : Yardımlaşma
Badı: Şişman, ablak yüzlü, kısa boylu
Badi : Vara yoğa, uluorta laf eden kimse
Bağ : Guatr
Bağcak : Koyun ve keçilerin kaçmasını önlemek için çobanın uyumadan önce bir ucunu kendine bir ucunu da onlardan birinin boynuzuna bağladığı ip
Bağırdak : Çocuğun düşmemesi içi beşiğe veya salıncağa bağlanan enli kuşak
Bağırgan : Çok ve yüksek sesle ağlayan
Bağırtlak: 1. Kadınların göğüslerini kapamak için kullandıkları göğüslük 2. Yabani ördeğe benzeyen, gece çok öten, koyu kırşuni renkli bir av kuşu
Baharın : İlkbaharda
Bahçarası : Bahçelerin bulunduğu yer
Bahrama : Küme, grup, kafile
Bah bi, Bak bi : Konuşanın, konuştuğu kişinin dikkatini kendine çekmek için kullandığı hitap
Bakalak olmak : Göz kulak olmak, gözetmek, kollamak
Bakır : Bakraç
Bakışgan : Benzer
Bakıtmak : Baktırmak, göstermek
Balamırt : Dağlarda yetişen bir çalının tohumu
Balamıt gıliği : Meşe palamudunun küçüğü
Balat tuzu : İzmir tuzu diye satılan tuz
Balıksırtı : Üçgen prizma biçiminde, iki tarafa bakıntılı çatı, dam
Banak : 1.Az sulandırılarak ezilmiş yoğurt 2. Tirit benzeri et yemeği
Bandaklamak : Sulu yiyecekleri parmakla alıp yemek
Bar : 1. Sirke, pekmez v. b. sulu yiyeceklerin üzerinde biriken köpük, küf, mantar 2. Ateşten, mide bozukluğundan, ağızda, dil ve dişlerde hasıl olan acılık, sarı tortu, pas
Barak : Yaramaz küçük çocuk (Beyköy)
Bardak : Testi
Barlanmak : Mide bozukluğundan ağzın paslanması
Basmaç : Topalak yemeği
Bastırık : Bastırılan, yük altında kalan eşya
Başa gadar : Ölünceye dek, Sonuna kadar
Başak : Tahıl veya meyveleri devşirdikten sonra geride kalanlar
Başaşağı :Yokuş aşağı
Başbaş etmek : Bebeklere öğretilen, bir elini başına bir kaç kez dokundurarak yaptıkları Allah'a ısmarladık işareti
Baş kakıncı : Başa kakmak fiilini anlatır ifade
Başını yemek : Bir mal veya eşyanın fiyatının aşırı artması
Başşak atlamak : Tahıl ve meyveleri devşirdikten sonra geriye kalan döküntüleri toplamak
Batık : Kirli, pis
Batmak : Yok olmak, elden gitmek
Bayır : Yamaç
Baylan : 1. Şirret 2. Sebatsız
Baymak (İçini baymak) : Yiyeceğin baygınlık vermesi, mideyi hafifçe bulandırması, ezinti yapması
Baymak : Bayıltmak ????
Bayrah ekmê : Düğünlerde bayrak dikildikten sonra verilen yemek, ziyafet
Bayraktar : Düğün alayının önünde, üç metrelik sırığın ucuna asıla bayrağı taşıyan güveyin yakını
Baytal : Kısrak
Bê : Damat, güvey
Bebe : Fasulyenin taneleri
Becek, Bicek : Köşe, bucak, uç, açı
Beçi beçi : Keçi çağırma ünlemi
Beçibeçi : Keçi
Bedevi : Huysuz, ahlaksız
Bedirek : Yıkanmış, temizlenmiş ve eğirilmeye hazır hâle getirilmiş yün veya pamuk yumağı, topağı
Bek : Avcıların tuzak kurup bekledikleri yer
Beketmek : Sağlamlaştırmak
Bekleşmek : Pekleşmek, birleşmek
Bel : İşaret, nişan
Bel bağı : Bel kemeri
Belek : Kundak
Belen : 1. Yokuş 2. Tepe
Belemek, Beleylenmek : Bebeği kundaklamak, sarmak, beşiğe bağlayarak, sararak yatırmak
Belenmek : Bulaşmak, Bulanmak
Beli ayrılmak : Beli çok ağrımak
Belik : Saç örgüsünün omuzlardan aşağı uzanan bölümü
Belinden ödemek : Cebinden ödemek
Bellik : Nişanlanan kıza takılan altın
Belleme : Binek hayvanını soğuktan korumak için beline sarılan veya eyerin altına konulan keçe, meşinlenmiş keçe
Bellik : İşaret, nişan
Benden yanı helal olsun: Hakkım helal olsun, helal ediyorum
Bene : Bana
Bengilik : Gelincik
Beri bah, Beri bak : Bana bak, baksana
Beri gel : Yaklaş
Bertilmek : İncinmek (kol, bacak)
Besirek : Tüylü ve besili erkek deve, dişi boz deve ile erkek buhur devenin çiftleşmesinden doğan deve, damızlık deve
Beşbıyık : Muşmula
Beşir : Esmer tenli, Arap
Bıçık : Sel yatağı, dere, dere yatağı
Bıçkı : Testere
Bıdıraşmak : Konuşmak
Bıdırdanmak : Kendi kendine hafif sesle konuşmak, mırıldanmak
Bılkımak : Çürümeye, erimeye yüz tutmak, bozulmak, yumuşamak, zedelenmek, sulanmak, yara iltihaplanması
Bıt bıt : Geveze, çok konuşan, çenesi düşük
Bıy : Şaşma, korku, pişmanlık, beğenmeme, öfke, acıma bildirir ünlem
Bızdık : Kısa boylu, ufak yapılı, cüce
Bi bi : Kümes hayvanlarını çağırma ünlemi
Bi bişirimlik :Bir kez pişirilecek ölçüde
Bi boy : Bir kere
Bi çeşit : 1. Huy bakımkından farklı 2. Ayrı bir sorun
Bi garer : Kararında, ölçülü
Bi gat : Bir tane, bir kez, bir sefer
Bi gat sufra : Sofra örtüsü, kasnak, sini ile hazırlanmış sofra
Bi gat yatak : Yastık, yorgan, döşeğin tümü
Bi sunam : Lokma( ekmek )
Bi topan : Bir parça (ekmek)
Bi yarımız : Bir kısmımız
Bîbi : Ördek çağırma ümlemi
Bibi : Hala
Bicecik : Bir tane, bir tanecik
Bicez : Bir tane, bir tanecik
Bicibici : Küçük, koyu yeşil yapraklı, sık yetişen bir ot
Bicik: 1. Bir kez, bir defa 2. Bir tane, bir tanecik
Biçala : Bir an, biraz, azıcık
Bidik : Kısa boylu, ufak yapılı, cüce, bodur, tıknaz
Bilecen : Çok bilmişlik taslayan
Bilen, Hilen : Filan
Bilene : Bile
Biliş : Tanıdık
Bille : Zaman
Billur, Billor, Bullir : Bardak
Bilmôn : Bilmiyorum
Bingeşmek : Üst üste yığılmak
Binit : Binek atı
Bireyice : Epeyce, iyice
Biriğinti : Toplantı
Birikgin : Toplanmış, yığılmış
Birikmek : Toplanmak
Bişi: Mayalı hamurdan yağda kızartılarak yapılan yiyecek
Bişşek : Yayık döğmede kullanılan ağaç
Bitli kerkenek : Kerkenez
Bitmek : Çıkmak, büyümek
Biyol : Bir kere
Bizim gız : Kız kardeş
Bizim oğlan : Oğlan kardeş
Bobal attım : Vebal attım, günahı boynuna dedim
Bocut : Bakır veya teneke maşrapa, büyük su tası
Bodurmahmut : İlaç için kullanılan, güve için tütsü yapılan bir çeşit ot
Bodik : Deve yavrusu
Boduç : Toprak, çam ağacı veya madenden yapılmış ibrik, emzikli testi
Boğaz alma : Boğazına takılma
Boksak : Hayvan pisliği taşımaya yarayan kap
Bol bulamaç : Pek çok
Bolalmak, Bolarmak : Bollaşmak
Bolat : Erkek arı
Boru :Söğütten çıkarılan düdük
Bostan : Hıyar
Bostan güzeli: Şamama, küçük, yuvarlak, kokulu bir çeşit kavun
Boşlamak : Bırakmak, vaz geçmek
Boyalamak : Boyamak
Boyra : Değirmen oluğu
Boyul : Bu sefer, bu defa, bu kez
Boz : Sarışın
Bozalak: Çalının taze sürgünü
Bozarmak : 1. Boz renge dönüşmek 2. Delirmek (Beyköy)
Bozarmış : Boz renge dönüşmüş, solmuş
Bozulamak, Bozlamak : Devenin acı acı bağırması
Böbü : Bebek
Böcek : Arsanın köşesindeki küçük yer
Böcü : Böcek BÖCÜ GÖZ ???????????????
Böcü börtü : Böcek, kırkayak, çıyan, örümcek vb.
Böğü : ehirli örümcek
Böle : Teyze çocuğu
Bölelikce : Böylece
Bölemek : Bebeği kundaklamak, sarmak, beşiğe bağlayarak, sararak yatırmak
Bölme : Kalın ağaç gölgesinden odun yahut tekne yapmak için ayrılan tomruk
Börtmek, Börtdümek : Haşlamak, az pişirmek
Börülce . Fasulye
Bövelek : Sığırları rahatsız eden bir çeşit sinek, gübre sineği
Bövelek tutmak : Böveleğin ısırdığı hayvanın, ne yaptığını bilmez hâlde hızla koşmaya başlaması
Bubuş : Şeker, kara üzüm, leblebi gibi tane hâlindeki çerez
Bucak :Yörüklerin sıcaktan korumak için yoğurt, yağ tuluklarını koydukları yer
Buğanak : Sağnak, şiddetli yağmur
Buhur : Erkek deve
Bulak : 1. Kaynak 2. Çeşme
Bulatmak : Bulandırmak
Buldumcuk : Sonradan görme, ne oldum delisi
Bulgur aşı : Bazen domates, soğanla yapılan, yufka ekmeğe serilerek yenen hafif sulu bulgur pilavı sulusu sul
Bulgur; Bulgur : Kar tanelerinin normalden küçük, sert ve yuvarlak hâli
Bulgur bulgur : Terin taneler hâlinde alında birikmesini anlatır
Bum : Küçük çocuk dilinde su
Buñar, Puñar : Pınar, çeşme
Buncağız : Bu zavallı, bu küçücük
Bungun : Sıkıntılı, üzgün
Bura : 1.Bu yer, burası 2. Buraya
Burmak : Burkulmasına yol açmak
Burçalak : Çiğdemgillerden, toprak altında yumruları olan bitki
Burkuşturmak (etini) : Özellikle yaramazlık yapan çocukların kolunu, bacağnı baş ve şahadet parmaklarıyla burkmak, çimdiklemek
Burma : Eğirilmek üzere bükülmüş yün
Burnuna girmek : Tehdit için söylenir
Burunlamak : Beğenmemek
Burutgan : Sis, duman
Busarık : Sisli, tozlu, bulutlu, sıcak hava
Buva : Baba
Buy : Vay gibi şaşma, alay bildirir ünlem
Buymak : Çok üşümek
Buyrultu : Belge
Buzağıdişi : Danaburnu
Buzağılamak : İneğin doğurması
Büğür : Deve
Büklü belli : Beli bükük, kambur
Bükme : Yufka içerisine patates, ıspanak, peynir konularak sacda pişirilen börek
Bükrü : Kambur
Bükümlemek : Katlamak
Bülü bülü : Kümes hayvanlarını çağırma ünlemi
Bülük : Küçük erkek çocuğun cinsel organı
Büngüldemek : Suyun topraktan kaynaması
Bürgü : Başörtüsü
Bürümek : Örtmek, sarmak
Büse : Kayısı, erik gibi ağaçların gövdelerinden sızan yapışkan sıvı
Büve : Sulu
Büzütmek : Soğuktan büzülmek
Cabar : Çingene ar damarı çatl. VAR
Cabbar : Becerikli, çok çalışan
Cakcak : Geveze, dedikoducu
Calba : Adaçayı
Canalıcı : Azrail
Capcıklı : Lüzumsuz, boş konuşan, Çıkıntılık yapan, aykırı davranan (Beyköy)
Canavar : Kurt
Canı çekenmek : Canı çekmek
Canı geçmek : Uykuya dalmak
Car : Siyah üstlük, çarşaf
Carcur : 1. Fermuar 2. Şarjör
Carıs : Arsız, terbiyesiz
Carıs etmek : İnat etmek, tutturmak, rahatsız etmek
Cazgır : Cadı, fitneci
Cazı ; Büyü cazı
Cazı karısı : Cadı
Celep : Düğün alayı
Cedelleşmek : 1. Karşısınakini susturmak amacıyla tartışmak 2. Uğraşmak, çabalamak, mücadele etmek
Ceft : Çam ağacının kabuğu
Cember, Çember : Başörtüsü, yazma
Cennet böceği : Uğur böceği
Ceryan, Ceyran : Elektrik
Cıbır : Hiçbir şeyi olmayan, parasız pulsuz
Cıcığını çıkarmak
Cıdala : Ağız kavgası, sorun
Cıdalacı : Kavga arayan
Cıdır : İrileşmiş yara
Cıdırlı : Vücudu yaradan kurtulamayan
Cıkcık canlı : Aceleci
Cılamuk : Cıvık yoğurt
Cılıngız : 1.Arık, cılız 2. Bakımsız
Cıllak : Onu bunu rahatsız eden çocuk
Cımbıldak : 1. Dönek, sözünün eri olmayan 2. Oynak, hafifmeşrep
Cımıcık : İki parmak ucuyla alınan miktar, tutam (Toz şeyler için)
Cımık : Baş ve işaret parmağıyla alınan miktar
Cıncık, Cincik : Çok küçük cam, ayna, porselen kırığı.
Cıngı : Civciv
Cıngıl : Süs eşyası
Cıngıllanmak : Nazlanmak
Cıngıllı : 1. Oynak, şımarık kadın 2. Küçük kazan
Cırbığı çıkmak : Yağmurdan sırılsıklam olan
Cırcır : 1. İshal 2. Ağustos böceği
Cırganak : meyve, sebze suyu
Cırmalamak : Tırmalamak
Cırmaklamak, Çırmalamak : Tırmalamak
Cırnak :Tırnak, pençe
Cırt etmek : Yapılmak istenen, önceden kararlaştırılan bir şeyin gerçekleşmemesi
Cırtatan : Gelinciğinkine benzer olgunlaşıp sararmış kapsüllerinin sapa bağlandığı yere vurulduğunda tohum ve sıvı fışkırtan ot
Cıvılamak ; cıvılan (cıvılayın )
Cıvılamak : Koşup gitmek
Cıvlamak : Fırlayıp çıkmak, kaçmak
Cızak : Oyun bozan, mızıkçı
Cızgı : haşhaş sütünü çıkarmak için kullanılan alet
Cızlak : Koyun kuyruğu eritildikten sonra kalan posası
Cızmak : Oyunda mızıkçılık etmek
Cızı : Tohum ekmek için pullukla açılan yer, karık
Cibare : 1. Yaramaz, huysuz çocuk 2. Serseri, kavgacı
Cibi : Civciv
Cibil : Çapak
Cibre : Ezik, çürük meyve
Cibindirik : Cibinlik
Cicidam kuşu
Cilbir : Yular ( Beyköy )
Cilbirlemek : Deveyi kazığa çakmak
Cimciklemek : Çimdirmek
Cimcirmek : Çimdirmek
Cin misiri : Kolay patlatılan, taneleri küçük ve sivri olan mısır
Cindarı : Kolay patlatılan, taneleri küçük ve sivri olan mısır
Cinderli : Sinirli, öfkeli
Cinfikir : Uyaanık, akıllı
Cingen cabar : Kökü, ne idüğü
Cinpir : Küçük yapılı, hareketli, yaramaz
Cip : Eğer, şayet
Ciril : Gelinlerin alınlığına takılan gümüş pul
Cizi : Tohum ekmek için pullukla açılan yer, karık
Cizili : Dizili, sıralı
Combalak : Takla
Corazanlı : Sık sık ishal olan kimse
Culluk, Culluh : Hindi
Culuzumak :
Cuma âşamı : Perşembe günü
Çağıl : Çakıl, çakıl yığını
Çakal :Titiz, huysuz
Çakıldak : Geveze, çenebaz
Çakılı : Ağzına kadar, tıka basa dolu
Çakıllık : Çakıl yatağı, taşlı tarla
Çalacak : Yoğurt mayası
Çalgılı çengili : Çalgı ile oyunlu
Çalgı kalgı : Çalıp oynamak
Çalkazan : Geveze
Çalık : Uzun zaman bakır kapta kalan tadı bozulmuş yemek
Çalınmakl : Krem vb. sürmek
Çaltak : Budaklı dal
Çambardak : Çamdan oyularak yapılan su kabı
Çamel buynuz : Eğri boynuz
Çan gibi : Gür, güzel ses (Beyköy)
Çanak : Ağaçtan veya madenden yapılmış kap
Çandır : Karışık, melez
Çangaza : 1. Gürültücü kavgacı 2. Geveze
Çapa çapmak :Tarla, bahçe çapalamak
Çapar : Benekli, alacalı, hayvan
Çapmak : Koşmak
Çarpana : Araba tekerleğine konulan sert bir tabla
Çarşak : Bayırlardan akarak yığın hâline gelen çakıl
Çatalbacak : Kadın şalvarı
Çatallaş olmak : Sataşmak
Çatı : Birbirine tutturulan kereste
Çatlamak : Dışkılamak
Çatma : Üç ince ağacın uçlarından bağlanarak, yayık yaymakta kullanılan araç
Çatma : Bir arada bağlı 10-12 hayvana dövensiz harman dövdürme
Çatmak : Örmek
Çavuş : Huni
Çebiç : Bir yaşındaki keçi yavrusu
Çeç: Savrularak samanından ayrılmış tahıl yığını
Çeçeron :Açıkgöz olan kimse
Çeki : Alna bağlanan yazma; başörtüsü
Çeki çekinmek : Alna çeki bağlamak
Çekinmek : Fotoğraf, film çektirmek
Çekinti : Çekinme, sakınma
Çekmek, Çekilmek : Tartmak, Tartılmak
Çekişmek : Azarlamak
Çelebi : İstasyon şefi
Çeleñ : Bahçe duvarının üzerine biçilmiş kamış, onun üzerine toprak, onun üzerine de bazen taş konularak yapılan... (Beyköy)
Çelik : 1. Yünleri ip hâline getirmek için ağaçtan yapılmış alet 2. Çocukların sopa ile oynadıkları oyun
Çelik çene : Geveze, çok konuşan
Çelme : Başa sarılan oyalı yazma
Çelmece : Kısa çalı odunu
Çelmik : 1. Buğday veya samanla karışık iri saman 2. Düğüm atarak işaret bırakmak
Çeltek : Çoban yamağı
Çelten : Deveyi çeken kimse
Çemkirmek : Karşı gelmek,
Çember : Yazma
Çemremek : Kolunu veya paçalarını sıvamak
Çen çen etmek : Çok konuşmak, gevezelik etmek
Çeñe : Çok konuşan, geveze kimse
Çenem ayrılıyor : Esnerken ağız fazla açıldığında ve çok esnendiğinde söylenir
Çenet : Oturak yeri, kaba eti
Çenkirmek : Hakaret etmek, bağırıp çağırmak
Çepel, Çepelli : Karışık, karmaşık, dolambaçlı
Çeper : Çit
Çeperli : Ahlaksız, huysuz, geçimsiz (Beyköy)
Çerez tökmek : Çerez ikram etmek, yedirmek
Çergi : Derme çatma çadır, tezgâh
Çerken : Uçurtma
Çevre : Mendil
Çevrik : Etrafı çevrilmiş yer
Çeyiz sermek : Düğünden önce eş dost kadınların, gelinin çeyizliklerini görmesi için kız evine serilmesi
Çıfıt : Kötü düşünceli
Çığ : Keçi ve koyun yavrularını koymak için kamıştan veya tahta parçalarından yapılmışa ağıl, çit
Çığa : Gelinlerin, düğünlerde başlarına süs olarak taktıkları parlak renkli tel veya tüy
Çığıl : Çakıl ve taş yığını
Çığırmak, Çığrınmak : Haykırmak, çığlık atmak
Çığırgan ( çocuk ) : Çığlık atmayı huy edinmiş
Çığrışmak : Yüksek sesle bağrışmak
Çıkı : Bohça, çıkın
Çıkılamak : Bir şeyi mendil veya tülbentin içine koyup bohçalamak, çıkın yapmak
Çıkla : Arı, katışıksız
Çıkmak : Mezuniyet, Mezun olmak
Çıldırartmak : Ses çıkarmak
Çımbar : Dokuma tezgâhlarında bezi gerdirmek için kullanılan iki taraflı dişli bir alet
Çımkı : İnce uzun değnek
Çımkışmak : Vücudun bir yerinin ağrıması, sızlaması
Çıngı : Kıvılcım
Çıpgın : Sağanak hâlinde yağan şiddetli yağmur
Çıpkın : 1. Rüzgârla karışık yağan yağmur 2. İnce uzun değnek
Çıplak : Fakir, züğürt olan kimse
Çırak çıkarmak : Kız gelin etmek
Çırpan : Kavgacı, geçimsiz
Çırpmak : Silkelemek
Çırtık : Sağılması güç olan küçük hayvan memesi
Çıtlak : Çitlembik, menengiç
Çıvgın : Ağaçların verdiği yeni sürgün, filiz
Çıvgın : ( Delikanlılığı çok çıvgınımış ) : Hafifmeşrep
Çıyan : Arpa başağının bir tanesi
Çiçek : Adaçayı, ıhlamur çayı
Çiçek : Karnabahar
Çiftçi bardağı : Çamdan mamul küçük çift ülüklü testi
Çiğil : 1. Çakılın küçüğü 2. Çoğunlukla elde görülen siğil
Çiğin : Omuz
Çiğirt : Keçi yolu, patika
Çiğlem : Çiğ sütün kaymağı
Çiğnem : Bir lokma, bir parça. Bir çiğnem dürüm ver
Çilbidir : Davula vurulan küçük değnek
Çilbir : Yular
Çile : Hayvanlar hakkında; sağlık, şişmanlık
Çilemek : Sulamak
Çilenmek, Çileşmek : Çiselemek
Çilkim, Çirtim, Çitim : Küçük üzüm salkımı
Çilpik : Kumaşın kesinti yerlerinde ortaya çıkan iplik uçları
Çimmek : Yıkanmak
Çinetme : Buğday kaynatması
Çintmek : Bir şeyi ufak parçalar hâlinde kesmek, doğramak
Çipil : 1. Sulu çamur 2. Gözleri çapaklı kimse
Çirk : 1. Pis su 2. Tütün zifiri
Çirpi : Çalı çırpı
Çirpitmek : Sıçratmak
Çişdan : Şımarık
Çiti : Bahçe ve ağılların etrafına çekilen çit
Çitişmek : İp, saç vb birbirine dolaşıp, çözülmez hâle gelmek.
Çitme : Çifte
Çitmek : Kumaş ve örgülerin yırtıklarını söküklerini örmek, dikmek
Çivi çanağı : Çivi, vida gibi malzemenin muhafaza edildiği kutu
Çiye : 1.Kabuklu meyvelerin içi 2. Çam kozalağının tohumu
Çiyil : Küçük taş parçası, çakıl
Çiyin : Omuz
Çiynem : Lokma
Çizilenmek : Dizilmek, sıralanmak
Çoban çokurdek : Karpuz teveği gibi yarım metre uzunlukta, dalları dikenli ve dokunduğu yeri kızartan bir ot
Çobancılık : Çobanlık
Çokaşmak : Toplanmak, birikmek, üşüşmek
Çomaç : Yufka ekmeğinin içine peynir veya kıyma konularak yapılan dürüm
Çomça, Çömçe : Kepçe, büyük tahta kaşık
Çobansalık : Çoban hakkı, çoban bahşişi
Çoğan : Kökü ve dalları sabun gibi köpüren, hem helvacılıkta hem de temizlik işlerinde kullanılan bir bitki
Çoğan helva, Çöğen helva : Tahan helvası
Çopur : Yüzünde çiçek bozuğu olan kimse
Çor : Dert, keder, hastalık
Çor çocuk : Çoluk çocuk
Çor çocuk : Çocuk gibi hareket eden kimseler
Çot : El veya ayağı sakat olan kimse, kötürüm, çolak
Çöğdürmek : İşemek
Çöğür : Dikenli ağaç
Çömeşmek : Çömelmek
Çökeşmek : 1. Bir şeyin başına çökmek, üşüşmek 2. Üşümek
Çöklez : Hafif çökmüş yer
Çömez : Kısa boylu
Çöne : Kısa boylu
Çöntü : Kısa boylu
Çöpel : Çöp
Çörçünlemek : İhtiyarlamak
Çörek :Sürülmekte olan harman
Çörtlek : Pınar veya damdan su akıtan ağaç veya teneke oluk
Çörtük : 1. Yabani armut, ahlat 2. Keskin kokulu bir ot
Çöt : Ayakları sakat, topal
Çöte : 1. Eli kolu kısa kimse 2. Baston
Çövelmek : Başını yukarı kaldırmak, yukarı kaldırıp indirmek
Çöyneşik . Uyuşuk
Çul : Keçi kılından kilim
Çullama : Tepsideki baklavanın kenarları
Çullu kuduz : Elbisesini çabuk eskiten ve yırtık pırtık gezen
Daban : 1. Esas, asıl, taban 2. Döşeme 3. Bir yerin, yamaçtaki tarlanın alt kısmı, eteği
Dabanlamak : Bir eşya veya hayvan satılırken ilk söylenen fiyatta direnmek
Daha, Dahacık, Deha, Deyha : İşte, orada, şurada
Dahdah : Çocuk dilinde at, eşek gibi binek hayvanları
Dahdah etmek : Binmek
Dahlamak : Hayvanı sürmek, yürütmek
Dakanak ( Takanak ) : Bütünleme, ikmal
Dakı dakıvermek : Birine yumrukla üst üste vurmak
Dakım : Ağızlık
Dakınmak : Ziynet eşyası takmak
Dakış : Takı
Daklaşmak, Dakleşmek : Sataşmak, takılmak
Dal : 1. Omuz 2. Damlara konulan mertek, kalınca direk DALI GALABALIK OMZU
Dalak : Arının kendi yaptığı doğal bal peteği
Dalortası : Tam ortası
Dalaz : Rüzgârın oluşturduğu hortum
Dalda : Yörüklerin, çalı çırpı ile çadırlarının önünde daire şeklinde çevirdikleri yer
Daldallı :Karısının, başka erkekle cinsel ilişkisini bildiği hâlde müdahale etmeyen erkek, boynuzlu
Daldaşak : Çırılçıplak
Dalgır : Hare, meneviş
Dalgırmak : Hayvan tüylerindeki renk dalgalanması
Dam : Ahır
Damak : Kapı rezesi, zemberek, kapıdaki sürgü
Damarlı : Aksi huylu
Damat geydirme : Bir hocanın, damada köy meydanında duayla üst elbiselerini giydirmesi
Dambaş, Dambaşı, Dambeş : Toprak dam, çatı
Damızlık : Pekmez, yoğurt, peynir vb. şeyleri yapmaya yarayan maya
Danabaş : Büyük kafalı
Dana göz : Bir çeşit ekşi, kara, sulu üzüm
Darak, Tarak : Dolu tabanca şarjörü
Dardap : Habersizce çıkagelişi anlatır
Dastar : Dokuma başörtüsü
Davran : Acele et, çabuk ol
Davu : Beddua, ilenç
Dayama : 1.Araba sandıklarını yanlardan tutan dikine ağaçlar 2. Koyun, keçilerin yattıkları yer, ağıl
Debil dübül : Dengesiz, sendeleyerek, el yordamıyla yürüme
Dede : 1. Tavuğun, keçinin yüreği 2. Yaşlı kadınının, yaşlı kocasını kast ederek söylediği söz, beyim
De gidi de : 1. Hey gidi günler 2. Şaşma ünlemi
Dedirme : Bir şeyde ısrar edilmesi üzerine öfkeyle söylenir (tarlana dedirme şimdi)
Değirmi, Değirme : Yemeni, yazma, başörtüsü, tülbent
Dehlemek : Gözetlemek, gözlemek, dikkatle bakmak, takip etmek
Dek durmak : Uslu, terbiyeli, rahat durmak
Dekiş : Erkeklere musallat olup, paralarını yiyen kadın
Deli hulu : Deli
Delice : Yabani, aşısız
Deliganlı gız : Genç kız
Delme : 1.Yelek 2. Yazın davarı açık havada yatırmak için, birbirine çatılmış ağaçlardan yapılmış ağıl
Debildek : Dümbelek
Delimsek : Sersem, salak, çılgın
Demikten : Biraz önce, demin
Demir : Çatal
Den : Bireden çok kişiye söylenen "hadi"
Den gari : Birden çok kişiye hitaben hadi artık
Dene vermek : Ürün vermek
Deniz : 1. Menderes Nehri 2. Karakuyu Gölü
Depiklemek : Tepmek, çifte atmak
Depili, Dep dep depili : Tepeleme, iyice dolu
Depme : Tekme
Depme pantolon : Yünden yapılmış ve keçelendirilmiş kumaştan yapılmış pantalon
Dernek : Pazar arifesi( Çarşamba: Dinar'da pazar eskiden Perşembe günü kurulduğundan )
Desti dümbek : Topraktan mamul darbuka
Deşilmek, Deşilip çıkmak : Şişmanlamak
Deşinmek : Bir şey ararken eşyaları dağıtmak
Deşmek : Delmek, yarmak, yara açmak
Deve dudak : Alt dudağı kalın ve sarkık kimse
Devrilmek : Yorgunluk veya uyku sebebiyle yatağa, divana kendini bırakmak
Devrisi gün : Ertesi gün, sonraki gün
Devşinmek : Debelenmek, kımıldanmak
Deyelek : Diyerek
Deyha : İşte, orada, şurada
Dıbışkı : Tahtacıların kalasların üzerine boyalı iple yaptıkları iz
Dığan : 1. iki kuplu, derinliği daha az büyük tencere
Dığan : 1. Küçük tek saplı yağ tavası 2. Bakır kazan, karavana (Beyköy)
Dıkılmak : Girmek, sokulmak
Dıkım : Lokma
Dıkız : Susuz ve katı meyve, iyi pişmemiş boğazda kalan yiyecek
Dıkmak : Çok doldurmak
Dılçık : Sulu, şımarık kimse
Dımıdan :Teke yöresinde, kadınların teç, sini, dümbelek, tef çalarak oynadığı teke zortlatması
Dımık : Biraz, bir parça, azıcık
Dımsımak : Fındık, ceviz vb. nin bayatlaması, tadının değişmesi, kokması
Dımsık : Bayatlamış, tadı değişmiş, kokmuş fındık, ceviz vb.
Dındın, Dımdım : Mızmız, mıymıntı, çabuk karar veremeyen, sözü uzatan
Dıngırdanmak : Sürekli, gerekli gereksiz konuşmak, söylenmek, mırıldanmak
Dırca : Herkese karşı gelen, itaatsiz, söz dinlemeyen
Dırca gelmek : Direnmek
Dırmıntı : Ürün toplandıktan sonra geriye kalan vetırmıkla toplanan döküntüler
Dırtlı : Çok sık hastalanan, bünyesi zayıf
Dibayak : Yakın, uzak olmayan
Didak, Didek : Gaga
Didaklamak : Gagalamak
Didişgen : Geçimsiz, kavgacı
Didmek : Bir kimseyi üzmek, rahatsız etmek
Dikeç : Kazık, sırık, ağaç çubuk
Dikilmek : Vücudun bir yerine sancı girmesi, saplanması
Dikleme : Çatıda ok ağacının altına konulan dik ağaç
Dilberim, Dilbarım : Güzelim (şey)
Dilgöz : Ortası yüzük gibi çok delik mavi katır boncuğu
Dilik : Dilinmiş, yarılmış
Dilkanadan : Sarmaşık gibi büyüyen üstü dikenli bir ot
Dilli: Konuşkan
Dilli düdük : Çok konuşan, geveze
Dilli düdük : Söğüt,kavak ağaçlarının ince dallarından, kamıştan yapılan düdük
Dilme : Dörtköşe kesilmiş ağaç, kereste
Dimitiri : Dinç, Sağlam
Dincelmek Dinçleşmek
Dinelmek, Diñelmek : 1. Ayakta durmak 2. Karşı koymak, kafa tutmak, dikleşmek, dayatmak 3.İşe giderken veya iş yaparken onunla bununla vakit geçirerek sallanmak, boş vakit geçirmek
Dingildemek, Tingildemek : Kımıldamak, oynamak, sallanmak
Dingizlik : Sakinlik
Diniz : Hava için; durgun, sakin
Dinner : Dinar
Dipi gibi : Dinç
Dipçik gibi : Diri, sağlam
Dipleğen :
Diplenk gibi DİPLEN . KISABOYLU, ŞİŞMAN
Diremek : İnat ve ısrar etmek
Dirgit : Çerez olarak yenen, haşlanmış mısır, nohut. buğday vb. tahıl
Dirliksiz : Geçimsiz
Diş yarma : Diş buğdayı, hedik
Dişeği :Taşları yontmak için kullanılan dişli bir çeşit çekiç
Dişemek : Bebeğin diş çıkarmaya başlaması
Dişeyli : Kadın, kız
Dişir dişir : Bir yüzeyin pürüzlü, diş diş, pütürlü olduğunu anlatır
Dişlik : Bebek diş çıkardığına, kaynatılmış buğdaydan yapılan yiyecek, diş buğdayı
Dîtaban : Çok gezen
Divri : Zayıf, sıska
Diya : 1. Acıma ve şaşma ünlemi 2. İşte, orada
Diydirmek : İşemek
Dîn, Diyin : Diye
Diyelek, Diyelekten : Diyerek
Dizbezi : Kadınların giydiği şalvar
Dô : Büyükbaş hayvanları durdurmak için söylenir
Doğu : Yeni doğan bebeğin ziyarete gidildiğinde götürülen hediye
Dôha, Dôhâ : Sığırları durdurma ve yürütme ünlemi
Dolak : 1. Çarık giymeden önce bacağa sarılan bez veya yün sargı, tozluk 2. Boyun atkısı
Dolama : Boyun atkısı, kaşkol
Doldurmak : Altına, donuna yapmak
Dolu : Bir teneke miktarındaki buğday ölçeği
Domdom : Davul
Dombay, Dombey : Manda
Domman : Şişman
Domuşmak : Somurtmak, sessiz ve dargın durmak
Domuşuk : Somurtkan, asık suratlı
Don : Soğuk, içine kapalı kimse
Doncak : Üstünde yalnız iç donu olarak
Dongurak : Koşum atlarına takılan büyük döküm çan
Donsuz tumansız : Belden aşağısına bir şey giymemiş
Doñuz çömelden : Kuzeyden, kuzey doğudan esen çok soğuk rüzgâr
Doñuzluk : Su değirmeni çarkının bulunduğu yer
Doşan : Kullanılmış, eskimiş, yıpranmış giyim eşyası
Doyunmak : Karnını doyurmak
Döö Zarif (Duman Köyü)
Dökümcü : Devamlı içki içen
Dönelemek : Dolaşmak, dolaşıp durmak
Dönemeç : Köşebaşı
Dörtleme :Tarlayı dördüncü kez sürme
Döş : Göğüs, bağır
Döşeme : Kaldırım
Döşşek : Yatak, şilte, minder
Dövüşgen : Kavgacı
Draf : Düvende öküzü döndürmeye yarayan ip
Draflama : Düvende atın saat yönünde ve daha sonra aksi yönde dönmesi, dolanması
Dukkuk : Ötücü bir kuş
Dulda : Yağmur, güneş, ve rüzgârın etki yapamadığı kuytu yer; ağaç, bina gölgesi, gölge
Duluk, Dulum : Yanağın elmacık kemikleri ile çene arasındaki kısmı, avurt
Dumağı : Nezle, grip, bronşit
Durduğu yerde duramamak : Çok hareketli
Durduk yerde : Durup dururken
Durmak : Oturmak, kalmak, ikamet etmek
Duru : Koyu olmayan, sulu
Duvâçımı
Duz daşı : İnek, keçi, koyun vb. nin üzerine konan tuzu yaladıkları taş
Düden : Yeryüzü sularının kaybolduğu yarıklar, suyu çeken delikler
Düdük : Boğaz
Düğül : Ökse otu
Düğürcük : Vücutta oluşan kabarcıklar
Dülgeri : Balta
Dümbek : Dümbelek
Dünemek, Tünemek : Uykuya yatmak
Dünür düşük : Karı kocanın ana babaları
Dürelenmek : Oturan veya yatan birinin, bir büyüğü gelince toparlanması
Dürgü : Dürülme şekli, kat
Dürmek : Katlamak
Dürü : Güvey tarafının gelin tarafına, gelin tarafının güvey tarafına bohça içinde gönderdiği hediye
Dürüm : Yufka ekmeğin içine çeşitli katkılar konular sarılmıiş durumu
Dürünmek : Yufka ekmeğin içine çeşitli katkılar koyarak, yemeğe hazır hâle getirmek
Dürtmeyle : Bir şeyi yaptırmak için sözle tahrik ederek, uyararak
Düvdü : Balta, kazma, keser vb. aletlerin çivi, kazık çakmaya yarayan kısmı
Düvelek : Kavun, karpuzun olmamışı, kelek
Düvenselik : Döveni boyunduruğa bağlayan araç, döven oku
Düver : Binalarda kiriş yerine kullanılan kalın ağaç
Düz : Ova, kır, düzlük yer
Düzen : Alet, edevat takımı
Düzenlemek : Müzik aletlerini akort etmek
Düzenlik : Geçim, uyuşma
Düzgülü : Beyzi taneli bir çeşit üzüm
Düzmek : Giydirmek, süslemek
E, Ê : Efendim, ha öyle mi anlamında kullanılır
Ebe : 1.Sirke, turşu vb. nin üzerinde toplanıp pıhtı benzeti hâl alan maya tabakası 2. Nine, büyükanne
Ebem kuşağı : Gökkuşağı
Ebennega : Zeki ve becerikli olmadığı hâlde kendini öyle sanan kimse
Ebük gübük : Aslı esası olmayan
Ebür gübür : Süprüntü, süpürgenin topladığı atıklar
Ece : kardeş
Ede : Büyük erkek kardeş, ağabey
Edik : Köylü çizmesi
Edindirmek : Kurmak, zihinde büyütmek
Edip durmak; yapıp durmak
Edip kılmak : Yapıp etmek
Edindirmek : Bir şeyi kafaya takmak, sürekli düşünmek, zihinde büyütmek
Efek : Yabani yonca, fiğ
Efil efil : Rüzgârın hafif hafif, yavaş yavaş esmesini anlatır
Efillenmek : Koku yayılmak
Eften püften : yalan yanlış, asılsız
Eğdinmek : Şikâyert etmek
Eğe kemiği : Kaburga
Eğirmeç : Yün eğirmeye yarayan araç, kirmen
Eğrek : Sürü hayvanlarının öğle sıcağında toplanıp dinlendikleri yer
Eğsik, Êsik : Kadın
Eğşi, Ekşi : Domates salçası
Ekelemek : Tuz, biber vb.gibi şeyleri ekmek, serpmek
Ekmek etmek : Yufka ekmeği yspmak
Ekmek evi : Kuru, gevrek yukaların istiflenip saklandığı yer
Ekmek tavlamak : Yufka ekmek ıslatmak
Ekmek yemek : Yemek yemek
Ekmeklik : Bu da bulmuş bi ekmeklik ??????????????????
Eh yapmak : Bebeklerin altına yapması
Eksikli olmak : Mahcubiyet hissetmek
Ekşikulak : Kuzukulağı
Ekşi geyrek : Mide ekşimesi, hazımsızlık ve bundan dolayı geyirti Acı geyrek ???
El arı : El kınaması, elin ayıplamasından utanma
El ayağa düşmek : İhiyarların, maddi manevi başkalarının yardımına muhtaç duruma düşmesi
Elcik, Elcil : Sürüden ayrı olarak evde beslenen, insana çok alışkın hayvan
Elçi : Kız istemeye ilk gönderilen dünürcü
Elê : Şaşma, hayret bildirir ünlem
Elek olmak (Güvenin yünlü ceketi yiyip delik deşik etmesi)
Elekçi, Elekçi karısı : Çok gezen, evde durmayan kadın
Elekmek : Utanmak, çekinmek, sakınmak
Elenti : Arpa, buğday ve benzerlerinin kalburdan grçmiş kısmı
Eletmek, İletmek : Götürmek
Elî : Amanıın, oy oy oy vb. soğuktan, sıcaktan, fazla yükten etkilenen kimsenin kullandığı ünlem
Eli ermek : Bir işiyapmaya zaman ve fırsat bulmak
Elime yapış : Elimden tut
Elleh : Şaşma, hayret bildirir ünlem
Ellem, Ellelem : Galiba, herhâlde
Elleme : Müdahale etme, karışma
Elleme kömür : Elle seçilmiş, iyi kömür
Ellik : Eldiven
Emenmek : Üşenmek
Emi : Olur mu?
Emicikılı : Fidanların ucundaki ince kökler
Eminmek : Yararlanmak, Menfaat sağlamak
Emişik :Süt kardeş
Emişmek : Yemeğin yağının, suyunun, malzemelerinin birbirine iyice karışarak lezzetli hâle gelmesi
Emlik : Zamansız doğan, gelişmemiş kuzu
Emmi :Amca
Emmideş : Amcaoğlu
Emrine oynatmak :
Emsiz : Beceriksiz
En : Hayvanlara, eşyaya vurulsn damga, işaret
Encik : Enik
Enem konam : Eni konu
Engelden :
Engin : 1. Nevazil 2. Alçak yer
Engücü : Elbette, herhâlde, nasıl olsa, ister istemez
Engi : İşte, yanındaki
Enkirde : Oradaki, yanındaki, yakınındaki
Eprimek : Yıpranıp aşınmak
Er ekmeği : Sahur yemeği
Erbi : Yazma, yemeni, başörtüsü
Erdirmek : Son aşamaya, noktaya getirmek, olgunlaştırmak
Ergen : Kızılcık
Ergenselik : Ergen, genç kız veya erkeğin yüzünde çıkan sivilce, akne
Ergin : Olgun ( Meyva için )
Eringeç : Tembel
Eringen : Tembel
Erinmek : Üşenmek, tembellik etmek
Erişmek : Şeytan veya cin çarpmak, çarpılmak
Erişik : Şeytan veya cin çarpıp hastalanmış
Erkül kalmak : Herhangi bir işten geri kalmak
Ermiş, Erik ( Kafa erik ) : Sarhoş olmuş
Erkeç : Üç veya dört yaşınada burulmuş erkek keçi
Ermek : Olgunlaşmak
Erpeden : Çul veya çuval
Ertişmek : Oynaşmak, el şakası yapmak
Esaslı : Güzel, iyi
Esdek köstek : Sözde sebepler
Eserli : Deli, sözleri ve davranışları ölçüsüz
Esirekli : Ruh hâli değişken, deli dolu
Essah : Sahi, doğru, gerçek
Eşik : 1. Elma, ayva, armudun yenildikten sonra kalan çekirdekli kısmı 2, Mısırın koçanını saran kalın yeşil yapraklar 3. Mısırın taneleri alındıktan sonra kalan kısmı, koçan
Eşiklik : Kapı boşluğunun altında bulunan alçak basamak, eşik
Eşip deşmek :
Eşkere : Ekşi erik
Et kesmek : Yorulmak, hamlamak
Eten : Meyvenin çekirdeği dışındaki yenen kısmı
Eti êşimek, ekşimek : Yaramaz çocukların dayak yemeğe yaklaşmış olmak
Etini burmak : Bir kimsenin etini, baş ve işaret parmakları arasına sıkıp burmak
Etme dutma : Yapma etme
Etti gıldı : Yaptı etti
Ettirmek : Etmek (Elini şöyle ettiriyor)
Ev arası : Mahalle, sokak arası
Ev kumkuması : Kadın için. Evde oturan, dışarı çıkmayan kimse
Evce evce, Evci evci : Ev ev
Evelde : Tevekkeli, Elbette, belli, belliydi
Eveli : Eskiden, bir zamanlar
Eveli gün : Evvelki gün, dünden bir önceki gün
Evelik : Yaprakları yenilebilen, tohumundan da çay yapılan, ıspanağa benzeyen bir çeşit ot, labada
Evermek : Evlendirmek
Evin : 1. Buğday tanesinin olgunlaşmış içi, özü 2. Buğday, arpanın gelişmiş, dolgun taneli olma hâli, verim 2. Hoşaf, çorba gibi yiyeceklerin içindeki taneler
Evinsiz, Evini yok : Değersiz, boş söz
Evirgeç, Evreç : Sac üzerinde bişirilen yukaları çevirmeye yarayan, uzun ve yassı tahta araç
Evlek : Dönümün dörtte biri
Evmek : Acele etmek
Evran, Evren : Büyük yılan, canavar
Evvelsi gün : Önceki gün
Evzinmek : Asıl işle değil, birtakım yan işlerle uğraşmak
Ey : Çağırana efendim, ha, buyur anlamına gelen cevap ünlemi
Eye : Kaburga
Eyef : Kağnı veya saban oklarını birbirine bağlayan, halka biçiminde bükülmüş ince ağaç
Eyi : Peki, olur
Eylenmek : Durmak, kalmak, oturmak
Eymeç : Üç veya dört kat olan yün
Eynehan : Obur, çok yiyen, midesine düşkün
Eyrimek : Titremek
Eysiren : Kazan veya teknedeki hamuru kazımaya yarayan araç
Ezelemek : Hafifçe ezmek
Ezgi : Eziyet, baskı, zulüm
Farımak : İhtiyarlamak
Fatmacık : Kın kanatlılardan, kara benekli, kırmızı renkte, kurtçukları yediği için faydalı sayılan böcek
Felfecir : Anlamsız, yersiz konuşma
Ferfene : 1. Ortaklaşa yapılan yemekl, içkili toplantı 2. Düğün yahut bayramlarda, gençlerin birleşerek bir kuzu veya koyun kesip yemeleri
Feyil : 1. Niyet, kalpten geçen istek 2. Huysuzluk, kıskançlık, hırs
Feyli bozuk : Düzenbaz, ahlaksız
Fıçı : Topaç Fiççi . (Beyköy)
Fıcıma Ficilemek : Hızlıca koşmak
Fıcıtmak, Fıçıtmak : Kaldırıp atmak, fırlatmak
Ficilemek : Çocuğun şımarması
Fıdıdım fıdıdım :Hızlı hızlı yürümeyi anlatır
Fıkramak : Ekşiyen yiyeceğin kabarcıklar çıkarması, fışlamak
Fırhat : Sıkıntı
Fırıldak :Topaç
Fırtmak : 1.Yerinden oynamak,çıkmak 2. Kaçmak, kaçıp gitmek
Fısırık : Sonucu olmayan, boş iş
Fıska, Fiska : Sivilce, kabarcık, yanık kabarcığı
Fışkı : Gübre
Fışkılık : Gübrelik, gübrenin biriktiridiği yer
Fıta, Futa : Kadınların dışarı çıkarken giydiği, uzunca başörtüsü
Fıyık : Islık
Fıymak : Kaçmak, sıvışmak
Fıydırmak : Fırlatmak
Fikirsiz : Düşünme yeteneği az olan, düşüncesizce hareket eden
Filança golança : Söylenmesi istenmeyen veya gerekli görülmeyen özel adlarının yerini tutan kelime
Fildir fildir : Küçük serin esinti
Fingirdemek : Kız ile oğlan arasındaki duygusal arkadaşlık, âşıkdaşlık
Fisirti : Sessiz konuşma, fısıltı
Fişeklemek : Kışkırtmak
Fişşek : Yayık tokmağı
Fos göbelek : Yenmeyen mantar
Futa : Peştamal
Gaba şeker : Su, tozşeker ve limon tuzundan imal edilen, beyaz renkli şeker. Peynir şekeri
Gabayel, Kabayel : Güneyli rüzgâr, lodos
Gabırga : Hayvan semerindeki iki kaşı birbirine bağlayan dört ince ağaç
Gabirlik, Kabirlik : Mezarlık
Gacaracı : Kavgacı
Gaç gaç, Gaç gızım gaç : Şaşırma, usanma bildiren ünlem
Gaç : Çekil
Gaçıl : Çekil
Gadak : Kadar, değin
Gaderli : İşleri hep iyiye giden, talihli, şansı yaver giden
Gadın : Uslu, terbiyeli
Gadınca : Güzelce
Gafa goçanı : Nüfus cüzdanı
Gaga : Ağabey
Gah : İçinde su birikintisi olan kaya oyuğu
Gahbecik : Sevimli, şımarık, cilveli anlamında sevgi ifade eden söz
Galaba : Kalabalık
Galabaşlık : Kalabalık
Galak : Boynuz
Galan : Artık
Galdırkop : Ağırbaşlı olmayan, hafif meşrep, laubali, şımarık
Galuç : Eskiden kadınların giydiği boğazlı ayakkabı
Gambır : Eğri ağaç
Gamıtmak : Soğuktan üşüyüp büzüşmek, hareketsiz kalmak, ayakta hareketsiz dikilmek
Gamit : Zayıf (hayvan için)
Gammak : Küçük çocukların çene altı, gerdanı
Ganadını dartmak : Kanadını, çekip bırakıp sallamak, çırpmak
Ganat : Kağnının direklerini birbirine bağlayan ağaçlar
Ganêre : Beceriksiz, işe yaramaz, lüzumsuz işlerle uğraşan
Ganıkmak : Alışmak
Ganırmak : Bir şeyi kaldıraçla yerinden kaldırmak
Gañrılmak, Kañrılmak : Arkaya eğilmek, yaslanmak
Gapcık : 1.Tahıl kabuğu 2. Tabanca fişeğinin, ateş edildikten sonra geriye kalan boş kısmı
Gapçık, Kapçık : Mısır koçanını saran yaprak kısmı
Gapıca gapıca : Kapı kapı
Gapınmak : Gelin ve damada saçılan paraları kapmak, yerden toplamak
Garakavuk : Beyaz kökü olan ve yenen bir ot
Gara çadır : Koyu renkli keçi kılndan dokunan yörük çadırı
Gara düzen : Eski düzen
Gara örtü : Toprak dam
Gara zoruna : Güç bela, pek güçlükle, istemeye istemeye
Garağan : Çalıların çok bulunduğu yer
Gararmak : Surat asmak
Garaz, Garez : Düşmanlık, kötülük
Gari, Garim, Gali, Gayi, Gayli, Gayik, Ga : Artık, bundan sonra
Garmak : Karıştırmak (hamuru)
Garnıcağın : Karıncağızı
Gartalmak : İhtiyarlamak, kartlaşmak
Gastan : Şakacıktan, yalandan, yalancıktan
Gatmak : Koymak
Gav : Ağaçlarda meydana gelen mantar, kav
Gavara : Gürültü
Gavcar : Ekinlerin dibindeki kuru yaprak
Gavıt : 1. Bulgurun ince kepeği 2. Kavrulmuş buğday
Gavlangoz : İçi boş odun
Gavlık, Kavlık : İçine çakmak veya kav konan deri cüzdan
Gavram, Kavram : Avuç dolusu, tutam
Gavrık, Kavrık : Zayıf, cılız
Gavsal : Mısır koçanının dışındaki yeşil kabuklar
Gavşırmak : İki eli birleştirerek tutmak, kucaklamak (Çayüstü)
Gavuk : Uzun (keçi memesi için)
Gavurga, Gavırga, Kavırga : Ateşte kavrulmuş mısır, buğday
Gayar etmek : Hayvanın nalını yontarak eski nalı yeniden çakmak
Gaydalama : Kekliğin çok hızlı şekilde, kayar gibi koşması
Gayıl olmak : Kabul etmek, razı olmak
Gayınna : Kaynana, kayın valide
Gaymah yağı : Sütün kaymağının kavrulmasıyla elde edilen yağ
Gaynanmış : Kaynamış (mısır)
Gaynata : Kayın peder, kayın baba
Gaytama : Gem
Gazal, Gazel : Kuruyup dökülen ağaç yaprağı
Gebece :
Gebeş : Garnı şiş, kısa boylu, şişman, tıknaz
Gebre sakallı : Seyrek sakallı (Beyköy)
Gêcek gazanı vurmak : Çamaşır kazanı kaynatmak
Geçek, Keçek : Küçük tahta köprü
Geçinceme : Geçinme
Geçinmek : Uykuya dalmak
Gede : 1.Zayıf, çelimsiz, az gelişmiş 2. Anasız, babasız kimse 3. Niteliği düşük, kötü, aşağı kimse
Gedil : Büyük çuval
Geğrek : Geğirti
Gelberi : 1. Büyük ocaklardan ateşi dışarı çekmek, tıkanmış boru, ark vb. şeyleri temizlemek veya harç, çamur, kireç karıştırmak için kullanılan, uzun saplı demir araç 2. Tırmık
Geliyom yanına (ha)
Gelin bacı : Yenge
Gelin çıkartma : ????????????????????????????????
Gelin düzme : Gelin giydirme
Gelin indirme : Köy düğünlerinde son gün gelinin at veya otomobilden güvey evine getirilip indirilmesi
Gelin yanı : Düğünün ertesi günü yapılan eğlence
Gelişgin : Gürbüz, büyümüş, yetişmiş
Gelin başı düzmek : Köy düğünlerinde, gelinin başını pullu, poçu vb. ile süslemek
Gelinyanağı : Kızarmış ekmek
Gelmişleyin : Gelmişken
Geme : 1. Dişleri dökülmüş 2. Fare
Gen : Bir müddet sürülmeyerek boş kalmış ve otla kaplanmış tarla
Geneş : İnek çağırma ünlemi
Ger : Burnu, bacağı, karnı siyah-beyaz renkte keçi, eşek
Gerelti : Engel, perde
Geren : Dambeşe serilen toprak
Gergi : Perde, engel
Geri, Keri : Sonra
Geri : Saman vb. şeyleri taşımak için kağnı arabalarına gerilen hasır, çul
Gerik : Örtülü, kapalı
Gerimini almak : Rahatlamak
Germe : Dağlarda sellerin aşındırmasıyla meydana gelen dik, kayalık, yokuş yer
Gerneşmek : Gerinmek
Getirememek : Hatırlayamamak
Geveze : Sürü hayvanlarının boynuna takılan küçük çan
Gevik : Geveze
Gevik : Dişsiz veya yamuk, çarpık ağız ; Alt çenesi çıkık
Gevil güvül etmek : Gereksiz yere, can sıkacak şekilde konuşmak
Gevinti : Ekinin sap ve kabuğu
Gevmek : 1.Ağızda katı bir şey çiğnemek 2. Makasla kumaş keserken, kumaşın makasa sıkışmasıyla kesememesi
Geycek, Keycek : Elbise, çamaşır vb. giyilecek şey
Gezek : Ailelerin birbirine ziyarete gitmesi
Gezelemek : Gezmek, dolaşmak
Gezem, Gezen : İki yaşındaki dişi keçi
Gezenti : Çok gezen
Gı : Kadınlar için kullanılan "be" "hey" gibi çağırma ünlemi
Gıcı gıcı : Koyun, köpek vb. hayvanları çağırma ünlemi
Gıdık : Çene altı, gıdı
Gıdım gıdım : Azar azar
Gıfıl, Kıfıl : Kuruyarak dökülen çam yaprağı
Gıkga : Küçük çocuk dilinde yumurta
Gıli gıli, Gılik : Ardıç ağacının meyvesi
Gırcı ( Kırcı ) : İnce bulgur
Gırgı : Kesilmiş ağaç dalı, çalı çırpı
Gırnata : Klarnet
Gıli barmak : Küçük parmak
Gılik : Ardıç ağacının meyvesi
Gımcınmak : Önündeki yemeği bitirdikten sonra, sofradaki yiyeceklerden ufak ufak yemeyi sürdürmek
Gımıcık : Azıcık
Gımılamak : Kımıldamak
Gına vurmak : Kına yakmak, sürmek
Gıncırdak : Tahtıravalli veya tahtıravalliye benzeyen
Gındili barmak : Küçük parmak
Gıra gitmek : Piknik yapmak
Gıran : Kıyı, kenar, uç, çevre
Gıranlık, Gırannık, Kıranlık : Ölesice, yok olasıca
Gırgı : Yakacak olarak kullanılan kuru ince dal kırıkları
Gırıdak : Kendini beğenen, çalımlı kimse
Gırıtmak : Soğuktan titremek, üşümek
Gış yurdu : Yörüklerin kışın oturduklaı yer, kışlak
Gıt mıt : Pek az
Gıvılcım : Kurutulmuş sığır tersi, tezek
Gıvrım : Bir çeşit hamur tatlısı, saraylı
Gıygıy : Keman
Gıyak : Güzel, şık, gösterişli, yakışıklı
Gıygıdı : Keman
Gıyı : Yan, kenar
Gıyneşik : Kapı, pencerenin aralık kalması
Gıynışık : Aralık, yarı açık
Gıypınmak : Oturduğu yerden biraz öteye gitmek
Gız bitirmek : Gelin olacak kızı ailesinden isteyip, olumlu cevap almak
Gızan : Çocuk
Gızınmak : Isınmak
Gızgın : Sıcak sulu yemek
Gızmık : Elendikten sonra geriye kalan kapçıklı ve çürük buğday
Gicişmek : Kaşınmak
Gide go : Gide dur. Gitmeye devam et anlamında
Gidişmek : Kaşınmak
Gidülen : Hadi oradan
Gilavet : Asmaların asıldığı askı
Gilik : 1. Küçük 2. Çekirdek
Ginez : Galiba
Gireği : Pazar günü
Girgin : Girişken
Girgit: Kaynamış buğday, mısır, ceviz karışımı
Gittik sıra : Gitgide, gittikçe, giderek, Giderken, gidecekken, gideceğimiz anda
Gizir : Kısa boylu, cüce
Gizlemelik : Yeni dursun, özel günde giyilir diye saklanan elbise
Goca : İhtiyar, yaşlı
Goca usta : Duayen zanaatkâr
Gocaana : Babanın, annenin nenesi (Tekin)
Godaman : Ufak boylu çocuk
Godik : Kısa boylu, tıknaz
Goduk, Koduk : 1. Eşek yavrusu, sıpa 2. Birinin peşinden ayrılmayan arkasından giden kimse
Golbir : Kolu olmayan kimse, çolak
Golle : Yağda kavrulmuş etsiz sebze yemeği
Golundan ne gopuyosa : Gönlünden ne kopuyorsa
Gongududurnam : Kadınların kona kona oynadıkları bir oyun
Gongun: Birkaç yıl üst üste ekilmiş tarla
Gopmak : Koşmak
Gor gider : Bırakır gider
Gort Gort Dolanmak : Kasılarak, ellerini belinin arkasında bağlayarak dolaşmak
Gortlangoz : Salyangoz
Gosgos : Gururlu, kibirli, kendini beğenen
Gostak : Kurumlu, edalı yürüyüş
Goş : Koyun veya keçi sağarken, hayvan durmadığı zaman söylenen söz
Goyvermek : Salıvermek, bırakmak
Goz : Boynuzlu
Gozak: 1. Haşhaş kozası 2. Çam kozalağı
Göce : Tarhana, bulgur yapmak için kullanulan, kabuğu soyulmuş ve kırılmış buğday
Göcen : Tavşan yavrusu
Göçüm etmek : Göçmek
Göde : Kısa, şişman, göbekli
Göden : Karın, işkembe
Gödeş : Göbekli, semiz, etli
Göğerci : Nem
Göğeri : Domates, biber gibi sebzeler (Beyköy)
Göğeri bazarı : Sebze pazarı
Göğermek : 1. Yeşermek 2. Vurma veya çarpma sonunda vücudun bir yerinin morarması, çürümesi
Göğerti : Yeşillik, yeşerti, sebze
Gök : Olgunlaşmamış, ham meyve
Gök : Mavi
Gömgök : Masmavi
Gök görmedik : 1.Görgüsüz, sonradan görme 2. Aç gözlü obur
Gökgız : Mavi çiğdem
Göksulu : Sulu, yeşil renkli bir çeşit armut
Göküş : Mavi gözlü kimse
Gölle : Suda kaynatılmış buğday, mısır, fasulye, nohut vb. tahıllar
Göllemek :Çocuğun uykuda işeyip yatağını ıslatması
Gömbe, Kömbe : Mayalı veya mayasız, yağlı veya yağsız olarak yapılan kül pidesi, ekmeği ?????
Gömeç:Ebegümeci
Gömlek : Ciğer sarması
Gön : Hayvan derisi
Göncek : İç donu
Gönç : Şen, neşeli
Gönendirmek : Sevindirmek, gün göstermek, mutluluk ve geçim genişliği vermek
Gönenmek : Mutlu ve rahat bir hayat yaşamak
Gönlü bulanmak : Midesi bulanmak
Gönüllemek : Gönül almak
Gör : Mezar, mezarlık
Görümlük : 1. Nişanlanan kızı ilk kez görmek için gidildiğinde, oğlan tarafından kıza takılan veya verilen armağan 2. İlk görülen bir şeye yapılan tören veya karşılığında verilen armağan
Gös koyunu : Koyun sürüsünü önünde giden koyun
Göt kazmanlı : Çocuk oyunu
Götdeş : Arkadaş
Götdeşik : Arkadaş (Beyköy)
Götü pürüzlü : Ahlaksız, huysuz, geçimsiz
Göveri : Sebze
Göverilik : Sebze ekilen yer
Gövermek : Küflenmek
Göveyi durdurma : Köy meydanında, damada takı takılması için ayakta durdurma
Göynek, Köynek : Yakası göğse kadar açık iç giysisi
Göynü dönmek : Midesi bulanmak
Göynümek
: 1. Dertlenmek, üzülmek, içlenmek 2. Toplandığında sert olan meyvelerin, zamanla kendi kendine fazla olgunlaşması, yumuşaması
Göz : 1.Oda 2. Suyun çıktığı yer, kaynak
Göz belertmek : Hiddetle yahut korkutmak için gözlerinin akını göstererek bakmak
Gözbastılık (vermek) : Gördüğünü görmedim demesi için birine para vermek
Gözemek : Örme veya dokuma eşyanın delik yerlerini örerek onarmak
Gözer : Buğday, toprak vb. elenen iri gözlü, büyük kalbur
Gubarık : Çalımlı, gururlu
Gubarmak, Kubarmak : 1. Çalımlı tavır takınmak, gururlanmak, böbürlenmek 2. Hindi, güvercin vb. nin tüylerini kabartması
Gubuduk, Kubuduk : Yalan, abartmalı söz yahut yalan söyleyen
Gudi : kısa boylu ve şişman kimse
Gudu : Atların, at gözlüklerine ve döşlerine bağlanan renkli kumaş şeritler, renkli iplikten örgüler gibi süsler
Guguk : Kumru
Gulgulu : Ağaçtan yapılmış kulplu su kabı
Gumpir, Kumpir : Patates
Gunnamak : Atın, eşeğin doğurması
Gurama: Tasarı (Beyköy)
Gurdalamak : Karıştırmak, KURCALAMAK
Gurgur : Hindi
Gurruk : Üveyik
Guskuru, Kuskuru : Çok kuru
Guşak vurmak : Kemer takmak
Guz : Gölgelik, güneş almayan yer
Gücüle : Güçlükle, ancak
Güdü parası : Çobanlık ücreti
Gülfatma : Hatmi bitkisi
Gülecen : İpliği makaraya yahut masuraya sarmak için
Güldürücü : Köy düğünlerinde oyun çıkaranları idare eden, köylüyü güldüren kimse
Gümlü, Gümnü : Küçük çömlek, güveç
Gümül : Ekin yığını
GÜN ÇALDI .: GÜNEŞ VURDU
Gün görmedik : Hiç ortaya çıkmamış
Gün vurmak : Meyve ve sebzelerin fazla güneş ışığından yanması
Günaşık : Ayçiçeği
Gündemelik : her gün giyilen elbise
Gündöndü : Öğleden sonraki vakit
Günek, Güneyik : Hindiba
Güney : Her zaman güneş alan yer
Günindi : Gurup zamanı, akşamüstü
Günülemek : Kıskanmak
Güpür güpür : Gürültülü
Güpürtü : Gürültü
Güre : 1. Çekingen, korkak, ürkek kimse 2. Hiç bağlanmamış, serbestçe gezmiş ürkek, azgın hayvan
Gürgür baba : Çocuk dilinde gök gürültüsü
Gütkü : Okurken satırları izlemekte kullanılan araç
Güzem : Sonbaharda kırkılan koyuni kızu yünü
Haba : Atkısı yün ipliğinden, çözgüsü kıldan dokunan kilim
Ha gorsan : Gûya, sözde, meğer
Hadin : Birden fazla kişiye söylenen hadi sözü
Hafkırmak : Öfke ile bağırıp çağırmak, saldırgan davranış göstermek
Hak : Köylerde geçici olarak hocalık yapan kimsenin, ücret karşılığı olarak aldığı buğday, nohut vb.
Haklı : Köye hak karşılığı hocalık yapan kimse
Hakıramak : Yüksek sesle gülmek
Hamlamak : Çürümek, parçalanmak
Halbuysa, Halbuysem : Oysa, halbuki
Hâline göre : Maddi imkânları nispetinde
Halka : Yelek biçiminde kadın giysisi
Hamır : Makarna
Haminne : Büyükanne
Hamurun gelmesi : Mayalı hamurun kabarması
Hangırda : Nerede
Hana : Halı, kilim, bez dokuma tezgâhı
Hanay, Haney : 1. İki katlı ev 2. Yörüklerde, devenin üstüne kurulan, beylerin hanımlarının bindirildiği gölgelikli köşk
Hanımısı : Hanımı
Hapaz : Avuç dolusu
Hapazlamak : Avuçlamak
Hap hapa, Hapı hapına : Yüz yüze, karşı karşıya
Haral : Kıldan, ketenden yapılmış büyük çuval
Haramkör : Haram yiyici
Harana, Haranı : Büyük bakır tencere
Harcanmak Harcamak (Bayram parası)
Hareket : Deprem
Harım : Sebze veya meyve bahçesi
Harlamak : Suyun ses çıkararak akması (Dikici)
Has boya : Kök boyası
Has dede : Öz dede
Hasıl : Biçilip hayvan yemi olarak kullanılan gök ekin
Haside : Şeker ve nişasta ile yapılan tatlı
Hasut : Kıskanç
Hava çekmek : Şarkı, türkü söylemek
Hatıl : 1.Çeşme yalağı, oluk 2. Hayvan yemliği
Hava çekmek : Türkü söylemek
Havanın ağıp dönmesi : Yağmurun yağmak üzere olması
Havrız : Lazımlık, oturak
Haya : Erbezi
Hayat : 1. Evlerde oda kapılarının açıldığı genişçe yer, hol 2. Avlu 3. Salon
Hayırdır? : "Hayırdır inşallah" sözünün kısa söylenişi
Hazâr : Herhalde
Hazır evlat : Yeniden evlenen kadının, koca evine beraberinde götürdüğü çocuğu, taygeldi
Hazin hazin yanmak : İçin için yanmak, yavaş yavaş yanmak
He, Heyye, Heyya : Evet
Hêcelik : Kız istemede söz alma, olumlu cevap alma
Hêcelik yatırmak : Başlık parası vermek
Hedik, Diş hediği : Kaynatılmış buğday yiyeceği, diş buğdayı
Heeç : ???????????????????????????????AYNEN, EVET, ÖYLE, TABİİ, DOĞRU
Heç seslenme : Hiç konuşma
Helal helal : Genzine yiyecek, içecek kaçarak öksüren kimseye denir
Helik : 1. Küçük patates 2. Duvar örerken, büyük taşların arasına, boşluklara konan küçük taş parçaları
Helik hülük : Değersiz, önemsiz, ufak tefek şey
Helke, Herke : Bakraçtan büyük kap
Hemin : Hem
Heng, Henk : Oyun, eğlence
Heng etmek : Çalgı çalıp, türkü söyleyerek eğlenmek
Hepicî : Hepsi
Her yaka : Her taraf ı (temizledim)
Herek : Asma dalları ve fasulyelerin sarkmaması için destek olarak dikilen sırık
Hertleşmek : Dalaşmak
Heye : Evet
Hıkkıdık : Hıçkırık
Hıltar : Davar ve sığırların boyunlarına takılan kayış yulara eklenen demir halka
Hınkırmak : Sümkürmek
Hıra : 1. Obur, çok yiyen 2. Hırka (Beyköy) 3. Cılız, çelimsiz
Hırışmak : İnat etmek, bir işi yapmamakta direnmek
Hış etmek, Hışını çıkarmak : 1. Oyunda rakibi eze eze yenmek 2. Evire çevire dövmek
Hış olmak, Hışı çıkmak : Çok yorulmak
Hışım gibi : Birden, hızla
Hışınmak : Vuracak gibi hamle etmek, elini kaldırmak
Hışır : Olmamış, ham kavun, karpuz
Hıtır hıtır : Yeterince bişmemiş, diri kalmış sebze yemeği
Hıyallamak :Sezmek, hissetmek, farkına varmak
Hiç de bile : Hiç de değil, kesinlikle, katiyen
Hilen : Filan
Hilezon : Hilebaz, fırıldak
Hillim : Çok eski giyim eşyası
Himlemek : Kışkırtmak
Hinayet : Kötü davranışlarda, aşağılık hareketlerde bulunan
Hindi, Hindicik : Şimdi
Hizmekâr durmak :
Hizmete göndermek ( gitmek )
Hodurdamak : Kızgınlıkla söylenmek
Holus : İri gözlü kalbur
Hor : Öküz ve beygirleri çağırma ünlemi
Hora geçmek : Hoşa gitmek, işe yaramak
Horanta : Ev halkı, çoluk çocuk
Horata : Gürültü, şamata
Horata etmek : Alay etmek
Horsunmak : Değersiz, aşağı fgörmek
Höbermek : Bağırıp çağırarak dikleşmek, saldırıya hazırlanmak
Hökelek : Büyüklük, çalım, kurum, gösteriş
Hökütmek : Tartışma sırasında sert ses tonuyla çıkışmak, azarlamak
Hörgüçlü : Boğazında ur yüzünden büyük kitle oluşan kimse
Höykürmek : Yükek sesle ağlamak
Höyüklemek : Yığmak
Huğ : Kamıştan yapılmış derme çatma barınak
Humayın : Patiska
Huylamak : Dadanmak
Hümülemek : Ağlamak
...ı batsın
Icık, Iccıh, Icıcık : Azıcık, çok az
Ihı, İhi : İşte
Ihıcık : İşte
Ihmak : 1. Devenin çöküp oturması 2.Üzüntü, şaşkınlıktan oturup kalmak
-ık, -ik, -uk,-ük : -mış, - miş, - muş, -müş
...ık, ...ik, ...uk, ük (Ölük) : ...mış, ...miş,...muş,...müş Oluk Oluyor ??????????????
Ilat : 1. Kekeme 2. Kaba saygısız
Ildız görmek : Sırtüstü yere düşmek
Imık ımık : Belli belirsiz
Imızganmak : Uyuklamak
Incık cıncık : Gereksiz eşya, öteberi
Ipıcak : Sımsıcak
Iramak : Uzaklaşmak, Uzamak, Ara açılmak
Irık : İrsi, ırki
Irlamak ; Irlanmak ; Irlana ırlana gitmek : Sallamak, sallanmak
Irmak : Uzaklaşmak, Ayırmak
Irsız : Çok ağlayan yaramaz çocuk
Irvasa : Boş inancı olanlarca hastalığı iyi ettiğine inanılan büyü, kocakarı ilacı
Is cıs : İn cin
Isbaha : Kadınlar erkek gibi, erkekler kadın gibi giyinip oynamak (Beyköy)
Isdar : Halı, kilim vb. dokunan tezgâh
Isgıran, Iskıran : 1.Teknedeki hamuru kazımaya, kesmeye yarayan araç 2. Ateş küreği
Isıcak : Hamam
Ismarış : Ismarlanan şey, sipariş
Işıklı : Çarşamba
Işıklı : Karayel
Işılak : Parlak
Işılamak : Parlamak, aydınlanmak
Iymak : Dokuma tezgâhında halı, kilim vb. nin iplerini yerleştirmek, germek
İçeri guymamak : İçeriye sokmamak
İçi katılmak : Yaşça büyük veya makam sahibi birinin gülünecek bir davranışına, saygıdan dolayı kendini kasıp, gülememekten dolayı yaşanan durum
İçlenmek : Sebzelerin tanelenmesi
İçlik : 1. İç gömleği 2 Frek gömleği, mintan
İki yar : Birbirine zıt, düşman iki taraf
İki yar olmak : Bir konuda ikiye ayrılmak
İkiz eşi : Cinsiyeti aynı, tek yumurta ikizlerinden her biri
İleriden geriden (sohbet) : Şundan, bundan
İlgeçli, İlgiçli iğne : Çengelli iğne
İlik : Düğme
İlikevi : Düğme deliği
İlistir : Kevgir
İlişmek : Irza geçmek
İman tahtası : Kaburgaların birleştiği göğüs kemiği
İnce hastalık : Verem
İni : Kayınbirader
İreli geri bilmemek : Aklı ermemek
İrelmek : İrileşmek, gelişmek, büyümek
İreng : Eziyet, fenalık
İrim : Çıkmaz sokak
İrimlik : Ağaçlık
İrikme : Gelişme, büyüme
İrkmek, İrkiltmek : Biriktirmek
İsgilen : Arpacık soğanı
İskele : İstasyon
İsgelen, İskilen : Tohumluk küçük soğan, arpacık soğanı
İskiyet : Bağdadi duvar
İspit : Tekerleğin merkezinde çemberine kadar uzanan tel çubukların her biri
İssi : Karlı, yağmurlu, ayaz, ıslak
İş kayıt : İş güç
İŞİNDE AŞINDA
İşlemek : Çalışmak, iş yapmak
İşlenmek : Çalışmak, iş yapmak
İşlenti : Oya
İşlik : 1. İş yeri, atelye 2. Mintan, gömlek
İştecik : İşte
İtburnu : Yabani gülün meyvası, kuşburnu
İtelli : Ayak uçları dışarıya doğru olan at, eşek, katır vb. hayvanlar
İteği, İtey : Un elerken dökülmemesi için yere serilen bez veya şaplanmış deriden yapılan örtü
İtişken : Kavgacı, geçimsiz
İtişmek : Tartışmak, inatlaşmak, kavga etmek
İvez : Bir çeşit sivrisinek
İvil ivil : Yavaş yavaş
İyyatta :
Kabalak : İki yıllık soğanın yeniden toprağa dikilmesiyle elde edilen yeşil soğan
Kabırga : Semerin iki başı arasındaki tahtalar
Kademsiz : Talihsiz, şanssız, uğursuz
Kadın (kızım) : Güzel, şık, hoş
Kafa kanırtmak : Aksilik, inatçılık
Kahrolayım : VAR
Kak : Elma, armut vb. kurusu
Kaka : Büyük kardeş
Kakılı : Pek çok, yığılı, dolu
Kakırdak : Eritilmiş iç yağı veya kuyruk yağından kalan posa
Kakışmak : 1. İteleşmek 2. Karşılıklı söz direnişinde bulunmak, iddialaşmak
Kakıştırmak :İtelemek, sarsmak, sokuşturmak
Kakkıbıraklı : Geveze, çenesi düşük, çok konuşan
Kaklık : İçinde su birikintisi olan kaya oyuğu
Kakmak : 1. İtelemek 2. Çakmak (yere)
Kaktırmak : İtmek, itelemek
Kalak : Boynuz
Kaldırkop : Hafif meşrep; ağır başlı olmayan kimse
Kalgımak : Sıçramak, hoplamak, zıplamak
Kalık : Evlenmemiş yaşlı kız
Kalle :
Kalmık : Evlenmemiş yaşlı kız
Kaltak : Delikanlı
Kamaz : Kasırga, şiddetli yel
Kan ılımak, Kanı ılımak : Sevmek
Kanatma : Sakızotu, kenger
Kangal :Deve dikeni
Kangudu kon : Kadın halk oyunu
Kansırmak : Genizden balgam sökmek
Kapakkaya : İki yüzü düzgün yassı kaya
Kapçık : 1.Tahıl kabuğu 2. Mısır koçanını kaplayan yaprakları
Kapısalık : Aralıklı çakılan tahtalardan yapılmış bahçe kapısı
Kaplık : Kap kacak konulan, ahşaptan yapılan, duvara tutturulan gereç, raf
Karamavi : Lacivert
Karaca : Soğan tohumuı
Karadaban : Hayvanların ayak altlarında nalsızlıktan olan bir çeşit yara
Karadamak : 1. İnatçı 2. Az konuşan
Karadavu : Buğday başaklarında görülen, taneleri kömür gibi karartan hastalık, sürme hastalığı
Karadoğram : Yağsız, sinirsiz, kırmızı et
Karakavuk : Çiğ yenen, salatası yapılan bir bitki, hindiba
Karasoğul : HER ZAMAN NEMLİ ISLAK TARLA
Karaişçi : Gündelikçi, amele
Kardeşlenmek : Ağaç ve bitkilerde bir kökten birkaç dal birden filizlenmek
Karık : 1. (Ses için) Kısık 2. Bağ ve bahçelerde sebze ekmek için ayrılan bölümler, evlek 3. Ark
Karınca başı : Bulgurun irisi
Karnıkara : Börülce
Karsamba : Kar helvası. Karın üzerine pekmez dökülerek yapılan tatlı
Kartmak : Yara kabuğu
Kansırmak : Boğazı sesli şekilde kazımak
Kaskara, Kaskaranlık : Kapkara, kapkaranlık
Kasmak : Bir şeyi aldatarak birinin yapmak
Katık : Yağı alınmış yoğurt
Katın katın :Kat kat
Katır gibi : Dinç, sağlıklı
Katmak; Gatmak (su , çay ) : Doldurmak
Katmer : Arasına kaymak, yağ sürülerek katlanmış yufka ekmek
Kavalık : Bataklık
Kavallamak : Çalmak
Kavırga, Kavurga : Ateşte kavrulmuş tahıl
Kavlık, Kavluk : İçine kav, çakmak konulan cüzdan
Kavrama : Küçük el orağı
Kavsal : Mısırın yeşil yaprağı
Kavsara : 1. İçi boş kabuk 2. Zayıf, güçsüz kimse
Kayarlamak : Sövmek
Kaydırma : Ev, ve ahırdan dışarı çıkık biç,mde yapılmış,üstü örtülü yer
Kayır : Nehir veya çay sularının sürükleyip getirdiği kum ve taş parçaları
Kayırmak : Korumak
Kayış : Bel kemeri
Kaymak : Çene altı, gerdan
Kayme (Gayme) : Lira
Kayneşmek: Kıpırdamak
Kayrak : Yassı, düz taş
Kaysak : Kaymak, Kabuk ? (Beyköy)
Kazan eniği : Büyük tencere
Kepe : Ceket
Keçeli : Yüzsüz
Kedi biciği : Kedi eniği
Kedibiciği : Koltuk altında çıkan bir çeşit çıban, köpek memesi
Kef : Dudaklara yapışıp kuruyan tükürük
Kefere : Terbiyesiz, kötü adam
Kehel : Tembel
Kekil : Kadınların eşarbının altından alınlarına sarkan kısa saç, kâkül, perçem
Kekir : Olgunlaşmamış ceviz, badem
Kelem : Lahana
Kelemiye : Sürülmeden bırakılmış tarla
Kelep : Yumak hâlini almamış büyük yün çilesi, demet, kangal
Keler : Kertenkele
Keleş : 1. Yiğit, temiz yürekli, kabadayı 2. Hasta, cılız, zayıf
Keleter, Keletir, Kelter : 1.İki kulplu, küfe biçiminde büyük sepet 2. Kulpsuz yayvan sepet, sele
Kelik : 1. Eski ayakkabı 2. Terlik
Kemçik : 1. Alt çenesi çıkık, üst çenesi içeriye çökmüş gibi duran, dişleri üst üste gelmeyen 2. Gereksiz konuşan, geveze
Keme : Büyük, iri fare
Kemes : Kese yoğurdu (Beyköy)
Kemre : 1. Derideki kalın kir tabakası 2. Yara kabuğu
Kemrişmek : At, eşek vb. nin birbirlerini dişleriyle kaşımaları
Kendini naza kısmak : İstekli olduğu hâlde, yapmacıklı hareketlerle isteksiz gibi davranmak
Kendir : Urgan, ip
Kenevirala : Kenevir rengi
Kepe . Ceket
Kepertme : Aşırı yorma
Kepez : Tavuk ve kuşların ibiği veya başındaki uzun tüyler, sorguç
Kepi : Ayakkabı derisi, kösele, gön
Kepici : 1. Hesabi, tasarrufçu ???? 2. At arabasıyla köylerde satan kimse, çerçi
Kepmek : Yapının, duvarın, toprağın yıkılması, çökmesi
Kelkibar : Kendini beğenmiş işe yaramaz
Kereslenmek : Nazlanmak
Kerevze : Geveze, çok konuşa
Keri : Sonra
Kericêzim : Sonracığıma
Kerit : Taşlı ve tavlı toprak
Kerkenek : Delice de denilen yırtıcı bir kuş
Kerkenek : Kerkenez kuşu
Kerme : Gübre,Tezek (Beyköy) kızı
Kertik : Küçük sabun parçası
Kes : İri saman
Kesber : Cıvık olmayan hamur
Keselemek : Kese, torba içine koymak
Kesik : !. Çökelik 2. Çok sulak bağ, bahçe, tarlanın çevresine, su basmaması için açılan kanal, hendek
Keslemek : Yemeği isteksizce, seçerek yemek
Kesmik : İpten yapılan, köpekleri bir yere bağlamak için, başlarına geçirilen araç
Kestirim : Kestirme
Keşir, Keşirotu : Havuç
Kete (Beyköy) : Bazlama
Keten : Gelinliğin kesim günü
Kezek : Geceleri evlerde sıra ile yapılan aile toplantısı
Kıç : Bacağın dizle kalça arsındaki uyluk bölümü
Kıçısı : Bebeklerinin kıçı için, annelerinin kullandığı ifade
Kıftır kıftır : Yürüyüşü oynak davranışlarla, kırıtarak
Kıkırdamak : Ölmek
Kıkırdatmak : Öldürmek
KIL PRANGA : Çok şık giyinen (Beyköy)
KILFIRANGI : Çok süslü,temiz ve güzel giyinen
Kılı kılına : Tam olarak, enküçük ayrıntısına kadar
Kılkıla : Ağız ağıza (dolu)
Kımsır : Pinti
Kıncırdak : Tahterevalli
Kınıcık : Azıcık, biraz
Kıpkıp : Gözünü çok açıp kapayan
Kıpreşmek : Toplanmak, hareketlenmek
Kır eşşek : İhtiyar
Kır papaz : Yaşlı olup, öfkelenilen kişiye söylenir
Kırarmak : Saçın ağarması
Kırcı : 1. İnce bulgur 2. Ufak ve sert taneli kar
Kırcımak : Kışın soğuk havalarda ufak ve sert taneli kar serpiştirmesi
Kırçmak : Ezerek, kırarak koparmak
Kırı : Eşek yavrusu, sıpa
Kırık : 1.Melez 2. Kadının yasalara ve töreye aykırı oalarak ilişki kurduğu erkek
Kırık derik : Ufak tefek, döküntü eşya
Kırıntı : Yemiş, çerez
Kırklık : Davar kırkılan makas
Kırlı : Şehir dışında, kırsalda yaşayan, kaba
Kıs kıs etmek : Köpeği saldırtmak için tahrik, teşvik etmek
Kıstırgaç : Saç tokası
Kışalamak, Kişelemek : Kovalamak
Kışlak : Kışın barınılan yer
Kıt koymak ( Olmadık hakareti kıt koydu )
Kıtellik : Vuruşma, birbirini öldürme
Kıtık : 1.Yün veya pamuk atılmadan yapılmış yatak, yastık. 2.Kabalığını kaybetmiş yatak, yastık yünü, pamuğu 3. Yastık, minder içine konan keten, kendir vb. lifleri
Kıtır : Ateşte kızartılıp, ufak parçalara bölünmüş yufka ekmeği
Kıvratmak : Acele ettirmek, hızlı iş yaptırmak
Kıydak . Kısa adımlarla çabuk yürüyüş
Kıyı becek : Görünmeyen yerler, dip köşe
Kıyın kıyın : Kenardan kenardan, görünmemeye çalışarak, gizli gizli
Kıynıştırmak : Kapı veya pencereyi aralık bırakmak
Kıynışık : Aralık kalmış
Kıypıtmak : Yalan söylemek, kıvırmak, kaçmak, kaçırmak, yan çizmek
Kıytarmak : Kapıyı, pencereyi kıynıştırmak, Aralamak
Kıytarık : Kapı, pencere vb. için hafif aralık
Kız bitirmek : Bir erkeğe kız isteyip söz kesmek
Kızak : Tez kızan
Kızgın : Sulu yemek
Kızgırmak, Kızkırmak : 1. Azgın atın kişnemesi 2. Kadınların karşılıklı sövgülü bağırışması
Kızıl evli : Taneli bitkilerde evini gelişmemiş tane
Kızıl yörük : Yılancık hastalığı
Kızmık : Harman savrulup taneleri elenirken gözlerin üstünde kalan kapçık ve taneli samankalan
Kilimci : Öfkeli kişinin, "kim" sorusuna karşılık olarak kullandığı ifade
Kim neynesin : Ne yapsınlar
Kimya gibi : Çok az
Kine : Ki
Kirenlik :
Kirkit : Dokumacılıkta atkı ipliğini sıkıştırmak için kullanılan, demirden yahut ağaçtan yapılmış dişli araç
Kirman, Kirmen : Elde yün eğirmeye yarayan araç
Kişnemek : Yüksek sesle gülmek
Koca ana : Yengelerin en büyüğü
Koca baba (Goca buba) : Dedenin erkek kardeşi
Koca kapı : Evin, iki kanatlı büyükgiriş kapısı
Kocaman : Aile büyükleri
Kocasak : Koca arayan
Kofa : İnce ve püskül biçiminde bir çeşit saz
Koğ : Birini arkasından çekiştirme, yerme, kötüleme
Kohuh: Pis kokan, kokmuş
Kokar : Kadınların birbirini aşağılamak için kullandıları söz
Kokuya boğmak kokuya bulamak : Bulunulan ortamı sigara, içki vb. kokusu ile doldurmak
Kolay gele : Kolay gelsin
Komat : Haydi
Konak : Kundak çocuklarının başlarındaki kepek tabakası
Kopça : Düğme
Kopmak, Kopturmak : Koşmak, hızlı gitmek
Kort kort yürümek : Çalımlı, kurumlu yürümek
Kovalaşmak : Bir kaç kişinin birini çekiştirmesi
Kovalmak :
Bir ucu dağda son bulan kapalı boğaz, iki dağ, tepe arasındaki boşluk, vadi.
Koyak : Dağlar arasındaki
Koyuk koyuk : Dokunaklı, içli ses, şarkı
Koyup gelmek : Bırakıp gelmek, terk etmek
Koyup gitmek : Bırakıp gitmek, terk etmek
Koza : Püskül
Kozak : Çam, haşhaş kozası, meyvesi
Kozaklı : Eşi tarafından, başkasıyla aldatılmış, boynuzlu
Köfün : Büyük sepet, küfe
Köken : Kvun, karpuz, kabak vb. bitkilerin toprak üzerinde yayılan dalları
Kölleme : Kaynatılmış buğday
Kömbe : İki sac arasında yahut külde pişirilen mayasız ekmek
Kömeli : Çok
Kön kön etmek : Öksürmek
Köpürek : Köpük
Kör duman : Sis, pus
Kör olayım : Karşısındakini söylediklerinin doğru olduğuna inandırmak, sözlerini pekiştirmek için söylenen söz
Kör mü, Kör müsü : Kör değil ya, göre göre
Kör naşşal : Kör
Körpe : Yeni doğmuş koyun, keçi yavrusu
Kösdü : Köstebek
Kösevi : Ateş karıştırmaya yarayan bir ucu yanmış odun, tahta
Kösmek : Göçmek, yıkılmak
Kösülmek : Sere serpe oturmak, uzanmak
Kösüre : Kesici araçları bilemeye yarayan bir çeşit taş, bileği taşı
Köşek : Deve yavrusu
Köşker : Ayakkabı tamircisi (Beyköy)
Köteş : Şilte
Kötev : Hayvanların karınlarının altında olan şiş
Köyce köyce : Köy köy
Köylücek : Bütün köylü birlikte
Köynek : Gömlek, iç gömleği, bir tür fanila
Kubuz : Yalan, gerçek dışı
Kubuzcu : Yalanlarla kendini öven
Kukumav : Baykuş
Kulağını bükmek (radyonun) : Radyoyu açma düğmesinden açmak
Kulaklı : İki kulplu sahan
Kulplu : İki kulplu sahan
Kumdarı : Tanelerinin uçları sivri ve küçük mısır
Kumul : Yığın
Kundak : Mısır koçanı ile onu saran kalın yeşil yapraklar
Kupa : Bardak
Kursak : Mide
Kurtlanmak : Kıskanmak
Kurtlu : Kıskanç
Kuru diri : Kuru fasulye, mercimek, nohut vb.
Kuruluk : Evin girişinde, avludaki hayvanların barınağı, odun, pulluk, tuluk vb eşya konulan yer
Kusur kal :
Kusur kalma :
Kusura kalma : Kusura bakma
Kuşâne : İki yanında tutacak yeri bulunan büyük tencere
Kuş lastiği : Sapan
Kuyruklu: Akrep
Kuzay : Güneş görmeyen, gölgelik yer
Kuzuluk : Kuzu ağılı ( Beyköy )
Kükremek : Sirkenin bozulup köpürmesi, pekmezin bozulup ekşimesi
Küküm : 1. Davar kılının dip tarafındaki çok ince lifli olanları 2. Posa, döküntü ( Özellikle kıl, yün için)
Küllük : Kül ve süprüntü atılan yer, çöplük
Kümes kümes : Kümes hayvanlarını kümese sokmak için söylenir
Künde : Hamur topağı, beze
Küneşlemek, Künüşlemek : Uyuşuk oturmak
Küpe : Koyun ve keçilerin çenesinin iki yanından sarkan deri uzantıları
Küpeç : Küçük küp
Küpüç : Kısa boylu, şişman
Kürdiye : Kadın ceketi, uzun hırka
Kürdülü : Kırkılmamış tüylü keçi
Kürek (yapmak) : Yoğurt gibi yiyecekler için yufkayı üç parmakla kürek şekline getirmek
Kürük : Küçük kulaklı koyun, keçi
Küseğen : Sık sık, çabuk küsen
Küt : Kötürüm
Küt olmak : 1. Kesici ve sivri araçların ağzının körleşmesi 2. Kötürüm olmak
Lades kuruşmak : Lades tutuşmak
Laf etmek, edivermek: Sohbet etmek, konuşmak
Lafçı : Dedikoducu
Lafı sündürmek : Sözü gereksiz uzatmak
Lambayı uyartmak : Alevini ve olayısıyla ışığını artırmak
Lamtı : Uyuşuk kimse
Lamtı : Sapı kırılmış bıçak
Lav lav - Lavır lavır konuşmak : Palavra atmak, boş konuşmak
Lavırtı : Palavra, boş konuşma
Lavurdak : Palavra atan, boş konuşan
Leğen şapka : >>>>>Fötr
Lellak : İki yüzlü
Lembirlep : Ağzına kadar dolu, çok dolu
Len : 1. Ey, ulan anlamında seslenme ünlemi 2. Hitap ünlemi
Leylanba : Çok uzun bacaklı
Liba : Atın eşkinden daha hızlı yürüyüşü
Lingirdemek : Bacaklarından bazısı kısa olduğundan, dengesi bozulmuş masa veya sandalyenin sallanması
Lokul, Lokur : Tahan veya haşhaşla yapılan, fırında pişirilen çörek, nokul
Lokum yeme : Köy düğünlerinde, kız istemede olumlu cevap veren kız evince lokum ikramı, ağız tadı
Lom : Yalan
Lom sözlü : Lafını, konuşmasını bilmeyen, ulu orta konuşan
Lök : İğdiş edilmiş deve (Bademli)
Löküs : Lüks lambası
Lökgeş, Lökeş : Hareketleri ağır, durgun kimse
Löm löm : Ağır ağı ve sallanarak yürümeyi anlatan söz
Mağaza : Dananın kapatıldığı yer
Maket : Divan, Sedir
Mala : Tahta, cam silmek veya bulaşık yıkamak için kullanılan bez parçası
Malak : Manda yavrusu
Malcı : Büyükbaş hayvancı
Malcılık : Büyükbaş hayvancılığı
Malmaşat : Çoğul anlamda büyükbaş hayvan
Mama : Hala (Çölovası)
Mamak : Yenilen yumru köklü bir bitki
Mandal : Eski evlerin kapılarının arkasındaki kol demiri
Manguş : ( Deliler Ceridi Köyü )
Mardalı : İri kemikli, iriyapılı insan, hayvan
Masavıt : ASptal, sersem
Mâsuzdan, Mâsuzcuktan : Yalandan, yalancıktan
Maşala : Düğünlerde geceleyin köy meydanında yakılan ateş
Mavlamak, mavlatmak :
Mat : Şeker ağdası
Matrah : Şaka, güldürücü söz
Mavrı : Ham meyve ve onun buruk, kekremsi tadı
Mayıs : Yaş sığır pisliği, gübre
Mayışmak : 1. Sıcaktan, mide dolgunluğundan yahut zevkten gevşemek 2. Saygısızca, yayılarak oturmak
Maykırmak : Sığırın bağırması, böğürmesi
Mazı : Bilye
Me, Meh : Al, buyur
Mehel : Uygun, yerinde
Mekke : Mısır bitkisi ve tanesi
Melefe : Yatak ve yorgan çarşafı
Melez : Karışık tahıl, aşlık
Melik : Dokunmak üzere çile, yumak yapılmış ip
Memiş : Meme
Memişhane : Hela
Mendil : Sofra bezi
Menevrek : Kıldan dokunmuş şalvar
Mere : Köpeğin yaşı
MERET : UĞURSUZ VB ???????????????????????????
Meselen : Misal olarak, söz gelişi
Meses . Hayvanları dürtmekte kullanılan ucu demirli değnek, üvendire
Meslastik : Mest ve üzerine giyilen lastik ayakkabı
Mesmursuz ; Mesmuru yok : Yersiz, densiz, gereksiz biçimde
Meşe : Bilye, misket
Mıhladız : Mıknatıs
Mıhlama, Mıkla : Soğanlı kıyma, pastırma, ıspanak üzerine yumurta kırılarak yapılan yemek
Mıkkak : Küçük çocuğun hıçkırık sesi
Mılık : Yüz, çehre
Mılığını yıkmak : Sevinmediğini belli etmek, kırgın durmak, surat etmek
Mırık : Sıpa
Mırmır : Belalı
Mırtmırt : Kelek
Mısır koçanının kabuğu
Mısır tavuğu : Hindi
Mısmar: Büyük uzun çivi
Mısmıl : 1.Ağır, gevşek; Pis, kirli 2. İyi
Mısmıs : Sessiz, utangaç
Mıy mıy : Çok yavaş hareket eden, konuşmaya bile üşenen
Mızımak: Oyun bozanlık etmek
Miçi : Çocukların yassı taşlarla vurarak oynadıkları, ceviz büyüklüğündeki yuvarlak taş
Mirt mirt: Kısaboylu
Moçuk : Domuz yavrusu
Modurdanmak : Kızgın kızgın mırıldanmak, homurdanmak
Mommom : Konuştuğu zor anlaşılan
Mostura ; mosturalık ; mosturası bozuk
Moşul moşul : Yemek yerken çıkarılan ses
Mozalak : Ham, olgunlaşmamış
Mozu : Domuz yavrusu
Mucuk göstermek : İşaret ve orta parmağın arasına baş parmağı sokmak
Mudul : hayvanı dürtmek için kullanılan, ucu sivri değnek veya onun ucundaki çivi
Mudullamak : Uyarmak için dürtmek; Hayvanı üvendireyle dürtmek
Mungur : Küçük bakreç (Beyköy)
Musluk : 1. Kesilmiş, yüzülmüş ama parçalanmamış hayvan gövdesi 2. Kırsalda hayır sahiplerinin yaptırdığı su deposu, su küpü
Muşkurmak : İçini çeke çeke ağlamak
Muştak : Bir konu üzerinde gereğinden fazla duran
Muşuldamak : Büyükbaş hayvanların burunlarından gürültülü soluması
Muşmula : Buruşuk suratlı
Mut : Bedava
Mutçu : Bedavacı
Muzu : Armut kurusu
Mücüde : Muştu, müjde
Mücüre : Küçük kilitli sandık
Müliz : Parasız, fakir
Müsendire : Yüklük
Müzmahal etmek : İşe yaramaz hâle getirmek, ziyan etmek
Nafile : İyi, güzel, istenen gibi olmamış, iş yok
Naha : Tuh, yazık
Nahal, Ne hal : Nasıl
Nahıl : Nasıl
Nakıs; Nakis : Ters, inatçı
Nalet : Lanet
Namazlâ, Namazlağı : Seccade
Namıkör : Nankör
Namtı : Sapsız bıçak, çakı, bıçağın demir kısmı
N'arasın : Yok, ne gezer
Nardek : Nardan yapılan ekşi pekmez
Naşal : Dik kafalı, ters
Ne bilem ne : ( Bilmemne )
Ne edip kodun : Ne yapıyorsun, yaptın
Ne has : Nasıl oldu da?..
Ne vâ : Ne olur (Yesek ne vâ)
Nece : Nice, ne kadar
Necep : Nasıl
Necep olsa :Nasıl olsa
Neci : Kim
Neçe sonra : Nice sonra, uzun zaman sonra
Neferne : Küçük salkımlı üzüm
Nelik (neliklerle): Ne emek, zorluk, sıkıntı
Nene : Yaşlı kocanın, karısının gıyabında, ondan söz ederken kullandığı söz, hanımım,
Nennen : Ninni
Nennen çekmek : Ninni söylemek
Nere : Nereye
Nereme sığdıracağım : Tıka basa doymuşun sözü
Netceñ : Ne yapacaksın?
Nêdiyoñ : Ne yapıyorsun?
Neynesin : Ne yapsın?
Neyneyon : Ne yapıyorsun?
Neyneyen : Neyleyim, Ne yapayım
Nezir : Yağlı çıra
Ninik : Bez bebek
Ninni, niyni : Ağıt ??????????????????????????????????????????????
Nizbet : Yetersiz, işe yaramaz, kötü
Nokul : Mayalı hamurun içine tahan, haşhaş, ceviz konularak yapılan çörek
Nor : Lor
Numunelik (Mecazi)
Nusmak : Yumrukla dürtmek
Nüzul : İnme
Ocumak : Korkmak, ürkmek, çekinmek
Ocutmak : Yıldırmak
Oğul balı : Baharda çıkan arı yavrularının yaptığı beyaz ve iyi bal
Oğulluk : Üvey oğul
Oğursak : Süt veren koyun
Oh : Yalvarma ifade eden ünlem
Ohôo : Daha neler anlamında ünlem
Ohşamak : 1. Benzemek 2. Kına gecesinde geline tefle hüzünlü şeyler söyleyip ağlatmak
Oka kalkmak : Soğanın ortasından, tohumu taşıyan sap çıkması
Okka : Kilogram
Okkalamak : Ağırlığını kestirmek için elle tartmak
Okkalı : Güzel, iyi, değerli
Oku, Okuntu : Küçük hediyelerle yapılan düğün çağrısı
Okucu : Düğüne davet eden
Okulu: Düğüne davet edilen, davetli
Omca : Bağ kütüğü, asma
Onarmak : 1. Düzene sokmak, düzenlemek 2. Et işlemek, parçalara ayırmak
Oncağız : O zavallı
Ondurmak : Varlıklı etmek
Ora : 1. O yer, orası 2. Oraya
Ordan: Ondan sonra
Orman dutu : Böğürtlen
Ossurgan böcüsü : Osuruk böceği
Oturak : 1. Arkalıksız alçak sandalye 2. Kıç 3. Lazımlık
Oturma, Oturup kalma ( Meyve ) : Meyvelerin, fazla bekletilmekten yumuşayarak, renginin, tadının bozulması
Ovcalamak : Ovmak
Ovmaç : Kurutulmuş Hamuru ovalayarak elde edilen kırıntılarla pişirilmiş çorba
Oya : Sürüden ayrılarak, orada burada otlayıp arkadan gelen davar, sığır
Oygu : Tahta kaşık oymakta kullanılan ucu eğri bıçak
Oygulama : Seyrek ve gelişi güzel dikmek
Oyma : Bacaların üstündaki karşılıklı delikler
Oyuk : Bostan korkuluğu
Oyun çıkarmak : Köy düğünlerinde, perşembe akşamı köy meydanında köy seyirlik oyunları oynamak
Öbbe, Öbme : Yanak
Öbürsü gün : Yarından sonra
Ödek : Korkak
Ödü sıtmak : Ödü patlamak, çok korkmak
Ödü yarılmak : Çok korkmak
Öğretlemek : Fitlemek, kışkırtmak
Öğütlemek : Birisini kandırıp, bir başkasına karşı kışkırtmak
Öküz baklası : Baklanın dha büyük ve yabani olanı
Öl : Toprağın nemi, tav
Ölçüp dökmek : Bir şeyi inceden inceye düşünmek, ölçüp biçmek
Ölelikce : Öylelikle
Ölesek : Hasta, düşkün
Ölgün : Pişirilerek diriliği giderilmiş, öldürülmüş sebze
Öndüğü, Öndükü gün : Evvelki gün
Öneze : Avcıların av beklemek için taş yığınından yaptıkları pusu, av bekleme yeri
Öngü : O, önündeki, yanındaki
Öngürde : Orada, şurada
Önlük : Önlük
Önmek : beklemek
Örek : Başıboş gezen hayvan sürüsü
Örflü : Saygı uyandıran, sözünü geçiren
Örklemek : Hayvanın ipini yere çakılmış kazığa bağlamak
Örme : Kıldan örülerek yapılan, hayvan bağlanan ip
Örü : Sürünün gece otlaması
Örük : Saç örgüsü
Öskemek : Göreceği gelmek, özlemek
Öte git : İleri git
Öte ova (Yeregiren vb. )
Öte yaka : Karşı taraf, öbür taraf
Öte yan : Öbür taraf
Öte yüz : Öbür taraf, arka taraf
Ötebete : Öteberi
Öteygün : Önceki gün
Ötlek : Korkak
Ötmek, Ötmüş : evlenmek istemek, >Evlenmek isteyen ???????
Ötürek : Sulu cıvık dışkı, ishal
Ötürmek : İshal olmak, Sulu cıvık dışkı yapmak
Öveç : İki yaşında erkek keçi
Övermek : Yayılmak (Yağ için)
Övez : Sivrisinek
Öz : Güç, dayanıklılık
Özbe : Deste, demet
Özsüz : Hâlsiz
Özelemek : Özlemek
Özemek : Yoğurdu sulandırmak
Özü baymamak : Acıya dayanamamak, bakmaya veya yapmaya cesaret edememek, kıyamamak
Paç : Anapara, sermaye
Paçal : Çeşitli şeylerin karışımı
Paçasız : Pasaklı
Pahal : Cimri
Palta koyun : Kart koyun
Pança : Avuç ve ouyunun adı
Pança pança : İri iri, parça parça (vücutta kırmızı leke)
Pançak : Pençe
PANÇAKLI : Tırtıklı, pürtüklü
Pampur : Tren
Pangınot : Kâğıt para, Lira
Pap : Uyuşuk, beceriksiz
Para çetirmek : Yankesicilik yoluyla parası çalınmak
Para çevirmek : Düğünlerde çalgıya verilmek üzere paranın oynayanların başının üzerinde çevrilmesi
Parpı : Azar, paylama
Parpılamak : 1.Azarlamak, paylamak 2. Dövmek
Parmıyı yemek : Dayak yemek
Pardı, Parda : 1. Bağ, bahçe çevresine çalılardan yapılan çit 2. Toprak damlı evlerde çatı uzantısı, saçak, 3. Toprak damlı evlerde tavana konulan uzunlamasına yarılan ağaç, kiriş
Part : Yüzük oyununda, yüzüğün saklandığı mendil, bez parçası ve oyunun adı
Pasaf : Pislik, kir, süprüntü
Pastafı çıkmak :Yıpranmak, iyice eskimmek, kullanılmaz duruma gelmek
Paşayandı : Sardunya çiçeği
Pat : Sedir, kerevet
Pataklamak : Dövmek
Pate : Patates
Patik : Çorabın üstüne giyilen, el örgüsü kalın konçsuz çorap
Patike : Patates
Patlak : Patlamış mısır
Patlangeç :Mürver ağacından yapılan, "pat" diye ses çıkaran oyuncak
Pavkırmak, Pevkirmek : 1. Ulumak, ürümek (Kurt, tilki, çakal vb.) 2. Sinirlenip bağırmak
Pay : Rüşvet
Payalı : Kendini beğenmiş, çalımlı
Payam : Badem
Paytak : Eğri bacaklı insanın yürüyüşü
Pazar âşamı : Dinar pazarı salı günü kurulduğundan, pazartesi günü akşamleyin
Pazar ekmeği : Has undan yapılan beyaz ekmek, francala
Pendir : Peynir
Penes :
Pesenk etmek : Şaşmak, şaşırmak
Peş : Peşin
Peşkir : Havlu
Peşkir : Önlük, mendil (Beyköy)
Petlek : Pörtlek, dışarıya doğru çıkık göz
Pılıçga : Rüşvet
Pırlanmak : Dönmek
Pırtı : 1. Ufak tefek ev eşyası 2. Elbise
Pırtı pazarı : Parça kumaş, eski elbise vb. satılan pazar
Pırtı yazmak : Düğün için alınacak elbiseleri belirlemek
Pıskırmak : Aksırmak
Pıynar : Bir çeşit çalı
Pine pine ???????????????????????
Pişegen : Çabuk pişen
Pişi : Mayalı hamurdan yapılan, yağda kızartlarak bişirilen yiyecek
Piyazlamak: Pohpohlamak
Poçu, Poşu : 1.Boyun atkısı, şal 2. Başa sarılan, çevresi saçaklı ipek örtü
Podye : Okul önlüğü
Pohluh : Hayvan pisliğinin döküldüğü, biriktirildiği yer
Potak : Manda yavrusu
Potuk : Deve yavrusu, manda yavrusu
Pullu : Çevresi ve üstü pullarla işlenmiş, kırmızı kadın başörtüsü
Pusarık : Bulutlu, puslu, yağışlı hava
Puskurmak : Ağzında bulunan yiyeceği, içeceği, hızla dışarı çıkarmak
Pusmak : Korkudan saklanmak, sinmek, ses çıkarmamak
Pür : Çam, ardıç ağaçlarının ince yaprakları
Pürçük : 1.Taze soğan, sarımsak, pırasa vb. sebzelerin yenilen yeşil yaprakları 2. pancar, havuç, soğan vb. sebzelerin ince saçak kökleri 3. Dokumaların saçaklanmış yeri
Pütünce : Tamamıyla, tümüyle
Rahmet : Yağmur
Ramazannık : Ramazan ayı
Sabaca : Sabaha kadar
Sabah yeri : Şafak
Sabah yeri açılmak : Şafak sökmek, tan yeri atmak,
Sabâla : Sabahleyin
Sağın : Sağmal hayvan (Beyköy)
Sağılmak : İpliğin, kumaşın boşanması, çözülmesi
Sabahçadan : Sabah erkenden, sabahtan, sabahleyin, sabah saatlerinde
Sabâla: Sabahleyin : Pişmiş etin içindeki, yendiğinde saç uzattığına inanılan kalın sinirler
Sak : Uykusu hafif
Sakalaçarpan, Sakalasarkan : Erişte ve yeşil mercimekle yapılan çorba
Sakar :
Sakıramak, Sakırdamak : Çok titremek
Sako : Palto
Saksağanbeyni : Yoğurtla pekmez karıştırılarak yapılan yiyecek
Sal : 1. Ölü, hasta, yaralı taşınan sedye 2. Tabut
Salakane : Salak, beceriksiz
Salık : Kendini salmış, koyvermiş, üstüne başına bakmaz kimse
Salındırma : Köy düğünlerinde, gelinin başındaki toza, tuğa bağlanarak sarkıtılan rengârek krepler
Sallangaç, Sallangeç, Sancak : Salıncak
Sallantı : Deprem
Sallasırt etmek : Başkasının malını, eşyasını haber vermeden alıp gitmek
Salmak : Yellenmek
Salvar : Salya, tükürük
Sap : Başağıyla birlikte ekin
Sarkanak : Püskül, saçak
Sarmak : Köpek vb. hayvanların saldırnması 2.Tırmanmak
Sası : Anlamsız, hoşa gitmeyen söz
Semah : Düğünden önce, güveyin arkadaşları ve davetlilerin katıldığı, erkeklere mahsus içkili, yemekli eğlence
Samıt : Susan, konuşamayan
Sandırama : Uykuda sayıklamak
Sangabak : Aptal, sersem, şaşkın
Saralamak : İyice sarmak, sarıp sarmalamak
Savak : Beli sakat insan veya hayvan
Savıştırmak : Göndermek, geçirmek
Savran : Deveci, deveci başı
Saya : Kadın giysisi
Saylanmaz : Sayılmaz
Sayvant : Ağıl, mandıra
Saz : Bataklık
Seğirtmek : Koşmak
Seki : 1. Evlerin önüne yazın oturmak için taş ve çamurdan yapılan, yarım metre yüksekliğinde set 2. Sedir, kerevet 3. At, eşek ve sığırların bacağındaki ak leke
Seğmen, Seyman : Düğünlerde törene yerli giysilerle atlı ve silahlı olarak katılan yiğit
Sekme : Kadın halk oyunu
Sekmek : Çekmek
Selavatlaşmak : Karşılıklı salavat getirerek vedalaşmak
Sele : Çamaşır sepeti
Selek : Eli açık, cömert
Sene : Sana
Senek, Sinek : Çamdan yapılmış su testisi
Sellemek : Çocuğun uykuda işeyip yatağını ıslatması
Senget : Senirkent
Senit : Ekmek tahtası
Seplemek : Bırakmak, salıvermek
Seren : 1. Odalarda tavana yakın konulan raf 2. Meyve, sebze, tarhana kurutmaya yarayan, genişçe üstü açık balkon 3. Kuyudan su çekmekte kullanılan, kaldıraca benzer bir aygıt
Sergi : 1. Yaygı, yaygı olarak kullanılan halı, kilim 2. Köy düğünlerinde, güveyin köy meydanında dinelerek, davetlilere ikram leblebi, şeker ikramı, onların da güveye para, takı takması
Sertelmek : Sertleşmek (Beyköy)
Ses etmemek : Sessiz durmak, sessiz olmak
Seselmek : Gelişmek, büyümek, yetişmek
Seslenmemek : Cevap vermemek
Setre : Ceket
Sevi : Aşk
Sevincik DELİSİ : Birden ve aşırı sevinçle heyecanlanıp, dengesini yitiren kimse
Sevindirik : Birden duyulan sevincin verdiği heyecan
Seyman, Seymen : Düğünlerde atlı silahlı gençler
Sıçanlama : Kırkını dolduran bebeğe; her gittiği evde yumurta, mendil, ekmek vb. verilen armağan
Sıçırgan etmek : Fazla oynayıp, mıncıklayıp oraya buraya dışkılar duruma getirmek
Sıçırtma : Yaramaz çocuklara söylenen argo söz
Sıdak : Yerli yersiz ağlayan, sulu gözlü
Sıfın : Sarp, aşılması güç yer, kayalık
Sığınamamak : Fazla yemekten şişkinlikle rahatsız olma hâli
Sığır eğleği : Sığırların otlağa gitmeden önce tolandıkları yer
Sığır yeri : Sürü hayvanlarının toplandığı yer
Sıkı : 1. Cimri 2. Tabanca
Sıkış tepiş : Çok sıkışık
Sımpasır : Pısırık, çekingen, korkak
Sındı : Makas
...sında çıksın ( arabasın da, ayakkabısın da )
Sıpıtmak : Fırlatmak, atmak
Sırıdak : Çok gülen, sırıtan
Sırımak : Yorgan, şilte vb.ni iri ve aralıklı dikmek
Sırt : Giyecek
Sıtıra : Sevimlilik, güzellik
Sıtırasız, Sıtırası bozuk : Sevimsiz, suratsız, çirkin
Sıtmak : İçi irin dolu sivilcenin, su dolu kabarcığın patlaması
Sıvaşmak : Bulaşmak, yapışmak
...sıya, ...siye : ...ya değin, ...ye değin
Sıyırgı : Haşlanmış taze fasulye
Sıyırma : Sıyırgı (Beyköy)
Siftinmek : 1. Giysi üzerinden kaşınmak 2. Boşa zaman geçirmek, oyalanmak
Sikindirik : İşe yaramaz
Sindire sindire yağmak : Yağmurun yavaş yavaş yağması
Sinek : Çam ağacından yapılan su kabı, tahta testi
Siñer : Huzur
Sinirsek : Hayvan etinin sert kısmı
Sinirsek : Asabi
Siñişmek : Yemeğin yağının, salçasının birbirinin içine girmesi, nüfuz etmesi
Sinlenbeç, Sinnenbeç : Saklanbaç
Sinnenmek : Saklanmak
Sinseda : Sessiz
Sinecen : Sinsi, hileci, düzenci
Sipsi : Çelimsiz
Sitil : Kara çadırı kurarken en son üzerine gerilen keçi kılından yapılmış örtü, çadır eteği
Siyim siyim : Yağmurun ince ince, sessiz sessiz yağması; ince ince, sessiz sessiz ağlamak
Siyek : Koyun, keçinin arka bacakları arasına yapışıp kuruyan pislik
Siymek : İşemek
Sizlere ömür : Ölünün arkasından, geride kalanlara söylenir
Soğanerkeği :1. Soğanın ortasından çıkan tohumu taşıyan sap.
Soğuklamak : Üşütüp hasta olmak, soğuk algınlığı
Sohum, Sokum : Lokma
Sokaç, Sokeç : Arının iğnesi
Sokarık : Yeni çıkan ekin
Soku, Sokku : 1.Tahıl dövülen taş dibek 2. Dibekte, havanda dövme işinde kullanılan tokmak
Sokmak : Dağ sırtlarında, sokak ve ev duvarındaki bir yanı kapalı oyuntu, girinti
Sokurdanmak, Sokranmak, Sokur sokur sokranmak : Söylenmek, homurdanmak
Sokum : Dürüm
Sol : İçe dönük kimse
Soluk almak, Soluklanmak : Dinlenmek
Solumaz : Bir şeye yaramaz, faydasız kimse
Somsak : Yumruk
Soncuk : Tekne kazıntısı
Sonracığım, Sônacım : Ondan sonra
Soñrama : Ondan sonra ( Beyköy )
Sorma şeker : Akide şekeri
Sormak : Emmek
Sormuk : Bebeklere tülbent içine lokum konularak yapılan emzik
Sorutmak, Sorudup durmak : Somurtmak
Sorudak : Asık suratlı, somurtkan
Soyha : Olumsuz bir durum, nesne ve kavramı anlatmak üzere kullanılan söz
Soyka : Ölünün üzerinden çıkan eşya
Söbü : Oval, yumurta biçimi
Sökenmek : Uzanmak, yaslanmak, dayanmak
Sövelmek : Ayakta durmak, dikilmek
Söven : Kalın sopa
Su dökmek : İşemek, çiş etmek
Su gümlemek : Su fışkırmak
Suldiri : Ağzının kenarından salya akan
Sulfata : Kinin
Sultan navrız : Nevruz
Sunak : Sulu yiyecekleri yemek için, yufka ekmekten koparılarak kaşık biçimi verilen lokma
Sunam (ekmek) : Lokma, küçük parça
Sunmak : Yemeğe elini uzatmak dokunmak
Sunum (Allah bazısına sunum sunuyor)
Sur : Uğur, alın yazısı
Surat : Resim, fotoğraf
Susa : Cadde, şose
Susak gibi : Lezzetsiz, tatsız-tuzsuz
Süğüşmek, süymek : Çimlenmek, sürgün vermek
Sümdük : Arsız, aç gözlü, başkasının yediğinden isteyen
Sümdüklenmek : Arsızlık, pisboğazlık etmek, bir yere istenmediği hâlde sokulmak
Sümürmek : Yiyeceğin hepsini birden yiyip bitirmek, silip süpürmek
Sündürme : Evin önündeki çıkma, teras
Sünem sünem olmak :
Süneşik : Beceriksiz
Süngülüç : Beceriksiz
Sünmek : Bitkin, güçsüz hale gelmek
Sünnetlemek : Tabaktaki yemeği sıyırıp bitirmek
Sürgü : Ekilen tohumları örtmeye yahut büyük toprak parçalarını ufalayıp düzelmeye yarayan çalılardan yapılmış araç
Sürk : İsilik
Sürtelemek : Bir sorunu veya kafaya takılan bir konuyu söyleyip durmak
Sürtmek : Anlatmak, söylemek
Sürtme taşı : haşhaş, keten tohumu tanelerini sürterek ezmeye yarayan; altta düz bir taş, elde el taşından oluşan gereç
Sürüp çıkarmak : Kovmak
Sürütme : Kadın halk oyunu
Sütlük : Süt soğutmaya yarayan, yemek saklanan bir çeşit dolap
Süvarilik : Pantalonun dizine ve arkasına konulan parça
Süzek : Süzgeç
Süzünmek : Kırıtmak
Şabala : Labada
Şaddaklanmak : Şımarmak
Şak : Parça, dilim
Şakalak : Birdenbire
Şakşak : Kapı tokmağı
Şakkırak : Kapı mandalı
Şalba : Öksürüğe karşı suyu kaynatılıp içilen bir dağ otu
Şarkı çekmek : Şarkı söylemek (Çayüstü)
Şarlak : Çağlayan
Şarpa : Eşarp
şART ŞURTU OLMAMAK ?????????????????????
Şattak şuttak : Savruk, gelişi güzel iş yapan Havai, davranışları ağır olmayan
Şavk : Işık
Şavul : Çekül
Şaybıl : Şımarık
Şebek : Topaç
Şedderevelli : İkircikli
Şele : Çalı çırpıdan oluşturulan arka yükü
Şepit, Şipit : Küçük kalın sac ekmeği, bazlama
Şer şor : Şerli
Şerbetlik : Bahşiş
Şevşiri : 1. Eğri, çarpık 2.Atın ayaklarını çapraz bağlamak
Şeytan parası : Tekke tepesinde bulunan, 5-10 kuruş büyüklüğünde, toprak renginde yuvarlak fosil
Şına : Tekerleğin dışını saran demir çember
Şıngıdak : At arabasını çeken beygirlerin boynuna takılan küçük ziller
Şıppak gibi : Vücuda iyice oturan, vücut hatlarını belli eden giysi
Şırkmak, şırkılmak : 1.Sallamak, sarsmak 2. Dövmek
Şibidik : Terlik
Şibil : Çapak
Şilte : Minder, küçük döşek
Şimdi (ha) : Özellikle anaların ve de babaların yaramazlık yapan, söz dinlemeyen çocukları korkutmak için söyledikleri söz
Şimşir gaşık : Ağaçtan yapılmış kaşık
Şinanay : Sevinç bildirir ünlem
Şipdudak : 1.Boşboğaz, geveze 2. Dudağı ince
Şirazeden çıkmak : Sınırı aşmak, aşırı şımarmak
Şirnemek, Şirnimek : 1. Çocuğun şımarması 2. Birine sebepsiz çatmak, sataşmak
Şirnik : Şımarık
Şiş : Ekmek pişirmekte kullanılan ağaç çevirgeç
Şirpit : Göz çapağı
Şişek : Kuzulama dönemine girmiş yahut doğurmuş sütlü koyun
Şitirmek : Şımarmak
Şo, Şorda : Şu, şundan biraz daha uzaktaki
Şoh : İzzeti ikramı sever, eli açık
Ta o gadâ : O derece
Ta ööle (öyle), ta bööle (böyle) : Doğrulama,gerçekleme, kuvvetlendirme sözü
Tabak : Şap hastalığı
Tadil günü : Pazar günü
Tahan karması : Tahin ile ağda veya pekmez karıştırılarak yapılan tatlı
Tahtalı sigara : Yenice, Bahar, Gelincik vb. kutulu sigara
Taka : Koyun yahut kuzu başlıklarına dikilen küçük çıngırak
Taktak : Ağaçkakan
Tak tuk : Öteberi
Takavit : Emekli
Takazeye almak : Alay etmek, dalga geçmek, eğlenmek
Taman : Görünüşe göre,anlaşılan, sanılır ki
Tam çalgı : Keman, klarnet, zilli davul, trampetten müteşekkil saz takımı
Tam dürüst : Doğru dürüst
Tam tekmil : Eksiksiz
Tandır evi : Yuka yapılan yer (Beyköy)
Tangıdık : Geveze, boşboğaz
Tanıska : En iyi
Tapa : Tamamen, tümüyle
Tapışlamak, Taptılamak : Birinin sırtına hafif hafif vurmak
Tapramaz : Ağırcanlı, ağır hareket eden
Taptap : Bazlama
Tark açık : Ardına kadar açık
Tarla sattıran : Çölovası köylerindeki kadınların giydikleri çeşitli renklerde kadife elbise
Tarla takka : Tarla sözcüğünü pekiştirmek için kullanılır
Taşarmudu : Kırlarda yetişenbir çeşit armut
Taşyağı : Gazyağı, petrol
Tat : 1. Zor konuşan, dilsiz 2. Kaba kimse
Tâta biti : Tahta kurusu
Tatar : Erişteninkinden ince açılan hamurdan, üçgen şeklinde kesilerek yapılarak kurutulan hamur işi ve üzerne yoğurt ve daha sonra yağda kızarmış salçalı kıyma dökülerek yapılan yiyecek
Tavuk götü :El ve ayakta çıkan, siğile benzeyen yara
Tavlamak : Yufka ekmeği su serperek yumuşatmak
Taygeldi : Birden çok evlenen kadının, beraberinde getirdiği çocuklar
Tazece : Şimdi
Te : İşte
Teç, Teşt : Leğen
Tek durmak : Uslu durmak, sessiz durmak, yaramazlık yapmamak
Tek tük :Arasıra, seyrek, az az
Tekdamar : 1. Aksi 2. Zayıf,cılız
Tekecen : Tarlalarda biten bir çeşit ot
Teketombalak aşmak (kılmak)
Tel helva: Pişmaniye
Tellemek : Tüttürmek ( sigara )
Telli : Alıngan, çabuk küsen, tez darılan
Tellenmek : Alınganlık
Temizlik : Semizotu
Temre, Temreği : Ağız çevresinde, yüzde oluşan deri hastalığı
Tencereye asmak ( asarıh) : Pişirilecek yiyeceklerin yıkandıktan sonra, pişirmek için tencereye konulması
Teneşire çıhasıya : Ölünceye kadar
Tengerlek : Yuvarlak
Tengerlenmek : Yuvarlanmak
Tepe rüzgârı: Keşişleme
Tepegöz : Önüne bakmadan sağa sola çarparak yürüyen sakar kimse
Tepiştirmek : Bir şeyin içine eşyayı güçlükle sokmak, tepmek, doldurmak
Tepit : Az pişmiş kalın yufka ekmek
Tepreşmek : kımıldamak, yerinden oynamak
Terek : 1. Raf 2. Tünek
Terevzin : Merdiven başlarında bulunan demir parmaklık, tırabzan
Ters : 1.Gübre 2. İnsan veya hayvan dışkısı
Ters kepçe getirmek : Altını üstüne getirmek
Teskere : Yapılarda harç taşımaya veya hayvan pisliği taşımaya yarayan, tahtadan yapılmış iki kişinin taşıdığı araç
Testebesiz : Sakar, dikkatsizce ufak kazalar yapan
Testekerlek : Yusyuvarlak
Tet : Köpek yahut kedi kovalama ünlemi
Tetir : Yeşil ceviz kabuğu, nar vb. nin bıraktığı kahverengi kalıcı boya lekesi
Tez : Peynir, çökelek ve yağlardaki, iştah açıcı, dili hafif buran acımsı tat
Tezlenmek : Çökelek veya peynirin uzun süre havayla teması sonucu tadının değişmesi, acımsı hâl alması
Tığteber : Parasız, pulsuz, hiçbir şeyi yok
Tıkış tıkış : Çok dolu, sıkışık
Tımsıkmak : Ekşimek, kokmak
Tınazlamak :Yığmak
Tıngırdamak : Boş yere, gereksiz konuşmak
Tıkız : Sıkı, sert (ayva)
Tıpışlamak : Hafifçe vurmak
Tırıl : Zayıf, kansız, cansız, sıska
Tiftimek : Kumaşın eskiyip, tellerinin birbirinden ayrılması, kabarması, tüylenmesi
Tih : Usanma, bıkma ünlemi
Tingildek : Yerinde durmayan, sürekli kımıldayıp sallanan, kıpırdayan
Tingoz : Titiz, sinirli, alıngan
Tirendiz : Titiz, temiz, tertipli
Tirit : Çelimsiz, zayıf
Tiyek : Üzüm asmasının taze filizi
Tokaç, Tokuç : Kirli giysileri yıkamaya yarayan tahta tokmak
Tokat : Ağıl
Tokku : Soku taşındaki keşkeklik buğdayı dövmeye yarayan tahta tokmak
Toklubaşı : Yemek yapılan bir çeşit ot
Tokur : Kafa yapısı çok yuvarlak ve üst kısmı geniş 2. Kısa boylu kimse
Tola : Yünü yahut kılı alınmış ham deri
Tomarlamak : Yığmak, toplamak
Tombalak : Kısa boylu, şişman
Tombarlak : Yuvarlak
Tomsuk : Tümsek, kabarık
Top sahası : Futbol oynanan yer, stadyum
Topalak : Kıyma ve bulgurdan yapılan sulu köfte
Topan : Köşe yastığı
Topan (ekmek) : Parça Yuvarlak??????????????????????????
Toplaşmak :
Tort mort : Biçimsiz, kaba saba
Tosbağa,Tospâ : Kaplumbağa
Tosmak : Tos vurmak
Tosulamak : Kızmış olmaktan dolayı hızlı, sesli soluk alıp vermek
Toza : Gelinin başına tavuk tüyleri kullanılarak yapılan süslü başlık
Tozak : Toz gibi ince ince ve hafif yağan kar
Tönge : Tırpanla ot biçerken ayağa sarılan, ayağı koruyan, biçilen otları ayağın altımda biriktirmeye yarayan, çitlenbik otundan ayağa sarılan şey.
Töb'ossun YEMİN GİBİ
Tuğ : Köylerde gelinin başına tavuk tüyleri kullanılarak yapılan süslü başlık
Tuluban : Şişman
Tuluk : 1.Pekmez, peynir, yağ vb. şeylerkoymaya yarayan veya yayık olarak kullanılan kurutulmuş deri, tulum 2. Şişman, tombul
Tuman : Don, şalvar
Tuncumak :
Tuncutmak: Delirmek ; Kapalı yerde kalan çocukların, dışarı çıknca yerlerinde duramayıp, oraya buraya koşuşturmaları
Tunun dibi : Dünyanın bir ucu, güneşin battığı yer , çok uzak
Tutarak : İnat, direnme
Tutkun : Yağmur getiren bulutlu hava
Tuzdanlık : Tuz dökmekte kullanılan kap
Tuzla : Davarlara tuz yalatılan kayalık Kırda tuz verilen düz,taşlık, kayalık yer
Tülek: Acemi
Tülütombak : Şeftali
Tüprük : Tükürük
Tüpürdemek : Yüreğin hızlı hızlı çarpması
Tüpürtü : Yürek çarpıntısı
Türkü çekmek : Türkü söylemek
Tütütmek : 1. Tütsü yapmak (üzerlik) 2.Tüttürmek
Tütüttürmek : Tüttürmek
Uç uç böceği : Uğur böceği
Uçu : İçin
Uçluk : Uçkur, şalvar veya iç donunun belde durması için bele gelecek kısmına geçirilen bağ
Uçunmak : Uykuda veya uyanıkken, korkuyla birden uyanmak, uyanarak bağırmak
Ufak : Ekmek kırıntısı
Ufarak : Ufak, Çok ufak, ufacık
Ufra, uğra : Hamur açılırken, hamurun tahtaya yapışmaması için tahtaya serpilen un
Uğramak : Cine, şeytana çarpılmak
Uğunmak : 1. Ağlaya ağlaya bayılmak 2. Hızla dönmek, süzülmek (Topaç)
Ulamak : 1. Bağlamak 2. İri, aralıklı dikmek
Ulmak : Bozulmak, çürümek, kokmak
Uluk : 1.Çürümüş, çürümeye yüz tutmuş 2. Uyuşuk, ağır canlı
Uluyol : İşlek, geniş yol, ana yol
Urla : Un
Urba : Giysi
Urşat : Çirkin, yakışıksız
Usullacık : Yavaşça
Uşak : Çocuk
Uşluk : Bir sap iplik yahut kısa ip
Uştu: Kadınların süslenmek için alınlarına bağladığı ipekli kumaş
Uyuşak : Miskin, uyuşuk
Uyuşaklanmak : Uyuşukça davranmak, oyalanıp ağırdan almak
Uyunmak : Mayalanmak
Uyuntu : Uyuşuk
Uyuntulanmak : İşi çok ağır yapmak
Üğül üğül ( yanmak ) : Yavaş yavaş, için için yanmak
Üğünmek : Öğütülmek
Üleşmek : Taksim etmek, paylaşmak
Ülger : 21 Haziran günü. ağıla alınmayan hayvanların hastalanacağına, hatta telef olacağına inanılır
Ülük : İbrik, testi, çaydanlık gibi nesnelerin emziği
Ümük : Boğaz, gırtlak
Ümüklemek : Boğazlamak
Ümzük : Testi, ibrik ağzı,Ülük
Ünnemek : Seslenmek, çağırmak
Ürmek : Havlamak
Ürekli : Çoğalmış
Ürülmek, Ürmek : Şişmek, şişmanlamak
Ürüsüm : Gelenek görenek
Üs yanna : Yukarı tarafa
Üstelik : Üç eteği üzerine giyilen önü düğmeli yelek
Üstü açık köy : Hela
Üstüne sağlık : Üstünden uzak olsun
Ütmek : Oyunda, kumarda yenerek bir şey kazanmak
Ütelemek : 1.Taze mısırı ateşe tutup pişirmek 2. Tüyleri yolunmuş tavuğun, koyun, keçi kellesinin, paçasının ufak tüylerini ateşe tutmak
Ütülmek : Oyunda yenilmek, kaybetmek
Üveç : İki üç yaşında burulmamış erkek koyun ve keçi
Üveysemek : Kumru, güvercin, üveyik gibi kuşların gırtlaklarından ses çıkarmaları
Üyüdük bille : Uyuyunca
Vakıt: Takat, Güç
Vala : 1. İpek başörtüsü Çölovası'nda giyilen renkli elbise ?????????????????????
Varmak : Gitmek
Velesbit: Bisiklet
Velhasılı velkelam : Kısacası
Vere : Habire, devamlı, durmaksızın
Verimkâr : Vermeye niyetli, vermeye gönüllü
Vurgun : Âşık
Vurmak : Koymak, Yemeği ocağa koymak
Yaa : Hayır, olmaz
Yaban : Dışarı, uzak yer, gurbet
Yabana gitmek : Başka yere, başka köye, uzağa gitmek
Yabır : Kocaman kulaklı keçi
Yacanmak : Korkmak, ürkmek, çekinmek, sakınmak
Yâdöktü kuşu : Kumru
Yağdanlık : Yağ dökmekte kullanılan kap
Yağdarlık : Yağışlı, yağmurlu
Yağır : 1. Sırt 2. Yağlı kir
Yağırnı : Sırt
Yağlıç : Sacın üzerini, üzerindeki hamur işini yağlamakta kullanılan bez parçası, çaput
Yağlık : Mendil, çevre
Yahu : Karı kocanın birbirini çağırma ünlemi
Yaka : 1.Taraf 2. Bayır, sırt
Yakarca : Soktuğunda kaşıntı yapan küçük bir sinek, tatarcık
Yakım :Önemli olaylar, acılar üzerine yakılmış türkü, ağıt
Yakım yakmak : Ağıt yakmak, türkü düzmek
Yal : Sığır ve köpeklere yedirmek için hazırlanan un ve kepek karışımı sulu yiyecek
Yalabık : İkiyüzlü, kaypak, yüze gülücü
Yalama : Aşınmış, bozulmuş; vida yatağı genişlemiş, tutmaz, iş görmez olmuş
Yalamık : Bedavacı, asalak, arsız
Yalamıkçı : yaranmak için hareket eden, yağcı
Yalpak yulpak yürümek : Sağa sola sallanarak yürümek
Yamanmak : Sığınmak, çıkar sağlamak için yaklaşmak
Yamız : Gövdenin yan tarafı
Yancık : Eğri büğrü, yamuk yumuk
Yangıç : Yengeç
Yangın : Sevdalı
Yanık hava : Hüzünlü, duygulu ezgi
Yañış : Nakış, süs
Yanlamak : Bir yanına doğru kaykılmak, yaslanmak
Yanna, Yannı : Tarafa, yana
Yannık : Deri veya tahtadan yapılmış yayık
Yanpaç-Yanpeş : Eğri, çarpık
Yañşanmak ; yañşak : Birinin söylediklerini tekrarla onunla alay etmek
Yapagomak (goymak) : Yapadurmak, yapmak eylemini sürdürmek anlamındadır
Yapışak, Yapışkan : Arsız,sırnaşık
Yapışmak : Tutmak, sıkıca tutmak
Yarın : Sırt
Yarma : 1. İri çekilmiş buğday, dövme 2. İri bulgur 3. Atkı için iri yarılmış ağaç, odun
Yastığaç : Üzerinde hamur açılan, yemek yenilen tahta
Yatak : Sürünün yazın, gece kaldığı yer
Yavan : Tatsız
Yavaş oyun : Kadın halk oyunu
Yavsı : Kene
Yavta : Askerliğe çağrı kâğıdı
Yavuklu : Nişanlı
Yaygı : Hasır, çul, halı, kilim gibi yere yayılan şeyler
Yaygıcı : Bohçacı, gezici kumaş satıcısı
Yayınmak : Yaymak, sermek, satıcının mallarını serip göstermesi
Yaykalamak : Yıkamak
Yaylım : Otlak
Yayma
Hayvan sırtına iki taraflı konulan büyük, dolu tek çuval.
Yazgı : Hasır, çul, kilim, halı gibi yere serilen şeyler
Yazı : Düzlük, ova
Yazma : Başörtüsü, yemeni
Yazmak : Yere sermek, açmak, yaymak
Yedek : Cezve
Yedi bişisi : Ölünün ardından, ölümünün yedinci günü yağda kızartlıp dağıtılan mayalı hamurdan mamul yiyecek
Yedmek : 1. Bir kimseyi elinden tutup götürmek 2. Bir hayvanı yedeğe alıp çekmek
Yeğni : Hafif
Yeğniltmek : Yükünü hafifletmek, azaltmak
Yekinmek : Davranmak, kalkmak için hareket etmek, kımıldamak
Yekdirmek : Hafif topallamak
Yel : 1. Rüzgâr 2. Ağrı, sızı, romatizma
Yelmek : Gezip dolaşmak
Yeldirmek : Koşturmak
Yelgirdek : Uçuk kaçık
Yelgirdemek : Delirmek
Yelmek : Bir işin, bir şeyin, birinin peşinde koşmak, koşturmak
Yemek dökmek : Düğün, asker uğulama vb. günlerde yemek ikram etmek, ziyafet vermek
Yemek vurmak : Yemeği pişirmek için ocağa koymak
Yemeklemek : Düğün, asker uğurlama vb. günlerde yemek ikram etmek, ziyafet vermek
Yemin olsun : Valahi, billahi vb. yemin ederim yerine kullanılır
Yemekli etmek : Düğün, asker uğurlama vb. günlerde yemek ikram etmek, ziyafet vermek
Yemlik :1.İçine yatak konulan bir çeşit dolap, yüklük 2. İlkbaharda yetişen yenilebilir bir çeşit yabani ot
Yen : Giysinin kolu, kol ağzı
Yençmek : Sarsmak, silkelemek
Yenge : Geline kılavuzluk eden kadın
Yengekten : Yeniden
Yeni yetme : Yeni yetişen delikanlı
Yenice : Şimdi, az önce
Yenik; Yenmiş : Aşınmış
Yepişlemek : Birinin, bebeğin sırtına hafif hafif vurarak okşamak
Yesyeni : Yepyeni
Yeterin (gari) : Birden fazla kişiye söylenir. Yeter artık
Yetip bitmek : Olup bitmek
Yetirmek : Yetştirmek, idare etmek
Yetişir : Kâfi, yeterli (Misafirlikte, çaya şeker için, kibar söyleyiş)
Yetmek : Yetişmek
Yeygi : Genellikle kış için hazırlanan, biriktirilen yiyecek, hayvan yemi
Yigi : Yem
Yigi etmek, Yiygi etmek : Hayvan yemlemek
Yııla beri gelmek : Dolup taşmak
Yıkık : Harabe, ören
Yılık : 1. Çarpık, eğri şey veya ağız 2. Şaşı
Yılınâdar : Ertesi yıla kadar, bir yıl
Yılışmak : Gülmek, gülümsemek
Yırılmak : Deri veya bezin, çizgi şeklinde yarılması
Yıvışık : Yılışık
Yimekli etmek : Yemeğe davet etmek, yemek vermek
Yirik : Üst dudağı yarık
Yirilmek : Yarılmak, ayrılmak
Yiye : Başkasının ekinine, bağa, bahçeye giren, zarar verici, obur hayvan
Yoğurt uyutmak, Yoğurt öğütmek : Yoğurt mayalamak
Yol vermek : İşten çıkarmak
Yolma : Sapı, biçilemeyecek kadar kısa kalmış ekin
Yolma yolmak : Tahıl biçmek
Yolsuz kilsiz : Hiçbir şeysiz
Yoluk : Tüyü dökülmüş
Yontulmadık : İnceliksiz kimse
Yordamsız : 1. Patavatsız, kaba 2. İşbilmez, beceriksiz
Yorgan sıramak : Yorgan dikmek
Yortu : Gider, Su yolu
Yoşumak, yoşuk : Rengi solmak, rengi solmuş
Yoz : Kısır koyun, keçi
Yozmak : Bitki, hayvanın zamanla bozulması, yabanıllaşması
Yönet : Uygun, doğru, yerinde
Yöntemsiz : Yeteneksiz, beceriksiz
Yuduklamak : İçmek
Yuf yuf : Çocuk oyunu
Yuğlamak : Yuvarlamak
Yuka ekmek : Yufka
Yuluk : İnce deri, meşin
Yumru : Tümsek
Yumulmak 1. İki büklüm olmak 2. Saklanbaç oyununda ebenin sayarken gözlerini kapaması
Yumurta çakmak : kıyma, ıspanak vb.ni pişirirken üzerine yumurta kırmak
Yunak : Çamaşır yıkanan yer
Yurdu : Dikiş iğnesinin deliği
Yurt : Yörüklerin konduğu yer
Yuvarlak ekmek : Aydaş çocukar için yapılan, yuvarlak, ortası delik çörek
Yuvgu, Yurgu (Yuvku) taşı : Toprak damı düzlemek ve sıkıştırmakata kullanılan taş silindir
Yüğrük : Boğaya çekilecek, çiftleşmek isteyen inek
Yüğrülmek : Çiftlik hayvanının çiftleşip gebe kalması
Yüklü : Gebe
Yüklük : Yıkanmak için ayrılmış bölüm, gusülhane
Yülemek : Ağacın üst dallarına kadar budamak
Yületmek : Balta, bıçak gibi gereçlerin ağzını açtırmak, biletmek
Yümek, Yünmek : Yıkamak, yıkanmak
Yüre : Yabani, azgın sığır insan
Yüreği hun olmak : Çok üzülmek
Zabın : Zayıf, güçsüz, yoksul ????????????????????????
Zağar 1. Küçük köpek 2. bodur 3. Belki de
Zağılmak : Uçan hayvanların, havayı yararak gitmesi
Zamanın behrinde : Bir zamanlar
Zarplı : Zorlu, güçlü, kuvvetli
Zavklanmak (Zevklenmek) : Alay etmek
Zebil : 1. Bakımsız, perişan, sefil durumda 2. Telef edilmiş
Zelve : Öküzün boyunduruktan çıkmaması için, boyunduruğa geçirilen eğri değnek
Zere : Tevekkeli, boşuna (Dikici)
Zeyinsiz : Aklı kıt
Zeyrek : Keten tohumu
Zıpır : İri yarı, güçlü (Beyköy)
Zırınca(ı)mak : İnlemek, ağlamak
Zıttına gitmek : Sinirine dokunmak
Zıvgar : Sıkıştırma, zorlama
Zibidi çıkmak : Çok ıslanmak
Ziftinmek : Yokluk çekiyormuş gibi davranıp, birinden bir şey koparmaya çalışmak
Zikke : Yere çakılan ve hayvan bağlamakta kullanılan demir kazık
Zilli :Oynak, adı kötüye çıkmış kadın
Zini : 1. Sini, büyük yuvarlak tepsi 2. İnce açılan yufkaların arasına ceviz konulup pişirildikten sonra üzerine pekmez dökülerek yapılan tatlı
Ziplemek : Saplamak
Zirgil : Terbiyesiz, saygısız
Ziyanı zebil etmek : Boşuna, boşyere harcamak
Zon zön gezmek : Boş, işsiz dolaşmak
Zopalık : Söz ve davranışlarıyla dövülmeyi, sopa çekilmeyi hak etmiş kimse
Zopbak : Cerit Yaylası, Karataş Köylerinde kadınlarca oynanan halk oyunu
Zor şer : Güç bela
Zoymanta (Deliler Ceridi) : İri yarı, kaba saba, biçimsiz
Zöm zöm : Koşmak için söylenir
Zövene : Uzun
DİNAR TEKİN KÖYÜ AĞZI
Atıla galdım : Yorgun düştüm
Afakanı kalkmak : Öfkelenmek, yüreği oynamak, çarpıntısı tutmak
Bii : Abô gibi şaşma, hayret, ünlemi
Çopur : Kısa boylu, gizir
Deya : Orada
Deyve bi : Söyleyiver
Dıkma : İçgüveyi
Döngel : Muşmula
Eccik gıyneş : Biraz ileri git
Edem : Erkek kardeş
Engi : O
Engirdeki : Hemen yanındaki
Esbab taşı : Üzerinde tokaçla çamaşır dövülen taş
Gaçıl : Çekil
Gaga : Ağabey
Gasalmak : Kendini beğenmek
Gavırga : Mısır patlağı
Gebeş : Aptal, sersem
Gıcişmek : Kaşınmak
Gostak : Havalı, edalı
Göynek : Fanila, atlet
Hamır aşı : El yapımı makarna, erişte yemeği
Harım : Bahçe
Helke : Kova
Hıltım çıktı : Çok yoruldum
Hindi : Şimdi
Hora : Şura
Horda : Şurada
Hoygirdi : Boş boş dolaşan, başıboş
İlistir : Süzgeç
İspirte : Kibrit
Köfün : Şişman
Meh : Al
Mudul, modul : çift süren öküzü dürtmek için kullanılan ucu çivili uzun sopa
Niyniyen : Bana ne
Öndere gibi : Uzun
Ötev : Öteki oda
Övendire : Ucu çivili uzun sopa
Pontul : Pantolon
Şaybıllanmak : Şımarmak
Şipdik : Terlik
Tokat : Çamaşır dövülen alet, tokaç
Üleştirme : Paylaştırma
Ünneyive : Çağır
Üvendere, övendere : Çift süren öküzü dürtmek için kullanılan ucu çivili uzun sopa
Yağır : Kir
Yıfıtmak : Delirmek
Yığrık : Utangaç, çekingen, içe kapanık
SOĞAN DİKMEK
BANA KURBAN OL
YEKDİRMEK
YASSILMAK
ŞATURA
İKİ SU YIKADIM
KEL KELİ KINAMIŞ KELİN BAŞINDA BAYKUŞLAR TÜNEMİŞ
KÖPEK ATLIYI ATINDAN İNDİRİR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder